Bu soruyu yanıtlayabilmek için eş zamanlı olarak iktidarın hegemonyasının hangi unsurlara dayandığını da irdelemek gereklidir. Bu irdelemeyi beş başlık ve dolayısıyla beş farklı yazıyla yapacağım. Bunun ilk ayağı ise bu yazıda işlediğim dış politika olacak.

Neredeyse kutsallaştırılmış ve buna bağlı olarak tartışılamaz bir lider kültüne dayanan iktidarının hegemonyasının ilk ayağı şüphesiz Erdoğan’ın kişisel karizması üzerinde tecessüm eden “dünya lideri” imajıdır. Bu, birkaç yolla sağlanır. İlk olarak, Erdoğan, diğer dünyanın diğer liderlerinin her sene katılmadığı BM açılış toplantılarına düzenli olarak katılıp burada mutlaka konuşma yaparak “dünyada sözü merak edilen lider” imajını güçlendirmektedir.

İkinci boyutu hiç şüphesiz iktidarın dış politikayı iç politikaya malzeme etmesidir. Nitekim bu boyut da ilk boyuttan tamamen azade değildir, aksine tamamlayıcı bir unsurdur. Bu tamamlayıcı unsur, “ümmetin lideri” ve “suskun dünyanın hür sesi, ezilenlerin gür sesi” söylemleridir. İktidarın görece başarılı ekonomi politikasının bozulmasıyla beraber, seçmenlerin maddi tatminini imparatorluk hafızasıyla besleyecek manevi bir tatmin aracına ihtiyaç doğmuş ve bu da yukarıdaki söylemlerle desteklenen “büyük hikaye” ile çözülmüştür.

Mantık basittir: Ortada “ümmetin yeni lideri” vardır ve bugünkü yoksullaşmanın temel sebebi de dünyanın beşten büyük olduğunu haykıran bu liderin Müslümanları birleştirmesinden kaynaklanan rahatsızlıktır. Yani bundan rahatsız olan Almanya’sından Fransa’sına, Hollanda’sından Yunanistan’ına, İngiltere’sinden ABD’sine herkes Türkiye ekonomisi üzerinde oyunlar oynamaktadır. Dolayısıyla bu oyunlar oynanırken “ümmetin yeni lideri”ni “Abdülhamit Han’ın yalnızlığına” terketmemek adeta “süfli zevklerinden arınmış” iyi bir Müslüman olmakla eşdeğerdir. Bu anlatı da tarihin yeniden yazımına dayanan tarih dizileriyle desteklenir.

Peki… Bu anlatıya karşı muhalefet çaresiz midir? Şüphesiz değildir. İlk olarak mevcutta var olan muhalif kanalların tarihin yeniden üretimi ve yazımına dayanan bu dizi çılgınlığına karşı her akşam tartışma programlarını koyan mevcut görüntüsünden çıkması gereklidir. Tarihin akışını dizilerle anlatmak, tartışma programlarının sıkıcılığından çok daha çekicidir. Seyircileri tarihten beri var olan bir hikayeye ortak etmektir aynı zamanda.

Diğer yanıyla kurumsal muhalefet açısından bakılacak olursa da iç politika malzemesi yapılan bu dış politikanın ürettiği sorunların çözümüne talip olmak hiç şüphesiz çok iyi bir çıkış yoludur. Üstelik çatışmaya dayalı mevcut dış politikaya karşı, dizilerle desteklenen alternatif bir hegemonya birleşip barış talebini de örgütlerse iktidarın hegemonyasını ciddi biçimde sarsabilir. Hiç şüphesiz Özgür Özel’in seçilmesinin ardından Kıbrıs, Bosna ve Almanya’ya yaptığı ziyaretler ve buralardaki ideolojik akrabalarıyla üst düzeyde kurduğu temaslar bu açıdan kıymetlidir.

Ancak bunlar, Türkiye’nin gelecekteki potansiyel sorunlarına cevap verebilecek adımlardır. Bugün yapılabilecek en doğru hamle elbette Esad’la sığınmacıları gönderebilme adına kurulacak bir temas ve Özel’in ifade ettiği gibi Filistin’e yapılacak bir ziyarettir.

QOSHE - AK Parti’nin Hegemonyası Nasıl Aşılır? - Onur Alp Yılmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

AK Parti’nin Hegemonyası Nasıl Aşılır?

7 1
16.01.2024

Bu soruyu yanıtlayabilmek için eş zamanlı olarak iktidarın hegemonyasının hangi unsurlara dayandığını da irdelemek gereklidir. Bu irdelemeyi beş başlık ve dolayısıyla beş farklı yazıyla yapacağım. Bunun ilk ayağı ise bu yazıda işlediğim dış politika olacak.

Neredeyse kutsallaştırılmış ve buna bağlı olarak tartışılamaz bir lider kültüne dayanan iktidarının hegemonyasının ilk ayağı şüphesiz Erdoğan’ın kişisel karizması üzerinde tecessüm eden “dünya lideri” imajıdır. Bu, birkaç yolla sağlanır. İlk olarak, Erdoğan, diğer dünyanın diğer liderlerinin her sene katılmadığı BM açılış toplantılarına düzenli olarak katılıp burada mutlaka konuşma yaparak “dünyada sözü merak edilen lider” imajını güçlendirmektedir.

İkinci boyutu hiç şüphesiz iktidarın dış politikayı iç politikaya malzeme etmesidir. Nitekim bu boyut da ilk boyuttan tamamen azade değildir, aksine tamamlayıcı bir unsurdur. Bu tamamlayıcı unsur, “ümmetin lideri” ve “suskun dünyanın hür sesi, ezilenlerin gür sesi” söylemleridir. İktidarın görece başarılı ekonomi........

© HalkTV


Get it on Google Play