Karl Marx teknolojik gelişmenin kapitalizmin ortaya çıkışıyla birlikte hızlandığını gördü ve bunu açıklamaya çalıştı.

"Teknolojik gelişme neden hızlandı" diye sordu. Bildiğim kadarıyla "Teknolojik gelişmeyi nasıl olup da yapabildiler?" diye sormadı.

Bu konuya değindiği yerler olabilir ama bu sonucu değiştirmez.

Nedenine gelince, onun yaşadığı toplumda bilimsel ve teknolojik gelişmeyi zaten yapabildiklerinden, böyle bir soruya gerek yoktu.

Oysa bizim gibi toplumlardan bakıldığında nasıl yapabildiklerinin açıklanması yaşamsal bir önem kazanır, çünkü biz yapamıyorduk.

Öyleyse soruyu şöyle sormalı:

Batı'nın hemen her alandaki üstünlüğünün temellerinden olan teknolojik gelişmeyi nasıl yapabildiler?


Bu konuda birçok Marksist'in paylaştığı klasikleşmiş cevaplardan biri "bunu sağlayanın Sanayi Devrimi olduğu" şeklindeydi.

Ancak bu cevabın kendisi çelişkiliydi:

Sanayi Devrimi teknolojik gelişmenin zaten kendisi, başka bir ifadeyle bunun örneklerinden biri.

O zaman cevap vereyim derken aslında soruyu başka türlü sormaktan öte bir şey yapmış olmuyorsunuz.

Sanayi Devrimi'nin öncesine geçerek bunu mümkün kılanın ne olduğunu sormak gerekiyor.

Sanayi Devrimi'nin veya teknolojik gelişmenin öncesinde ise yüzyıllar var.

Oralara sarkmaya çalıştığımızda ise başka bir yanlış ile karşılaşıyoruz ve devam edebilmek için o yanlışı ortadan kaldırmamız gerekiyor.

O yanlış, Orta Çağ'ın karanlık bir dönem olduğu, bir duraklama veya gerileme devri olduğu düşüncesidir.

Dolayısıyla bu devirde bilimsel ve teknolojik gelişme olmamıştır.

Ne var ki bu doğru değil. Orta Çağ'da bilimsel ve teknolojik gelişme olmuştur, tabii ki kapitalizm altındaki hızıyla değil, ama olmuştur.

Düşünce alanında da kendisini izleyen Rönesans, reform ve aydınlanma kadar olmasa da gelişmeler olmuştur.

Mesela, ilk üniversite 1200'lü yıllarda Bologna'da açılmıştır ve bu çok önemlidir.

Avrupa'nın sonraları yarattığı bilimsel ve teknolojik gelişme ile ilk üniversitenin Avrupa'da açılmış olması arasında bir ilişki olduğunu, bunun tesadüfi olmadığıdır.

Burjuva iktisadının önde gelen iktisat tarihçilerinden Joel Mokyr, şöyle diyor:

Aydınlanma çağının öncesinde ve aydınlanma çağı sırasında meydana gelen birçok gelişmenin bir araya gelmesi ve karşılıklı etkileşime girmesidir ki Sanayi Devrimini doğurmuştur.

Kanımca, yukarıda da ifade edildiği gibi, bunun da arkasına sarkmalı ve "Aydınlanma Çağı'nın öncesinde ve Aydınlanma Çağı'nda olup bitenleri ne gibi faktörler yaratmıştır" sorusunu sormalı.

Bu mantıkla devam edersek, eski Yunan'a kadar uzanırız, uzanmalıyız da...

Oradan gelen ve kesintilere uğrayan dönemlerde dahil, yüzyıllarca süren olaylar dizisi ve bunların karşılıklı etkileşimlerinin yarattığı ortamdır ki bilimsel ve teknolojik gelişmenin yükselmesini mümkün kılmıştır.

Dolayısıyla yaşanmış olan olaylar ve süreçler Avrupa'ya özgüdür.

Baştaki soruya dönelim;

Batı, nasıl oldu da teknolojik gelişmeyi yapabildi?

Bu olayların ve süreçlerin neticesi olarak yapabildiler ve yapmaya devam ettiler.

