‘Küçük Prens’ nasıl yapıyor bilmiyorum ama hep ona en ihtiyacım olduğu zamanda çıkıyor karşıma! Onunla ilk tanıştığımda ortaokul birinci sınıftaydım. Ona kaç yaşında olduğunu hiç sormadım ama hep aynı yaştayız diye düşmüştüm. Biri sönmüş üç volkanın olduğu bir gezegenden gelmişti. Bense yaşadığım gezegende kaç volkanın olduğunu bilmiyordum, hiç düşünmemiştim bunu. Bir sürü şey anlattı bana boabab ağaçları, güller, volkanlar, tilkiler daha neler neler... Bense sadece dinledim onu ne boabab ağaçları ne tilkiler umurumdaydı o zamanlar! Kolumu kırmıştım, okula gidemiyor, sokağa çıkamıyordum… Binlerce belki de yüzbinlerce yıl önce, çok çok uzak bir galaksiden bahsediyorum ne internet, ne cep telefonu ne de dijital platformlar vardı hayatımızda. Bir alçının içinde boynuma asılmış sol kolumun dirseğinde bir daha hiç gitmeyecek diye düşündüğüm acıyla öylece oturuyordum yatağımın ortasında. Çok sıkılıyordum ve tek aradığım bir arkadaştı. “Dost istiyorsan ben evcilleştir” diyen tilkisiyle çıkıp gelmişti Küçük Prens... Ne anlattığının bir önemi yoktu, söylediklerinin çoğu bir kulağımdan girip diğerinden çıktı zaten. Ama işte yanımdaydı, benimle konuşuyor, beni evcilleştiriyordu...

HAYATI TEK DÜZE OLAN TİLKİ Mİ BEN MİYİM?

Yıllar yıllar sonra Aylesbury’de, kütüphanede karşılaştık ‘Küçük Prens’le! Bir insan ne kadar yalınız olabilirse o kadar yalnızdım... Dilini yolunu bilmediğim bir kentte bir başıma sokaklarda dolaşıp parklarda sırt üstü çimenlere uzanarak gökyüzünü seyrediyordum. Ağzımdan tek bir kelimenin bile çıkmadığı günler oluyordu bazen. Yağmurlu kaldırımlarda yürüyüp vitrin camlarında kendimle konuştuğum günlerdi. Belediyenin kütüphanesinden, kulağıma “sessizliğin sağır edici...” diye şarkılar söyleyen, CD’ler kiralamaya gittiğim bir gün karşıma çıktı Küçük Prens. Kütüphaneden birlikte çıktık! Yol boyunca o anlattı ben dinledim. Bu kez can kulağıyla dinledim onu... Tilkiden bahsetti; “Hayatım çok tekdüze. Ben tavuk avlıyorum, insanlar da beni. Bütün tavuklar birbirine benziyor, bütün insanlar da... Bu yüzden çok sıkılıyorum” diyen tilkiden. O kadar iyi anlıyordum ki tilkiyi! Ben de ona her akşam eve dönerken karşıma çıkan tilkiyi anlattım. Biz konuşmuyorduk. Karşı kaldırımlardan tedirgin gözlerle birbirimizi süzüp hızlı hızlı uzaklaşıyorduk birbirimizden. Ben onun için ‘her Allah'ın günü o kaldırımlardan geçip giden insanlardan biriydim’, o da benim için evin arkasındaki ormanda dolaşan yüzlerce tilkiden başka bir şey değildi... Oysa kocaman yalnızlıklarımızdan kurtulmak için tek yapmamız gereken bir bağ kurmaktı. Bizi ‘dipsiz kuyulardan kurtaracak bir bağ’ o kadar!

80 YAŞINA GELMİŞ BİR ‘KÜÇÜK PRENS’

Önceki akşam DasDas’ta, Kayhan Berkin’in sahneye koyduğu Taha Tegin Özdemir'in ‘Küçük Prens', Deniz Işın’ın ‘gül’ ve ‘yılan, Kenan Ece’nin ‘pilot’, Doruk Şengün’ün ‘tilki’ olarak sahneye çıktığı oyunu izlerken sol kolumdaki ağrıyla yollarımızı ayıralı çok olmuştu. Ağzımdan tek bir kelimenin çıkmadığı günler çok geride kalmıştı. Büyüyüp evcilleşmiştim. ‘Küçük Prens’ ise 80 yaşına gelmişti ama hala ‘Küçük Prens’ti.

