menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN MÜZAKEREYE KATILMA YASAĞI, ŞİRKETE BORÇLANMA YASAĞI VE REKABET YASAĞINA AYKIRILIKTAN KAYNAKLANAN HUKUKİ SORUMLULUĞU

10 1
09.01.2024

I. ANONİM ŞİRKET VE ORGANLARI

A. Genel Bilgiler

1. Anonim Şirketin Yasal Düzenlenmedeki Yeri, Tanımı ve Hukuki Niteliği

1.1. Anonim Şirketin Yasal Düzenlemedeki Yeri ve Tanımı

Anonim şirket, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 4. kısmında düzenlenmekte ve TTK’nun 4. kısmının 1. bölümü, genel hükümlerle başlamaktadır.

Anonim şirketin tanımlaması yapılarak, sermayesi belirli ve paylara bölünmüş olan, borçlarından dolayı yalnız malvarlığıyla sorumlu bulunan şirket olduğu belirtilmiştir.

1.2. Anonim Şirketin Şirketler Hukuku Bakımından Hukuki Niteliği

Anonim şirket, tüzel kişiliğe haizdir. Ticaret şirketleri arasında yer alan A.Ş., şahıs ve sermaye şirketi ayrımına göre, bir sermaye şirketidir ve şirket ortakları, sadece koymayı taahhüt ettikleri ve yerine getirmedikleri sermaye taahhütleri nispetinde, şirkete karşı sorumludur. Yine şirket, 3. kişilere karşı sadece şirket malvarlığıyla sorumlu olup; şirket borçlarından ötürü pay sahiplerinin sorumlulukları yoktur. Bu açıklamadan mütevellit TTK m. 329/2’ye göre, pay sahipleri, sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile ve şirkete karşı sorumludur.

B- Anonim Şirketin Amacı, Konusu ve Asgari Sermaye Tutarı

1. Anonim Şirketin Amacı ve Konusu

Anonim şirketin, amaç ve konusu, TTK m. 331’de düzenlenmiştir. Bu kapsamda anonim şirketler, kanunen yasaklanmamış olan her türlü ekonomik amaç ve konular için kurulabilecek ve yasaklanmamış her türlü ekonomik amaç ve konuda faaliyet gösterebilecektir.

2. Sermayenin Asgari Tutarı

TTK’nun 332. maddesinde yer alan düzenleme kapsamında, anonim şirketlerin en az sermaye tutarı iki yüz elli bin Türk Lirası ve kayıtlı sermaye sistemini kabul etmiş olan halka açık olmayan anonim şirketler bakımından en az sermaye tutarı beş yüz bin Türk Lirasıdır. Bu sermaye tutarı, cumhurbaşkanı tarafından artırılabilecektir. Bu kapsamda 7887 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile ile söz konusu tutarlar beş katına çıkartılmış ve A.Ş.’lerde avukat bulundurma zorunluluğu bakımından asgari esas sermaye tutarı 1.250.000 TL’ye yükselmiştir.

C. Anonim Şirketin Kuruluşu, Tüzel Kişilik Kazanması ve Ortakları

1. Kuruluş ve Tüzel Kişilik

TTK m. 335’e göre; anonim şirket, şirket sermayesinin ödenmesinin şartsız olarak taahhüt edildiği ve imzaların noterce onaylandığı veya ticaret sicili müdürü yahut yardımcısı huzurunda imzalandığı esas sözleşmede, anonim şirket kurma iradelerinin açıklanmasıyla kurulacak ve şirket, ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanacaktır.

2. Kurucu Ortakları

TTK m. 337’de, anonim şirket kurucularının, pay taahhüt edip esas sözleşmeyi imzalayan gerçek ve tüzel kişiler olduğu belirtilmiştir. Burada pay sahibi ya da şirket ortağı olabilme yönünden gerçek kişi olma zorunluluğu yoktur. Tüzel kişiler de tıpkı gerçek kişiler gibi, anonim şirket ortağı olabilmektedir.

Anonim şirketin kurulabilmesi için pay sahibi olan bir veya daha fazla kurucunun varlığı şarttır. Ancak pay sahibi sayısı yönünden asgari sayısı sınırlaması yoktur. Tek kişinin (tek kurucunun) varlığı dahi, anonim şirketin kurulması için yeterlidir.

3. Anonim Şirketin Zorunlu Organları

3.1. Zorunlu Organlar

Bilindiği üzere, anonim şirketlerin zorunlu organları; genel kurul, yönetim kurulu ve denetçiler olmak üzere üç ayrı organdır. Yönetim kurulu, anonim şirketin esas sözleşmeyle atanmış veya genel kurul tarafından seçilmiş bir veya daha fazla kişiden oluşan zorunlu organıdır (TTK m. 359).