Şimdi, "Teknolojik gelişmeyi nasıl olup da yapabildiler?" diye sorarken, olayları ve süreçleri ve bunların karşılıklı etkileşimlerini kendisi olarak okumak çok yararlıdır ama bundan ibaret kalırsa asıl Avrupa'ya özgü olanı yakalayamayız.

Bütün bunların o toplumlardaki çıkar ilişkileriyle nasıl bağdaşabildiğinin, varsa bu bağlamda ortaya çıkan çelişkilerin izahı gerekir.

Bu, bizi hâkim sınıflar ve devletle düşünce dünyasındaki değişmelerin ilişkisini inceleme noktasına getirir.

Nasıl oldu da Avrupa'nın egemenleri düşünce dünyasındaki bilim, felsefe, teknoloji vd. değişimlere pek mâni olmaya çalışmadılar ama mani olmaya çalıştıklarında ise bunun sonuçları ne oldu?

Tabii bu söylenenler çok kısa bir giriş sadece. Olaya nasıl bakılması gerektiğine ilişkin özet görüşler...


Bilimsel ve teknolojik gelişim neden bütün olarak sadece Avrupa'da ortaya çıktı?

Kapitalist üretim ilişkilerinin doğuşu, yayılması ve hâkim üretim ilişkisi haline gelmesi de yüzyıllar alan bir süreç oldu.

Bu sürece ilişkin Marksist araştırmacılar 1 en çok iki konu üzerinde durdu:

"Neden bilimsel ve teknolojik gelişim sadece bir bütün olarak Avrupa'da ortaya çıktı ve süreklilik kazandı?" sorusu ise pek sorulmuyor veya bu konuda yapılan çalışmalar görece az.

Çünkü Marx'ın varsaydığı gibi, zaten yapabiliyorlardı. Sosyal bilimlerin Avrupa-merkezci olduğu iddiasının en önemli kanıtlarından biri de bu.

"Neden Avrupa?" sorusunun cevabını arayan bir literatür var ama o konudaki kitaplar da sorunun cevabını birçok başka faktörlere bağlıyor.

Bunu Avrupa'nın yüzyılların üzerinden birikerek gelen kendine özgü bilimsel ve teknolojik gelişmesine bağlayan çalışmalar çok az...


Bilimsel ve teknolojik gelişme kapitalizmin ürünü (mü?)

Sonuç olarak, bilimsel ve teknolojik gelişme, kapitalizmin ürünü değildir.

Kapitalizm bunu hızlandırmıştır...

Şimdi bazı örnekler üzerinden devam edelim;

Avrupa'da 1350'li yıllarında "Kara Ölüm" olarak bilinen büyük bir veba salgını meydana geldi.

Bu tarihteki en büyük salgın olarak bilinir ve bunun neticesinde Avrupa nüfusunun üçte biri hayatını kaybetti.

Birçok çalışmada bunun ücretlerin yükselmesine neden olduğu ve bunun sonucu olarak da makineleşmenin hızlandığı yazıyor.

Ücretlerdeki yükselmenin kapitalistleri emekten tasarruf eden teknolojilere, yani makineleşmeye yönelteceği görüşü hem Marx'ın hem Marksistlerin ve hem de burjuva iktisadının savunduğu bir şeydir.

Yalnız bunun için ücretlerdeki yükselmeye kapitalistlerin makineleşme ile cevap verebilecek durumda olması gerekir.

Yine aynı şeyle karşılaşıyoruz. Bu konularda çalışan teorisyenler zaten Avrupalı veya Amerikalı oldukları için onlar açısından böyle bir sorun yok.

Kapitalizmle birlikte ortaya çıkan işçi sınıfı sosyal ücret dahil, daha yüksek ücret mücadelelerinde bazı zamanlar başarılı oldu ve bu da makineleşmeye yol açtı.

Avrupa'daki emek arzı azalması bununla sınırlı değil.

Kara Ölüm, başta kuzey Amerika olmak üzere dünyanın değişik yönlerine büyük göçler 2 daha sonraları nüfus artış hızının düşmesi ve işçi mücadelelerini getirince, bunların toplamı ücret artışlarına neden oldu.

