Şunu ifade edeyim; bu sözün Hz. Ali(r.a.) Efendimizin söylediğine dair hiçbir sahih kaynakta bulunmadığı âlimlerimizce ortaya konulmuştur.

Hiçbir açıklama olmadan ilk defa bu sözün Hz. Ali(r,a,) Efendimize ait olduğunu duysaydım kesinlikle bu sözün Hz. Ali(r.a.) Efendimize ait olamayacağını söylerdim.

Her ne kadar adaletin önemine vurgu yapmak için akla uygun masum bir söz gibi görünse de kesinlikle dini açıdan sakat bir sözdür.

Aslında, kavram kargaşasıyla kafalar karıştırılıyor ve çoğumuz bu kavram kargaşasından kendimizi selamete çıkaramıyoruz.

Kavram olarak ‘DİN’ ile ‘ADALET’ birbirinin yerine kullanılamayacağını din sahibi her kişi anlayabilir; çünkü, adalet din değil; dinin en temel ilkelerinden biridir.

Dinin, hem insan hem de devlet hayatında olması adaletin tam tekamül etmesini sağlar.

Tarihte, Peygamber Efendimiz(s.a.v.)’in; “Ben, adil sultan zamanında dünyaya geldim.” buyurarak adaletini övdüğü İran Hükümdarı Nuşirevan gibi hükümdarlarda gelmiş ve dönemlerinde adaletli olduklarından halkları huzur içinde yaşamışlardır.

Ancak, adaletin tesisinde dinin yaptırımı tartışılamaz; çünkü, din hiçbir şekilde kayırmacılığa, mazeret üretmeye müsaade etmez.

Şunu da belirteyim; Allah(c.c.) indinde tek din İSLAM’dır.

Bundan dolayı, yazımda dinimiz İslam’ın adalete verdiği önem üzerinde özellikle duracağım:

İnsanlığın, insan olmanın temel vasıflarının dışına çıkarak zulme varan hak ve hukuktan yoksun uygulamalar içinde olduğunu yoğun bir biçimde görüyoruz.

Bu tür uygulamaların sıradanlaştığı, bir takım insanlar hatta ülkeleri yönetenler tarafından bile meşru görüldüğü iğrenç bir zamanda yaşıyoruz.

Zalim İsrail’in yaptığı zulme Batılı ülkelerin verdiği destek neyse de sözde İslam ülkelerinin sözde Müslüman idarecilerinin verdiği destek hatta kösteğe ne diyelim!

İşin en acı en incitici tarafı da burası olsa gerek!

İster uluslararası hukukta isterse devletlerin kendi iç hukukunda adaletten yoksun uygulamaların hiçbir haklı gerekçesi olamaz ve meşru görülemez; hele hele bir Müslüman hiçbir şekilde meşru göremez!

Müslümanın haksız uygulamalar içinde bulunmasının vebali çok daha büyük olup bu durum hafife alınamaz; Allah(c.c.) korusun kişinin imanına bile zarar verebilir.

Yüce Rabb’imiz Mâide Suresi’nde; “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun; çünkü o, takvaya en yakındır. Allah’tan korkun! Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır” buyurarak adaletli olmayı kesin olarak emretmektedir.

Her Müslüman makamı, konumu ne olursa olsun adaletli olmalı, zulme varacak her türlü eylemden kaçınmalıdır.

Adalet ile ilgili daha birçok Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şerif bulunmaktadır.

İşte bunlardan birisi de hepimizin bildiği Cuma Hutbesinin sonunda İmam Efendinin okuduğu;

“Muhakkak Allah adaleti, iyiliği, yakınlara yardım yapmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve azgınlığı yasaklar.” (Nahl 16/90) Ayet-i Kerimesidir.

Yine, Allah(c.c.) Nisa Suresi’nde “Muhakkak, Allah size emanetleri ehlinize vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder,” buyurmaktadır.

Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, bu Ayet-i Kerime’de çok hassas bir ayrıntı var.

Yüce Rabb’imiz adaletle ilgili “Müslümanlar arasında” değil, “insanlar arasında” buyurmaktadır.

Yani, her kim olursa olsun ister Müslüman isterse gayri Müslim ayırt edilmeksizin herkese adaletle hükmedilmelidir.

Adaletsizlik başlı başına bir zulüm olup zulmün olduğu yerde huzur olmaz!

Efendimiz Hz. Muhammed(sav), “Allah(c.c.) dünyada insanlara azap edenlere azap eder” buyurmaktadır.

Haksızlık yapan bu dünyada yaptığı haksızlığın karşılığını görmese bile ki bir şekilde görür; öbür dünyada hak sahibi hakkını helal etmediği müddetçe mutlaka hesabını verecektir.

