Van’daki seçimin ardından ortaya çıkan endişe verici gelişmeler, birbiri ardına gelen yanlışların, ihmalkarlıkların ve ne yazık ki bilgi kirliliğinin sonucu ne yazık ki.

Yüksek Seçim Kurulu’nun aldığı kararın ardından ortaya çıkan tablo ise, kritik zamanlarda bazı kurumların sorumluluk almasının ne kadar değerli olduğuna işaret ediyor. Ortalık sakinleşti, belirgin bir rahatlama yaşandı. YSK’nın ve esasen eski deyimle söylersek “idare”nin bu yöndeki tasarrufu, hem seçim sonrasında beklenen uzlaşmanın kapısını açık tutması, hem de bir anda ortaya çıkan provokasyonların önünü kesmesi açısından önemli. Bu kararın kendisi üzerinde elbette herhangi bir aktörün baskısı söz konusu olamaz. Ancak böylesine kritik kararların alınabildiği bir siyasi atmosferin olması da ayrıca değerli.

Elbette şu gerçeklerin altını çizmezsek tabloyu eksik aktarmış oluruz.

DEM tarafının, Diyarbakır’da Ağır Ceza Mahkemesi’ne yaptığı başvuruyla ortaya çıkan ve teknik olarak Abdullah Zeydan’ın adaylığına engel bir hal olmadığına yönelik kararın, hukuka uygun olmadığı konusunda net bir mutabakat var. Savcılığın aleyhte görüşüne rağmen verilen bu karar, Adalet Bakanlığı İstatistik Genel Müdürlüğü tarafından yanlış karar verildiği gerekçesiyle mahkemeye yollanıyor. Yani birkaç gündür yayıldığı gibi Adalet Bakanlığı’nın son dakika hamlesiyle filan gerçekleşmiyor. Uzun bir hukuki süreç var.

DEM’in başvurusunu yapan hukukçuların, Zeydan’ın seçilme yeterliliğine dair sürenin ne zaman dolacağını bilmeme ihtimalleri yok. Şu halde bir şekilde ortaya çıkacak böyle bir sorunda, yasakları kalkmayan adayda ısrarın anlamı nedir?

Ancak adil olmak lazım. İşin özüne dair en ciddi yanlış, Diyarbakır’daki mahkemenin aldığı karar. Bu noktada atılan en doğru adım ise, YSK’nın aldığı karar.

YSK'NIN ADALET MİSYONU

Resmî tanımıyla ifade edersek, Yüksek Seçim Kurulu, “Yargıtay ve Danıştay'ın kendi üyeleri arasından seçtikleri üyelerden oluşan, seçimlerin yargısal denetimini de sağlayan karma egemen bir üst yargı merciidir.”

YSK’nın bir yanıyla seçim sürecinin sağlıklı biçimde gerçekleşmesine dair sorumlulukları varken; diğer yandan seçimde adaletin sağlanmasıyla ilgili de misyonu var. Bunun ne denli hayati önemde olduğunu Van krizinde görenler varsa, onlara tek bir sözüm var. İstisnalar dışında YSK ve ilgili tüm devlet kurumları seçim süreçlerini gerçekten sağlıklı biçimde yönetiyor.

YSK ve toplamda bu meselede ortaya çıkan devlet refleksi, bir anda ciddi bir güvenlik tehdidine dönüşmeye başlayan ve ne yazık ki ciddi ihmalkarlık ve yanlışların olduğu bir süreci, Türkiye’nin huzuruna dair bir zemine taşımıştır. Bu yaklaşım her türlü takdirin üzerinde görülmeli ve önemsenmelidir. İşimize gelince takdir edilip, gelmediğinde öfke kustuğumuz bir tavra dönüşmemelidir.

DEM’İN SİYASET TARZI

DEM çizgisindeki siyasi partilerin, hemen her seçimde belli hukuki sorunları olan adaylarda ısrar etmesi, bugünün ve geçmişin örneklerine baktığımızda hiçbir zaman barışa hizmet etmedi, etmesi de imkansız. Elbette bu adayların hukuki anlamdaki onay süreçlerinde de boşluklar ve eksiklikler olduğunu vurgulamak gerekiyor.

Ancak çok önemli iki sorun daha var burada. İlki, bir siyasi partinin seçimlerde aldığı oy elbette siyasal meşruiyeti açısından önemlidir ve belirleyicidir. Fakat bu sonucu alan adayın hukuki engelleri, bu oyların yüksekliği ile ortadan kalkmaz ve söz konusu adaya meşruiyet sağlamaz.

