menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Elest’ten Vuslata Özlem Tasavvufta Aşkın Hasret Boyutu

9 0
18.11.2025

Derviş için iştiyak (özlem), aşkın hâle dönüşmüş hâfızasıdır. Kalp, Hakk’ın huzurunda “Belî” derken tattığı vuslat neşesini unutmaz; bu unutulmaz hatıranın iç acısı “iştiyak” olarak kalbe düşer.

Derviş bu ateşle yanar, yanarken saflaşır.

Pîr-i Geylânî Hazretleri el-Fethu’r-Rabbânî’de şöyle der:

“İştiyak, kalbin gıdasıdır. Onunla yanmayan gönül, Allah’a varamaz.”

Yani iştiyak, sadece özlem değil; iradenin Hakk’a çekilmesi, kulun kendi benliğinden arınarak Allah’a dönme arzusudur. Derviş için iştiyak, bir yöneliş hâlidir; kalbin rotası “O”na çevrilmiştir, derviş bu hâl içinde beklerken bile ilerler.

Mürşid için iştiyak (özlem), müridini Hak’ta görmek arzusudur. Kendi iştiyakı, artık şahsî bir yanış değil, Hakk’ın kullarına duyduğu rahmetin tecellisidir. Mürşidin nazarında iştiyak, terbiyenin en saf hâlidir; çünkü gönül özledikçe, benlik çözülür. İşte bu hâl, mürşid nazarında vuslatın başlangıcıdır.

Geylânî Hazretleri’nin şu sözü bu mânâyı taşır:

“Kul, özlemini Hakk’a yönelttiği anda, Hakk onu özler.

O’nun özlemi senin özlemindir; O’nun çağrısı senin yanışındadır.”

Yani mürşid, müriddeki özlemi görürken aslında Hakk’ın kendi nuruna duyduğu özlemi seyretmektedir. Bu noktada iştiyak, “kulun Hakk’a iştiyakı” olmaktan çıkar, Hakk’ın kulundaki iştiyakı hâline gelir.

Tasavvufun özünde iştiyak(özlem), iki yönlü bir akıştır:

Kul, Hakk’a iştiyak duyar,

Hak da kuluna tecellî etmek ister.

Bu tecellî, “Ben gizli bir hazineydim, bilinmek istedim…” hadîs-i kudsîsinde ifadesini bulur. İşte o “bilinmek isteği”, yaratılışın ilk kıvılcımıdır; dervişin içindeki özlem, bu ezelî isteğin yankısıdır.

Pîr-i Geylânî Hazretleri buyurur:

“İştiyak, Hakk’ın seni kendine çağırmasıdır. Eğer çağrıyı duyarsan, bil ki bu senin sesin değil, O’nun sesidir.” Yani özlem, kuldan değil Hak’tan doğar. Kul özlerken, aslında Hak kendini çağırmaktadır.

İnsanın kalbine ezelden bir mühür vurulmuştur:

-Elestü bi-Rabbikum?

-Ben sizin Rabbiniz değil miyim?

Ve ruh, o kutlu çağrının coşkusuyla:

-Belî!

-Evet, Sen bizim Rabbimizsin.

diye cevap vermiştir.

İşte o an, insanın varlığına aşkın tohumu, kalbine ise özlemin sırrı düşmüştür. Bu dünya, o ezelî sözün yankılandığı bir gurbet yurdudur.

İnsan, her nefeste O’nu arar; her yüz O’nun cemâlini hatırlatır, her ses O’nun çağrısını fısıldar. Özlem, sükûnetin içinde açan, en narin goncayı nuru ile aydınlatan; gölgelerden sıyrılıp hakikat ışığını yansıtandır.

İşte o an, insanın varlığına aşkın tohumu, kalbine ise özlemin sırrı düşmüştür. Bu dünya, o ezelî sözün yankılandığı bir gurbet yurdudur.

İnsan, her nefeste O’nu arar; her yüz O’nun cemâlini hatırlatır, her ses O’nun çağrısını fısıldar.

Hakikat aramakla bulunmaz; bulanlar arayanlardır çünkü arayanın azığı aşktır. Bütün arayışlar, bütün gözyaşları, hatta bütün sevinçler, o “Belî” cevabının yankısıdır. Zira kalpte duyulan özlem, aslında ruhun (aslına) dönme isteğidir. Ve bu özlem, insanın içinde gizli duran marifet kapısıdır; çünkü “iştiyâk”, yalnızca bir duygunun değil, bilginin, sezginin, ilâhî fark edişin adıdır.

Ruh, Hakk’ı tanıdıkça özler; özledikçe daha çok tanır ve böylece özlem, ilmin aynası hâline gelir.

Pîr-i Geylânî Hazretleri şöyle buyurur:

“Kalbini Hakk’a bağla ki ne dünya seni aldatır, ne de........

© İnsaniyet