Bilim Tarihinin Kâşifi Fuat Sezgin
Bilim Tarihinin Kâşifi Fuat Sezgin
Ramazan Enes Demirkesen
İslam bilim tarihi denildiği zaman ülkemizde ve dünyada bir kişinin ismi akla gelir, o da İslam Bilim Tarihinin Kâşifi Fuat Sezgin Bey’den başkası değildir. Fuat hocanın 2018’de vefat etmesi, ülkemiz için büyük bir kayıptı. Hocanın vefatından sonra Cumhurbaşkanlığının 2018/6 sayılı Genelgesi ile 2019 yılı “Prof. Dr. Fuat Sezgin Yılı” olarak kabul edilmiştir. TÜBA tarafından da Prof. Dr. Fuat Sezgin adına “Fuat Sezgin Ödülleri” ihdas edilmiştir. 2019 yılı, bilim yılı itibarıyla onun adına hasredilmiş ve onu tanıma yılı olarak ilan edilmişti. Neden? Çünkü o İslam Bilim tarihinin kâşifiydi. İslam biliminin dünya bilim tarihinde nerede durduğunu göstermiş, Batılılar tarafından sis perdesiyle örtülmüş olan İslam bilimini aydınlığa çıkartmıştır.
Bütün buluşlar ve yenilikler hep Avrupa'ya mal edilir. Avrupa, bütün dünyaya sanki her şeyin keşfi kendileri tarafından yapılmış gibi gösterirdi ama Fuat Sezgin Bey, dünyaya bunun böyle olmadığını göstermiş, Avrupa biliminin İslam biliminin çocuğu olduğunu net bir şekilde ortaya koymuştur.
Şimdi İslam bilim tarihinin kâşifi Fuat Sezgin Bey’in hayatına şöyle bir bakalım. Fuat Sezgin, bir asır evvel 24 Ekim 1924’te Bitlis’te Dünyaya geldi. Şeceresi, Osmanlı’ya yıllarca hizmet etmiş Mirza diye meşhur bir aileden gelmektedir. İlk eğitimine Doğubayazıt’ın kırık dökük sıralarında başladı. Ortaokul ve liseyi ise gurbette, Erzurum’un soğuk ve sert ikliminde devam etmişti. Eskiler “ilim serin yerde bulunur.” derlerdi.
Tarihler 1943 yılını gösterdiğinde mühendis olma hayali ile İstanbul’a gitti. Sayısal derslerle arası çok iyiydi bu sebeple mühendislik bölümüne kayıt yaptırmıştı. Bir yakınının ricasıyla o dönemde İstanbul’da bulunan meşhur şarkiyatçı Helmut Ritter’in bir seminerine katıldı. İşte bu kaderin bir cilvesi olarak mühendislik hayali kuran Sezgin’i farklı bir alana yönlendirecekti. Kayıt tarihlerinin bitmiş olması ve Helmut Ritter’in zor bir kişi olması onu yıldırmayacak Fen Edebiyat Fakültesi Şarkiyat Araştırmaları bölümüne kayıt yaptırmak için çabalayacaktı. Bu ısrarlı tavrı onun bu bölüme girmesinde önemli bir rol oynamıştı. O, artık mühendisliği bırakmış ve İslam biliminin kâşifi olma noktasında büyük bir adım atmıştı.
Artık hocası Helmut Ritter’in derslerini takip ediyordu. Bu derslerden birisine tam üç dakika geç kalmıştı Helmut Ritter saatini çıkartı ve gösterdi “üç dakika geç kaldın, bir daha asla olmasın.” dedi Fuat Sezgin hoca bu olaydan çok etkilenmiş ve hayatı boyunca dakik olmuş, zamanın kıymetini bilmişti.
Helmut Ritter
O dönem Alman ordusunun 1943 yılında Bulgaristan´a kadar ilerlemesinden dolayı Türkiye´de üniversite öğretimi askıya alınmıştı. Ritter, öğrencilerine bu uzun arayı değerlendirmeleri ve Arapça öğrenmelerini tavsiye etti. Fuat Sezgin, o dönemde babasından kalan Cerîr et-Taberî’nin tefsirini, Türkçe tercümesi ile Arapçasını karşılaştırarak her gün 17 saat Arapça çalıştı. Altı ayın sonunda Taberî tefsirinin Arapçasını ana dili gibi okuyordu. Okula döndüğünde hocası onu imtihan etmek için Ebû Hamid el-Gazalî’nin İhyâu Ulûmi´d-Dîn kitabını okuması için Fuat Sezgin´in önüne koyduğunda, öğrencisinin bunu akıcı bir şekilde okumasına çok memnun oldu.
1947 yılında Bedî’ ilminin tekâmülü konusundaki tezini bitirdikten sonra, Helmut Ritter´in danışmanlığıyla Ebû Ubeyde Me’mar ibn el-Musennâ´nın Mecâzu´l-Kur’ân’ındaki filolojik tefsirini konu alan ikinci bir tez hazırladı. Fuat Sezgin, doktora tezi için araştırmalarını sürdürdüğü sırada Muhammed el-Buhârî’nin hadis kitabından bazı yerlerin Mecâzu´l-Kur’ân´dan alındığını fark etti. El-Buhârî’nin yazılı kaynakları kullanmış olduğunu ortaya çıkaran Fuat Sezgin , daha önce akademisyenlerin ve muhaddislerin ifadelerindeki hadis kitaplarının sadece sözlü geleneğe dayandıklarına dair tezlerinin de yanlış olduğunu kanıtladı. Fuat Sezgin Buhârî´nin Kaynakları Hakkında Araştırmalar adındaki takdim tezini 1956 yılında yayımladı.
Prof. Willy Hartner
1960 yılında Türkiye’deki askerî darbenin iktidara getirdiği hükümet tarafından hazırlanan ve 147 akademisyenin kovulduğu haberini kendi ifadeleriyle şu şekilde anlatmaktadır. “1960 sonlarına doğruydu. Bir gün evimden çıktım. Baktım gazete satan........© İstiklal





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein