ÇOCUKLA KİŞİSEL İLİŞKİ KURULMASI
I. AİLE HUKUKU’NA GENEL GİRİŞ
1. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu Işığında Düzenlemelere Genel Bakış
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. Kitabı Aile Hukuku’nu düzenlemektedir. Aile Hukuku Kitabının Evlilik Hukuku Kısmı ve TMK madde 118 ile devamı hükümlerinde; nişanlanma, nişanlılığın hükümleri ve nişanın bozulmasının sonuçları ile hediyelerin geri verilmesi konuları ele alınmaktadır. Sonrasında ise; evlenme ehliyeti, evlenme engelleri ve evliliğe dair hükümler yer almaktadır. Batıl olan evlenmelerin devamında, İkinci Bölüm’de Boşanma başlığı altında, boşanma, özel ve genel boşanma sebepleri ile sonuçlarına yer verilmektedir.
2. Boşanma Hukuku Üzerine Açıklamalarımız
Bilindiği üzere; boşanma evlilik birliğini hukuken sona erdiren bir hukuki sonuçtur. Kesinleşen boşanma hükmü ile taraflar arasındaki evlilik, resmi olarak ve mahkeme kararıyla sonlanmış bulunmaktadır. Bir evliliğin sona ermesinin sonuçları ise, sadece boşanmadan ibaret değildir. Boşanmanın sonuçları sadece eşler bakımından değil, eşlerin yanı sıra çocuklar bakımından da doğmaktadır. Zira boşanmanın evliliği sona erdirmesi sonucu kadar, diğer feri nitelikteki sonuçları da önem arz etmektedir. Boşanma davasında boşanma talebiyle birlikte görülen, aynı dava dosyasında talep edilebilen ve karara bağlanan diğer konular; çocukların velayeti, velayet kendisine verilmeyen eş bakımından çocukla kişisel ilişki kurulması, talep var ise nafaka ve tazminat konularıdır. Belirtmiş olduğumuz üzere; boşanma ile artık boşanma davasının taraflarının eş sıfatları kalmamakta ve kadın önceki kızlık soyismine yeniden dönmektedir. Artık eski eşler, evli medeni halinden, bekar medeni haline geçmiş olmaktadır. Çocuklar bakımından en önemli hukuki sonuçlar ise, çocukların velayeti ile çocuklarla kişisel ilişki kurulmasıdır.
Gerek devam eden evlilik birliği gerekse eşlerin boşanmaları, çocukları yakından ilgilendirmekte ve doğrudan etkilemektedir. Zira evlilikte yaşanan sorunlardan ve geçimsizlikten ötürü eşler kadar aynı evi ve anne-babalarıyla aynı ortamı paylaşan çocuklar da etkilenmektedir. Yine devam eden boşanma davası ve süreci ile boşanma kararı kesinleştikten sonraki dönemler, tüm bu süreçlerde yaşanan fiili ve hukuki olaylar, çocukları en başta ruhsal olarak etkilemekte, bunun dışında hukuk aleminde çocuklar bakımından da çok önemli hukuki sonuçlar doğmaktadır. Bu sonuçlardan nafaka, maddi sonuçlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak en önemli sonuç, elbette çocuğun boşanma kararının kesinleşmesiyle kimin yanında kalacağı ve çocuğun velayetinin kime verileceği ile kendisine velayet hakkı verilmeyen eş (ana ya da baba) ile çocuğun görüşüp- görüşemeyeceği, görüşeceklerse, görüşmelerinin nasıl, ne zaman, ne şekilde sağlanacağı ve tüm bu konular ile soruları içerir nitelikte, ana ve baba ile çocuk arasında kişisel ilişki tesisi konularıdır. Zira boşanma davası devam ederken (talep halinde) çocukların geçici velayetleri ve boşanma kararının kesinleşmesi ile çocukların velayet hakları, velayetin ana ve babanın her ikisinden de alınmasını gerektirir bir delil yok ise, ana ya da babadan birinin velayetine verilmekte ve aynı kararla, velayet hakkı kendisine bırakılmayan ebeveyn ile çocuk arasındaki kişisel ilişki tesisi düzenlenmektedir. Ortak velayet konusundaysa, yasal düzenlemelerde net bir açıklama ve aksi yönde yasak hali mevcut değildir.
II. ÇOCUKLA KİŞİSEL İLİŞKİ KURULMASI
1. Genel Giriş
Çocuklar kişisel ilişki kurulması iki ayrı başlık altında ele alınarak incelenmesi gereken bir hukuki durumdur. Zira çocukla kişisel ilişki kurulması, TMK’nda iki farklı şekilde düzenleme alanı bulmuştur. Birinci halde, çocuk ile velayet hakkı kendisinde bırakılmayan ana ve/veya baba arasında kurulan kişisel ilişki tesisidir. Yine buna şahsi münasebet tesisi de denilmektedir. İkinci halde, 3. kişilerle çocuk arasında kişisel ilişki kurulmasıdır. Her iki hukuki konu, farklı maddelerde düzenlenmekle, yazımız içeriğinde her iki konunun detaylarına yer verilmektedir.
2. Ana ve Baba ile Çocuk Arasında Kişisel İlişki Kurulması
TMK madde 182'de “Çocuklar Bakımından Ana ve Babanın Hakları” başlığı altında “Hakimin Takdir Yetkisi” kapsamında önemli hususlara yer verildiği görülmektedir. Bu kapsamda mahkeme, boşanma veya ayrılığa karar verirken; olanak bulundukça, ana ve babayı dinledikten ve çocuk vesayet altında ise, vasinin ve vesayet makamının düşüncesini aldıktan sonra, ana ve babanın haklarını ve çocuk ile olan kişisel ilişkilerini düzenleyecektir. Yine mahkeme, kararında kişisel ilişki düzenlemesinin gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, çocuğun menfaatine aykırı olmamak kaydıyla velayetin değiştirilebileceğini ihtar edecektir. Bu kapsamda, mahkemece çocuğun/çocukların velayetleri bakımından karar verilirken, aynı kararda çocuk ile velayet hakkı kendisine verilmeyen eş arasında, velayet hakkı ana ve babaya verilmeyecek ise, bu halde çocuk ile ana ve baba arasında olan kişisel ilişkisi kurulması ve ayrıntılarını düzenlenmek zorundadır. Zira boşanma hükmü ile birlikte çocuğun velayeti eşlerden birine verilmiş olsa dahi diğer tarafın çocukla görüşme, çocukla zaman geçirme ve şahsi münasebet kurma hakkı vardır ve bu hak, zorunluluk olmadığı müddetçe, ebeveynlerden alınamayacaktır. Yine mahkeme, ana ve/veya baba ile çocuk arasında kişisel ilişki kurulması konusunu düzenlerken; olanak bulundukça, ana ve babayı dinlemek, çocuk vesayet altında ise vasiyi ve vesayet makamının düşüncesini almak durumundadır. Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eş ile çocuk arasındaki kişisel ilişkinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararları esas tutulacak olup; bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerini gücü oranında katılmak zorunda olacaktır. Madde metninde yer alan ve çocuğun giderlerini konu alan maddi harcama ve giderler, yasal düzenlemelerde iştirak nafakası olarak yerini almaktadır. Bu kapsamda iştirak nafakası, çocuğun velayeti kendisine bırakılmayan eş tarafından çocuk için ödenmesi gereken ve çocuk yararına hükmedilen nafaka çeşidi olup; kararın kesinleşmesiyle iştirak nafakası olarak devam etmek üzere ve dava müddetince tedbir nafakası talep edilmesi de mümkündür.
3. Ana ve Baba ile Çocuk Arasında Kişisel İlişki Kurulmasının Yasal Düzenlemelerdeki Yeri
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun Soybağı Hukuku’na ilişkin bölümünde, “Çocuk ile Kişisel İlişki” başlığı altındaki alt başlıkta ana ve baba ile çocuk arasındaki kişisel ilişki olarak ayrı bir madde halinde düzenlenmektedir. Burada çocukla kişisel ilişki kurulması konuları, iki farklı açıdan ele alınmakta ve. TMK m. 323’te çocuğun ana ve baba ile kişisel ilişkisini düzenlemektedir. Bu kapsamda ana ve babadan her biri, velayeti altında bulunmayan veya velayeti kendisine bırakılmayan çocuk ile uygun kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkına sahiptir. Yasal düzenlemeden de açıkça anlaşıldığı üzere; ana ve babadan velayeti kendisine bırakılmayan ebeveyn, çocuk ile mahkemece uygun görülen tarih ve saatler arasında şahsi münasebet tesisi kurulmasını isteyebilecektir.
