“HADİS-İ ŞERİFLERLE MESCİD-İ AKS”

Kudüs ve Mescid-i Aksâ’nın Müslümanlar için neden çok önemli olduğunu, geçen haftaki yazımızda ayetlerin ışığında ortaya koymaya çalışmıştık. Bu yazımızda aynı konuya hadislerle devam ediyoruz.

II- HADİS-İ ŞERİFLERLE MESCİD-İ AKSÂ

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadis-i şeriflerinde zaman zaman Mescid-i Aksâ’nın faziletine temas etmiş ve Sahabe-yi Kiram’a bu konuda önemli tavsiyelerde bulunmuştur. Bu sebeple Mescid-i Aksâ’yı bir de hadis-i şerifler ışığında değerlendirmek biz Müslümanlar için ufuk açıcı olacaktır.

1- Beytü’l Makdis’in İnşâsı ve Hz. Süleyman (a.s.)

Hem peygamber hem melik olan Hz. Süleyman’ın (a.s.) Beytü’l Makdis’i inşâ etmesindeki niyet ve kastı hadis-i şerifte şöyle haber verilmiştir:

“Abdullah b. Amr (r.a.), Hz. Peygamber'den (s.a.v.) şöyle rivayet etmiştir:

‘Davud’un (a.s.) oğlu Süleyman (a.s.), Beyti’l Makdis’in binasını bitirince Allah Teâlâ’dan üç dilekte bulundu:

İlahî hükme uygun bir hüküm verme kudreti.

Kendisinden sonra hiç kimseye nasip olmayacak bir mülk ve saltanat.

Namaz kılmak için Mescid-i Aksâ’ya gelen kimsenin annesinden doğduğu gün gibi günahlarından arınması / çıkması.’

Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: Süleyman’ın (a.s.) dilediği ilk iki şey kendisine verilmiştir. Üçüncü dileğinin de kendisine verilmiş olmasını umarım.” [1]

Bu hadis-i şerif Mescid-i Aksâ’nın inşâ ediliş gayesini ne de güzel ortaya koymaktadır.

Her şeyden önce, Mescid-i Aksâ’yı bir peygamber inşâ etmiştir. Allah, her peygamberini hak din İslam’ı tebliğ etmek üzere gönderdiğine göre, Mescid-i Aksâ, tevhid akidesi doğrultusunda bir ibadethane demektir. Tevhid akidesine ters düşen hiçbir telakki ve / veya uygulamaya burada yer yoktur, olamaz.

Hz. Süleyman’ın (a.s.) Allah’tan üç dileği de hikmetlerle doludur.

Bunlardan birincisi olan “ilahî hükme uygun bir hüküm verme kudreti” aslında, ahkâm-ı ilahînin bütün dünyaya hâkim olmasını istemek demektir.

İkincisi, bu gayeye hizmet etmek üzere istediği mülk ve saltanattır.

Bu iki isteği kendisine verilmiştir.

Üçüncü isteği ise, namaz kılmak için Mescid-i Aksâ’ya gelen kimsenin, annesinden doğduğu gün gibi günahlarından arınmasıdır.

Bu dilekten, Mescid-i Aksâ’nın, Allah’a itaatin en müşahhas şekli olan namaz kılmak için inşa edildiğini anlamaktayız. Hz. Peygamberin (s.a.v.), bu dileğin de kabul olunması yönünde ümidi vardır.

Hz. Süleyman’ın (a.s.) Mescid-i Aksâ’yı inşâ ettikten sonra yaptığı duadaki bu üç dilek, Mescid-i Aksâ’nın tevhid ve ihlas üzere bina edildiğini, özellikle namazın ifası için yeryüzünde merkezî bir konumda olduğunu göstermektedir.

Hz. Peygamberin (s.a.v.) miracının da Mescid-i Aksâ noktasından başlamış olması ve miraçta ilahî bir lütuf olarak Müslümanlara namazın hediye edilmesi, Mescid-i Aksâ’nın inşâ ediliş gayesiyle mutabık düşmektedir.

2- İlk Kıble ve Yeryüzünde İkinci Mescid

Namaz için ilk kıble olarak seçilmiş olması da Mescid-i Aksâ ile namazın münasebetini vurgulayan bir husustur.