Ücretler artınca sermaye makineleşmeye gitti, yani teknolojik gelişme oldu.

Bu ise emek verimliliğini artırarak yeni ücret artışlarının ortamının önemli bir ayağının ortaya çıkmasını sağladı.

Avrupa'nın refahının çok kısa hikâyesi budur.


Avrupa'nın zenginliğinin temelleri

Avrupa'nın zenginliği kendi eseridir.

Bir tek şimdilerde Avrupalı işçilerin maddi yaşam standartlarının görece muhafazasında Asya, Afrika, Latin Amerika işçilerinin katkısı oluyor.

Avrupalı işçilerin tükettikleri mallar bu sayılan yerlerdeki işçilerin aldıkları sefalet ücretleri sayesinde görece ucuza geliyor.

Bu işçilerin sefaleti sayesinde Avrupalı işçilerin reel ücreti artmış gibi oluyor.

Bu sadece ücret mücadelesi ile de sınırlı değil. Mesela işçilerin 8 saatlik iş günü mücadelesi başarıyla sonuçlanınca sermaye burada da makineleşmeye yöneldi.

Burada bilimsel ve teknolojik gelişmeyi hızlandıran bir etken olarak sınıf mücadelesini görüyoruz.

Tabii bunu mekanik bir ilişki gibi görmemek lazım. İçinde bulunulan tarihsel koşullara göre farklı gelişmeler olabilir.

Mesela, ikinci dünya savaşını izleyen dönemde ücretler yükseldi, sosyal haklar genişledi.

Bunun bilgisayarlaşma ve robotlaşmayı çok daha hızlandırması beklenirdi ama öyle olmadı.

Neoliberal saldırı altında bile öyle olmadı.

Çünkü bilgisayarlaşma ve robotlaşmanın yol açacağı kitlesel işsizliğin potansiyel sosyal ve siyasi sonuçlarını hesaba katan karar alıcılar bunun hızını yavaş tuttular.

Yoksa bu yöndeki değişim çok daha hızlı olacaktı.

Yeri gelmişken iki hususa değinmek gerekiyor:

Birincisi, bilimsel ve teknolojik gelişmenin kendi doğal gelişmesi diye bir şey yoktur.

Sayısız bilimsel ve teknolojik gelişme patikası mümkün.

İnsanlığın bugün gelmiş olduğu bilimsel ve teknolojik durum bunlardan sadece biridir ve yaşamış olduğumuz tarihin bir ürünüdür.


İkincisi, soyutlamalar ve genellemeler üzerinden teori kuruyoruz.

O nedenle teorileri veya hipotezleri düşünürken çok temkinli olmak gerekir.

Doğru yorumlamanın, doğru uygulamanın yolu teori ve hipotezlerin açık ama bilhassa örtük varsayımlarını iyi bilmek ve bunları bir an bile olsun akıldan çıkarmamaktır.


Savaşlar ve askeri teknoloji

Bir başka örnek askeri teknolojilerdir.

Askeri teknolojiler bilimsel ve teknolojik gelişmede son derece önemli bir yer tutar.

Bilimsel ve teknolojik gelişmeler büyük ölçüde askeri teknolojilerin gelişmesi sayesinde olmuştur diyebiliriz.

Askeri teknolojiler her zaman gelişme içindedir.

Bununla birlikte, devletler arasında gerginliğin arttığı zamanlarda ve tabii savaş zamanlarında bu gelişmenin hızı hayli yükselir.

Günlük hayatımızda kullandığımız ürünlerin çoğu geliştirilmiş olan askeri teknolojilerin sivil hayata uygulanmasının sonucudur.

Kendimizi kapitalizmle sınırlarsak burada bilimsel ve teknolojik gelişme ile savaş arasında bir karşılıklı etkileşim görüyoruz.

Bilimsel ve teknolojik gelişme devletlerin savaş gücünü artırıyor, savaş hazırlığı ve savaş ise bilimsel ve teknolojik gelişmeyi hızlandırıyor.

Diğer taraftan bilimsel ve teknolojik gelişme en çok büyük dünya savaşları öncesinde ve sırasında oluyor.