3.2. Yönetim Kurulunun Özen ve Bağlılık Yükümlülüğü Hakkında Genel Esaslar

Yönetim kurulu, anonim şirketin yönetim ve temsil organıdır. Şirketi bağlayıcı nitelikte hukuki işlemler yapılması, sözleşmeler imzalanması ve bu doğrultuda iş ve işlemler yapılması, şirketin üçüncü kişilere karşı temsil edilmesi, yönetim kurulunun görevleri arasındadır. Anonim şirketin, yönetim kurulu tarafından yönetileceği ve temsil olunacağı, TTK'nun 365. Maddesinde belirtilmiştir. Yine TTK m. 370’e göre; aksi esas sözleşmede öngörülmemiş ve yönetim kurulu tek kişiden oluşmuyorsa, temsil yetkisi, çift imza ile kullanılmak üzere, yönetim kuruluna aittir.

Temsile yetkili olanlar, şirketin amacına ve işletme konusuna giren her tür işleri ve hukuki işlemleri, şirket adına yapabilmekte ve bu maksatla şirket unvanını kullanabilmektedir. Bu sebeple temsile yetkili olanların üçüncü kişilerle işletme konusu dışında yaptığı işlemler de, 3. kişiler iyi niyetli olduğu müddetçe, şirketi bağlamaktadır.

Genel bilgiler ışığında değerlendirme ile yönetim kurulunun, A.Ş.’nin işletme konusuna dahil alanlarda yaptığı hukuki iş ve işlemler ile sözleşmeler ve yönetim ile temsil faaliyetleri dikkate alındığında, yönetim kurulunun ve faaliyetlerinin ne denli önem arz ettiği görülmektedir. Bu doğrultuda yönetim kurulu üyelerinin, yaptıkları iş ve faaliyetlerle bağdaşır nitelikte hak ve yükümlülükleri ile sorumlulukları vardır. Her şeyden önce anonim şirketle yönetim kurulu üyeleri arasında şirketin devamlılığı yönünden ve mukadderatını belirleyen bir ilişki vardır. Bu özellikli durum ve sıkı bağ sebebiyle yönetim kurulu üyelerinin ve yönetimle görevli üçüncü kişilerin, şirkete karşı özen ve bağlılık yükümlülüğü vardır. Özen ve bağlılık yükümlülüğü, TTK'nın madde 369'da düzenlenmiştir.

Özel yükümlülükler kapsamında, yönetim kurulu üyeleri ve yönetimle görevli üçüncü kişiler, görevlerini son derece tedbirli şekilde, dikkat ve özenle yerine getirmek, şirketin hak ve menfaatlerini korumak, gözetmek ve dürüstlük kurallarına uygun davranış sergilemek zorundadır. Özen ve bağlılık yükümlüğünden hareketle, yönetim kurulu üyelerinin uymakla yükümlü olduğu kaideler ve yasaklı olduğu haller mevcuttur.

YK’nın önem arz eden niteliği ile A.Ş.’in yönetim ve temsil organı olması sebebiyle, yönetim kurulu üyelerinin müzakereye katılma yasağı, şirkete borçlanma yasağı ve rekabet yasağı ele alınarak; söz konusu yasaklara uygun davranış sergilenmemesi hallerinde yönetim kurulu üyelerinin hukuki sorumlulukları konularına değinilecektir.

II. ANONİM ŞİRKETLERDE YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ VE UYULMASI ZORUNLU KURALLAR KAPSAMINDA MÜZAKEREYE KATILMA YASAĞI, ŞİRKETE BORÇLANMA YASAĞI VE REKABET YASAĞI

A. Yönetim Kurulu Üyelerinin Müzakereye Katılma Yasağı

1. Yasal Düzenleme

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 393. maddesinde, müzakereye katılma yasağı düzenlenmiştir. Yasal düzenleme metni şu şekildedir:

4. Müzakereye katılma yasağı

MADDE 393- (1) Yönetim kurulu üyesi, kendisinin şirket dışı kişisel menfaatiyle veya alt ve üst soyundan birinin ya da eşinin yahut üçüncü derece dâhil üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımlarından birinin, kişisel ve şirket dışı menfaatiyle şirketin menfaatinin çatıştığı konulara ilişkin müzakerelere katılamaz. Bu yasak, yönetim kurulu üyesinin müzakereye katılmamasının dürüstlük kuralının gereği olan durumlarda da uygulanır. Tereddüt uyandıran hâllerde, kararı yönetim kurulu verir. Bu oylamaya da ilgili üye katılamaz. Menfaat uyuşmazlığı yönetim kurulu tarafından bilinmiyor olsa bile, ilgili üye bunu açıklamak ve yasağa uymak zorundadır.