Kişisel ilişki tesisinde, çocuk ile ana ve/veya babanın görüşme zaman dilimleri belirlenecek olup; bu belirleme yapılırken, çocuğun yatılı kalıp kalmayacağı, bir ayın hangi günlerinde ve/veya hafta sonlarında hangi gün ve saatler arasında görüşme sağlanacağı, çocuğun okula devam ettiği süre zarflarında, tatil dönemlerinde ve sömestr ile yaz tatillerinde geçireceği zaman dilimlerinde görüştürülüp görüştürülmeyeceği ve görüşme olacaksa hangi zaman aralıklarında bu görüşmelerin yapılacağı kararda yer alacaktır. Burada şahsi münasebet tesisi ile görüşme zaman aralıkları ve sıklığı belirlenirken önemli olan, çocuğun üstün yararıdır. Bu sebeple her şeyden önce çocuğun üstün yararının dikkate alınması gerekmektedir.
4. Kişisel İlişki Kurulması Talebinin Niteliği
Kişisel ilişki kurulması bakımından değerlendirme yapıldığında; çocukla kişisel ilişki kurulmasını isteme, bir haktır. Bu hak, ana ve babanın, çocukla görüşme ve çocukla iletişimini, kişisel münasebetini devam ettirme hakkı olduğu gibi çocuğun da ana ve babayla görüşme, ana ve babayla olan bağlılığını devam ettirme hakkıdır. Bu doğrultuda eşlerin boşanmalarından bahisle, çocuğun ana ya da babadan herhangi biri ile yaşam boyu görüşmemesi ya da görüştürülmemesi ve sadece velayet hakkı kendisine verilen ebeveyni ile hayatını devam ettirmesi, diğer ebeveynden sürekli olarak kopması ya da koparılması, söz konusu değildir. Her ne kadar eşlerin evlilikten ve karı-koca olmaktan kaynaklı eş sıfatları sona ermiş ise de; ana ve baba sıfatlar devam etmektedir. Bu kapsamda ana ve babanın, çocuklarla iletişimleri ve ilişkileri, boşanma hükmü sonrasında da devam edecektir. Burada ana ve babanın çocuklarıyla görüşme, onlarla zaman geçirme ve kişisel ilişki kurulmasını isteme, devamı bakımından kişisel ilişkide değişiklik yapılmasını isteme hakları vardır. Benzer şekilde çocuğun da, ana ve babasıyla görüşme ve görüştürülme hakkı ile ebeveynlerinin her biri ile zaman geçirme ve onlarla paylaşımda bulunma hakkı vardır. Çocuğun velayeti, kendisine bırakılan eş ile doğaldır ki, bu paylaşım devam edecektir. Ancak velayet hakkı kendisine verilmeyen eş bakımından, belirtilen iletişim ve paylaşım ile sevgi bağı, çocukla kişisel ilişki tesisi yoluyla sağlanacaktır.
Kişisel ilişki kurulması, bir hak ise de; bu hak, sınırsız bir hak değildir. Öncelikle ana ve babadan her biri, velayeti altında bulunmayan ya da velayeti kendisine bırakılmayan çocuk ile mahkeme hükmünde yazılı olan kişisel ilişki kurulmasına yönelik zaman dilimlerine dikkat etmek ve bu sürelere uymak zorundadır. Mahkeme kararına uyulmasının zorunluluğu söz konusu olup; aksi halde, bu durum, suç teşkil etmekte ve karşı tarafın şikayet etme/ihbarda bulunma hakkı doğmaktadır. Bu hususa cezai yaptırım başlığı altında ayrıca değinilecektir.
Ana ve babadan her biri, diğerinin çocuk ile kişisel ilişkisini zedelemekten, çocuğun eğitilmesi ve yetiştirilmesini engellemekten kaçınmakla yükümlüdür. Kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzuru tehlikeye girer veya ana ve baba, bu haklarını TMK madde 324/1’de öngörülen yükümlülüklerine aykırı olarak kullanırlar veya çocuk ile ciddi olarak ilgilenmezler ya da diğer önemli sebepler varsa, kişisel ilişki kurma hakkı reddedilebilecek veya kendilerinden alınabilecektir. Velayetin kendisine bırakıldığı ana veya baba, kişisel ilişki düzenlemesinin gereklerini yerine getirmezse, çocuğun menfaatine aykırı olmamak kaydıyla velayet değiştirilebilecektir. Bu husus kişisel ilişki kurulmasına dair kararda taraflara ihtar edilir. Çocuğun velayeti kendisine bırakılan ana ya da babanın, çocuğu diğer tarafa göstermekten sürekli olarak, mazeretsiz şekilde, kasten ve bilinçli olarak imtina etmesi bu duruma örnek gösterebilir.