Berâ b. Âzib (r.a.) şöyle demiştir:

“Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte on altı veya on yedi ay kadar Beytü’l Makdis’e doğru namaz kıldık. Sonra Kâbe’ye döndürüldük.” [2]

Bunun yanında Mescid-i Aksâ, Mescid-i Haram diye bildiğimiz Kâbe’den sonra yeryüzünde inşâ edilmiş ikinci mesciddir.

Ebu Zer (r.a.) şöyle dedi:

“Ya Rasûlallah! Yeryüzünde ilk kurulan mescid hangisidir?” dedim. “Mescid-i Haram’dır” buyurdu. “Sonra hangisidir?” diye sordum. O, “Mescid-i Aksâ’dır” buyurdu. “Bunların arasında ne kadar zaman vardır?” dedim. “Kırk yıl vardır” buyurdu. [3]

Evet, Mescid-i Aksâ, yeryüzünde Kâbe’den sonra kurulan ikinci mesciddir.

Yahudilerin, hak olan İslam’dan / tevhid akidesinden sapmış muharref bir yol haline getirdikleri inançları doğrultusunda “Burak Duvarı”na güya Süleyman Mabedinden geriye kalan tek parça olarak gördükleri “Ağlama Duvarı” adını vermeleri, Mescid-i Aksâ’nın manasıyla hiçbir alakalarının olmadığını, haksız bir dava güttüklerini göstermektedir.

Keza İsrail’in, Yahudiler adına Mescid-i Aksâ’yı yıkıp, yerine Süleyman Mabedi diye bir mabed inşa etmeyi planlaması da haksız, uydurma ve sapkın bir ideolojiden başka bir şey değildir.

Nitekim konuyla ilgili olarak geçmiş haftalarda yayınlanan “Mescid-i Aksâ’nın Statüsünü İslam Belirler” başlıklı yazımızda tarih boyunca tek hak dinin “İslam” ve bütün peygamberlerin de “Müslüman” olduğunu, dolayısıyla İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerin, bugün küfrü, şirki ve zulmü hayat tarzı haline getirmiş olan Yahudilerle hiçbir münasebetinin olamayacağını anlatmıştık. Kur’ân açısından meselenin ispatı için Hz. Nuh’un (a.s.) oğlunu örnek vermiş ve Allah indinde ölçünün “nesep” değil, “itikat, tevhid” olduğunu, bu paralelde insanların kardeşliğinin de inanma esasına bağlandığını, “Ancak müminler kardeştir” (Hucurât: 10) ayetinin bunu anlattığını söylemiştik.

Dolayısıyla Yahudilerin o mübarek peygamberin adını kullanarak iddia ettikleri Süleyman Mabedi hikâyesinin hiçbir aslı esası yoktur. Şayet Süleyman Mabedinden bahsedilecekse, Hz. Süleyman’ın, inşasından sonra yukarıdaki hadiste geçen üç dilekte bulunduğu Mescid-i Aksâ ortadadır.

Kaldı ki onların Ağlama Duvarı dedikleri mekânın asıl adının Burak Duvarı olup, uluslararası hukuk açısından da onların burada hiçbir hak sahibi olmadığının mahkeme kararıyla sabit olduğu da geçmiş yazılarımızda gündem edilmişti.

3- Mescid-i Aksâ’nın Faziletine Dair Diğer Deliller

- Öncelikle Mescid-i Aksâ’nın, Peygamberimizle (s.a.v.) olan münasebetine temas edelim.

Bilindiği üzere Hz. Peygamberin (s.a.v.) miraç yolculuğu Mescid-i Haram’dan başlayarak, öncelikle Mescid-i Aksâ’ya olmuş ve buna “esrâ” denmiştir ki bu, İsrâ Suresi 1. Ayetle sabittir.