(2) Bu hükümlere aykırı hareket eden yönetim kurulu üyesi ve menfaat çatışması nesnel olarak varken ve biliniyorken ilgili üyenin toplantıya katılmasına itiraz etmeyen üyeler ve söz konusu üyenin toplantıya katılması yönünde karar alan yönetim kurulu üyeleri bu sebeple şirketin uğradığı zararı tazminle yükümlüdürler.

(3) Müzakereye, yasak nedeniyle katılmamanın sebebi ve ilgili işlemler yönetim kurulu kararına yazılır.

2. Yasal Düzenlemenin Konuluş Amacı ve Gerekçesi

6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda Yer Alan Madde Gerekçesi

6762 sayılı Kanunun 332 nci maddesi esas itibarıyla korunmuş; sadece, mevcut düzenlemedeki tartışmalara yol açan bazı sözcük ve ibarelerin açıklığa kavuşturulmasına çaba harcanmıştır.

Birinci fıkra: Yönetim kurulu üyesi, yönetim kurulu toplantısına kendisi veya yakınları ile şirket arasında menfaat çatışması varsa katılamaz. Çatışma, şirket menfaatleriyle kendisinin şirket dışı ve kişisel menfaatleri veya alt ve üst soyundan birinin veya eşi veya üçüncü kişiye kadar (bu derece dahil) kan veya kayın kısımlarından birinin kişisel menfaati arasında olmalıdır. "Kişisel" sözcüğü ile bizzat üyeye veya yakınına yönelik, onları konu alan veya onlarla ilgili bulunan bir menfaat kastedilmiştir, yoksa bir topluluğa ait olup da kişinin de yararlanabileceği bir kazanç, bir avantaj, bir zararın önlenmesi vb. haller kişisel sayılmaz. Menfaatin şirket dışı olması gerekir; yoksa, bir üye kendisinin, eşinin alt veya üst soyundan birinin bir şirket görevine seçimi, atanması, görevden alınması, yolluk belirlenmesi vs. gibi şirket ilgilendiren bir işte müzakerelere katılabilir. Birinci fıkranın birinci cümlesinin kapsamına girmemekle birlikte, üyenin toplantıya katılmamasının dürüstlük gereği olduğu durumlarda da yasak geçerlidir. Mesela, müzakerenin konusunun bir üyenin ortağını; ortağı olduğu bir şahıs şirketini, eski eşini vs. ilgilendirmesi gibi. Tereddüt halinde kararı yönetim kurulu verir. Bu oylamaya ilgili üye katılamaz. Yönetim kurulunun kararı niteliği dolayısıyla kesindir. Çünkü, organlar arasında alt üst sıralaması bulunmadığı için ihtilaf genel kurula götürülemez. Mahkeme yolun açık olup olmadığı, içtihat yolu ile ve doktrinin yardımı ile çözülebilir.

Yönetim kurulu bir üye ile ilgili yasak sebebini bilmiyor olsa bile üye müzakereye katılmamak zorundadır. Menfaat ihtilafı daha sonra ortaya çıksa bile, üye sorumlu tutulur.

İkinci fıkra: 2 fıkra özel bir sorumluluk hali öngörmüştür. Sorumluluk kusur esasına dayanır ve müteselsil değildir. Çünkü, bir kurul karar veya eylemi yoktur.

Üçüncü fıkra: Hüküm bir taraftan kamuyu aydınlatma, diğer taraftan da kamusal yönetim ilkesinin gereğidir. İlgili karara, üyenin müzakereye katılmamasının sebebi ve yapılacak işlemler açıkça yazılmalıdır. Karar bir yetkilendirmeyi içeriyorsa yetkilendirilen kişi ve önemli olan noktalar da belirtilmelidir.

3. Müzakereye Katılma Yasağının Ayrıntıları ve Sair Önemli Hususlar

A.Ş.’lerde YK üyeleri bakımından müzakerelere iştirak edilemeyen haller söz konusudur. Bu haller, TTK m. 393’te ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Yasada belirtilen durumlar; YK üyesi(leri)nin bizzat kendisinin ve/veya alt ve üst soyundan birinin, eşinin, üçüncü kişiye kadar (bu derece dahil) kan veya kayın kısımlarından birinin, şirket dışı şahsi/kişisel menfaatlerine taalluk eden ve şirket menfaatiyle çatışan konulara ilişkin müzakerelere iştirak edemeyeceklerine yöneliktir. Burada önem arz eden husus, kişisel menfaat olgusudur. Şirket içi bir konuya ilişkin toplantılara, elbette YK üyeleri katılım sağlayacaktır. (Örn, YK üyesinin kızına iş sözleşmesi gereğince ödenecek ücret bakımından yapılan toplantı.) Ancak toplantıda şirket dışı bir konu görüşülecek ve bu konu, YK üyesini ya da sayılan yakınlarını ilgilendiren bir şahsi (kişisel) hale ilişkin olup, aynı zamanda şirketin menfaati ile çakışmaktaysa; bu durumda şirket yönünden değerlendirme ile şirketin menfaatinin, YK üyesinin kişisel menfaatinden daha önemli olması sebebiyle ve menfaat çatışması durumundan ötürü, ilgili YK üyesi müzakereye katılamayacaktır. Zira bu durumda YK üyesi, kendi kişisel menfaati yönünde değerlendirme yapabilecek ve bu yönde oy kullanabilecek ve şirket menfaatlerini sağlıklı şekilde, doğruluk, dürüstlük ve iyiniyetle gözetemeyecektir.