Kişisel ilişki kurulması yönündeki hak, ana ve babanın şahsına özgü, kişilik haklarındandır ancak bu hak, bütünüyle dokunulmaz nitelikte bir hak değildir. TMK m. 324/2’de yer alan şartların oluşması halinde, kişisel ilişki hakkı kendilerinden geri alınabilir yahut kişisel ilişki süre ve zaman dilimleri bakımında değiştirilebilir. Örneğin yatılı kalma yönünde kısıtlamalara gidilebilir veya sürelerin kısaltılması konusunda içerikte değişiklikler ya da zaman bakımından farklılıklar yapılabilir.
5. İlgili Uluslararası Sözleşmeler ve Çocuğun Üstün Yararı
Çocuğun velayetinin eşlerden birine verilmesi ve çocuk ile diğer ebeveyn arasında şahsi münasebet tesisi sürecinde, tüm bu konularda karar verilmeden önce, çocuğun dinlenmesi gerekmektedir. Türk Medeni Kanunu özelinde bakıldığında, çocuğun velayet konusunda dinlenmesi zorunluluğu yönünde herhangi bir düzenlemenin mevcut olmadığı görülmektedir. Ancak ve bilindiği üzere; Türk Hukuk Sisteminde, mevzuat kapsamında sayılan ve bağlayıcı niteliği bulunan düzenlemeler, sadece yasadan ibaret değildir. Mevzuat olarak sayabileceğimiz, en başta anayasal düzenlemeler olmak kaydıyla, devamında temel hak ve hürriyetlere ilişkin uluslararası sözleşmeler, sonrasında kanunlar ile temel hak ve hürriyetlere ilişkin olmayan uluslararası sözleşmeler, sırasıyla yönetmelik, tebliğ, yönerge şeklinde devam ettiği görülmektedir.
Normlar hiyerarşisi dikkate alındığında, yargı organlarınca Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin de dikkate alınmasının zorunluluk arz ettiği görülmektedir. Bu kapsamda Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme önem arz etmektedir. İşbu sözleşme, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nca 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilmiştir. Sözleşmenin ön sözüyle, Uluslararası İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde Birleşmiş Milletlerin, çocukların özel ilgi ve yardıma hakkı olduğunu ilan ettiği anımsanmış, özellikle çocukların gelişmeleri ve esenlikleri için doğal ortamı oluşturan ailenin toplum içinde kendisinden beklenen sorumlulukları tam olarak yerine getirebilmesi için gerekli koruma ve yardımı görmesinin zorunluluğuna inanıldığı, çocuğun kişiliğinin tam ve uyumlu olarak gelişebilmesi için mutluluk, sevgi ve anlayış havasının içindeki bir aile ortamında yetişmesinin gerekliliği kabul edilerek çocuğun toplumda bireysel bir yaşantı sürdürebilmesi için özellikle barış, değerbilirlik, hoşgörü, özgürlük, eşitlik ve dayanışma ruhuyla yetiştirilmesinin ve çocuğa özel bir ilgi gösterme gerekliliğinin tanınmasına değinilmiş, ve Çocuk Hakları Bildirisi’nde de yer aldığı üzere, çocuğun bedensel ve zihinsel olarak tam erginliğe ulaşmamış olması nedeniyle doğum öncesinde ve doğum sonrasında özel güvence ve koruma gereksiniminin bulunduğu belirtilmiştir. Sözleşmenin 3. maddesinde; taraf devletlerin, çocuğun ana-babasının vasilerinin ya da kendisinden hukuken sorumlu olan diğer kişilerin hak ve ödevlerinin de göz önünde tutularak esenliği için gerekli bakım ve korumayı sağlamanın üstlenileceği, bu amaçla tüm uygun yasal ve idari önlemlerin alınacağı belirtilmiştir. Sözleşmenin 5. maddesinde, taraf devletlerce, çocuğa tanınan haklar doğrultusunda çocuğun yeteneklerinin geliştirilmesi ile uyumlu olarak, çocuğa yol gösterme ve onu yönlendirme konusunda ana-babanın ve çocuktan sorumlu diğer kişilerin sorumluluklarına, haklarına ve ödevlerine saygı gösterileceği belirtilmiştir. Devamı maddelerde, çocuğun temel yaşama hakkı olduğu gibi çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çabanın gösterileceği belirtilmekle; genel olarak, çocuğun sağlığı, bakımı, yetiştirilmesi ve geliştirilmesi gibi önemli konularda gerekli tedbirlerin alınması, çocuğun yeteneklerinin geliştirilmesi, çocuğa sağlıklı bir ortam ve gelecek hazırlanması zorunluluğuna vurgu yapılmıştır. Sözleşmenin 7. maddesinde, çocukların mümkün olduğu ölçüde ana ve babasını bilme ve onlar tarafından bakılma hakkına sahip olduğu açıkça yer almaktadır. Buradan da anlaşıldığı üzere, çocuğun ana ve babasını bilme, kimliğini bilme, kökenini öğrenme hakkı vardır. Bu hak, çocuğun en temel haklarındadır.