Özellikle devlet gücünü elinde bulunduran irade tutum ve davranışlarında kul hakkı yememeye azami derecede gayret etmesi gerektiği gibi emir ve talimatlarında amir konumunda bulunan kişilerin kul hakkı yemesine, adalet dışı davranmalarına da sebebiyet vermemelidir.

Yapılan her türlü haksızlıktan haksızlığı yapan kadar hatta daha fazla haksızlığa sebep olanlarda Allah(c.c.) katında sorumludurlar.

Yaptığımız tüm işleri makamımız ve malımıza zarar verecek olsa bile Allah(c.c.)’a hesap verebilirlik ölçüsü içerisinde yapmanın zorunluluğu içerisinde olmalıyız.

Hiçbir şey baki değil; er ya da geç hesap günü gelir, çatar; hesaba çekilmeden kendimizi hesaba çekelim.

Ayrıca, haksız uygulamaların devlet tarafından yapılması toplumu oluşturan bireylerde “adalet duygusunun” ortadan kalkmasına sebebiyet verebilir.

Hakka, hukuka uygun olmayan uygulamalar toplumda mutsuz, umutsuz bireylerin çoğalmasına yol açabilir ki, bu durum devletin geleceğini de olumsuz etkileyebilir.

Şunu da özellikle belirteyim; “adalet duygusu” kendini Müslüman hatta dindar olarak tanımlayan insanlarda ortadan kalkarsa bu çok daha büyük felaket olur.

Kaldı ki, kin ve nefretin sonunda en büyük zararı yine kin ve nefret sahipleri görür; kin ve nefret kişinin beynini kemiren kurt gibidir!

Nefsimize hoş gelen dünya malı ve makamlarının inanın hiçbir hükmü yok; her şey gelip geçiyor da yaptıklarımız iyi veya kötü geçmiyor bizimle birlikte gidiyor.

Hesap günü hesap vermek çok çok zor; hele hele ateşte yanmak mı Allah(c.c.) korusun!!!

QOSHE - Devletin dini adalet midir? - Ali Dutal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Devletin dini adalet midir?

12 0
04.12.2023

Şunu ifade edeyim; bu sözün Hz. Ali(r.a.) Efendimizin söylediğine dair hiçbir sahih kaynakta bulunmadığı âlimlerimizce ortaya konulmuştur.

Hiçbir açıklama olmadan ilk defa bu sözün Hz. Ali(r,a,) Efendimize ait olduğunu duysaydım kesinlikle bu sözün Hz. Ali(r.a.) Efendimize ait olamayacağını söylerdim.

Her ne kadar adaletin önemine vurgu yapmak için akla uygun masum bir söz gibi görünse de kesinlikle dini açıdan sakat bir sözdür.

Aslında, kavram kargaşasıyla kafalar karıştırılıyor ve çoğumuz bu kavram kargaşasından kendimizi selamete çıkaramıyoruz.

Kavram olarak ‘DİN’ ile ‘ADALET’ birbirinin yerine kullanılamayacağını din sahibi her kişi anlayabilir; çünkü, adalet din değil; dinin en temel ilkelerinden biridir.

Dinin, hem insan hem de devlet hayatında olması adaletin tam tekamül etmesini sağlar.

Tarihte, Peygamber Efendimiz(s.a.v.)’in; “Ben, adil sultan zamanında dünyaya geldim.” buyurarak adaletini övdüğü İran Hükümdarı Nuşirevan gibi hükümdarlarda gelmiş ve dönemlerinde adaletli olduklarından halkları huzur içinde yaşamışlardır.

Ancak, adaletin tesisinde dinin yaptırımı tartışılamaz; çünkü, din hiçbir şekilde kayırmacılığa, mazeret üretmeye müsaade etmez.

Şunu da belirteyim; Allah(c.c.) indinde tek din İSLAM’dır.

Bundan dolayı, yazımda dinimiz İslam’ın adalete verdiği önem üzerinde özellikle duracağım:

İnsanlığın, insan olmanın temel vasıflarının dışına çıkarak zulme varan hak ve hukuktan yoksun uygulamalar içinde olduğunu yoğun bir biçimde görüyoruz.

Bu tür uygulamaların sıradanlaştığı, bir takım insanlar hatta ülkeleri yönetenler tarafından bile meşru görüldüğü iğrenç bir zamanda yaşıyoruz.

Zalim İsrail’in yaptığı zulme Batılı ülkelerin verdiği destek neyse de sözde İslam ülkelerinin sözde........

© İstiklal


Get it on Google Play