“…Muhammed’in canını elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda cihad edip öldürülmeyi, sonra cihad edip yine öldürülmeyi, sonra tekrar cihad edip tekrar öldürülmeyi çok arzu ederdim.” (Müslim, İmâre 103.)

Bir evvelkinin devamı olarak bu yazımızda da silahlı savaş manasındaki cihadı anlatmaya devam ediyoruz. Geçen yazımızı konuyla ilgili ayetlerin mealleriyle noktalamıştık. Cihad konusunda Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) hadislerine geçmeden evvel, şu konuda kısa bir açıklama veya hatırlatma yapmak gerektiğini düşündüm:

Bilindiği üzere Yüce İslâm’ın Kur’ân ve Sünnet (hadisler) olmak üzere iki ana kaynağı vardır. Bir meselenin dinden olup olmadığı bu kaynaklara bakılarak belirlenir.

Son zamanlarda ayrık otu gibi her yerde bitmeye başlayan ve “Bize Kur’ân yeter” deyip Allah Rasûlünün (s.a.v.) “dinin /Kur’ân’ın açıklaması” mahiyetindeki Sünnet ve hadislerini dikkate almayan bir güruh peyda olmuştur. Esasen bu halleriyle bunların yaptıkları, İslâm’ı kökünden dinamitlemek ve dini parçalamaktır. Keza Nisâ: 150 – 151. Ayetlerde geçtiği gibi, Allah ile Rasûlünün arasını ayırmaktır. Ki bunu yapanların küfre düşecekleri ve dolayısıyla Allah’ın azabına uğrayacakları da yine ilgili ayetlerde anlatılmaktadır.

O yüzden Sünnet ve hadislerin, tabiatıyla da Hz. Peygamber’in (s.a.v.) dindeki yerini bilmek hayatî önem taşır. Biz bu konuyu âcizane “Cevabımız Var” adlı kitabımızda 190 sayfayı aşkın ilk bölümde delilleriyle anlattık. Okuyucularımızdan faydalanmak isteyenlere buradan hatırlatmış olalım.

Konumuz cihad iken bu konuya da temas etmemizin sebebi şudur:

Silahlı savaş yahut cihadın önemine işaret eden ayetlere yer verdikten sonra, konunun bir de hadis-i şerifler ışığında ele alınmasını lüzumsuz görmek gibi bir vehime kapılmak çok büyük bir yanlıştır.

Evet, Müslümanlar silahlı savaş anlamındaki cihada çok sayıdaki hadis-i şerifle de teşvik edilmiştir.

Silahla yapılan cihadın zamanı geçmiştir diyenler, bu hadisleri hiç mi görmüyorlar, hiç mi okumuyor veya duymuyorlar, gerçekten merak ediyor ve hayretler içinde kalıyoruz.

Şimdi hiçbir yoruma girmeden bu hadislerden bazılarına kulak verelim ve takdiri muhterem okuyucularımıza bırakalım:

Ebû Hureyre’den (r.a.) :

Resûlullah’a (s.a.v.),
“Hangi amel daha faziletlidir?” diye soruldu.
“Allah’a ve Resûlüne inanmak” buyurdu.
“Sonra hangisi?” denildi.
“Allah yolunda cihad etmek” karşılığını verdi.
“Bundan sonra hangisi?” denilince, “Allah katında makbul olan hacdır” buyurdular.”

Ebû Zer (r.a.) şöyle dedi:

“Yâ Resûlallah! Hangi amel daha faziletlidir?” diye sordum.
“Allah’a iman ve Allah yolunda cihaddır” buyurdular.”
Enes’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Allah yolunda yapılan bir sabah ve akşam yürüyüşü, hiç şüphesiz dünyadan ve dünya varlıklarından daha hayırlıdır.”

Ebû Saîd el-Hudrî’den (r.a.):

Bir adam Resûlullah’a (s.a.v.) gelerek,
“İnsanların hangisi daha üstündür?” diye sordu. Peygamberimiz,
“Allah yolunda canıyla ve malıyla cihad eden kimse” buyurdu. Adam,
“Sonra kimdir?” diye sordu. Efendimiz,
“Bir vadiye çekilip Allah’a ibadet eden ve insanları şerrinden uzak tutan (insanlara zarar vermeyen) kimse” buyurdular.”

