Türkiye sağından bahsederken onun birkaç ortak özelliğinden dem vurmak bir ortak kimlik tespiti için şarttır. Bunlardan ikisi, herkesin tahmin edebileceği gibi Türklük ve İslam’dır. Ötekisi/karşıtı “milletin değerlerine düşman seküler CHP olan bir siyasi geleneğin “halkın bizatihi kendisi” olduğunu anlatan popülist stratejisi düşünüldüğünde bu iki bileşenin neden ortaklaştığı daha iyi anlaşılabilir. Aslında tam da bu noktadan hareketle Türk sağının üçüncü ortak paydası ortaya çıkar: Halkçılık.

Bu halkçılık, tek parti CHP’sinde olduğu gibi korporatist bir halkçılık anlayışı değildir. Daha ziyade taşrayı taşralılarla temsil etme iddiasıdır. Nitekim Frederick Frey’in benim çok sıklıkla atıf yaptığım eseri The Turkish Political Elites de bu bahsettiğim argümanı destekler. Onun analizine göre, 1950’de DP’nin kahir ekseriyeti oluşturduğu parlamentonun iki özü vardır. Bunlardan birincisi, milletvekillerinin doğum yerleriyle seçildikleri seçim bölgesi arasında büyük bir örtüşmedir. Yani Sakarya doğumlular Sakarya’dan milletvekili olmuşlardır örneğin.

Bunlardan ikincisi ise Tarık Buğra’nın usta işi romanlarını hatırlatır bize… Parlamentodaki milletvekillerinin büyük bölümü avukattır. Buğra’nın ortaya koyduğu “taşra avukatı” figürü belirmiştir parlamentoda yani. Ya da başka bir ifadeyle, taşra avukatları bu kez taşrayı müdafaa etmek için sahnededir. İşte bu noktadan hareketle, İYİP için ilk tespitimizi ortaya koyabiliriz. Ancak bunun için öncelikle bu “taşra avukatı” figürünün neden tercih edildiğini sormakta fayda var: Bu meslek grubu, o yıllarda taşranın en itibarlı meslekleri arasındaydı ve bir avucu bile doldurmayacak kadar da az sayıda…

Dolayısıyla İYİP’in öncelikli olarak ekseriyeti iş insanlarından oluşan mevcut milletvekili dağılımı (Kısa Dalga’dan Esra Tokat’ın araştırmasına göre %36’sı) üzerine düşünmesi, tabanını CHP tabanından farklılaştırmasına, bölgesel oy dağılımını daha dengeli bir hale getirmesine vesile olabilir. Nitekim mevcut durumda İYİP’in en büyük açmazlarından biri de budur: İYİP ve CHP’nin oy aldığı ve oy alamadığı bölgeler ortaktır. Buna göre iki parti de en yüksek oy oranlarına İstanbul, Ege ve Akdeniz’de ulaşırken, en düşün oyu da Kuzeydoğu Anadolu ve Ortadoğu Anadolu’dan almaktadır. Erdoğan’ın ise oy oranları, İYİP ve CHP’yle karşılaştırdığında çok daha dengeli dağılmaktadır.

Benim milletvekili sayısını baz alarak yaptığım yukarıdaki kümelendirmeye göre de Erdoğan, en ezici farkı Türkiye’nin en küçük şehirleri olan 6 ve daha az milletvekili çıkaran şehirlerinde atmaktadır. İşte bu bölgelerde, yerelin itibarlı sağ figürlerini ve bunların beslendiği dayanışma ağlarını partiye katmak İYİP’in iddiasını gerçekleştirebilmek için hayatidir.

Yukarıda bahsettiğim İslam ve Türkçülük, yani milliyetçilik bahsine gelirsem sanırım bu nokta en zorlayıcı olan… Türkiye’de sağ siyasetin elinde tuttuğu kimliksel üstünlüğe yaslanarak reel anlamda demokratik bir bilinç oluşturmadığı tecrübeyle sabit. Dolayısıyla İYİP’in sahip olmak istediği kimliği gereği ortaya koyacağı milliyetçi ve İslami perspektif, çoğunluk olmanın konforuna yaslanıp ötekiyi bastırıp dışlayacak mı, yoksa dönüştürücü bir liderlikle kapsayıp uzlaşma zemini arayacak mı? İlk yolu seçmenin AK Parti’den farklılaşamamak, ikinci yolu seçmenin ise marjinalleşmek gibi bir maliyeti olduğu da aşikar.

Bir diğer mesele de sermayeyle kurulan ilişkilerdir. Bu ilişki bağış-vekillik ilişkisini aşan bir ilişki olmalıdır şüphesiz. Nitekim DP’nin İkinci Dünya Savaşı yıllarının ardından iyice genişlemek ve palazlanmak isteyen yerli burjuvazinin desteğini aldığı bilinir. Demirel’in de büyük sermayeyi temsil etme konusundaki mahareti açıktır.

