“Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak haddi aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez.” (Bakara: 190.)

Mescid-i Aksâ ve Gazze olaylarının gündemin ilk sırasını tutmaya devam ettiği, Müslümanların “cihad ruhunu” iliklerine kadar hissetmeleri gereken bir zamanda, yeni bir propaganda ile karşı karşıyayız:

“Savaş yoluyla cihad dönemi bitmiştir, geçmiştir. Bu, İslâm’a ve Müslümanlara fayda sağlamaz, bilakis zarar verir. Günümüzde cihad sadece bilimle, ilimle, tebliğle, İslâm’ın güzelliklerini anlatmakla, kültürel faaliyetlerle olur.”

Böyle bir söylem, açık tahrifattır. Yüce İslâm’ın tabii ve ulvi yapısını değiştirmeye yönelik bir fitne, nifak ve ifsattır.

Neden mi?

Muhtelif yönleriyle izah edelim:

I- ALLAH VE RASÛLÜNÜN HÜKMÜ ORTADAYKEN KİMSE KENDİ GÖRÜŞÜNÜ ÖNE ÇIKARAMAZ

Bu görüşü seslendirenler, İslâm’ın iki temel kaynağı Kitap ve Sünnet ne diyor diye düşünmeden, “bence”, “bana göre”, “bize göre”, “kanaatimizce” gibi girizgâhlarla şahsî görüşlerini öne sürüyorlar.

Bu yaklaşım İslâmî değildir. İlahî ve nebevî ölçüler dururken kendi görüşünü tercih etmenin tehlikesi hususunda müminler Kuran-ı Kerim’de şöyle uyarılmaktadır:

“Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” (Ahzab: 36.)

Görüldüğü gibi ayet-i kerimenin hükmü gayet açık ve nettir. Hal böyleyken “fiilî cihadın zamanı geçmiştir” diyenlerin küfre sürükleme tehlikesi ortadadır.

II- GEREKMESİ HALİNDE SAVAŞ YOLUYLA CİHAD KIYAMETE KADAR DEVAM EDECEKTİR

Evet, savaş yoluyla cihad mükellefiyeti kıyamete kadar devam edecektir. Çünkü cihad batıla ve zulme karşı hakkı savunmaktır. Hak - batıl mücadelesi kıyamete kadar devam edeceğine göre, buna bağlı olarak savaş yoluyla cihadı belli bir zaman ve mekânla sınırlamak da mümkün değildir.

Her türlü tahrifattan korunarak günümüze kadar gelen “tek hak din” İslâm’ın emir ve düsturlarını esnetmeye, sağa sola çekmeye kimsenin hakkı ve yetkisi yoktur. Hüküm vermek veya verilen bir hükmü değiştirmek, ulûhiyet sıfatları gereği Allah’a mahsustur. Elbette Hz. Peygamber (s.a.v.) de teşrî vazifesiyle bu hususta yetkilidir. Kul haddini bilmeli, boyunu aşan işlere kalkışmamalıdır. Aksi takdirde farkında olarak veya olmayarak küfre ve şirke sürüklenebilir, ebedî hayatını mahvedebilir.

Fiilî savaş anlamındaki cihadın şartları gerçekleştiğinde bu mükellefiyeti yerine getirmek her Müslümanın zaruri ve mecburi görevidir.

İslam’da namaz, zekât, oruç ve hacdan sonra gelen amelî manadaki mükellefiyet cihaddır.

Cihad kişilerin tercihine, keyfine, tasarrufuna bırakılmış bir ameliye değildir. “Hoşlarına gitmese de üzerlerine yazılmış” (Bakara: 216.) bir emirdir.

Cihad İslâm’ı yaşamanın, korumanın, müdafaa etmenin, izzet ve şeref kazanmanın teminatıdır. Bunun tersi ise dünyada zillet ve rezalet, ahirette bedbahtlık ve perişanlıktır.

Elbette ki cihad fiilî savaştan ibaret değildir; onun, kültürel - fikrî boyutu da vardır. Bunu aşağıda anlatacağız.

III- CİHAD NEDİR?

Meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için, yazımızın hacmini aşmayacak, maksada kâfi gelecek şekilde, cihadın mana ve mahiyetine temas edelim.