Ebû Hureyre’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ kendi yolunda cihada çıkan kimseye, ‘Onu sadece benim yolumda cihad, bana îman, benim resûllerimi tasdîk yola çıkarmıştır’ buyurarak kefil olur. Allah, o kimseyi şehid olursa cennete koymaya, gazi olursa manevî ecre ve dünyalık ganimete kavuşmuş olarak, evine döndürmeye kefil olmuştur. Muhammed’in canını kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda açılan bir yara, kıyâmet gününde açıldığı gündeki şekliyle gelir: Rengi kan rengi, kokusu misk kokusudur. Muhammed’in canını kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, eğer müslümanlara zor gelmeseydi, Allah yolunda cihada çıkan hiçbir seriyyenin arkasında asla oturup kalmazdım. Fakat maddî güç bulamıyorum ki onları sevk edeyim, onlar da bu gücü bulamıyorlar. Benden ayrılıp geride kalmak ise onlara zor geliyor. Muhammed’in canını elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda cihad edip öldürülmeyi, sonra cihad edip yine öldürülmeyi, sonra tekrar cihad edip tekrar öldürülmeyi çok arzu ederdim.”

Yine Ebû Hureyre’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Allah yolunda yaralanan bir kimse, kıyâmet gününde yarasından kan akarak Allah’ın huzuruna gelir. Renk, kan rengi, koku ise misk kokusudur. ”

Muâz’dan (r.a.) rivâyet edildiğine göre, Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Müslümanlardan bir şahıs, deve sağılacak kadar bir süre Allah yolunda cihad ederse, cennet onun hakkı olur. Allah yolunda yaralanan veya bir sıkıntıya düşen kimse, kıyâmet gününde yaralandığı gün gibi kanlar içinde Allah’ın huzuruna gelir. Kanının rengi zaferân gibi kıpkırmızı, kokusu da misk kokusu gibidir. ”

Ebû Hureyre (r.a.) şöyle dedi:

“Resûlullah’ın (s.a.v.) Ashâbından bir kişi, içinde tatlı su gözesi bulunan bir dağ yolundan geçmişti. Burası çok hoşuna gitti ve

“Keşke insanlardan ayrılıp şu dağ kısığında otursam… Ama Resûlullah’tan (s.a.v.) izin almadan bunu asla yapmam” dedi. Sonra arzusunu Resûlullah’a (s.a.v.) anlattı. Peygamberimiz,

“Böyle bir şey yapma. Çünkü sizden birinizin Allah yolunda çalışıp gayret sarfetmesi, evinde oturup yetmiş sene namaz kılmasından daha faziletlidir. Allah’ın sizi bağışlamasını ve cennete koymasını istemez misiniz? O halde Allah yolunda cihada çıkınız. Kim devenin sağılacağı kadar bir süre Allah yolunda cihad ederse, mutlaka cennete girer” buyurdu.

Yine Ebû Hureyre (r.a.) şöyle dedi:

Resûl-i Ekrem Efendimize,
“Yâ Resûlallah! Allah yolunda cihada denk hangi iş vardır?” denildi.

“Ona denk bir iş bulamazsınız” buyurdu. İki veya üç defa aynı soruyu tekrarladılar, Resûlullah (s.a.v.) her defasında “Ona denk bir iş bulamazsınız” cevabını tekrarladı. Daha sonra şöyle buyurdu:

“Allah yolunda cihad eden kimsenin benzeri, gündüzleri oruç tutan, geceleri namaz kılan, Allah’ın âyetlerine hakkıyla itâat eden ve Allah yolunda cihad eden kimse, cepheden dönünceye kadar, namaza ve oruca hiç bir şekilde ara vermeyen kimsenin benzeridir. ”

Yine Ebû Hureyre’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Allah yolunda cihad edenler için Allah Teâlâ cennette yüz derece hazırlamıştır. Her derecenin arası yerle gök arası kadardır. ”

Ebû Saîd el-Hudrî’den (r.a.):

“Rab olarak Allah’a, din olarak İslâm’a, resûl olarak Muhammed’e (s.a.v.) inanıp razı olan kimse cenneti hak eder. ” Bu söz Ebû Saîd’in çok hoşuna gitti ve,

“Yâ Resûlallah! Bu sözü bana tekrarlasanız” dedi. Peygamber Efendimiz sözünü tekrarladı, sonra da şöyle buyurdu:
“Bir başka haslet daha vardır ki, onun sayesinde Allah kulunu cennette yüz derece yükseltir. Her bir derecenin arası da yerle gök arası kadardır. ”

Ebû Saîd, “O haslet nedir, yâ Resûlallah?” diye sordu. Hz. Peygamber,

“Allah yolunda cihad, Allah yolunda cihaddır!” buyurdu.”