Ancak bu temsil, 1970’lerde bir tepkiyle karşılaşmış ve Türk siyasetindeki dengeler kalıcı olarak yerinden oynamıştır. Demirel’in merkez büyük burjuvaziyle aşkının dozunun artması, çevredeki daha küçük sanayici ve üretimciler olarak özetleyebileceğimiz taşra burjuvazisinin tepkisine mazhar olmuştur. Bu tepki, elbette siyasi alandaki temsilcisine de hemen kavuşmuştur:

MSP. MSP, büyük sermayeye karşı taşra sermayesinin partisi olarak doğmuştur yani. Bu sermayenin 12 Eylül sonrasındaki palazlanışı, önce “Anadolu Kaplanları”, sonra MÜSİAD oluşu, 28 Şubat sürecinde TÜSİAD’la iki kanattan biri olarak çarpışması, kabına sığmayıp RP-FP çizgisinin izlediği çatışmacı politika yerine, kamu kaynaklarına ulaşmak için uzlaşmacı bir politikadan ve AB’den yana olan AK Parti’nin kuruluşunda oynadığı rol de bilinir. Dolayısıyla bir merkez sağ parti olarak İYİP’in önündeki başlıklardan biri de hangi sermaye grubunu temsil edeceğiyle ilgilidir: Daha küçük girişimciler (KOBİ vb.), TÜSİAD ya da pek mümkün olmasa da MÜSİAD. Bu, İYİP’in yukarıda bahsettiğimiz diğer maddelerdeki kimlik ve söyleminin ne yönde oluşacağını da belirleyecektir.

Yine İYİP için bir diğer mesele de Türkiye’ye kalkınmacı bir model sunabileceği birtakım belediyeler kazanmaktır. DP’den beri Türkiye’de imar-inşa işleri “ulusal kalkınmacılık” gibi anlatılmış ve Türk halkının zihninde yanlış da olsa böyle bir algı oluşmuştur. Nitekim, meslektaşım Aykut Öztürk’ün “Bana tatlı yalanlar fısılda Erdoğan: Kalkınmacı propaganda, partizan duygular ve Türkiye'deki ekonomik algılar” olarak Türkçeye çevirebileceğimiz makalesinde görüldüğü üzere, iktidarın yol, köprü ve havaalanı gibi “mega” projeleri, iktidar partisi seçmenini ülkede bir kriz olmadığına ikna etmekte çok önemli rol oynuyor. Dolayısıyla İYİP, ortaya koyacağı alternatif belediyecilik modeliyle Türkiye’deki sağ seçmene imar-inşa işlerini aşan gerçek manada kalkınmacı bir perspektife muhtaçtır.

Ancak tüm bunlar gerçekleşmezse İYİP, son yazımda da belirttiğim üzere “Üçüncü yol açacağım” derken iktidar açısından etkisiz eleman, muhalefet açısından kaybettiren olabilir. Bunun da siyaseten maliyeti ağırdır. Çünkü bu, siyaset sahnesinden silinmeyi beraberinde getirebilir. Bu yollardan birini seçebilmek adına ilk adım, İYİP’in bütün bir siyasi gündemini CHP’yle ittifak yapıp yapmamaya indirgediği halden sıyrılmasına bağlıydı. Artık bunu geçtik. Bakalım bundan sonra İYİP hangi yolu seçecek…

QOSHE - İYİ Parti’nin Müstakil Siyaseti: Fırsatlar ve Riskler - Onur Alp Yılmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İYİ Parti’nin Müstakil Siyaseti: Fırsatlar ve Riskler

15 1
05.12.2023

Türkiye sağından bahsederken onun birkaç ortak özelliğinden dem vurmak bir ortak kimlik tespiti için şarttır. Bunlardan ikisi, herkesin tahmin edebileceği gibi Türklük ve İslam’dır. Ötekisi/karşıtı “milletin değerlerine düşman seküler CHP olan bir siyasi geleneğin “halkın bizatihi kendisi” olduğunu anlatan popülist stratejisi düşünüldüğünde bu iki bileşenin neden ortaklaştığı daha iyi anlaşılabilir. Aslında tam da bu noktadan hareketle Türk sağının üçüncü ortak paydası ortaya çıkar: Halkçılık.

Bu halkçılık, tek parti CHP’sinde olduğu gibi korporatist bir halkçılık anlayışı değildir. Daha ziyade taşrayı taşralılarla temsil etme iddiasıdır. Nitekim Frederick Frey’in benim çok sıklıkla atıf yaptığım eseri The Turkish Political Elites de bu bahsettiğim argümanı destekler. Onun analizine göre, 1950’de DP’nin kahir ekseriyeti oluşturduğu parlamentonun iki özü vardır. Bunlardan birincisi, milletvekillerinin doğum yerleriyle seçildikleri seçim bölgesi arasında büyük bir örtüşmedir. Yani Sakarya doğumlular Sakarya’dan milletvekili olmuşlardır örneğin.

Bunlardan ikincisi ise Tarık Buğra’nın usta işi romanlarını hatırlatır bize… Parlamentodaki milletvekillerinin büyük bölümü avukattır. Buğra’nın ortaya koyduğu “taşra avukatı” figürü belirmiştir parlamentoda yani. Ya da başka bir ifadeyle, taşra avukatları bu kez taşrayı müdafaa etmek için sahnededir. İşte bu noktadan hareketle, İYİP için ilk tespitimizi ortaya koyabiliriz. Ancak bunun için öncelikle bu “taşra avukatı” figürünün neden tercih edildiğini sormakta fayda var: Bu meslek grubu, o yıllarda taşranın en itibarlı meslekleri arasındaydı ve bir avucu bile doldurmayacak kadar da az sayıda…

Dolayısıyla İYİP’in öncelikli olarak ekseriyeti iş insanlarından oluşan mevcut milletvekili dağılımı (Kısa Dalga’dan Esra Tokat’ın araştırmasına göre 6’sı) üzerine düşünmesi, tabanını CHP tabanından farklılaştırmasına, bölgesel oy dağılımını daha dengeli bir hale getirmesine vesile olabilir. Nitekim mevcut durumda İYİP’in en büyük açmazlarından biri de budur: İYİP........

© HalkTV


Get it on Google Play