“Arapça’da “güç ve gayret sarf etmek, bir işi başarmak için elinden gelen bütün imkânları kullanmak” manasındaki cehd kökünden türeyen cihad, İslâmî literatürde “dinî emirleri öğrenip ona göre yaşamak ve başkalarına öğretmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmaya çalışmak, İslâm’ı tebliğ, nefse ve dış düşmanlara karşı mücadele vermek” şeklindeki genel ve kapsamlı anlamı yanında fıkıh terimi olarak daha çok müslüman olmayanlarla savaş, tasavvufta ise nefs-i emmâreyi yenme çabası için kullanılmıştır.”[1]

Cihad, sıradan bir savaş değildir. Allah için, Allah adına, hak ve hakikatin muhafazası uğruna, hak ve adaletin tesisi maksadına yönelik savaşmaktır.

Cihadda iki temel boyut dikkat çeker.

Bunlardan biri Allah’ın en büyük lütfu olarak bize gönderdiği dini, akaidi, istikameti korumak ve Allah’ın hükmünü yüceltmek gayesidir. Bilindiği gibi buna i’lâ-yı kelimetullah denir.

İkincisi de yeryüzünde Allah’ın hükmünü hâkim kılarak hak ve adaleti temin ve tesis etmek; zalimin zulmüne engel olmak, mazlumları korumaktır.

Bu iki vazgeçilmez özelliği sebebiyle, bu mükellefiyet dünyanın neresinde olursa olsun, her Müslüman için bağlayıcıdır.

Cihad görevi insanlık var oldukça, dünya devam ettikçe, kıyamete kadar geçerli olacaktır. Çünkü cihad Allah’ın hükmüdür. Allah’ın hükmü ise ebedidir. Belli bir zaman ve mekâna münhasır kılınamaz. Tarihselciliğin küfür olmasının sebebi budur. Bu sebeple fiilî cihadın zamanının geçtiğini iddia edenler, farkında olarak veya olmayarak tarihselciliğe evet demiş olmaktadırlar. Bunun altını önemle çiziyoruz.

IV- TEBLİĞ, İRŞAD, DAVET, HAKKI TAVSİYE GİBİ FAALİYETLER DE CİHADIN ŞÜMULÜ İÇİNE GİRER

Savaş anlamındaki cihadın devrinin geçtiğini söyleyenler, tebliğ, davet, irşad, hakkı tavsiye gibi uygulamaların fiilî cihada tercih edilmesi gerektiğini söylüyorlar.

Hâlbuki bunların hiçbiri bir diğerinin alternatifi değildir; hepsi de kendi mecraında icra edilir.

Şüphesiz ki sayılan bütün bu uygulamalar cihadın şümulü içindedir. Her birinin Kitap ve Sünnet’ten delilleri vardır. Nerede, ne zaman, hangisinin tatbik edilmesi gerektiği, şartlara bağlıdır. Hiçbiri bir diğerinin yerine kaim kılınamaz.

Hadisi-i şerifte şöyle buyrulmaktadır:

“Müşriklere karşı mallarınız, nefisleriniz ve dillerinizle cihad edin.” [2]

Dil ile cihad, bu ümmetin tarih boyunca hiç terk etmediği, ama ne yazık ki son dönemlerde fazlasıyla ihmal edilen bir vecibedir. Konuşmayı, müzakereyi, yazmayı, İslâm’ın güzelliklerini ortaya koymayı, batıl ve bidat görüşlere karşı çıkmayı, onları cevaplandırıp çürütmeyi içine alan çok önemli bir mükellefiyet sahasıdır. Buna fikrî ve kültürel cihad da diyebiliriz.

Sıhhati hakkında kaynaklarda farklı yorumlar yapılmış olsa da, manası başka pek çok delille doğrulanan şu hadis, fikrî ve kültürel sahanın önemini anlatmak için kâfidir:

“Kıyamet gününde âlimlerin mürekkebi ile şehidlerin kanı tartılır, âlimlerin mürekkebi şehitlerin kanından ağır gelir.” [3]

Şehitlerin kanıyla âlimlerin mürekkebinin aynı gayeye yönelik olarak fonksiyon icra ettiği açıktır.

Ne var ki hakkı savunmanın fikrî ve kültürel şekli var diye, fiilî savaş anlamındaki cihad ortadan kalkmaz. Fiilî cihad da bu fikrî ve kültürel sahayı iptal etmez. Zaman, zemin, şartlar hangisini lüzumlu kılıyorsa o tatbik edilir.