Ebû Bekr İbn Ebû Mûsa el-Eş’ârî şöyle dedi:

“Babam Ebû Mûsa (r.a.) düşmanın karşısında durup, “Ben Resûlullah’ı (s.a.v.) “Şüphesiz cennet kapıları kılıçların gölgeleri altındadır” derken işittim” dedi. Bunun üzerine üstü başı perişan biri ayağa kalkıp,

“Ey Ebû Mûsa! Bu sözü Resûlullah (s.a.v.) söylerken sen mi işittin?” diye sordu. Ebû Mûsa,

“Evet, ben işittim” cevabını verdi. Bunu duyan adam, arkadaşlarının yanına dönüp “Sizleri selâmlıyorum” dedi ve kılıcının kınını kırıp attı. Sonra elinde kılıcıyla düşmanın üzerine yürüdü ve ölünceye kadar düşmanla savaştı.”

Ebû Hureyre’den (r.a.):

“Allah korkusundan ağlayan bir kimse, sağılan süt tekrar memeye girmedikçe cehenneme girmez. Allah yolundaki cihadın tozu ile cehennem dumanı bir kulun üzerinde birleşmez.”

İbn Abbâs’dan (r.a.):

“İki göze cehennem ateşi dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz ve Allah yolunda nöbet bekleyerek geceleyen göz.”

Zeyd ibn Hâlid’den (r.a.):

“Kim Allah yolunda cihada gidecek bir gaziyi donatır, cihad için gerekli olan ihtiyaçlarını karşılarsa, bizzat cihada gitmiş gibi sevap kazanır. Cihada giden gazinin arkada bıraktığı ailesine güzelce bakıp onların ihtiyaçlarını karşılayan da bizzat cihad yapmış gibi sevap kazanır. ”

Berâ (r.a.) şöyle dedi:

“Tepeden tırnağa silahlı bir adam Nebî’ye (s.a.v.) geldi ve

“Yâ Resûlallah! Sizinle birlikte önce savaşa mı katılayım, yoksa müslüman mı olayım?” dedi. Resûl-i Ekrem

“Önce müslüman ol, sonra savaş” buyurdu. Bunun üzerine adam müslüman oldu, sonra savaştı ve neticede şehit oldu. Resûlullah (s.a.v.)

“Az çalıştı, çok kazandı” buyurdu.”

Enes’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre, Nebî (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı ister. ”

Abdullah İbn Amr İbn Âs’dan (r.a.):

“Şehidin kul borcu dışındaki bütün günahlarını Allah bağışlar.”

Câbir (r.a.) şöyle dedi:

“Bir adam “Yâ Resûlallah! Eğer Allah yolunda öldürülürsem ben nerede olacağım?” dedi. Resûl-i Ekrem “Cennette” diye cevap verdi. Bunun üzerine adam elinde bulunan hurmaları attı, sonra düşmanla savaştı ve neticede şehit düştü.”

Sehl İbn Huneyf’den (r.a.):

“Allahü Teâlâ’dan bütün kalbiyle şehitlik dileyen bir kimse, yatağında ölse bile, Allah onu şehitlik mertebesine ulaştırır. ”

Enes’den (r.a.):

“Şehitliği gönülden arzu eden bir kimse, şehit olmasa bile sevabına nâil olur. ”

Ebû Hureyre’den (r.a.):

“Sizden biriniz karıncanın ısırmasından ne kadar acı duyarsa, şehit olan kimse de ölümden ancak o kadar acı duyar.”

Sehl İbn Sa’d’dan (r.a.):

“İki dua reddolunmaz veya pek nadir reddolunur: Bunlar ezan okunurken yapılan dua ile savaş anında düşmanla boğaz boğaza gelindiği sırada yapılan duadır.”

Ebû Hureyre’den (r.a.):

“Kim gazâ etmeden ve gönlünde gazâ etme arzusu taşımadan vefat ederse, bir tür nifak üzere ölür.”

Ebû Ümâme’den (r.a.):

“Kim gazâya çıkmaz veya gazâya çıkan bir mücâhidi techiz etmez ya da cihada çıkan gazinin aile fertlerine hayırla muamele etmezse, Allahü Teâlâ o kimseyi kıyâmet gününden önce büyük bir belâya uğratır. ”

Enes’den (r.a.):

“Müşriklere karşı mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad ediniz.”
“Cihad kıyâmete kadar devam edecek bir farzdır.”

İşte Resulüllah’ın (s.a.v.) dilinden cihad… Düşünüp değerlendirmeyi okuyucularımıza bırakıyoruz…

QOSHE - “SİLAHLI CİHAD DÖNEMİ BİTMİŞTİR, GEÇMİŞTİR” DİYENLERE-2 - Ali Değermenci
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“SİLAHLI CİHAD DÖNEMİ BİTMİŞTİR, GEÇMİŞTİR” DİYENLERE-2

4 21
02.01.2024

“…Muhammed’in canını elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda cihad edip öldürülmeyi, sonra cihad edip yine öldürülmeyi, sonra tekrar cihad edip tekrar öldürülmeyi çok arzu ederdim.” (Müslim, İmâre 103.)