Hz. Peygamberin (s.a.v.) miraç yolculuğunda Mescid-i Aksâ’ya uğramasıyla ilgili olarak müşriklerden yalanlama gelince, ispat sadedinde yeni bir mucize daha gerçekleşmiştir. Hadis-i şerifte bu durum şöyle anlatılır:

Câbir b. Abdullah’tan (r.a.) nakledildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“(İsrâ konusunda) Kureyş beni yalanlayınca Hicr’de ayağa kalktım ve Allah Beyti'l Makdis’i gözümün önüne getirdi. Ben de ona bakarak özelliklerini Kureyş’e anlatmaya başladım. Hem Beyti’l Makdis’e bakıyor hem de haber veriyordum.” [4]

Hz. Peygamberin (s.a.v.) Mescid-i Aksâ ile bir önemli bağlantısı da, miraç gecesi burada bütün peygamberlerden oluşan bir cemaate imamlık yapmış olmasıdır. Bunu şu hadis-i şeriften öğreniyoruz:

Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayetle:

Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Kendimi Hicr'de gördüm. Kureyş bana İsra seyahatimi soruyordu. Ezcümle bana Beyti’l Makdis’ten tespit edemediğim bazı şeyler sordular. Bu sebeple öyle bir sıkıntıya düştüm ki kesinlikle onun gibi bir sıkıntıya düşmüş değildim. Derken Allah, onu bana arz eyledi. Onu görüyordum. (Artık) bana ne sordularsa kendilerine haber verdim. Bir de kendimi peygamberlerden oluşan bir cemaatin içinde gördüm. Baktım ki Musa kalkmış namaz kılıyor. Uzun boylu ve dolgun saçlı bir zat. Zannedersin Şenue kabilesi erkeklerinden biri. Bir de baktım İsa b. Meryem (a.s.) kalkmış namaz kılıyor. İnsanların ona en çok benzeyeni Urve bin Mes'ud Es- Sakafi'dir. Ve (baktım ki) İbrahim (a.s.) de kalkmış namaz kılıyor. İnsanların ona en çok benzeyeni arkadaşınızdır (yani Efendimizin kendisidir). Derken namaz vakti geldi. Ben onlara imam oldum. Namazı bitirince içlerinden biri: ‘Ey Muhammed (aleyhissalatu vesselam)! Şu zat cehennemin bekçisi Mâlik’tir, ona selam ver.’ dedi. Ben ona doğru bakınca o bana selam verdi.” [5]

Allah Rasulünün (s.a.v.) miraca çıkarken üstüne bastığı kaya ve bindirildiği Burak hakkında da hadisler vardır:

Rafi bin Amr el-Müzeni (r.a.), Rasûlullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim demiştir:

“Acve hurması ve (Beyt-i Makdis’deki) kaya, cennettendir.” [6]

Ebu Büreyde’nin (r.a.), babasından rivayet ettiğine göre; Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Beyt-i Makdis'e vardığımızda Cibril parmağıyla kayayı delerek Burak’ı oraya bağladı.” [7]

Kayanın cennetten oluşu, onun ne kadar mübarek olduğunu gösterir. Tıpkı Kâbe’deki Hacerü’l Esved’in durumu gibi.

Cebrail’in Burak’ı kayaya bağlaması da baştan sona mucize olan miracın bütünlüğü içinde değerlendirilmelidir. Bu bir zarurettir. Zira mucize, kâinatta cari tabii kanunların bir an için geçersiz kılınarak, Allah’ın kudretinin izhar edilmesidir.

- Mescid-i Aksâ’nın mescid olarak fazileti de ayrı bir boyuttur. Bu konuyla ilgili bazı hadis-i şerifleri zikredelim.

Ebu Hureyre (r.a.), Rasûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etti:

“Üç mescit dışında hiçbir mescidi ziyaret için yola çıkılmaz. Benim bu mescidim, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksâ.” [8]

“Peygamber’in (s.a.v.) azatlısı Meymune (r.a.) ‘Ya Rasulallah! Beyt-i Makdis’e gidip gitmeme hakkında bize ne buyurursunuz?’ dedi. Allah Rasulü, ‘Gidin ve orada namaz kılın!’ diye cevap verir. Fakat o zaman orada (Bizans ile Persler arasında) savaş vardı ve bunu dikkate alan Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Şayet oraya gidemez ve orada namaz kılamazsanız, oranın kandillerini aydınlatacak yağ gönderin!” [9]

Ebu Zer (r.a.) şöyle demiştir:

