Depremden aylar önceydi… Yani resmî rakamlara göre 50 bin yurttaşımızı kaybetmemiştik henüz… 11 şehrimiz yerle bir olmamıştı… Beyoğlu’nda bomba patlamıştı o gün… Aynı gün çıktığım Halk TV yayınında, Cumhurbaşkanının açıklamalarının kendisinin partili ve daha da önemlisi partisiyle özdeş olduğu bu rejimde toplumun en az yarısı için bir şey ifade etmediğini ve bunun savaş gibi kriz anlarında ülke için en ciddi “beka” sorunu olduğunu söylemiştim. Maalesef deprem ve ardından yaşananlar bunu doğruladı.

Hatırlayın o günleri… Yurttaşlarımız enkaz altında inim inim inlerken herbirimizin canı burnunda, uyumak gibi günlük ritüellerimizi yaparken dahi kendimizden utandığımız anları… “Devlet nerede?” diye sorup, asgari bir demokratik hak olan soru sorma hakkımızı kullanırken neredeyse terörist ilan edildiğimiz, iktidarın gerçeklerin üstünü “güçlü devlet” zırhının arkasına sığınıp hoyratça örttüğü o günleri…

Ancak kaderin cilvesi bu ya… Devletin o günlerde Hatay’da olmadığı depremden tam 1 yıl sonra bizzat Cumhurbaşkanı tarafından itiraf edildi… Hem de yine benzer bir hoyratlıkla… Hem de bu rejimin neden Türkiye’nin en büyük beka tehdidi olduğunu tüm çıplaklığıyla ortaya koyan bir üslupla…

Şöyle dedi Cumhurbaşkanı: “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi?”

Bu bizi yine benim patlayan bombanın ardından ifade ettiğim acı gerçeğe götürür… Anayasaya göre kurumlar-arasındaki uyumu sağlamakla mükellef, toplumsal barışın sigortası olması gereken Cumhurbaşkanının bu ölçüde partizanlaştığı, yaşam hakkının bile partizan ilişkilere bağlı olarak tanınıp tanınmadığının bizzat Cumhurbaşkanının ağzından itiraf edildiği bir rejimin kendisi başlı başına beka tehdididir. Devlet, deprem anında vatandaşların siyasi tercihlerine göre davranacaksa ve bu bizzat Cumhurbaşkanı tarafından ilan edilecekse muhalifler ve devlet arasındaki bağ nasıl tesis edilecek?

Eğer yitirdiğimiz on binlerce yurttaşımıza biraz olsun borçlu hissediyorsak, önceliğimiz kutuplaşmanın konforuyla yaşam hakkını bile hiçe sayabilen bu rejimden kurtulmaktır. Diğer alternatif ise herbirimizin kendi öleceği afeti beklediği, ölümümüzden sonra hesap soranlarınsa en iyi ihtimalle terörist ilan edildiği bir kısır döngü içinde izmihlal…

Kaybettiğiniz yurttaşlarımızın aziz hatıralarına sonsuz saygıyla…

QOSHE - Deprem Değil, Bu Rejim Öldürür… - Onur Alp Yılmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Deprem Değil, Bu Rejim Öldürür…

23 3
06.02.2024

Depremden aylar önceydi… Yani resmî rakamlara göre 50 bin yurttaşımızı kaybetmemiştik henüz… 11 şehrimiz yerle bir olmamıştı… Beyoğlu’nda bomba patlamıştı o gün… Aynı gün çıktığım Halk TV yayınında, Cumhurbaşkanının açıklamalarının kendisinin partili ve daha da önemlisi partisiyle özdeş olduğu bu rejimde toplumun en az yarısı için bir şey ifade etmediğini ve bunun savaş gibi kriz anlarında ülke için en ciddi “beka” sorunu olduğunu söylemiştim. Maalesef deprem ve ardından yaşananlar bunu doğruladı.

Hatırlayın o günleri… Yurttaşlarımız enkaz altında inim inim inlerken herbirimizin canı burnunda, uyumak gibi günlük ritüellerimizi yaparken dahi kendimizden utandığımız anları… “Devlet nerede?” diye sorup, asgari bir demokratik hak olan soru sorma hakkımızı kullanırken neredeyse........

© HalkTV


Get it on Google Play