TTK m. 369’da belirtildiği üzere, YK üyeleri ile yönetimle görevli üçüncü kişilerin, görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kurallarına uyarak gözetmek yükümlülüğü altında olması sebebiyle ve yönetim kurulunun özen ve bağlılık yükümlülüğü karşısında, kişisel menfaatlerle şirket menfaatlerinin çakıştığı konularda, artık ilgili YK üyesinin müzakerelere katılım sağlayamaması zorunluluk arz etmektedir. Aksi halde, YK’nun özen ve bağlılık yükümlülüğü ihlal edilmiş olacak ve A.Ş. korumasız kalacaktır.

A.Ş.’i koruyucu nitelikteki diğer yükümlülüklerin, YK’nun özen ve bağlılık yükümlülüğünün birer doğal sonucu ve özel görünüş halleri ile uzantısı olduğu görülmektedir. Bu sebeple müzakereye katılma yasağının yasal düzenlemede yerini bulması, son derece isabetlidir. Aksi düşünüldüğünde; A.Ş.’in beka sorunu olacak, şirket içi menfaatlerle şirket ortakları/pay sahipleri ve yerine göre şirket alacaklıları zarar görecektir. Bu sebeple A.Ş. YK üyelerinin ya da yasada sayılan yakınlarının kişisel menfaatlerinin söz konusu olduğu ve bu kişisel menfaatlerle şirket içi menfaatlerin çatışma durumunda olduğu konuların görüşüldüğü müzakerelere, ilgili YK üyesi/üyeleri katılım sağlamamalıdır. Yasal düzenleme de bu yöndedir. Yine maddenin gerekçesinde de belirtildiği üzere; bir topluluğa ait olup da kişinin de yararlanabileceği bir kazanç, bir avantaj, bir zararın önlenmesi vb. haller, kişisel menfaat sayılmamakta ve bu gibi hallerle şirket içi konularda müzakereye katılma yasağı bulunmamaktadır.

Yasal düzenlemede sayılan yakınlar, tahdidi bir sayım değildir. Burada özellikle YK üyesinin bizzat kendi şahsi menfaatlerinin ve sayılan yakınlarının şahsi menfaatlerinin olduğu durumlardan söz edilmekle, yasal düzenlemenin devamında, bu yasağın, YK üyesinin müzakereye katılmamasının dürüstlük kuralının gereği olan durumlarda da uygulanacağı belirtilmiştir. Maddenin ilk fıkrasının 2. cümlesinden anlaşıldığı üzere, ilk cümlede sayılan yakınlar dışındaki kişilerin (örn. YK üyesinin boşanmış olduğu eski eşiyle ya da ortalık ilişkisi olduğu başka bir şirket) şahsi menfaatlerinin şirket menfaatiyle çatıştığı konularda da müzakereye katılma yasağı söz konusudur. Burada dürüstlük kuralından anlaşılması gereken TMK m. 2 hükmüdür. (I. Dürüst davranma Madde 2 - Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.) Yine hayatın olağan akışı ile ortalama seviyedeki bir 3. kişinin bakış açısıyla bu sonuca ulaşılabilecektir. Tereddüt halinde, kararı yönetim kurulu verecek; ancak menfaat çatışmasıyla ilgili YK üyesi, bu husustaki görüşmeye ve oylamaya katılım sağlayamayacaktır. YK’nun bu husustaki kararı, kesin niteliktedir.

Müzakereye katılma yasağının olduğu ve katılım sağlan(a)madığı durumlarda, müzakereye yasak nedeniyle katılmamanın sebebi ve ilgili işlemler yönetim kurulu kararına yazılmak zorundadır. Bu zorunluluk, kamusal yönetim ilkesinin bir gereği olup, kamusal bilgilendirme ve kamuyu aydınlatma yönünden gerekli ve ilgililerin sorumlulukları bakımından zaruridir.

