“Husiler” diyor yanımda oturan adam: “Husiler ticari gemileri kaçırdığı için çarşı pazarda fiyatlar yükseliyor!”

Arkadaşı, “Husiler kim ki?” diye soruyor. Cevap, “Afrikalı bir kabile… Şeye ne diyorsun, İsmail Hoca, Dzeko’yu çıkarmasına?..”

Yaklaşık 20 dakikalık metro yolculuğu boyunca yanımda oturan iki arkadaş, Husiler’den Fenerbahçe’nin puan kaybına, Rafet El Roman’ın botokslarından Avusturalya Açık’ın ilk turunda Djokovic’in 4 sette geçebildiği 18 yaşındaki rakibi karşısında yaptığı basit hatalara kadar bir dolu şey konuştu. Bu kadar kısa sürede bu kadar farklı konuda fikir beyan edebilmelerinin nedeni her biri hakkında kurdukları cümlelerin uzunluğunun 240 karakterlik bir tivit’ten uzun olmamasıydı. “Husiler dünya ekonomisini zarar veriyor”, “Dzeko çıkar mı abi, bu kayıp İsmail Hoca’ya yazar”, “Rafet El Roman’ın yüzü bilmem nereme dönmüş”, “Djokovic yaşlandı abi, bu sene zor şampiyon olur…”

‘Karşılaşma’ adlı öyküsünde “Her sabah gazetelere şöyle bir göz atan herkesin amacı ya bir şeyleri unutmak ya da aynı gün akşam üstü fırsat çıkarsa başkalarıyla laflamaktır” diyen Arjantinli büyük düşçü Jorge Luis Borges bu iki arkadaşın sohbetini duysa kıs kıs gülerdi eminim.

Aslında son zamanlarda çoğumuz üç aşağı beş yukarı aynı konularda üç beş cümleyi geçmeyen sığlıkta sohbetlerin esiri olmuş durumdayız. Metroda, kafede, işte, evde, TV’lerde hemen hemen aynı kelimelerle aynı geyiği çevirip duruyoruz!

Antik Yunan'da ‘mutluluk, sevinç, insanın gelişmesi’ anlamına gelen ‘Eudaimonia’ dediği yaşam biçimi bizden çok uzakta… Bu yaşam biçiminin hedefi her anlamda iyi yaşamak, hayatın tadını çıkarmak, iyi insan olmak ve ona ulaşmanın yolu da dingin bir ruh, huzursuzluktan uzak olmak, kaygıdan arınmaktan geçiyormuş. Anlık bir mutluluk değil, tüm bir ömre yayılmış bir mutluluk tarif edilen.

Ama biz iki durak arası bir zaman bile savaşlardan, ekonomiden, yaklaşan seçimlerden kafamızı kaldıramıyoruz…

BİRİLERİNİN ÖRDEK TÜYÜ ÜÇERİNE ÇALIŞMASI ÖNEMLİ!

Geçenlerde sosyal medyada yazar Enis Batur’un bir videosuna denk geldim. “Borges günlük gazete okumazmış” diyordu Batur ve şöyle devam ediyordu: “Çok imreniyorum. Keşke haberleri dinlemesem, keşke Türkiye’de, keşke dünyada olup bitenlerle ilgilenmesem… Mümkün ama zor!

Kişiden kişiye değişen bir şey, ne yazık ki yapısal olarak kafamı çeviremiyorum, çeviremediğim için kendimi eleştiriyorum.

Bütün bunların bana sağladıkları nedir, asit; sülfürik asit sağlıyor bana.

Beynimi, duyarlılıklarımı, ruhumu zedeleyen bir saldırıyla karşı karşıyayım.

Bir keresinde Nobel almış fizikçiyi dinliyordum, söyleşiyi yöneten hanım ona sordu: ‘Ne üstünde çalışıyorsunuz şu sıralar?’

Büyük bir gülümsemeyle, ‘Efendim iki yıldır, büyük bir ekip, ördek tüyleri üzerinde çalışıyoruz. Nasıl oluyor da su tüyün üzerinde kalıyor, içeri geçmiyor…’

Kadın sordu: ‘Bu ne için, ne sağlayacak bize…’

‘Biz bunu düşünmeden işimizi yaparız, ha sonra sağlayacağını biliriz, bilmez değiliz! Örneğin araba lastiklerinin frene basıldığında yağmurlu havada çok rahat durmalarını sağlayan malzeme bizim bu çalışmalarımız sonrasında ortaya çıkmıştır. Uçak tekerlekleri için de öyle…’

Aslında ördek tüyü üstünde çalışmak önemli.

Birilerinin ördek tüyü üstünde çalışması lazım. Bunun neden su geçirmediğini çıkarması lazım.. Eğer bir toplumun bütün ögeleri, bütün bireyleri son hücrelerine kadar aktüalitenin, gündemin siyasetin içinde yer alırlarsa o toplum güdük kalır…”

EN ÇOK TÜKETTİĞİMİZ BESİN PATATES NEDİR BİLİYOR MUYUZ?

The Washington Post’ta bir yazı vardı geçenlerde. ‘Patates sebze olma özelliğini kaybedebilir mi’ başlıklı yazıda ABD’den beslenme kurallarını belirleyen bir komitenin patatesi sebze statüsünden pirinç ve yulaf gibi tahılların arasına almaya çalıştığı anlatılıyordu.

