Bu konunun başlığına bakarak sizleri bekleyen cümleleri bir kısmınız tahmin ediyor olabilirsiniz. Ama beni bu yazıya yoğunlaştıran duygu ve motivasyon büyük çoğunluğun derli toplu bir şekilde yazacaklarımı bilmediğine olan inancımdır. Herkes birkaç bilgiyi bilebilir ama konuya hâkim olacak kadar bilgi sahibi olmak uzmanlık ister.

Vahyin yani Kuran Ayetlerinin ilk muhatabı Peygamberimizdi. Bu meşhur bir bilgidir. Ayetleri ilk anlayan ve de uygulayan doğal olarak Peygamberimizdi.

Kişisel olarak anlama, uygulama ve anlatma vazifelerinin üçüncüsünü yapmak zaten Peygamberlik vazifesinin temelini oluşturur. Anlatma faaliyeti dışa dönük yani sosyal olarak yapılan bir faaliyet olduğundan öğretme tekniklerini kullanma zorunluluğu kaçınılmaz olmuştur.

&Peygamberimiz ayetler aracılığı ile bu tekniği de öğrenmiştir. Kime nasıl hitap etmesi gerektiğini, dirençli olması gerektiğini, sabırlı olmasını, korkmamasını, yumuşak sözlü olmasını, şefkat ve merhamet dilini kullanmasını, muhataplarının özel durumlarını dikkate almasını ve benzeri davranış modellerini bildiren ayetler hem Peygamberimize hem de ondan sonraki bütün tebliğcilere lazım olmuştur.

Bu ve benzeri bilgiler konusunda modern ilimin bünyesinde iki ana bilim dalı konusu karşımıza çıkmıştır. ‘’Davranış Bilimleri ve de Eğitim Bilimleri’’ ana başlıklarıdır.

Kuran’ı anlatma ve açıklama çalışmalarına Peygamberimizin ardından Sırasıyla Sahabenin, Tabiinin ve Tebe-i Tabiinin konuya hâkim olanları devam etmişlerdir.

Sonraki yüz yıllarda İslam birçok coğrafyada farklı milletler ve kültürlerle tanıştı. İslam’ı anlatma konusunda yetkin ve etkin olanlar Kuranı anlatma ve anlamanın önünde en büyük engel ya da zorluk olarak başka dilleri buldular.

İşte bu noktada farklı coğrafyalar kendi gerçeklerine göre çözüm yolları üreten alimler yetiştirmeye başladıklarını görüyoruz. Bakış açısı farklılıkları, kültürel anlayış farklılığı, çözüm yolunda karşılaşılan yerel öncelikler olarak ortaya çıktı. Bütün bu farklılıklar bazı konularda farklı tercümelerin de etkisiyle değişik yorumların yapılmasını sağladı.

Tarih boyu ulemanın bazı konulara farklı içtihatlarda bulunmaları neticesinde ortaya çıkan farklılıklarla ilgili çoğunluk ulema hoşgörü ile karşılık vermiştir. Çünkü Kuran bunu emreder.

Dine ideolojik yaklaşanlar ise Kuranın prensiplerine ve onun ilk Öğretmeninin bu prensipleri uygulama şekline pek de sıcak bakmamışlar ve kendilerine göre siyasi ve ideolojik bir din algısı üretmişlerdir. Bu anlayışa sahip şahısların ve gurupların Müslümanlara zarar verme süreçleri hala devam etmektedir.

&&Bir diğer tebliğ gurubu ise Alimlerin ürettiği bilgileri halkın seviyesinde anlatma ve açıklama faaliyetlerini yapan vaizler ve Din Görevlileridir. Bu guruplar halkın dini hayatını bilgi ile beslemektedirler.

Ama bu gurupların da insanlardan oluştuğunu unutmamalıyız. Onların da farklı algıları, yorumları ve de içtihatları olmuştur ve olacaktır.