Bu büyük dünya savaşları ise, pazar paylaşım ve hegemonya savaşları şeklinde cereyan ediyor.

Buna göre sanayi kapitalizminin ilk dönemlerinde İngiliz hegemonyası vardı.

İngiltere kapitalist ekonomisi teknolojik üstünlüğü sayesinde en güçlü orduya sahip oldu ve en yakın rakibi Fransa'yı yenerek dünyanın hegemonik ülkesi oldu ve bu birinci dünya savaşı öncesine kadar devam etti.



Buhar Makinesi

Aradaki döneme "İngiliz barışı" diyen yazarlar da var.

Bu nispi barış dönemlerinde bilimsel ve teknolojik gelişme duraklıyor mu?

Duraklamıyor.

Kapitalistler arası rekabet, devletlerarası rekabet ve bilimsel ve teknolojik gelişmenin kendi içsel dinamikleri gibi nedenlerle devam ediyor.

Bunlara önemli bir neden olarak sermaye birikiminin tarihsel/güncel ihtiyaçlarını da eklemek lazım.

Buna bir örnek verelim:

Bilimsel ve teknolojik gelişme tarihinin 3 en önemli ve çağ-açıcı icatlarından biri buhar makinesidir.

O zamanların teknolojileri önemli ölçüde kömür kullanımına dayalı idi ve İngiltere de oldukça fazla kömür yataklarına sahipti.

Ne var ki kömür madenciliğinde teknolojik sorunlar çıktı, daha doğru bir ifadeyle mevcut teknoloji kömür çıkarımında karşılaşılan sorunları aşmaya yetmiyordu.

İşte buhar makinesi bu sorunları aşmak için yapılan çalışmaların bir ürünüdür icatların anasıdır derler.

Buhar makinesi bunun bir örneği. Diğer taraftan buhar makinesi örneğinde teknolojik gelişmenin sermaye birikiminin ihtiyaçlarının bir sonucu olduğunu da görüyoruz.

Bunu James Watt'ın yapabilmesi de onun zekasının bir sonucu.

Burada birkaç sebep saydık ama yetmez. Watt kömür madenciliğindeki sorunlar üzerine kafa yordu ve buhar makinesini buldu.

Bu mudur? Tabii değil.

Bunun arkasında Avrupa'nın zamanın içinde birikerek gelen mühendislik kültürü, ama daha da önemlisi makine kültürü var.

Watt o makine kültürünün bir ürünü. Bu sayede zekâsını kullanarak karşısındaki somut sorunu çözdü.


Bilimsel teknolojik gelişme ve sınıf mücadelesi

Burada şunu belirtmek yerdir: İkinci dünya savaşı sonrasında insanlık, tarihinin tek gerçek nispi maddi refah dönemini yaşadı, 20-30 yıl gibi çok kısa bir süre devam etmiş olsa da.

İlk defa olarak geniş kitleler artan gelirden hatırı sayılır pay alabildiler. 4

Bunda özellikle ikinci dünya savaşı öncesinde ve sırasında geliştirilen askeri teknolojilerin sivil yaşama uygulanmasının da önemli katkısı vardır.

Şöyle ifade edebiliriz:

Bilimsel ve teknolojik gelişmenin belirlediği emek verimliliği düzeyi ücretlerin çıkabileceği üst sınırı belirler.

Gerçekte ücretlerin bu sınır veri iken hangi düzeyde belirleneceğini ise sınıf mücadelesi belirler.

Burada ücretlerin üst sınırını belirleyen bilimsel ve teknolojik gelişmenin kendisinin de birçok nedenin yanı sıra sınıf mücadelesine bağlı olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir. 5

Bilim ve teknoloji meselesini din konusunu dışarıda bırakarak tartışmaya çalışmak çok önemli bir değişkeni dışarıda tutmak olur.

Mokyr, "Türk ve Arap toplumlarında basım-yayın işinin dini nedenlerle üç yüz yıl geciktiğini" söylüyor.

Bu dini neden Kur'an'ın kendisi olamaz. O yıllarda basım-yayın diye bir konu yoktu.