İkincisi, buradan hareketle sokakları yangın yerine çeviren; insanlara, işyerlerine, evlere zarar veren eylemlerin ortaya çıkması asla kabul edilemez. Demokratik protestoların birinci önceliği, kimseye ve hiçbir şeye zarar vermeden gerçekleşmesidir.

CUMHURBAŞKANI'NIN AÇIKLAMALARI

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, önceki akşam güvenlik mensuplarına yönelik iftar programında bu meseleye dair şu değerlendirmeyi yaptı: “Her kim şiddeti, kaosu, eşkıyalığı, vandallığı bir hak arama yolu olarak görürse dün olduğu gibi yine karşısında devletimizin çelikten yumruğunu bulacaktır. Dünyanın hiçbir medeni devleti böyle bir şeye göz yummaz.”

Devamında ise şu cümlenin altını çizelim: “Burada şu hakikatin çok iyi bilinmesini isterim, milletin iradesine ve takdirine hiçbir şekilde hürmetsizlik etmeyiz.”

Cumhurbaşkanı'nın bu sözleri, seçim sonrası dönemde her zamankinden daha anlamlı. Sandığın ardından farklı siyasi aktörler üzerinden ortaya çıkan dengeli ve sakin mesajların kalıcı olmasında, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaklaşımı çok belirleyici ve değerli.

Türkiye, vatandaşlarının güvenliği konusunda verdiği mücadeleden bir an bile geride duracak bir konfora sahip değil. Ne yazık ki terör yapılanmalarının sürekli yeniden mayalanmak istenen tehditleri buna izin vermiyor.

Ancak güvenliğe dair her politika; özünde vatandaşların huzuruna, toplumsal barışa hizmet etmek zorundadır. Esasen ana hedefi de bu olmalıdır. Birinin araç, ötekinin amaç olduğunu sıkça unuttuğumuz bir ülkede bunları hatırlatmakta yarar var.

QOSHE - Hukuk, barış ve YSK - Nasuhi Güngör
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Hukuk, barış ve YSK

32 0
05.04.2024

Van’daki seçimin ardından ortaya çıkan endişe verici gelişmeler, birbiri ardına gelen yanlışların, ihmalkarlıkların ve ne yazık ki bilgi kirliliğinin sonucu ne yazık ki.

Yüksek Seçim Kurulu’nun aldığı kararın ardından ortaya çıkan tablo ise, kritik zamanlarda bazı kurumların sorumluluk almasının ne kadar değerli olduğuna işaret ediyor. Ortalık sakinleşti, belirgin bir rahatlama yaşandı. YSK’nın ve esasen eski deyimle söylersek “idare”nin bu yöndeki tasarrufu, hem seçim sonrasında beklenen uzlaşmanın kapısını açık tutması, hem de bir anda ortaya çıkan provokasyonların önünü kesmesi açısından önemli. Bu kararın kendisi üzerinde elbette herhangi bir aktörün baskısı söz konusu olamaz. Ancak böylesine kritik kararların alınabildiği bir siyasi atmosferin olması da ayrıca değerli.

Elbette şu gerçeklerin altını çizmezsek tabloyu eksik aktarmış oluruz.

DEM tarafının, Diyarbakır’da Ağır Ceza Mahkemesi’ne yaptığı başvuruyla ortaya çıkan ve teknik olarak Abdullah Zeydan’ın adaylığına engel bir hal olmadığına yönelik kararın, hukuka uygun olmadığı konusunda net bir mutabakat var. Savcılığın aleyhte görüşüne rağmen verilen bu karar, Adalet Bakanlığı İstatistik Genel Müdürlüğü tarafından yanlış karar verildiği gerekçesiyle mahkemeye yollanıyor. Yani birkaç gündür yayıldığı gibi Adalet Bakanlığı’nın son dakika hamlesiyle filan gerçekleşmiyor. Uzun bir hukuki süreç var.

DEM’in başvurusunu yapan hukukçuların, Zeydan’ın seçilme yeterliliğine dair sürenin ne zaman dolacağını bilmeme ihtimalleri yok. Şu halde bir şekilde ortaya çıkacak böyle bir sorunda, yasakları kalkmayan adayda ısrarın anlamı nedir?

Ancak adil olmak........

© Habertürk


Get it on Google Play