Vaiz ve Din Görevlilerinin yapması gereken en önemli iş daha çok okuyup düşünmek, çok yönlü okuyup bakış açısını genişletmek, zıt kutuplardakilere bile maksimum hoşgörü ile yaklaşıp nefis ve inat rüzgarlarının etkisini kırabilmeye çalışmak olmalıdır.

Her okudukları alimin Gerek Kurana yaptıkları yorumu ya da fetva başlığı adı altındaki hüküm ve görüşleri değişmez hükümler olmadığı bilinmelidir. Eğer bir çelişki varsa, problemi çözme yeteneği kaybolmuşsa o alanda daha fazla araştırma yapmak gerektiği bilinmelidir.

Ehli Sünnet mezhepleri dediğimiz yollar Müslümanların İslam’ı kolay anlamaları için, problemlerini daha kolay tespit edip çözmelerine destek olan Alim kişilerin oluşturduğu yollardır, oluşumlardır. Asla bir kurum olarak bilinçli bir şekilde doğmamışlardır. O yüzden bölmek ya da ötekileştirme aracı olarak asla anlaşılmamalıdır.

&&&Üçüncü olarak da sosyolojik bir oluşum olarak ortaya çıkan Cemaat ve Tarikat yapılanmalarıdır. Bu yapıların da fıtratları gereği halkın dini ve ahlaki yapılarını güçlendirme, toplum huzurunun tesisi için her türlü olumsuzluğa karşı bir ıslah faaliyetleri yapmaları varlık sebepleridir.

Bu çalışmaları yaparken Kuran ahlakından, bu ahlakı insanca anlayıp uygulayan Peygamberimizin tavsiyelerinden öte bir yol takip etmemeleri gerekmektedir. Kurandan kopmanın sonuçları gün be gün derinleşen fay hatlarına benzer. Her fay hattı ise bölünmeyi meşru hale getiren bir durumdur.

Temelinde zühd ve takva ibadeti bulunan bu yapıların amaçlarının dışına çıkmadan kişisel ve toplumsal düzeyde Kuran ahlakına göre bilgi ve hikmet üreterek hizmet etmek olmalıdır.

Bunun için de Kuranı her an yeni bir bakış açısı ile anlamaya çalışarak okumak alimlerin ve onların ekiplerinin en önemli vazifeleri olmalıdır. Bu çalışmayı yapmamak ya da yavaşlatmak bile cehaletin işgaline izin vermek olacaktır. Zaman durmadığı gibi hayatta hiçbir şey de durağan değildir.

&&&&Bütün bu durumlar çerçevesinde sosyal hayatın en alt tabakası olan halka da düşen sorumluluklar vardır. Her duyduklarına inanmamak, duyduklarının kaynak kontrollerini yapmak ya da muhataplarından istemek, Duyduklarını ve okuduklarını aklın süzgecinden geçirmek, kendi çapında da olsa Kuranı anlayarak okumaya gayret etmek gibi çalışmalar yapmak zorundadır.

Diğer taraftan çoğu zaman mikrofon şehvetine kapılıp konuşacağı konuları ve duracağı yeri bilemeyen ham alimlerin tartışmalarına ve tartıştıkları konulara hiçbir şartta dahil olunmamalıdır. Yüzyıllar boyu tartışılıp üzerinde mutabık kalınamayan konularla ilgili tartışmalar sadece toplumun sinir tellerini germekte, kardeşlik ve güven konusunu tahrip etmektedir. Bu konular zamana ve daha ehil alimlere bırakılmalıdır.

Kuranla vakit geçirmenin en büyük avantajı Kuran’ın arzu ettiği bakış açısını kazanma imkanına kavuşmaktır. Çünkü Allah Resulünün eğitimi de böyle olmuştur. Biz Müslümanlara düşen ikinci bir çalışma ise Sevgili Peygamberimizin Kuran’ın anlama ve uygulama şekillerini de öğrenip öğretmenli bir eğitim fırsatından yararlanmak olmalıdır.