Boabab ağaçlarını, gülleri, volkanları, tilkileri anlatıyordu yine ve ben daha önce hiç duymamışım gibi bütün bunları, gözlerimi dört açmış can kulağıyla onu dinlerken içimden, "Biliyorum, biliyorum" diye tekrar ediyordum.

Fil yutmuş boa yılanı resmini nerede görsem tanıyorum uzun zamandır ve günbatımlarını mutluyken daha çok seviyorum.

Nasıl sevmem gerektiğini bilecek kadar büyüdüm, milyonlarca gül arasında benim gülümün eşsiz olduğunu biliyorum artık...

İnsanın ancak kalbiyle baktığı zaman doğruyu görebileceğini öğreneli çok oldu!

‘KÜÇÜK PRENS’LE TANIŞMAK İÇİN BU OYUNA GİDİN

Taha Tegin Özdemir ‘çocuk’ mu ‘adam’ mı olduğu belli olmayan bir ‘Küçük Prens’ olmuştu... Deniz Işın uzak gezegenlerdeki bir gül gibiydi gerçekten. Kenan Ece, çölün ortasında, merdivensiz kuyularda bir başına kalan pilot gibi uçuyordu sahnede. Küçük Prens’e “Gülü senin için eşsiz kılan onun için harcadığın zaman” diyen ‘Tilki’ için Doruk Şengün’ün ne kadar zaman harcamıştı acaba...

Sahnedeki 4 kişi 50-55 dakika içine koca bir hayatı sığdırmış. Seyircilerin elinden tutup o gezegen senin bu gezegen benim Küçük Prens’in peşinde gezdiriyorlar...

Yüzlerce dilde milyonlarca insana öyküsünü anlatan ‘Küçük Prens’le tanışmak ya da onunla yeniden karşılaşmak istiyorsanız 3, 10 ve 17 Aralık’ta DasDas’ta yeniden sahnelenecek oyunu kaçırmayın...

Oyun çıkışında da yıldızlara bakıp gülümseyin.

Eminim yıldızında oturmuş sizi izleyen Küçük Prens de size gülümseyecektir. Tıpkı bana güldüğü gibi...

QOSHE - 'Küçük Prens' büyük kalp - Kadir Kaymakçı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

'Küçük Prens' büyük kalp

21 0
21.11.2023

‘Küçük Prens’ nasıl yapıyor bilmiyorum ama hep ona en ihtiyacım olduğu zamanda çıkıyor karşıma! Onunla ilk tanıştığımda ortaokul birinci sınıftaydım. Ona kaç yaşında olduğunu hiç sormadım ama hep aynı yaştayız diye düşmüştüm. Biri sönmüş üç volkanın olduğu bir gezegenden gelmişti. Bense yaşadığım gezegende kaç volkanın olduğunu bilmiyordum, hiç düşünmemiştim bunu. Bir sürü şey anlattı bana boabab ağaçları, güller, volkanlar, tilkiler daha neler neler... Bense sadece dinledim onu ne boabab ağaçları ne tilkiler umurumdaydı o zamanlar! Kolumu kırmıştım, okula gidemiyor, sokağa çıkamıyordum… Binlerce belki de yüzbinlerce yıl önce, çok çok uzak bir galaksiden bahsediyorum ne internet, ne cep telefonu ne de dijital platformlar vardı hayatımızda. Bir alçının içinde boynuma asılmış sol kolumun dirseğinde bir daha hiç gitmeyecek diye düşündüğüm acıyla öylece oturuyordum yatağımın ortasında. Çok sıkılıyordum ve tek aradığım bir arkadaştı. “Dost istiyorsan ben evcilleştir” diyen tilkisiyle çıkıp gelmişti Küçük Prens... Ne anlattığının bir önemi yoktu, söylediklerinin çoğu bir kulağımdan girip diğerinden çıktı zaten. Ama işte yanımdaydı, benimle konuşuyor, beni evcilleştiriyordu...

HAYATI TEK DÜZE OLAN TİLKİ Mİ BEN MİYİM?

Yıllar yıllar sonra Aylesbury’de, kütüphanede karşılaştık ‘Küçük Prens’le! Bir insan ne kadar yalınız olabilirse o kadar yalnızdım... Dilini yolunu bilmediğim bir kentte bir başıma sokaklarda dolaşıp parklarda sırt üstü çimenlere uzanarak gökyüzünü seyrediyordum. Ağzımdan tek bir kelimenin bile çıkmadığı günler oluyordu........

© Habertürk


Get it on Google Play