“Rasûlullah’ın (s.a.v.) yanındayken, Rasûlullah’ın mescidinin mi, Beyti’l Makdis’in mi daha faziletli olduğunu aramızda konuşuyorduk. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ‘Benim şu mescidimde kılınan namaz, Beyti’l Makdis’te kılınan dört namazdan daha faziletlidir. Orası ne güzel bir mescittir. Bir adamın Beyti’l Makdis’i görebileceği yerde atını bağlayacak kadar yerinin olmasının, ona bütün dünyadan daha hayırlı olacağı günün gelmesi yakındır.” [10]

“Nebi’nin (s.a.v.) hanımı Ümmü Seleme’den (r.anhâ) rivayet edildiğine göre kendisi, Rasûlullah’ı (s.a.v.), “Kim hac veya umre için Mescid-i Aksâ’dan ihrama girip Mescid-i Haram’a kadar (ihramda) kalırsa, geçmiş ve gelecek günah(lar)ı bağışlanır.” ya da “Onun için cennet(e girmek) kesinleşmiştir.” buyururken işitmiştir.” [11]

Bu hadislerden şunları öğreniyoruz:

İbadet maksadıyla seyahat, ancak üç mescid için yapılır. Bunlar da Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksâ’dır. Burada bu üç mescid arasındaki fazilet sırası / merâtib de ortaya çıkmaktadır.

Mescid-i Aksâ’ya gidemeyenlere oranın kandillerine yağ göndermelerinin tavsiye edilmesinden, bu mübarek mekân için elden gelen “maddi imkânların” da seferber edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Keza kandillerin zikredilmesi, aynı zamanda bu mescidin dünyaya vereceği iman nur ve ışığına da işaret olsa gerektir.

- Mescid-i Aksâ Etrafında İkamet Etme Tavsiyesi

Evet, Hz. Peygamber (s.a.v.) ümmetine bunu da tavsiye etmiştir.

Zi’l-Esâbi’ (Sevbân b. Yemred) (r.a.) dedi ki:

“Ya Rasûlallah! Şayet biz, Senden sonraya kalıp sıkıntıya düşecek olursak bizim nereye gitmemizi emredersin?” dedim. Şöyle buyurdu:

“Sana Beyt-i Makdis’e gitmeni tavsiye ederim. Umulur ki Allah, sana oradaki mescide gidip gelecek nesiller verir.” [12]

Ebu Ümâme (r.a.) Rasûlullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

“Ümmetimden bir topluluk daima hak üzere olacak ve düşmanlarına kesin bir şekilde üstün gelecektir. Allah’ın emri gelinceye dek, şiddetli geçim sıkıntısına düşmeleri durumu hariç, muhalefet edenlerin muhalefeti onlara zarar vermeyecektir.”

“Ya Rasûlallah! Onlar nerededirler?” dediler.

Hz. Peygamber (s.a.v.), “Onlar, Beyti’l Makdis’te ve Beyti’l Makdis’in etrafındadırlar” buyurdu.[13]

İşin aslını elbette ancak Allah bilir ama, bu hadis-i şerifle hayat şartları son derece sıkıntılı olduğu halde Mescid-i Aksâ’nın yakınlığını terk etmeyen ve istikametlerini bozmayan Filistinli ve Gazzeli Müslümanlara işaret edilmiş olması kuvvetle muhtemeldir.

- Kudüs ve Mescid-i Aksâ’nın Diğer Bazı Faziletleri

Mescid-i Aksâ’nın içinde bulunduğu Kudüs, geçmişten gelen daha pek çok hatıra taşır.

Kudüs,

Hz. Davud’un (a.s.) fethettiği, Hz. Süleyman’ın (a.s. )imar ettiği yerdir.

Hz. Yahya (a.s.) ve Hz. Zekeriyya’nın (a.s.) yaşadığı ve Yahudiler tarafından şehit edildikleri yerdir.

Hz. Meryem’in Allah’a adandığı yerdir.

Hz. İsa’nın (a.s.) doğduğu, beşikteyken konuştuğu ve semaya uruc ettiği yerdir.

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) miraca çıktığı, peygamberlerden oluşan bir cemaate imamlık yapıp namaz kıldırdığı yerdir.

Hz. Ömer’in (r.a.) fethettiği, yıllar sonra Selahaddin Eyyubi’nin yeniden işgalden kurtardığı yerdir.