Biz patatesin sadece fiyatını konuştuğumuz için bu tartışma ‘çok saçma’ gelebilir ama işte tıpkı ‘ördek tüyü’ gibi birilerinin de patatesin sebze olup almadığını konuşması gerekiyor. Patates botanik açıdan bir sebze ama sağlıklı beslenme için diğer sebzeler kadar iyi değil diyor bazı bilim insanları. Amerikan Ulusal Patates Konseyi, insanlara patatesin besleyicilik açısından iyi bir sebze olmadığını söylemenin talebi düşüreceğini düşündüğünden ‘patates sebzedir’ diye isyan ediyor.

Yılda kişi başı 50 kilo civarı tükettiğimiz, en çok tüketilen besinler arasında neredeyse hep ilk üçte yer alan patatesin sebze olup olmadığı hakkında Husiler kadar fikrimiz var mı acaba?

“İNSAN ÖMÜRÜ DEDİĞİMİZ ŞEYİ SONSUZLUKLA KARŞILAŞTIRIN”

Her gün bir başka acayipliğe uyandığımız, neredeyse her konuda karpuz gibi ortadan ikiye bölündüğümüz bu günlerde ördeğin tüyünü, patatesin fiyatını değil özünü konuşmak çok saçma geliyorsa size aslında haklısınız!

Ama yine de Stoacıların en ünlüsü Seneca’nın, insanların günlük hayatlarında dert ettiği şeylerin ne kadar önemsiz olduğunu görebilmeleri için söylediği şu sözlere bir kulak verin: “Gözünüzün önüne zamanın geniş, dört bir yana yayılan boşluğunu getirin ve evreni düşünün; sonra da bizim insan ömrü dediğimiz şeyi sonsuzlukla karşılaştırın…”

Enflasyonun, kur farkının, kiraların, seçimlerin, Husilerin, ünlülerin botoksalarının, kaçan gollerin arasında geçip gidiyor ömrümüz. Enis Batur’un dediği gibi ’beynimizi, duyarlılıklarımızı, ruhumuzu zedeleyen bir saldırıyla karşı karşıyayız!’

Montaigne’nin dediği gibi “Bizim en büyük hastalığımız kendi varlığımızı küçümsemek” galiba…

QOSHE - 'Patates sebze mi meyve mi' işte bütün mesele bu! - Kadir Kaymakçı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

'Patates sebze mi meyve mi' işte bütün mesele bu!

10 0
23.01.2024

“Husiler” diyor yanımda oturan adam: “Husiler ticari gemileri kaçırdığı için çarşı pazarda fiyatlar yükseliyor!”

Arkadaşı, “Husiler kim ki?” diye soruyor. Cevap, “Afrikalı bir kabile… Şeye ne diyorsun, İsmail Hoca, Dzeko’yu çıkarmasına?..”

Yaklaşık 20 dakikalık metro yolculuğu boyunca yanımda oturan iki arkadaş, Husiler’den Fenerbahçe’nin puan kaybına, Rafet El Roman’ın botokslarından Avusturalya Açık’ın ilk turunda Djokovic’in 4 sette geçebildiği 18 yaşındaki rakibi karşısında yaptığı basit hatalara kadar bir dolu şey konuştu. Bu kadar kısa sürede bu kadar farklı konuda fikir beyan edebilmelerinin nedeni her biri hakkında kurdukları cümlelerin uzunluğunun 240 karakterlik bir tivit’ten uzun olmamasıydı. “Husiler dünya ekonomisini zarar veriyor”, “Dzeko çıkar mı abi, bu kayıp İsmail Hoca’ya yazar”, “Rafet El Roman’ın yüzü bilmem nereme dönmüş”, “Djokovic yaşlandı abi, bu sene zor şampiyon olur…”

‘Karşılaşma’ adlı öyküsünde “Her sabah gazetelere şöyle bir göz atan herkesin amacı ya bir şeyleri unutmak ya da aynı gün akşam üstü fırsat çıkarsa başkalarıyla laflamaktır” diyen Arjantinli büyük düşçü Jorge Luis Borges bu iki arkadaşın sohbetini duysa kıs kıs gülerdi eminim.

Aslında son zamanlarda çoğumuz üç aşağı beş yukarı aynı konularda üç beş cümleyi geçmeyen sığlıkta sohbetlerin esiri olmuş durumdayız. Metroda, kafede, işte, evde, TV’lerde hemen hemen aynı kelimelerle aynı geyiği çevirip duruyoruz!

Antik Yunan'da ‘mutluluk, sevinç, insanın gelişmesi’ anlamına gelen ‘Eudaimonia’ dediği yaşam biçimi bizden çok uzakta… Bu yaşam biçiminin hedefi her anlamda iyi yaşamak, hayatın tadını çıkarmak, iyi insan olmak ve ona ulaşmanın yolu da dingin bir ruh, huzursuzluktan uzak olmak, kaygıdan arınmaktan geçiyormuş. Anlık bir mutluluk değil, tüm bir ömre yayılmış bir mutluluk tarif........

© Habertürk


Get it on Google Play