Sözleşmenin 9. maddesinin 3. fıkrasında, taraf devletlerce, ana-babasından veya bunlardan birinden ayrılmasına karar verilen çocuğun, kendi yüksek yararına aykırı olmadıkça, ana-babanın ikisiyle de düzenli bir biçimde kişisel ilişki kurma ve doğrudan görüşme hakkına saygı gösterileceği belirtilmiştir. Sözleşme metinden de anlaşıldığı üzere; çocukların, ana-babasıyla ve eğer ki çocuklar, her ikisinden de ayrıysa, ebeveynlerin her biriyle doğrudan görüşme, onları görme, onlarla düzenli bir şekilde kişisel ilişki kurma hakkı vardır ve devletler de bu hakkı kabul etmek durumundadır. Sözleşmede, çocuğun ana babasıyla kişisel ilişki kurma ve onlarla doğrudan görüşme haklarına, sözleşmede belirtilen haklarına taraf devletlerce saygı gösterilmesi gerekliliğine işaret edilmiştir. Sözleşmenin 10. maddesinde, ana-babası ayrı devletlerde oturan bir çocuğun, olağanüstü durumlar haricinde hem ana hem de babası ile düzenli biçimde kişisel ilişkiler kurma ve doğrudan görüşme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
Sözleşmenin 12. maddesinde, çocuğun görüşlerinin önem arz ettiği durumlara değinmiştir. Söz konusu düzenleme içeriğinde, taraf devletlerce, görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuğun, kendini ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkının, bu görüşlere çocuğun yaşı ve olgunluk derecesine uygun olarak, gereken özenin gösterilmesi suretiyle tanınacağı ve çocuğu etkileyen herhangi bir adli veya idari kovuşturmada çocuğun ya doğrudan doğruya veya bir temsilci ya da uygun bir makam yoluyla dinlenilmesi fırsatının ulusal yasanın usule ilişkin kurallarına uygun olarak çocuğa, özellikle sağlanacağı ve 13. maddesinde de çocuğun, düşüncesini özgürce açıklama hakkına sahip olduğu, bu hakkın sadece başkasının haklarına ve itibarına saygı, milli güvenliğin, kamu düzeninin, kamu sağlığı ve ahlakın korunması nedenleriyle ve kanun tarafından öngörülmek ve gerekli olmak kaydıyla yapılan sınırlamalara konu olabileceği belirtilmiştir.
Sözleşmenin 14. maddesinde, taraf devletlerce çocuğun düşünce, vicdan ve din özgürlükleri hakkına saygı gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir. Yine çok önemli bir maddedir ki; 18. maddede, her şeyden önce çocuğun yüksek yararının göz önünde tutularak hareket edileceği; çocuğun yetiştirilmesi ve gelişiminin sağlanmasında çocuğun yüksek yararının ön planda tutulduğu; sorumluluğun ilk önce ana-babaya ya da durum gerektiriyorsa, yasal vasilere düşeceği belirtilmiştir.