Kuran ayının yaklaştığı şu günlerde bu konuda kişisel olarak çalışmalar başlatmak dini ve insani olarak değerli bir yatırım olacaktır. Kuranın bir ismi olan okunan kitap, diğer ismi olan aydınlatan kitap ve hakkı batıldan ayıran anlamındaki ismini de düşünerek Kuranı birincil ödevimiz yapmalıyız.

Her birimize kolay gelsin.

Hoş olunuz, hoşça kalınız, Allah’a emanet olunuz.

QOSHE - KUR'ÂN-I KERÎM'İN DOĞRU ANLAŞILMASI BAKIMINDAN TOPLUM KATMANLARININ GÖREVLERİ - İbrahim Doğru
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

KUR'ÂN-I KERÎM'İN DOĞRU ANLAŞILMASI BAKIMINDAN TOPLUM KATMANLARININ GÖREVLERİ

22 1
30.01.2024

Bu konunun başlığına bakarak sizleri bekleyen cümleleri bir kısmınız tahmin ediyor olabilirsiniz. Ama beni bu yazıya yoğunlaştıran duygu ve motivasyon büyük çoğunluğun derli toplu bir şekilde yazacaklarımı bilmediğine olan inancımdır. Herkes birkaç bilgiyi bilebilir ama konuya hâkim olacak kadar bilgi sahibi olmak uzmanlık ister.

Vahyin yani Kuran Ayetlerinin ilk muhatabı Peygamberimizdi. Bu meşhur bir bilgidir. Ayetleri ilk anlayan ve de uygulayan doğal olarak Peygamberimizdi.

Kişisel olarak anlama, uygulama ve anlatma vazifelerinin üçüncüsünü yapmak zaten Peygamberlik vazifesinin temelini oluşturur. Anlatma faaliyeti dışa dönük yani sosyal olarak yapılan bir faaliyet olduğundan öğretme tekniklerini kullanma zorunluluğu kaçınılmaz olmuştur.

&Peygamberimiz ayetler aracılığı ile bu tekniği de öğrenmiştir. Kime nasıl hitap etmesi gerektiğini, dirençli olması gerektiğini, sabırlı olmasını, korkmamasını, yumuşak sözlü olmasını, şefkat ve merhamet dilini kullanmasını, muhataplarının özel durumlarını dikkate almasını ve benzeri davranış modellerini bildiren ayetler hem Peygamberimize hem de ondan sonraki bütün tebliğcilere lazım olmuştur.

Bu ve benzeri bilgiler konusunda modern ilimin bünyesinde iki ana bilim dalı konusu karşımıza çıkmıştır. ‘’Davranış Bilimleri ve de Eğitim Bilimleri’’ ana başlıklarıdır.

Kuran’ı anlatma ve açıklama çalışmalarına Peygamberimizin ardından Sırasıyla Sahabenin, Tabiinin ve Tebe-i Tabiinin konuya hâkim olanları devam etmişlerdir.

Sonraki yüz yıllarda İslam birçok coğrafyada farklı milletler ve kültürlerle tanıştı. İslam’ı anlatma konusunda yetkin ve etkin olanlar Kuranı anlatma ve anlamanın önünde en büyük engel ya da zorluk olarak başka dilleri buldular.

İşte bu noktada farklı coğrafyalar kendi gerçeklerine göre çözüm yolları üreten alimler yetiştirmeye başladıklarını görüyoruz. Bakış açısı farklılıkları, kültürel anlayış farklılığı, çözüm yolunda karşılaşılan yerel öncelikler olarak ortaya çıktı. Bütün bu farklılıklar bazı konularda farklı tercümelerin de etkisiyle değişik yorumların yapılmasını sağladı.

Tarih boyu ulemanın bazı........

© İleri


Get it on Google Play