Tamah ve tamahkarlık kelime anlamıyla ne ifade ediyor diye bir bakalım.

Tamah; gözü doymama, açgözlülük, mal edinme tutkusu, aç gözlülük etmek, açgözlü davranmak anlamlarına gelir ve bu amaçlarla kullanılır.

Bu duygulara sahip insana da tamahkar denir.

Kelimenin bize anlattığı gibi tamahkarlığın insana ait bir davranış türü olduğunu görüyoruz.

Şimdi insanı en baştan bir kez daha tanımaya çalışalım.

İnsan bir anne baba vesilesiyle dünyaya 9 aylık bir yolculuktan sonra kapalı ve karanlık bir dünyadan ana serüvenini yaşamak için gelir.

Ağlayarak başlar hayata ama ağlamasının tam olarak ne anlama geldiğini bilmesek bile bir anlamı olduğunu tahmin ediyoruz. Acı mı sevinç mi istek mi reddiye mi neyse hayatla ve etrafındakilerle kurduğu iletişim şeklidir.

Bu arada çıplak da doğmuştur. İçgüdüsel olarak onun örtülmesi gerektiği düşüncesiyle alelade bir giysi ile sarmalarlar. Bu giysi onun ilk dünyalığıdır. Kendisi bunu bilecek bilinçte değildir ama anne baba onu dünyalıklarla yavaş yavaş tanıştırmaya başlamıştır.

Bebeklikten çocukluğa geçerken duygularında da değişiklik görülür. Tercihlerde bulunmaya başlar, sahip olma duygusunu tatmin etmek için davranır, bazen sahip olduklarını bir başkasıyla paylaşırken bazen de paylaşma duygusuna bile tahammülü yoktur.

Bir sonraki aşama gençlik ve yetişkinliktir. Bu aşamada insan artık bütün tercihlerini bilerek ve isteyerek yapar. Dünyayı ve dünyalıkları severken karşılaştığı riskli duygular ve hallerle beraber yaşamaya devam eder.

İstek ve arzuları sahip olma hissiyle beraber hareket etmeye başlar. Sahip olma duygusunun en tehlikeli yanı biriktirme isteğidir. Biriktirme isteğinin durduran veya yavaşlatan şey yine içgüdüsel bir davranış olan kanaat etme inancıdır.

İnsanın elbise dolabı, buzdolabı, ayakkabı dolabı gibi eşyalarının içeriği ne kadar büyük ve dolu olursa olsun giyebilecekleri, yiyebilecekleri ve hatta kullanabilecekleri hep sınırlıdır. Üst üste elbise giyemez, ayakkabı giyemez, tokken tekrar aç gibi yemek yiyemez. Yani dünyalık olanları sınırlı bir şekilde kullanma kapasitesi vardır.

Bütün bu ve benzeri hallere bakarak bir de doğum gerçeğinin diğer yarısı olan ölüm hali vardır. O da vazgeçilemez, engellenemez bir gerçektir.

Dünya ve dünyalıklar konusunun en hayal kırıklığı yaşanan noktası ölümdür. Vakti gelen bir dakika daha kalamıyor hayatta. Bir defa daha en çok sevdiği eşyalarını, arabalarını, kıyafetlerini ve diğer hiçbir şeyini kullanamıyor.

Ama insanın hırslısı ve tamahkar olanı için dünya ve içindekiler sonsuz bir kullanım aracı olarak anlaşılır. Bu duygu insana sürekli dünya malı biriktirmesine katkı sağlamaktadır.

İnsanoğlu için bu davranış bir sürpriz de değildir. Kendinden önce de ne Karunlar gelip geçmiştir de bugün çoğunun bir mezar taşı bile yoktur. Ne tanrılık iddiasında bulunan Firavunlar çıkmıştır ama son bir nefesle bu dünyaya ve bütün saltanatlarına veda etmişlerdir.

Bütün bu tiyatronun her dönemde devam ediyor olması insanoğlu için en bilinen gerçeklerden biriyken, neden bile bile hala bu konuda aynı oyuna dahil olduğunu anlamak zor olmasa gerek.

Dünyayı ve imkanlarını, insanın doğumu ve ölümü ve insanın dünya ile olan geçici ilişkisini bilen insan için kurtuluş çaresi nedir diye sorduğumuzda karşımıza çok farklı cevap çıkmamaktadır.

Şimdi aklımızın erdiklerini yazarak bu durumun reçetesine katkı sağlayalım.

--Doğru, tatmin olunmuş ve sağlam bir imanla oluşturulmuş bir din duygusu ve gereği olan dini bir hayat. Bu reçete ücretsiz, kolay ve başlangıcında bile huzur ve mutluluk üreten bir duygudur.

Bu duygu bize sürekli bu dünyanın hallerinin gerçekte ne olduğunu hatırlatır ve bu hayatın bizi aldatmaması için dikkatli olunmasını telkin eder.