Açıklanan tüm hususlar ortaya koymaktadır ki; çocuğun, sağlıklı bir aile ortamında yaşama hakkı vardır. Bu hak, çocuğun en temel hakkıdır. Çocuğun gelişimi ve yetenekleri doğrultusunda ilerleme kaydedilmesi önem arz etmektedir. Çocuğa özel ilgi ve önemin gösterilmesiyle çocuğun mümkün olduğunca kendisi hakkında verilecek olan kararda ya da kendisini etkileyen mevcut veya etkileyecek olan henüz verilmemiş bir kararda, görüşlerinin dikkate alınması ve çocuğun yüksek yararının ön planda tutulması önem ve zorunluluk arz etmektedir. Tüm açıklamalarımızdan anlaşılacağı üzere; çocukların velayet hakkı ile ana-baba ve çocuk arasında şahsi ilişki tesisi bakımından, dava aşamasında ve sürecinde, çocuğun görüşlerinin öğrenilmesiyle çocukların dinlenmesi gerekli ve dava dosyası ile adaletin tecellisi yönünden yararlıdır.
Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi dikkate alındığında; sözleşmenin 3. maddesi, çocukların haklarının kullanılmasını geliştirmek için usule ilişkin tedbirler başlıklı 2. bölümünde ve çocuğun usule ilişkin hakları kapsamında, yeterli idrake sahip olduğu iç hukuk tarafından kabul edilen bir çocuğa, bir adli mercii önündeki, kendisini ilgilendiren davalarda yararlanmayı bizzat da talep edebileceği ilgili tüm bilgileri almak, kendisine danışılmak ve kendi görüşünü ifade etmek, görüşlerinin uygulanmasının olası sonuçlarından ve her tür kararın olası sonuçlarından bilgilendirmek haklarının verileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda çocukların, kendilerini ilgilendiren davalarda bilgilendirilme ve dava sırasında görüşünü ifade etme hakları vardır. Söz konusu haklar, yeterli idrake sahip olduğu iç hukuk tarafından kabul edilen bir çocuğa, bir adli merci önündeki, kendisini ilgilendiren davalarda, ilgili tüm bilgileri alabilme, kendisine danışılması ve kendi görüşünü ifade etme ile görüşlerinin uygulanmasının olası sonuçlarından ve her tür karar sonuçlarından bilgilendirmek yönündeki haklardan yararlanmayı bizzat dahi talep edebileceği şeklinde olup; çocuğun önemsenmesi esas alınmıştır.
Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi’nin 24. maddesinde, “Çocukların Hakları” başlığı altında, çocukların kendi refahları için gerekli olan koruma ve ihtimamdan yararlanma hakkına sahip olduğu, görüşlerini serbestçe ifade edebilecekleri, bu görüşlerin kendi yaşları ve olgunluk düzeylerine uygun olarak kendilerini ilgilendiren konularda dikkate alınacağı ve çocuklarla ilgili yapılan tüm işlemlerde çocuğun çıkarlarının en iyi şekilde korunmasına öncelik verilmesi gerekliliği ile konumuzla da doğrudan bağlantı bir düzenleme olan m. 24/3 gereğince, her çocuğun bunun kendi çıkarlarına aykırı olması haricinde anne ve babasının her ikisi ile düzenli olarak kişisel ilişki ve doğrudan temas sürdürme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
Karar sürecinde ve karar verilmeden önce, çocuğun yüksek yararına uygun karar alınması için çocuğun bilgilendirilmesi ve gerekli bütün bilgiyi edindiğinden emin olunması, çocuk için elverişli durumlarda ve onun kavrayışına uygun bir tarzda çocuğa danışılması, çocuğun görüşünü ifade etmesine müsaade edilmesi ve sonuçta çocuğun ifade ettiği görüşe gereken önemin verilmesi gerekmektedir. Buradan da açıkça anlaşıldığı üzere; çocuğun, kendisi hakkında verilecek olan bir karar yönünden, öncelikle bilgilendirilmesi, verilen bilginin çocuk tarafından kavranıp kavranmadığının üzerinde durulması ve çocuğun görüşlerini ifade edebilmesi ile fikrini söyleyebilme ve düşüncesini açıklayabilme haklarının kendisine tanınması, sonuç olarak da çocuğun açıklamalarına, ifadelerine, seçimleri ile beyanlarına önem atfedilmesi gerekmektedir. Çocuğun görüşlerinin hiçbir sebep olmadan dikkate alınmaması; çocuğa danışılmasının ve çocuğa söz hakkı verilmesinin anlam ifade etmediği, bu durumun çocuk tarafından da bu şekilde anlaşılması ve algılanması, hatta çocuğun görüşlerine önem verilmediği anlamlarına gelecektir ki; tüm bu durumlar, hem çocuk bakımından psikolojik tahribatlara, üzüntülere ve güven eksikliklerine neden olabilecek hem de çocuğun duygularına, düşüncelerine, kaygılarına, korkularına, isteklerine ve beklentilere yanıt veril(e)memiş ve sonuç itibariyle, yargılama sonunda verilecek olan kararla çocuk, memnun ve mutlu edilememiş olacaktır.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2017/3629 Esas, 2017/9265 Karar Sayılı Kararı :