Yine fiziken yapılan toplantılarda müzakereye katılmama sebebi ve ilgili işlemler, YK kararına yazılmak durumundaysa da; toplantı yapılmaksızın alınan kararlar bakımından yasada açıklık bulunmamaktadır. Toplantı yapılmaksızın karar alınması halinde, yasaklılık durumu sona ermemekte ve bu durumda, kendisine teklif metni ya da öneri yazısı gönderilen ilgili YK üyesi, gönderilen metin/yazıya yasaklılık hali ile katılmama sebebini ve sair ilgili işlemleri şerh düşmeli, katılmama sebebini YK’na açıklayarak bu durumun keyfiyetten kaynaklanmadığını bildirmeli ve katılmama halini, resmi ve kamunun bilgisine açık hale getirmelidir.

Yasaklılık hali bulunan YK üyesi; yasağa uymak, YK menfaat çatışmasını bilmiyor ise bildirmek ve yasaklılık halini YK’na açıklamak zorundadır. Aksi durumda ilgili YK üyesinin sorumluluğu doğacaktır. Sorumluluk kavramı ile kapsamına ve yasak ihlali ile sonuçlarına, III. bölümde tüm detaylarıyla değinilmektedir.

4. Konu ile İlgili Emsal Kararlar

4.1. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2012/7901 E., 2013/7224 K. Sayılı Kararı

(MAHKEMESİ : TİCARET MAHKEMESİ)


Davacı vekili, davalı şirketin yönetim kurulunun AK-AL Tekstil A.Ş.'ye ait iştirak hisselerinin dava dışı Aksu İplik A.Ş.'ye düşük bedelle satışına ilişkin 28.06.2007 tarihinde yeterli toplantı ve karar nisabı oluşmadan ve ... 332'deki yasağa aykırı olarak karar aldığını ileri sürerek davalı şirketin 28.06.2007 tarih ve 2007/33 sayılı, AK-AL Tekstil A.Ş. iştirak hisselerinin satışı hakkındaki kararının batıl olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, dava konusu yönetim kurulu kararına konu olan hisse satış işlemi için çift imzanın yeterli olduğunu, ilgili satış işleminin ....04.2008 tarihli genel kurul toplantısında onaylandığını, genel kurul kararı ortadan kaldırılmadan devir işleminin iptalini talep etmenin mümkün olmadığını, dava konusu yönetim kurulu kararının ... 332'ye uygun olduğunu, satış işleminin karara katılan yönetim kurulu üyelerinin şahsi menfaatlerine ilişkin olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, yönetim kurulu toplantısında görüşülen ve karara konu olan satış işleminin taraflarının anonim şirketler olduğu, davaya konu yönetim kurulu kararı ile ilgili olarak hiçbir üye yönünden görüşmelere katılma yasağının söz konusu olmadığı, satış işleminin davalı şirketin ortaklık amacına aykırı olmadığı, İMKB Sermaye Piyasası Kurulu'nun gözetim ve denetimi altında yapılan satıştaki fiyatların şirketin değerini yansıttığı, oluşan satış fiyatının düşük olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 03,... TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, ....04.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

4.2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2013/14501 E., 2013/20427 K. Sayılı Kararı

(MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ)

…Davacı vekili, müvekkilinin ortağı olduğu davalı şirketin 31.03.2010 tarihinde genel kurul toplantısını yaptığını, genel kurula sunulan yönetim kurulu raporu ile denetçi raporunun şirketin gerçek faaliyet durumunu yansıtmadığını, dolayısıyla bu faaliyet raporlarının kabulüne ilişkin kararın kanuna ve afaki iyiniyet kurallarına aykırı bulunduğunu, aynı şekilde bilanço ve gelir tablolarının da şirketin gerçek mali durumunu göstermediğini, bu nitelikteki kayıtlara dayalı olarak dağıtılacak karın tespitinin kanuna uygun olmadığını, kanuni görevlerini gereği gibi icra etmeyen ve şirket giderlerinin, şirketin faaliyetlerine nazaran çok yüksek meblağlarda olmasına sebebiyet veren yönetim kurulu üyelerinin ibrasının da kanuna aykırı bulunduğunu, yönetim kurulu üyeleri için fahiş miktarda huzur hakkı belirlendiğini, son olarak şirket yönetim kurulu üyesi olan ...ve ...'un doğrudan menfaatlerini ilgilendiren bir konuda oylamaya katılmalarının da kanuna uygun bulunmadığını, ayrıca anılan kişilerin şirket ile rekabet etmelerine izin verilmesinin hiçbir haklı gerekçesi olmadığını ileri sürerek, davalı şirketin 31.03.2010 tarihli genel kurul toplantısında alınan 3, 4, 5, 6 ve 7 nolu kararların iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, iptali istenilen kararların kanuna ve iyiniyet kurallarına uygun bulunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile davalı şirketin 31/03/2010 tarihinde yapılan genel kurulunda alınan 4, 5 ve 7 nolu kararlarının iptaline, 3 ve 6 nolu kararlarının iptali isteminin reddine dair verilen kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine karar, Dairemizin 24.04.2013 günlü ilamıyla gündemin 5. maddesinde görüşülen yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin oylamada usulüne uygun muhalefet şerhinin bulunmadığı, bu nedenle anılan maddeye ilişkin olarak davacının artık genel kurul kararının iptalini isteyemeyeceği yönündeki gerekçe ile davalı yararına bozulmuştur.

Davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

Dava, anonim şirket genel kurul kararının iptali istemine ilişkindir. Davaya konu genel kurul toplantısının 5. maddesinde alınan kararlar ile şirket yönetim kurulu üyeleri ile denetçinin ibrasına karar verilmiştir. Mülga TTK'nın 374. maddesinde pay sahiplerinden hiçbirinin kendisi veya karı ve kocası yahut usul ve füruu ile şirket arasındaki şahsi bir işe veya davaya dair olan müzakerelerde rey hakkını kullanamayacağı, şirket işlerinin görülmesine her hangi bir suretle iştirak etmiş olanların idare meclisi azalarının ibrasına ait kararlarda rey hakkını haiz olmadıkları, bu yasağın murakıplara şümulünün bulunmadığı düzenlenmiştir. Bu hükmün emredici nitelikte olması nedeniyle bu madde hükmüne aykırı hareket edilmesi halinde kullanılan oylar geçersiz olup, bu oylar ile alınan genel kurul kararları da geçersizlikle malul olacaktır. Davaya konu genel kurul toplantısının 5. maddesinde alınan karar ile denetçinin de ibrasına karar verilmiş olup, anılan mülga TTK'nın 374/2. maddesi uyarınca şirket işlerinin görülmesine herhangi bir suretle iştirak etmiş olanlar idare meclisi azalarının ibrasına ait kararlarda oy hakkını haiz değillerse de bu yasağın murakıplara şümulünün olmaması nedeniyle yönetim kurulu üyelerinin denetçilerin ibrasına ilişkin olarak yapılan oylamaya katılmalarına herhangi bir engelin bulunmadığı, anılan maddedeki yasağın denetçiler açısından geçerli olmaması karşısında bu yönde alınan kararın iptalinin istenebilmesi mülga TTK’nın 381. maddesinde düzenlenen iptal davasının koşullarına tabidir. Bu madde hükmüne göre toplantıda hazır bulunup da alınan karara muhalif kalan ve bu durumu toplantı tutanağına geçiren ortağın söz konusu kararlara karşı iptal davası açma hakkı olup, somut olayda davacının bu maddeye uygun olarak yaptığı bir karşı çıkmasının (muhalefet) bulunmadığı, bu durumda denetçinin ibrasına ilişkin olarak alınan karar yönünden iptal davası açabilmek için kanunun aradığı “alınan kararlara muhalif kalma” koşulunun yerine getirilmediği anlaşıldığından Dairemizin 24.04.2013 günlü ilamındaki bozma gerekçesi denetçinin ibrasına ilişkin olarak alınan genel kurul kararını iptal eden mahkeme kararı yönünden geçerli ve doğru bulunmaktadır. Ancak, yönetim kurulunun ibrasına ilişkin olarak yapılan oylamada yönetim kurulu üyelerinin hiçbirisinin oylamaya katılmaması, ibralarına ilişkin olarak yapılan oylamada oy kullanmamaları gerekirken yönetim kurulu üyelerinin ibrasının tek tek oylanarak, ibrası oylanan yönetim kurulu üyesi dışında kalan diğer yönetim kurulu üyelerinin oylarını kullanmaları sonucu her bir yönetim kurulu üyesinin ibrasına karar verildiği görülmüştür. Yapılan bu oylama yöntemi ile aslında şirket yönetiminden birlikte sorumlu olan yöneticilerin her birinin diğerinin ibrasına ilişkin karara katılmaları sonucu verdikleri oylar ile birbirlerinin ibrasına karar verdikleri, bu şekilde ibralarını sağladıkları anlaşılmakla oylamada izlenen bu yöntem ile anılan 374. maddede düzenlenen oy kullanma yasağına aykırı davranılmış olup, bu şekilde yöneticilerin ibrasına ilişkin olarak alınan kararları karar nisabı bulunmadığından yoklukla maluldür. Bu itibarla, yok hükmünde olan yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin kararlara karşı ortaklar muhalefet şerhi koymamış olsalar bile bu kararlara karşı dava açabilirler. Bu nedenle yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin olarak alınan karar yok hükmünde olduğundan yokluğunun tespitine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile iptali yerinde olmadığından yönetim kurulu üyeleri hakkında verilen mahkeme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiğinden davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 24.04.2013 günlü bozma ilamının bu yönden kaldırılarak, kararın yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 24.04.2013 tarihli, 2012/3487 Esas-2013/8043 Karar sayılı bozma ilamının kaldırılarak, mahkemece verilen kararın açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, ödediği karar düzeltme harcının isteği halinde karar düzeltme isteyene iadesine, 14.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