Bu reçete bize ahireti, hesabı, ceza ve mükafatı hatırlatır. ‘’Dünya Ahiretin tarlasıdır’’ İlkesiyle yaşamaya yönlendirir. Bu ve benzeri sebeplerden dolayı, biriktirmeyi değil paylaşmayı, bencilliği değil diğerkamlığı, nereden gelirse gelsin değil sadece helali tercih etmeyi öncelikli davranışlar arasına alır.

--Bir diğer reçete ise kanaatkâr olma duygusuyla yaşamaktır. Bu duygunun da tetikleyici gücü ölüm gerçeğidir. Hayatta kendisinden başkalarının da olduğunu ve onların da sahip olma ve mutlu olma gibi isteklerinin olabileceğini unutmaz. Olduğunda şımarmazken olmadığında da isyan etmez. Bilir ki insanoğlu için bu dünyada sayısız nimet vardır ve illa ki insan bu nimetlerin bir kısmına ulaşabilir.

Tamahkarlığa karşı başka reçetelerin olması muhtemeldir. Ben sadece bunları dikkat çekme ve kolaylıkla uygulanabilmeleri açısından sizlerle paylaştım.

Etrafımızdaki hırs küpü, tamahkar, doyumsuz ve azgın insan tiplerine bakın lütfen. Bir de orta halli ya da kıt imkanlarla elindekilere bile şükrederek isyan etmeden yaşayanlara bir bakın. Hepimizin etrafında, sosyal medyada, basılı ve görsel medyada insanoğluna ait uç noktaları her gün görmekteyiz ve ibretle takip etmeliyiz.

Bir sürü aile kıt kanaat geçinirken, yine bir sürü görgüsüz insan saçıp savurarak azgınlıklarının belgeselini çekmekteler. İnsanlık varolalıdan beri bu durum hiç değişmedi. Çünkü bu varlık alemi, insani hisler ve davranışlar insanoğlunun kaçınılmaz imtihanıdır.

Bize düşen hayata ve etrafımıza ibretle bakmak, insanların davranışlarını iyi gözlemlemek, doğru yanlış hesaplarını akıllıca yapmak ve hayatımızı ahiretin hesabını düşünerek yaşamayı bilmek lazımdır.

Rabbim cümlemize bu denklemi çözebilecek uyanıklık ihsan etsin.

Bu duygu ve düşüncelerle her birinize kanaatkâr tercihlerle yaşanılan bir hayat diliyorum.

Hoş olunuz, hoşça kalınız, Allah’a emanet olunuz.

QOSHE - İNSANIN TAMAH DUYGUSUYLA İMTİHANI - İbrahim Doğru
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İNSANIN TAMAH DUYGUSUYLA İMTİHANI

17 2
19.12.2023

Tamah ve tamahkarlık kelime anlamıyla ne ifade ediyor diye bir bakalım.

Tamah; gözü doymama, açgözlülük, mal edinme tutkusu, aç gözlülük etmek, açgözlü davranmak anlamlarına gelir ve bu amaçlarla kullanılır.

Bu duygulara sahip insana da tamahkar denir.

Kelimenin bize anlattığı gibi tamahkarlığın insana ait bir davranış türü olduğunu görüyoruz.

Şimdi insanı en baştan bir kez daha tanımaya çalışalım.

İnsan bir anne baba vesilesiyle dünyaya 9 aylık bir yolculuktan sonra kapalı ve karanlık bir dünyadan ana serüvenini yaşamak için gelir.

Ağlayarak başlar hayata ama ağlamasının tam olarak ne anlama geldiğini bilmesek bile bir anlamı olduğunu tahmin ediyoruz. Acı mı sevinç mi istek mi reddiye mi neyse hayatla ve etrafındakilerle kurduğu iletişim şeklidir.

Bu arada çıplak da doğmuştur. İçgüdüsel olarak onun örtülmesi gerektiği düşüncesiyle alelade bir giysi ile sarmalarlar. Bu giysi onun ilk dünyalığıdır. Kendisi bunu bilecek bilinçte değildir ama anne baba onu dünyalıklarla yavaş yavaş tanıştırmaya başlamıştır.

Bebeklikten çocukluğa geçerken duygularında da değişiklik görülür. Tercihlerde bulunmaya başlar, sahip olma duygusunu tatmin etmek için davranır, bazen sahip olduklarını bir başkasıyla paylaşırken bazen de paylaşma duygusuna bile tahammülü yoktur.

Bir sonraki aşama gençlik ve yetişkinliktir. Bu aşamada insan artık bütün tercihlerini bilerek ve isteyerek yapar. Dünyayı ve dünyalıkları severken karşılaştığı riskli duygular ve hallerle beraber yaşamaya devam eder.

İstek ve arzuları sahip olma hissiyle beraber hareket etmeye başlar. Sahip olma duygusunun en tehlikeli yanı biriktirme isteğidir. Biriktirme isteğinin durduran veya yavaşlatan şey yine içgüdüsel bir davranış olan kanaat etme inancıdır.

İnsanın elbise dolabı, buzdolabı, ayakkabı dolabı gibi eşyalarının içeriği ne kadar büyük ve dolu olursa olsun........

© İleri


Get it on Google Play