Mahkemesi : Aile Mahkemesi
Dava Türü : Boşanma
“…Ortak çocuk ..... 12.02.2003 doğumlu olup, 23.05.2016 tarihinde kesinleşen boşanma ilamı ile velayeti babaya verilmiş ve anne ile kişisel ilişki kurulmuştur. Davacı baba yatılı şekilde kişisel ilişki tesis edilmesini temyiz etmiştir. Dosyada mevcut Bakırköy Prof. Dr...... Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinden alınan 29.03.2012 tarihli raporda annede bipolar affektif bozukluk olduğu belirtilmiş ve boşanma ve ferilerine yönelik dosyada anneye yasal danışman atanmıştır. Mahkemece alınan 29.01.2016 tarihli bilirkişi raporunda “davalı annenin şahsi ilişki konusundaki motivasyonu, mevcut yaşam koşulları ile sağlık durumu hakkında yeterli bilgi edinilememiş olması sebebiyle anne ile çocuk arasında ilk aşamada yatılı olmayan ve tarafların müşterek olarak uygun göreceği bir yetişkinin eşliğinde şahsi ilişki kurulmasının, anne ve çocuğun yalnız olarak görüşmesinin daha sonraki dönemlerde değerlendirilmesinin uygun olacağı” yönünde kanaat bildirilmiştir. Mahkemece, kararın kesinleşmesinden itibaren 1 yıllık süre içerisinde yatılı olmayacak şekilde, 1 yıl bitiminde ise yatılı olmayı da kapsayacak şekilde kademeli kişisel tesis ilişki edilmiştir.
Kişisel ilişki düzenlemesinde esas olan çocuğun üstün yararı olup ana ve babalarıyla düzenli şekilde ve gözetim olmaksızın kişisel ilişki kurma ve sürdürme hakları mevcuttur. Ancak çocuğun gözetim olmaksızın ana veya babasından birisiyle kişisel ilişki kurması ve sürdürmesi onun yüksek yararına değil ise ana veya babasıyla gözetim altında, yatılı olmadan dahi kişisel ilişki kurma imkanı öngörülebilir. Bu sebeple, mahkemece, üç kişilik uzman heyetinden rapor alınmak ve idrak çağındaki çocuğun bizzat dinlenerek, görüşü alınıp ve diğer deliller de göz önüne alınmak suretiyle, infazda tereddüt oluşturmayacak ve çocuğun üstün yararını tehlikeye düşürmeyecek ve amaca da uygun şekilde kişisel ilişki tesisi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA,…oybirliğiyle karar verildi. 12.09.2017 (Salı)”
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2015/9767 Esas, 2015/11313 Karar Sayılı Kararı :
Mahkemesi :Aile Mahkemesi
Dava Türü : Velayetin Değiştirilmesi
“…Kuşkusuz velayetin düzenlenmesinde, çocukların üstün yararı, ana ve babanın isteklerinden önce gelir. Velayet düzenlemesi yapılırken göz önünde tutulması gereken temel ilke, çocuğun "üstün yararı" (Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme md. 3; Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi md. 1) dır. Çocuğun üstün yararı belirlenirken onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gereklidir. Ana ve babanın yararları, ahlaki değer yaşamları, sosyal konumları gibi durumları, çocuğun üstün yararını etkilemediği ölçüde göz önünde tutulur. Mahkemece, velayetin düzenlenmesine esas olmak üzere herhangi bir uzman incelemesi yaptırılmamıştır. Öyleyse, mahkemece yapılacak iş; mahkeme nezdindeki aile mahkemesi uzman veya uzmanlarından çocuğun velayetine esas teşkil etmek üzere rapor alınması, tüm deliller birlikte değerlendirilerek, çocuğun üstün yararının velayetin ebeveynlerden hangisine bırakılmasında olduğunun saptanması ve hasıl olacak sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Açıklanan hususların üzerinde durulmaksızın eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA,…02.06.2015(Pzt.)”