İddia edildiği gibi, "ünlü" Selçuklu veziri Nizamülmülk'ün görevlendirmesiyle Gazali'nin İslam'ın dogmatik-şafi yorumu üzerinden içtihat kapısı kapatması, felsefi düşünceyi yasaklaması, Muaviye mirası devletçi İslam dayatmasının bir biçimde sürdürülmesi hâkim sınıfların bunu istemediğine işaret ediyor.

Fuat Sezgin Bey yaptığı çalışmalarla İslam toplumlarındaki bilimsel ve teknolojik gelişmelerin örneklerini gösterdi.

Nitekim Mokyr da "İslam toplumlarında da icat dönemleri olduğunu" söylüyor.

Şimdi buraya tekrar dönmek üzere Avrupa'ya geçelim.

Burada dinde reform hareketinin Martin Luther'in kendi reform fikirlerini yazdığı bir kağıdı bir köy veya kasaba kilisesinin duvarına asmasıyla başladığı söylenir.

Tabii ki bundan ibaret olamaz. O dönemlerde kilise ile halk arasında bir gerilim olduğu biliniyor. Önemli olanda bu olmalıdır.

Ayrıca, sadece bununla da açıklanamaz. Dinin Avrupa'da yaptıklarını biliyoruz.

Engizisyonu, bilimcilerin yakılışını veya giyotine gönderilmesini, Galileo'nun yargılanışını vb. biliyoruz.

Bununla birlikte bilimsel ve teknolojik gelişmenin serpilebileceği ortamı savunanlar galip geldi ve yüzyıllarca süren mücadeleyi kazandı.

Kritik önemi olan budur, Mokyr bunun açıklanmasında "Avrupa'nın o zamanki siyasal parçalanmışlığının önemli rolü olduğunu" söylüyor:

O zamanlar Avrupa kontluklara, prensliklere vb. bölünmüştü.

Bunların her biri bilimcileri, sanatçıları ve düşünürleri çağırıyor, himaye ediyor ve çalışmaları için ortam hazırlıyordu.

Bu tutumda bilimsel ve teknolojik gelişmeye zemin hazırladı.

Evet… Bunun önemli katkısı olmuş olabilir ama bunun sebebi nedir?

Mesela Anadolu'da da siyasal parçalanmışlık dönemleri oldu, bir sürü beylik ortaya çıktı ama ne ortada bilimci ve sanatçı vardı ne de beylerin aklına böyle şeyler geldi.

Dolayısıyla yine daha öncesine uzanmak ve prensliklerin bunu niye yaptıklarını anlamak gerekiyor.

İslam toplumlarına dönelim:

İcat her yerde olabilir, hele yüzyıllardan bahsediyorsak muhakkak olur.

Çin'de de saray çevresinde birçok zeki insan vardı, belki dehalar vardı.

Bu insanlar birçok icat yaptılar. Ne var ki bu icatların toplum hayatı üzerinde bir etkileri hissedilir olmadı, saray çevresiyle de sınırlı kaldı denebilir.

Emsal olsun: Matbaayı aslında Çinlilerin bulduğu söylenir ama bunun Çin toplum hayatında bir şeyleri tetikleyici etkileri olmadı, hatta toplum hayatında bir yeri de olmadı.

Oysa Gutenberg bunun daha gelişmişini yaptı ve onun matbaası Avrupa'da çok önemli roller oynadı.

Bilim ve teknoloji alanında yayılma ve koordinasyon gibi hızlandırıcı etkileri oldu.

Bu bağlamda dinin Avrupa dışında kalan siyasi coğrafya da geciktirici, daha doğru bir deyimle engelleyici rolünü hangi güçler nasıl ve niçin sağladı?

Avrupa'da ise kilisenin etkisini önleyen güçler hangileriydi ve neyin peşindeydiler?

Tarihi süreç içinde toplumsal ihtiyaçların koşulladığı sorular sorulmuş, cevapları da verilmiştir.

Öte yandan yeni koşullar, yeni ihtiyaçları koşulluyor, yeni cevapları da…

Devam edecek...