V- FİİLÎ SAVAŞ MANASINDAKİ CİHADLA İLGİLİ BAZI DELİLLER

Kuran ve Sünnet’te fiilî cihadla / savaşla ilgili pek çok delil mevcuttur. Savaş şeklindeki cihadın devri geçti demek, bunca ayet ve hadisi hiçe saymak olur. Allah muhafaza eylesin.

Cihadla ilgili 240 civarı ayet vardır ve bu rakam sayısal olarak namazla ilgili ayetlerin iki buçuk katıdır.

Elbette ki bu ayetlerin hepsinde konu fiilî savaş değildir. Allah yolunda her türlü mücadele ve hatta nefisle mücahede de bu sayıya dâhildir.

Keza bu konudaki hadisler de çok büyük bir yekûn teşkil etmektedir.

Hiç şüphesiz ki bir şeyin dinden olduğu, ona Kitap ve Sünnette yer verilmesiyle anlaşılır. Mesela namaz kılmak için abdest farzdır. Bu farzı yerine getirmeyenler asla namaz kılmış olamazlar. Bir kimse -unutmak hariç- bilerek abdestsiz namaz kılsa, namazının olmaması şöyle dursun, bir farzı basite almasından dolayı İslâm dairesinin dışına çıkar.

Şimdi soralım: Abdest Kuran’da kaç ayetle sabittir?

Sadece bir ayetle sabittir. (Mâide:6.)

Peki, o zaman yine soralım:

Bir ayetle sabit olan abdestin farziyetini inkâr etmek, yani bir ayeti önemsiz addetmek, kişinin İslâm dairesinin dışına çıkmasına sebep oluyorsa, yüzlerce ayetle sabit olan cihadı “devri geçti” diye rafa kaldırmak nasıl küfür olmaz? Acaba bu fikri seslendirenler bu büyük itikadî tehlikenin farkındalar mıdır, gerçekten çok merak ediyoruz.

Cihadla ilgili bütün ayet ve hadisleri sıralamak bu yazının hacmine sığmaz.

Evveliyetle ayetlerden bazı örnekler verelim:

“Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak haddi aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez.” (Bakara: 190.)

“Savaş, hoşunuza gitmediği hâlde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara: 216.)

“Onlarla savaşın ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin, mü’min topluluğun gönüllerini ferahlatsın ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin…” (Tevbe: 14 – 15.)

“Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın!...” (Bakara: 193, Enfal: 39.)

“Allah, kendi yolunda çarpışırken öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını, karşılığında cennet vermek üzere satın almıştır. Bu, Allah’ın Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da yer almış gerçek bir vaadidir. Kim Allah’tan daha fazla sözüne bağlı olabilir! O halde yaptığınız bu alışverişten ötürü sevinin. İşte büyük bahtiyarlık da budur.” (Tevbe: 111.)

“Allah yolunda öldürülenlere ‘Ölüler’ demeyin, zira onlar diridirler, fakat siz farkında değilsiniz.” (Bakara: 154.)

“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve ‘Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver’ diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” (Nisâ: 75.)

“Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” (Ahzâb: 23.)

“Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size ‘Allah yolunda sefere çıkın’ denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir.” (Tevbe: 38.)

“Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.” (Tevbe: 29.)

Gelecek yazımızda fiilî cihadla ilgili hadislerden başlayarak bu konuya devam edeceğiz.

[1] https://islamansiklopedisi.org.tr/cihad#1

[2] Müsned, III, 124; Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 17.

[3] Suyûti, el Câmiu’s Saiğr, nr 10026; İbn Abdilberr, Câmiu Beyâni’l- İlm, nr. 139.

QOSHE - “SİLAHLI CİHAD DÖNEMİ BİTMİŞTİR, GEÇMİŞTİR” DİYENLERE… - Ali Değermenci
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“SİLAHLI CİHAD DÖNEMİ BİTMİŞTİR, GEÇMİŞTİR” DİYENLERE…

6 0
26.12.2023

“Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak haddi aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez.” (Bakara: 190.)