Cihan devleti Osmanlının coğrafyası içine de dâhil olan, Hz. Peygamberin (s.a.v.) miraca çıktığı Kubbetü’s Sahra diye anılan mekânda beş metrelik altın kaplama alemin, Müslüman Türk milletince Mescid-i Aksâ’ya hediye edildiği yerdir.

Kadirşinaslık, ecdadımızın bu topraklara verdiği kıymeti de burada anmayı gerektirir.

Evet, bütün bu gerekçelerle, Kudüs, Mescid-i Aksâ ve buna bağlı olarak Filistin / Gazze meseleleri, bütün müslümanların meselesidir.

Hatta diyebiliriz ki, Gazzeliler İsrail’le olan mücadeleyi bütün Müslümanlar adına yapmaktadırlar.

Yeryüzünün neresinde olursa olsun, bütün Müslümanlar bu davaya sahip çıkmaya mecbur ve de memurdur. Eskiden olduğu gibi Mescid-i Aksâ yeniden İslam’ın, İslam ahkâmının, tevhidin, hak ve adaletin, dolayısıyla da huzur ve barışın temsil ve tatbik mekânı olana kadar bu memuriyet devam edecektir.

[1] İbn Mâce, İkâmetü’s-Salât, 1408.hadis.

[2] Müslim, 525.

[3] Müslim, Mesâcid, 2.

[4] Buhari, Menâkibu’l-Ensar, 41.

[5] Müslim, iman 74 (272).

[6] Ahmed b. Hanbel, 20345.

[7] Tirmizi, Tefsirul - Kur'an, 17.

[8] Müslim, Hac, 511.

[9] Ebu Davud, Salât, 14.

[10] El-Mu’cemu’l Evsat, 7/103.

[11] Ebu Davud, 1741.

[12] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 27/190,Hadis no: 16632.

[13] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 36/657, Hadis no: 22320.

QOSHE - KUDÜS VE MESCİD-İ AKSÂ MÜSLÜMANLAR İÇİN NEDEN ÇOK ÖNEMLİDİR? – 2 - Ali Değermenci
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

KUDÜS VE MESCİD-İ AKSÂ MÜSLÜMANLAR İÇİN NEDEN ÇOK ÖNEMLİDİR? – 2

3 0
06.12.2023

“HADİS-İ ŞERİFLERLE MESCİD-İ AKS”

Kudüs ve Mescid-i Aksâ’nın Müslümanlar için neden çok önemli olduğunu, geçen haftaki yazımızda ayetlerin ışığında ortaya koymaya çalışmıştık. Bu yazımızda aynı konuya hadislerle devam ediyoruz.

II- HADİS-İ ŞERİFLERLE MESCİD-İ AKSÂ

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadis-i şeriflerinde zaman zaman Mescid-i Aksâ’nın faziletine temas etmiş ve Sahabe-yi Kiram’a bu konuda önemli tavsiyelerde bulunmuştur. Bu sebeple Mescid-i Aksâ’yı bir de hadis-i şerifler ışığında değerlendirmek biz Müslümanlar için ufuk açıcı olacaktır.

1- Beytü’l Makdis’in İnşâsı ve Hz. Süleyman (a.s.)

Hem peygamber hem melik olan Hz. Süleyman’ın (a.s.) Beytü’l Makdis’i inşâ etmesindeki niyet ve kastı hadis-i şerifte şöyle haber verilmiştir:

“Abdullah b. Amr (r.a.), Hz. Peygamber'den (s.a.v.) şöyle rivayet etmiştir:

‘Davud’un (a.s.) oğlu Süleyman (a.s.), Beyti’l Makdis’in binasını bitirince Allah Teâlâ’dan üç dilekte bulundu:

İlahî hükme uygun bir hüküm verme kudreti.

Kendisinden sonra hiç kimseye nasip olmayacak bir mülk ve saltanat.

Namaz kılmak için Mescid-i Aksâ’ya gelen kimsenin annesinden doğduğu gün gibi günahlarından arınması / çıkması.’

Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: Süleyman’ın (a.s.) dilediği ilk iki şey kendisine verilmiştir. Üçüncü dileğinin de kendisine verilmiş olmasını umarım.” [1]

Bu hadis-i şerif Mescid-i Aksâ’nın inşâ ediliş gayesini ne de güzel ortaya koymaktadır.