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2016/11108 Esas, 2016/12572 Karar Sayılı Kararı :
Mahkemesi : Aile Mahkemesi
Dava Türü : Çocukla Kişisel İlişkinin Yeniden Düzenlenmesi
“…Davacı anne, davalı babanın psikiyatrik rahatsızlığı bulunduğunu, kendisine ve çevresine zarar verdiğini, çocuğa da zarar verebileceğini iddia ederek, boşanma kararı ile birlikte velayeti kendisine bırakılan ortak çocuk 02.01.2008 doğumlu... ile davalı baba arasında büyükbaba refakatinde kurulan kişisel ilişkinin değiştirilerek, uzman ve polis refakatinde baba ile çocuk arasında kişisel ilişki kurulmasını talep etmiş, mahkemece; "babanın hastalığının kısmen iyileşmesi ile kişisel ilişkiye dair düzenlemenin temyizden feragat edilerek kesinleştiği" gerekçesiyle kişisel ilişkinin üçüncü kişi refakatinde yapılmasına dair kısmın hükümden çıkartılması suretiyle baba ile çocuk arasında kişisel ilişki kurulmasına karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Velayet ve kişisel ilişki düzenlenirken; göz önünde tutulması gereken temel ilke, çocuğun "üstün yararı" (Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme md.3; Çocuk Haklarının Kullanılmasına ilişkin Avrupa Sözleşmesi m. 1; TMK m. 339/1. 34.3/1, 346/1; Çocuk Koruma Kanunu m. 4/b) dır. Çocuğun üstün yararını belirlerken: onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gereklidir. Ana ve babanın yararları; boşanmadaki kusurları, ahlaki değer yargıları, sosyal konumları gibi durumları, çocuğun üstün yararını etkilemediği ölçüde göz önünde tutulur. Kişisel ilişki düzenlemesi kamu düzenine ilişkin olup, re'sen araştırma ilkesi geçerlidir. Bu nedenle yargılama sırasında meydana gelen gelişmelerin bile göz önünde tutulması gerekir. Tarafların davayı kabulü de tek başına hukuki sonuç doğurmaz.
Birleşmiş Milletler Çocuk Haklan Sözleşmesinin 12. ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3 ve 6. maddeleri idrak çağındaki çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşünün alınması ve görüşlerine gereken önemin verilmesini öngörmektedir. Çocukların üstün yararı gerektirdiği takdirde, görüşlerinin aksine karar verilmesi mümkündür.
Davalıya bipolar bozukluk tanısı konulduğun.... Ruh Sağlığı Hastanesi tarafından düzenlenen belgelerden anlaşılmaktadır. Mahkemece baba ile ortak çocuk arasında kurulan kişisel ilişkinin, gözetim altında gerçekleştirilmesinin çocuğun üstün yararına olup olmadığına ilişkin bir araştırma yapılmamıştır. Bu sebeple. Mahkemece 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 5. maddesi gereğince Aile Mahkemesi bünyesinde bulunan psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacıdan oluşan uzmanlardan inceleme ve rapor istenip; temyiz incelemesi tarihi itibariyle idrak çağında bulunan çocuğun kişisel ilişki konusundaki görüşü de bizzat alınarak ve toplanan diğer delillerle hep birlikle değerlendirilerek, kişisel ilişki konusunda bir karar verilmesi gerekirken; bu hususta eksik incelemeyle hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA,…28.06.2016 ( Salı )”
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2022/4222 Esas, 2022/6217 Karar Sayılı Kararı :
Mahkemesi : ... Bölge Adliye Mahkemesi .... Hukuk Dairesi
Dava Türü : Karşılıklı Boşanma
“…Velâyet ve kişisel ilişki düzenlenirken; göz önünde tutulması gereken temel ilke, çocuğun "Üstün yararı" (Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme m.3; Çocuk Haklarının Kullanılmasına ilişkin Avrupa Sözleşmesi m. 1; TMK m. 339/1. 34.3/1, 346/1; Çocuk Koruma Kanunu m. 4/b) dır. Çocuğun üstün yararını belirlerken; onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gereklidir. Ana ve babanın yararları; boşanmadaki kusurları, ahlaki değer yargıları, sosyal konumları gibi durumları, çocuğun üstün yararını etkilemediği ölçüde göz önünde tutulur. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3 ve 6. maddeleri idrak çağındaki çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşünün alınması ve........© Hukuki Haber
visit website