Mescid-i Aksâ ve Gazze olaylarının gündemin ilk sırasını tutmaya devam ettiği, Müslümanların “cihad ruhunu” iliklerine kadar hissetmeleri gereken bir zamanda, yeni bir propaganda ile karşı karşıyayız:

“Savaş yoluyla cihad dönemi bitmiştir, geçmiştir. Bu, İslâm’a ve Müslümanlara fayda sağlamaz, bilakis zarar verir. Günümüzde cihad sadece bilimle, ilimle, tebliğle, İslâm’ın güzelliklerini anlatmakla, kültürel faaliyetlerle olur.”

Böyle bir söylem, açık tahrifattır. Yüce İslâm’ın tabii ve ulvi yapısını değiştirmeye yönelik bir fitne, nifak ve ifsattır.

Neden mi?

Muhtelif yönleriyle izah edelim:

I- ALLAH VE RASÛLÜNÜN HÜKMÜ ORTADAYKEN KİMSE KENDİ GÖRÜŞÜNÜ ÖNE ÇIKARAMAZ

Bu görüşü seslendirenler, İslâm’ın iki temel kaynağı Kitap ve Sünnet ne diyor diye düşünmeden, “bence”, “bana göre”, “bize göre”, “kanaatimizce” gibi girizgâhlarla şahsî görüşlerini öne sürüyorlar.

Bu yaklaşım İslâmî değildir. İlahî ve nebevî ölçüler dururken kendi görüşünü tercih etmenin tehlikesi hususunda müminler Kuran-ı Kerim’de şöyle uyarılmaktadır:

“Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” (Ahzab: 36.)

Görüldüğü gibi ayet-i kerimenin hükmü gayet açık ve nettir. Hal böyleyken “fiilî cihadın zamanı geçmiştir” diyenlerin küfre sürükleme tehlikesi ortadadır.

II- GEREKMESİ HALİNDE SAVAŞ YOLUYLA CİHAD KIYAMETE KADAR DEVAM EDECEKTİR

Evet, savaş yoluyla cihad mükellefiyeti kıyamete kadar devam edecektir. Çünkü cihad batıla ve zulme karşı hakkı savunmaktır. Hak - batıl mücadelesi kıyamete kadar devam edeceğine göre, buna bağlı olarak savaş yoluyla cihadı belli bir zaman ve mekânla sınırlamak da mümkün değildir.

Her türlü tahrifattan korunarak günümüze kadar gelen “tek hak din” İslâm’ın emir ve düsturlarını esnetmeye, sağa sola çekmeye kimsenin hakkı ve yetkisi yoktur. Hüküm vermek veya verilen bir hükmü değiştirmek, ulûhiyet sıfatları gereği Allah’a mahsustur. Elbette Hz. Peygamber (s.a.v.) de teşrî vazifesiyle bu hususta yetkilidir. Kul haddini bilmeli, boyunu aşan işlere kalkışmamalıdır. Aksi takdirde farkında olarak veya olmayarak küfre ve şirke sürüklenebilir, ebedî hayatını mahvedebilir.

Fiilî savaş anlamındaki cihadın şartları gerçekleştiğinde bu mükellefiyeti yerine getirmek her Müslümanın zaruri ve mecburi görevidir.

İslam’da namaz, zekât, oruç ve hacdan sonra gelen amelî manadaki mükellefiyet cihaddır.

Cihad kişilerin tercihine, keyfine, tasarrufuna bırakılmış bir ameliye değildir. “Hoşlarına gitmese de üzerlerine yazılmış” (Bakara: 216.) bir emirdir.

Cihad İslâm’ı yaşamanın, korumanın, müdafaa etmenin, izzet ve şeref kazanmanın teminatıdır. Bunun tersi ise dünyada zillet ve rezalet, ahirette bedbahtlık ve perişanlıktır.

Elbette ki cihad fiilî savaştan ibaret değildir; onun, kültürel - fikrî boyutu da vardır. Bunu aşağıda anlatacağız.

III- CİHAD NEDİR?

Meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için, yazımızın hacmini aşmayacak, maksada kâfi gelecek şekilde, cihadın mana ve mahiyetine temas edelim.

“Arapça’da “güç ve gayret sarf etmek, bir işi başarmak için elinden gelen bütün imkânları kullanmak” manasındaki cehd kökünden türeyen cihad, İslâmî literatürde “dinî emirleri öğrenip ona göre yaşamak ve başkalarına........

© İstiklal


Get it on Google Play