B. Yönetim Kurulu Üyelerinin Şirkete Borçlanma Yasağı

1. Yasal Düzenleme

6102 sayılı TTK m. 395'te şirkette işlem yapma yasağına ve şirkete borçlanma yasağına yer verilmiştir. Yasal düzenleme metni şu şekildedir:

VI - Şirketle işlem yapma, şirkete borçlanma yasağı

MADDE 395- (1) Yönetim kurulu üyesi, genel kuruldan izin almadan, şirketle kendisi veya başkası adına herhangi bir işlem yapamaz; aksi hâlde, şirket yapılan işlemin batıl olduğunu ileri sürebilir. Diğer taraf böyle bir iddiada bulunamaz.

(2) (Değişik: 26/6/2012-6335/17 md.) Pay sahibi olmayan yönetim kurulu üyeleri ile yönetim kurulu üyelerinin pay sahibi olmayan 393 üncü maddede sayılan yakınları şirkete nakit borçlanamaz. Bu kişiler için şirket kefalet, garanti ve teminat veremez, sorumluluk yüklenemez, bunların borçlarını devralamaz. Aksi hâlde, şirkete borçlanılan tutar için şirket alacaklıları bu kişileri, şirketin yükümlendirildiği tutarda şirket borçları için doğrudan takip edebilir.

(3) 202 nci madde hükmü saklı kalmak şartıyla, şirketler topluluğuna dâhil şirketler birbirlerine kefil olabilir ve garanti verebilirler.

(4) Bankacılık Kanununun özel hükümleri saklıdır.

2. Yasal Düzenlemenin Konuluş Amacı ve Gerekçesi

6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda Yer Alan Madde Gerekçesi

Birinci fıkra: 6762 sayılı Kanunun 334 üncü maddesinin birinci fıkrası hükmü, bazı değişikliklerle aynen alınarak, içtihatlarla ve doktrindeki görüşlerle oluşan birikim korunmuştur. Değişikliklerden birincisi mevcut metinde yer alan “şirket konusuna giren ticari bir muamele” ibaresidir. Bu ibare hükmü gereksiz yere daraltmakta, yorum güçlüklerine sebep olmaktadır. Şirkete bir arsa ya da pay senedi satmak bir ticari işlem midir? Bazı yazarlar her türlü sözleşmeyi hükmün kapsamına sokarken, bazıları da ticari nitelik arıyordu. Zaten bu ibare 6762 sayılı Kanunun 137 ncı maddesi sebebiyle anlamsızdır veya en azından yanlış ifade edilmiştir.

İkinci fıkra: İkinci fıkra tamamen yeni olup, bir açıdan sermayenin (malvarlığının) korunması ilkesinin gereğidir. Hüküm bir anlamda 358 inci maddenin tamamlayıcısıdır ve uygulamada sıkça rastlanılan kötüye kullanmaların engellenmesini amaçlamaktadır.

3. Şirkete Borçlanma Yasağının ve TTK’nun 395. Maddesinin Ayrıntıları ile Sair Önemli Hususlar

3.1. Genel Olarak

TTK’nun 395. maddesi, şirketle işlem yapma yasağı ile şirkete borçlanma yasağını aynı maddede düzenlemiştir. Bu kapsamda maddenin 1. fıkrası, şirketle işlem yapma yasağını; 2. Fıkrası, şirkete borçlanma yasağını içermektedir. Yazımız içeriğinde, şirkete borçlanma yasağı üzerinde durulmakta ve şirketle işlem yapma yasağına da yeri geldiğince değinilmektedir.

3.2. Şirketle İşlem Yapma Yasağı

Anonim şirket yönetim kurulu üyesinin, YK üyesi olduğu şirketle, kendisi ya da başkası adına herhangi bir işlem yapması, yasaktır. Şirketle işlem yapılması halinde ise, şirket tarafından yapılan işlemin batıl olduğunun ileri sürülebilecek, ancak işlemin diğer tarafınca böyle bir iddiada bulunulamayacaktır. Yasal düzenlemede yer alan ve işlemin batıl olduğu yönündeki ifade dikkate alındığında, aslında burada gerçek anlamda butlan durumu söz konusu olmayıp askıda geçersizlik hali vardır. Zira yine madde metninden anlaşılacağı üzere, şirketle işlem yapılmasına, A.Ş.’in karar organı olan genel kurul tarafından işlem öncesi izin verilebileceği gibi yapılan işleme sonradan icazet de verilebilecektir. Yine izin ve icazet verilmemesi hallerinde dahi, işlemin geçerli olmadığı iddiası ya da iptali talebi, hukuki işlemin tarafı olan yönetim kurulu üyesince ileri sürülemeyecektir. Burada önem arz eden husus, genel kuruldan izin alınmaksızın işlem yapılmasının yasak kapsamında olmasıdır. Bu halde yapılan işlemin iptali istenebilecektir. GK tarafından işlem öncesinde verilen izin, yapılacak hukuki işlemin yasak kapsamından çıkmasına yol açmaktadır. İzin verilmesi, şirket esas sözleşmesiyle olabileceği gibi esas sözleşmede bu yönde özel hüküm yokken genel kurul toplantısında alınacak bir karar ile de olabilecektir. Yasaklılık hali, pay sahibi YK üyeleri ile pay sahibi olmayan YK üyeleri ve YK başkanı bakımından geçerlidir. Buradaki yasaklılık durumu, pay sahipliğinden değil, YK üyeliğinden kaynaklanmaktadır.