Her şeyden önce, Mescid-i Aksâ’yı bir peygamber inşâ etmiştir. Allah, her peygamberini hak din İslam’ı tebliğ etmek üzere gönderdiğine göre, Mescid-i Aksâ, tevhid akidesi doğrultusunda bir ibadethane demektir. Tevhid akidesine ters düşen hiçbir telakki ve / veya uygulamaya burada yer yoktur, olamaz.

Hz. Süleyman’ın (a.s.) Allah’tan üç dileği de hikmetlerle doludur.

Bunlardan birincisi olan “ilahî hükme uygun bir hüküm verme kudreti” aslında, ahkâm-ı ilahînin bütün dünyaya hâkim olmasını istemek demektir.

İkincisi, bu gayeye hizmet etmek üzere istediği mülk ve saltanattır.

Bu iki isteği kendisine verilmiştir.

Üçüncü isteği ise, namaz kılmak için Mescid-i Aksâ’ya gelen kimsenin, annesinden doğduğu gün gibi günahlarından arınmasıdır.

Bu dilekten, Mescid-i Aksâ’nın, Allah’a itaatin en müşahhas şekli olan namaz kılmak için inşa edildiğini anlamaktayız. Hz. Peygamberin (s.a.v.), bu dileğin de kabul olunması yönünde ümidi vardır.

Hz. Süleyman’ın (a.s.) Mescid-i Aksâ’yı inşâ ettikten sonra yaptığı duadaki bu üç dilek, Mescid-i Aksâ’nın tevhid ve ihlas üzere bina edildiğini, özellikle namazın ifası için yeryüzünde merkezî bir konumda olduğunu göstermektedir.

Hz. Peygamberin (s.a.v.) miracının da Mescid-i Aksâ noktasından başlamış olması ve miraçta ilahî bir lütuf olarak Müslümanlara namazın hediye edilmesi, Mescid-i Aksâ’nın inşâ ediliş gayesiyle mutabık düşmektedir.

2- İlk Kıble ve Yeryüzünde İkinci Mescid

Namaz için ilk kıble olarak seçilmiş olması da Mescid-i Aksâ ile namazın münasebetini vurgulayan bir husustur.

Berâ b. Âzib (r.a.) şöyle demiştir:

“Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte on altı veya on yedi ay kadar Beytü’l Makdis’e doğru namaz kıldık. Sonra Kâbe’ye döndürüldük.” [2]

Bunun yanında Mescid-i Aksâ, Mescid-i Haram diye bildiğimiz Kâbe’den sonra yeryüzünde inşâ edilmiş ikinci mesciddir.

Ebu Zer (r.a.) şöyle dedi:

“Ya Rasûlallah! Yeryüzünde ilk kurulan mescid hangisidir?” dedim. “Mescid-i Haram’dır” buyurdu. “Sonra hangisidir?” diye sordum. O, “Mescid-i Aksâ’dır” buyurdu. “Bunların arasında ne kadar zaman vardır?” dedim. “Kırk yıl vardır” buyurdu. [3]

Evet, Mescid-i Aksâ, yeryüzünde Kâbe’den sonra kurulan ikinci mesciddir.

Yahudilerin, hak olan İslam’dan / tevhid akidesinden sapmış muharref bir yol haline getirdikleri inançları doğrultusunda “Burak Duvarı”na güya Süleyman Mabedinden geriye kalan tek parça olarak gördükleri “Ağlama Duvarı” adını vermeleri, Mescid-i Aksâ’nın manasıyla hiçbir alakalarının olmadığını, haksız bir dava güttüklerini göstermektedir.

Keza İsrail’in, Yahudiler adına Mescid-i Aksâ’yı yıkıp, yerine Süleyman Mabedi diye bir mabed inşa etmeyi planlaması da haksız, uydurma ve sapkın bir ideolojiden başka bir şey değildir.

Nitekim konuyla ilgili olarak geçmiş haftalarda yayınlanan “Mescid-i Aksâ’nın Statüsünü İslam Belirler” başlıklı yazımızda tarih boyunca tek hak dinin “İslam” ve bütün peygamberlerin de “Müslüman” olduğunu, dolayısıyla İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerin, bugün küfrü, şirki ve zulmü hayat tarzı haline getirmiş olan Yahudilerle hiçbir münasebetinin........

© İstiklal


Get it on Google Play