Bir evvelkinin devamı olarak bu yazımızda da silahlı savaş manasındaki cihadı anlatmaya devam ediyoruz. Geçen yazımızı konuyla ilgili ayetlerin mealleriyle noktalamıştık. Cihad konusunda Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) hadislerine geçmeden evvel, şu konuda kısa bir açıklama veya hatırlatma yapmak gerektiğini düşündüm:

Bilindiği üzere Yüce İslâm’ın Kur’ân ve Sünnet (hadisler) olmak üzere iki ana kaynağı vardır. Bir meselenin dinden olup olmadığı bu kaynaklara bakılarak belirlenir.

Son zamanlarda ayrık otu gibi her yerde bitmeye başlayan ve “Bize Kur’ân yeter” deyip Allah Rasûlünün (s.a.v.) “dinin /Kur’ân’ın açıklaması” mahiyetindeki Sünnet ve hadislerini dikkate almayan bir güruh peyda olmuştur. Esasen bu halleriyle bunların yaptıkları, İslâm’ı kökünden dinamitlemek ve dini parçalamaktır. Keza Nisâ: 150 – 151. Ayetlerde geçtiği gibi, Allah ile Rasûlünün arasını ayırmaktır. Ki bunu yapanların küfre düşecekleri ve dolayısıyla Allah’ın azabına uğrayacakları da yine ilgili ayetlerde anlatılmaktadır.

O yüzden Sünnet ve hadislerin, tabiatıyla da Hz. Peygamber’in (s.a.v.) dindeki yerini bilmek hayatî önem taşır. Biz bu konuyu âcizane “Cevabımız Var” adlı kitabımızda 190 sayfayı aşkın ilk bölümde delilleriyle anlattık. Okuyucularımızdan faydalanmak isteyenlere buradan hatırlatmış olalım.

Konumuz cihad iken bu konuya da temas etmemizin sebebi şudur:

Silahlı savaş yahut cihadın önemine işaret eden ayetlere yer verdikten sonra, konunun bir de hadis-i şerifler ışığında ele alınmasını lüzumsuz görmek gibi bir vehime kapılmak çok büyük bir yanlıştır.

Evet, Müslümanlar silahlı savaş anlamındaki cihada çok sayıdaki hadis-i şerifle de teşvik edilmiştir.

Silahla yapılan cihadın zamanı geçmiştir diyenler, bu hadisleri hiç mi görmüyorlar, hiç mi okumuyor veya duymuyorlar, gerçekten merak ediyor ve hayretler içinde kalıyoruz.

Şimdi hiçbir yoruma girmeden bu hadislerden bazılarına kulak verelim ve takdiri muhterem okuyucularımıza bırakalım:

Ebû Hureyre’den (r.a.) :

Resûlullah’a (s.a.v.),
“Hangi amel daha faziletlidir?” diye soruldu.
“Allah’a ve Resûlüne inanmak” buyurdu.
“Sonra hangisi?” denildi.
“Allah yolunda cihad etmek” karşılığını verdi.
“Bundan sonra hangisi?” denilince, “Allah katında makbul olan hacdır” buyurdular.”

Ebû Zer (r.a.) şöyle dedi:

“Yâ Resûlallah! Hangi amel daha faziletlidir?” diye sordum.
“Allah’a iman ve Allah yolunda cihaddır” buyurdular.”
Enes’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Allah yolunda yapılan bir sabah ve akşam yürüyüşü, hiç şüphesiz dünyadan ve dünya varlıklarından daha hayırlıdır.”

Ebû Saîd el-Hudrî’den (r.a.):

Bir adam Resûlullah’a (s.a.v.) gelerek,
“İnsanların hangisi daha üstündür?” diye sordu. Peygamberimiz,
“Allah yolunda canıyla ve malıyla cihad eden kimse” buyurdu. Adam,
“Sonra kimdir?” diye sordu. Efendimiz,
“Bir vadiye çekilip Allah’a ibadet eden ve insanları şerrinden uzak tutan (insanlara zarar vermeyen) kimse” buyurdular.”

Ebû Hureyre’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ kendi yolunda cihada çıkan kimseye, ‘Onu sadece benim yolumda cihad, bana îman, benim resûllerimi tasdîk yola çıkarmıştır’ buyurarak kefil olur. Allah, o kimseyi şehid olursa cennete........

© İstiklal


Get it on Google Play