YK üyesi, yasak kapsamındaki işlemi, kendi namına 3. kişiye de yaptıramayacaktır.

Şirketle işlem yapma yasağı, mutlak bir yasak olmayıp izin ve icazetle geçerliliğini korumaktadır. Yine şirkete yapılan karşılıksız kazandırma (örn. bağışlama) işlemi, piyasada rayiç fiyatı olan bir ürünün satın alınması işlemi ya da tüketici işlemleri kapsamında olan bir harcamanın veya alışverişin yapılması işlemleri ile şirket malvarlığına zararı olmayan işlemler bakımından değerlendirme yapıldığında, bu tip işlemlerin yasak kapsamında olmadığı, doktrinde yer alan görüşler arasındadır. Zira burada şirket menfaatlerine aykırı bir durum söz konusu değildir. Yine yasak kapsamında olan bir işlem için şirket tarafından yapılan ödeme sonrası işleme icazet verilmemesi ve işlemin iptali durumunda, yapılan ödeme, şirket tarafından sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre talep edilebilecektir.

3.3. Şirkete Borçlanma Yasağı

Yasal düzenlemede açıkça belirtildiği üzere, anonim şirketin pay sahibi olmayan yönetim kurulu üyeleri ile yönetim kurulu üyelerinin pay sahibi olmayan ve 393. maddede sayılan yakınları, şirkete nakit olarak borçlanamayacaktır.

Şirkete borçlanma yasağının temeli, şirket malvarlığının ve şirketin öz sermayesinin korunması ilkesine dayanmaktadır. Buradaki amaç, şirketin ve şirket malvarlığının korunmasıdır. Şirketin ve şirket malvarlığı ile esas sermayenin korunması, şirketin yanı sıra pay sahiplerinin ve şirket alacaklılarının da korunmasına hizmet etmektedir. Zira şirket malvarlığının ve sermayesinin azal(tıl)maması, şirketin ve faaliyetlerin devamlılığının sağlanması ve korunması, ticari iş, işlem ve faaliyetlerden gelir ve kazanç elde edilmesi sonucunda şirket ortaklarına kar payı ödemesi yapılabilecek, (varsa) şirketten alacaklı kişi/kurumlar, alacaklarını vadesinde alabilecek veya var olan borçlar ödenebilecektir. Aksi halde, şirketin malvarlığına ya da sermayesine el atılması sonucu şirket aktiflerinin nakit bazında azalması durumlarında, şirket, nakit kaybından ötürü doğrudan zarar görecek ve şirketin aktif malvarlığında azalma meydana gelecektir. Bu yönde yasaklılık halinin varlığı, kötüye kullanımların önüne geçilmesinin gereği olup; maddenin gerekçesinde de kötüye kullanımlara engel olunması gerekliliğine ve şirketin malvarlığı ile sermayesinin korunması ilkesine açıkça yer verilmiştir.

Yasal düzenlemenin lafzına bakıldığında, karşımıza pay sahibi kavramı çıkmaktadır. Bu kapsamda şirkete borçlanma yasağının söz konusu olabilmesi için, öncelikle şirkete borçlanma şeklindeki hukuki işlemin taraflarının YK üyesi olunan şirket ile şirket ortağı (pay sahibi) olmayan YK üyesi olması gerekmektedir. Zira pay sahiplerinin şirkete getirmekle/ödemekle/ifayla yükümlü oldukları sermaye borcu olabilmekte olup; bu borç, ifa edilmedikçe, başkaca borçlanma yapılamayacak ve pay sahipleri, TTK’nun 358. maddesi gereğince, sermaye taahhüdünden doğan vadesi gelmiş borçları ifa edilmedikçe ve şirketin serbest yedek akçelerle birlikte kârı geçmiş yıl zararlarını karşılayacak düzeyde olmadıkça şirkete borçlanamayacak, şartları var ise borçlanma söz konusu olabilecektir.

Açıklanan doğrultuda, TTK m. 395/2........

© Hukuki Haber


Get it on Google Play