1. Sonuçta herkes kendi beğendiği Marksist'i Marks'ın doğru yorumcusu olarak görecek olsa da Marksistler nihayetinde Marks yorumcularıdırlar ve birçok farklı yorum vardır, o nedenle Marks'ı ve Marksistleri birbirinden ayrı tutmak gerekir
2. Bu göçlerin önemli bir sebebi de resesyonlar ve/veya depresyonlarda meydana gelen işsizliktir ama uzun vadede bakıldığında emek arzını azaltmıştır.
3. Bilimsel ve teknolojik gelişme bitişik kullanılması yanıltmamalı. Aslında bu ikisi ayrıdır ve belirleyicilerinin hepsi ortak değildir.
4. Bunun insana uygun bir 'maddi refah' olup olmadığı da tartışmalıdır.
(5. Sınıf mücadelesi sonucunda bu sınır da aşılabilir ama o zaman karlar düşer, iflaslar ve işsizlik artar vb.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

QOSHE - Batı, nasıl oldu da teknolojik gelişmeyi yapabildi? - Celalettin Can
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Batı, nasıl oldu da teknolojik gelişmeyi yapabildi?

9 0
05.03.2024

Karl Marx teknolojik gelişmenin kapitalizmin ortaya çıkışıyla birlikte hızlandığını gördü ve bunu açıklamaya çalıştı.

"Teknolojik gelişme neden hızlandı" diye sordu. Bildiğim kadarıyla "Teknolojik gelişmeyi nasıl olup da yapabildiler?" diye sormadı.

Bu konuya değindiği yerler olabilir ama bu sonucu değiştirmez.

Nedenine gelince, onun yaşadığı toplumda bilimsel ve teknolojik gelişmeyi zaten yapabildiklerinden, böyle bir soruya gerek yoktu.

Oysa bizim gibi toplumlardan bakıldığında nasıl yapabildiklerinin açıklanması yaşamsal bir önem kazanır, çünkü biz yapamıyorduk.

Öyleyse soruyu şöyle sormalı:

Batı'nın hemen her alandaki üstünlüğünün temellerinden olan teknolojik gelişmeyi nasıl yapabildiler?


Bu konuda birçok Marksist'in paylaştığı klasikleşmiş cevaplardan biri "bunu sağlayanın Sanayi Devrimi olduğu" şeklindeydi.

Ancak bu cevabın kendisi çelişkiliydi:

Sanayi Devrimi teknolojik gelişmenin zaten kendisi, başka bir ifadeyle bunun örneklerinden biri.

O zaman cevap vereyim derken aslında soruyu başka türlü sormaktan öte bir şey yapmış olmuyorsunuz.

Sanayi Devrimi'nin öncesine geçerek bunu mümkün kılanın ne olduğunu sormak gerekiyor.

Sanayi Devrimi'nin veya teknolojik gelişmenin öncesinde ise yüzyıllar var.

Oralara sarkmaya çalıştığımızda ise başka bir yanlış ile karşılaşıyoruz ve devam edebilmek için o yanlışı ortadan kaldırmamız gerekiyor.

O yanlış, Orta Çağ'ın karanlık bir dönem olduğu, bir duraklama veya gerileme devri olduğu düşüncesidir.

Dolayısıyla bu devirde bilimsel ve teknolojik gelişme olmamıştır.

Ne var ki bu doğru değil. Orta Çağ'da bilimsel ve teknolojik gelişme olmuştur, tabii ki kapitalizm altındaki hızıyla değil, ama olmuştur.

Düşünce alanında da kendisini izleyen Rönesans, reform ve aydınlanma kadar olmasa da gelişmeler olmuştur.

Mesela, ilk üniversite 1200'lü yıllarda Bologna'da açılmıştır ve bu çok önemlidir.

Avrupa'nın sonraları yarattığı bilimsel ve teknolojik gelişme ile ilk üniversitenin Avrupa'da açılmış olması arasında bir ilişki olduğunu, bunun tesadüfi olmadığıdır.

Burjuva iktisadının önde gelen iktisat tarihçilerinden Joel Mokyr, şöyle diyor:

Aydınlanma çağının öncesinde ve aydınlanma çağı sırasında meydana gelen birçok gelişmenin bir araya gelmesi ve karşılıklı etkileşime girmesidir ki Sanayi Devrimini doğurmuştur.

Kanımca, yukarıda da ifade edildiği gibi, bunun da arkasına sarkmalı ve "Aydınlanma Çağı'nın öncesinde ve Aydınlanma Çağı'nda olup bitenleri ne gibi faktörler yaratmıştır" sorusunu sormalı.

Bu mantıkla devam edersek, eski Yunan'a kadar uzanırız, uzanmalıyız da...

Oradan gelen ve kesintilere uğrayan dönemlerde dahil, yüzyıllarca süren olaylar dizisi ve bunların karşılıklı etkileşimlerinin yarattığı ortamdır ki bilimsel ve teknolojik gelişmenin yükselmesini mümkün kılmıştır.

Dolayısıyla yaşanmış olan olaylar ve süreçler Avrupa'ya özgüdür.

Baştaki soruya dönelim;

Batı, nasıl oldu da teknolojik gelişmeyi yapabildi?

Bu olayların ve süreçlerin neticesi olarak yapabildiler ve yapmaya devam ettiler.

Şimdi, "Teknolojik gelişmeyi nasıl olup da yapabildiler?" diye sorarken, olayları ve süreçleri ve bunların karşılıklı etkileşimlerini kendisi olarak okumak çok yararlıdır ama bundan ibaret kalırsa asıl Avrupa'ya özgü olanı yakalayamayız.

Bütün bunların o toplumlardaki çıkar ilişkileriyle nasıl bağdaşabildiğinin, varsa bu bağlamda ortaya çıkan çelişkilerin izahı gerekir.

Bu, bizi hâkim sınıflar ve devletle düşünce dünyasındaki değişmelerin ilişkisini inceleme noktasına getirir.

Nasıl oldu da Avrupa'nın egemenleri düşünce dünyasındaki bilim, felsefe, teknoloji vd. değişimlere pek mâni olmaya çalışmadılar ama mani olmaya çalıştıklarında ise bunun sonuçları ne oldu?

Tabii bu söylenenler çok kısa bir giriş sadece. Olaya nasıl bakılması gerektiğine ilişkin özet görüşler...


Bilimsel ve teknolojik gelişim neden bütün olarak sadece Avrupa'da ortaya çıktı?

Kapitalist üretim ilişkilerinin doğuşu, yayılması ve hâkim üretim ilişkisi haline gelmesi de yüzyıllar alan bir süreç oldu.

Bu sürece ilişkin Marksist araştırmacılar 1 en çok iki konu üzerinde durdu:

"Neden bilimsel ve teknolojik gelişim sadece bir bütün olarak Avrupa'da ortaya çıktı ve süreklilik kazandı?" sorusu ise pek sorulmuyor veya bu konuda yapılan çalışmalar görece az.

Çünkü Marx'ın varsaydığı gibi, zaten yapabiliyorlardı. Sosyal bilimlerin Avrupa-merkezci olduğu iddiasının en önemli kanıtlarından biri de bu.

"Neden Avrupa?" sorusunun cevabını arayan bir literatür var ama o konudaki kitaplar da sorunun cevabını birçok başka faktörlere bağlıyor.

Bunu Avrupa'nın yüzyılların üzerinden birikerek gelen kendine özgü bilimsel ve teknolojik gelişmesine bağlayan çalışmalar çok az...


Bilimsel ve teknolojik gelişme kapitalizmin ürünü (mü?)

Sonuç olarak, bilimsel ve teknolojik gelişme, kapitalizmin ürünü değildir.

Kapitalizm bunu hızlandırmıştır...

Şimdi bazı örnekler üzerinden devam edelim;

Avrupa'da 1350'li yıllarında "Kara Ölüm" olarak bilinen büyük bir veba salgını meydana geldi.

Bu tarihteki en büyük salgın olarak bilinir ve bunun neticesinde Avrupa nüfusunun üçte biri hayatını kaybetti.

Birçok çalışmada bunun ücretlerin yükselmesine neden olduğu ve bunun sonucu olarak da makineleşmenin hızlandığı yazıyor.

Ücretlerdeki yükselmenin kapitalistleri emekten tasarruf eden teknolojilere, yani makineleşmeye yönelteceği görüşü hem........

© Independent Türkçe


Get it on Google Play