Bugünkü yazımda günlük hayatımızda sıkça kullanılan bazı etik olmayan ve insanları rencide edici sözlerin hakaret fiilini oluşturup oluşturmayacağı hakkında hukuki bir sohbet edeceğiz. İnsanlarımız arasında küfür niteliğinde olmayan sözlerin, kişiye herhangi bir sorumluluk yüklemeyeceği düşünülmektedir. Fakat bu sözlerin hangi hukuki sınırlar arasında suç oluşturup oluşturmayacağı tam olarak bilinmemektedir. Özellikle x, facebook, tictoc, instagram gibi sosyal medya mecraları üzerinden, insanların birbirlerine karşı ağır nitelikte yazılar yazdığı, bazen de ölçünün kaçtığı durumlarla karşı karşıya kalmaktayız. Binaenaleyh, bir arada yaşamak zorunda olan insanoğlunun, teknolojinin etkisiyle suç işleme çemberinin içine daha rahat girip girmediği, suç teşkil eden eylemlerin kıskacının daralıp daralmadığı ve eleştirinin hangi doğal ve hukuki sınırlar içerisinde yapılacağı bugünkü yazımızın konusunu oluşturacaktır.

Türk Ceza Kanunu’ndaki hakaret maddesine ve kanun koyucu tarafından maddenin konuluş gerekçesine bakıldığında; hakaret fiilinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değerin, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerektiği görülmektedir. Somut bir fiil ya da olgu isnat etmek veya sövmek şeklindeki seçimlik hareketlerden biri ile gerçekleştirilen eylem, bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret suçu oluşacaktır. Fakat bir hareketin tahkir edici olup olmadığı, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kamu görevlileri veya sivil vatandaşlara yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövme fiilini oluşturması gerekecektir.

Bu noktada insanların rahatsız olduğu bir durumdan, haleti ruhiyesi sebebiyle söylemiş olduğu ağır nitelikteki sözlerin hakaret olarak mı yoksa eleştiri olarak mı kabul edileceği kendi içerisinde bir karmaşaya neden olmaktadır. Bilinmektedir ki insanların serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, savunabilmesi ve yayabilmesi olarak kabul edilen, ifade özgürlüğü demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturmaktadır. Nitekim Anayasa'nın 26. Maddesinde “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmiştir. Bunun yanında, bu hak, birçok uluslararası belgeye ve mahkeme kararına da konu olmuştur. Türkiye'nin de yargılama yetkisini kabul ettiği AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 10. maddesinin 2. paragrafı saklı tutulmak üzere, ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil, incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğunu pek çok kararında yinelemiştir.

Bununla birlikte, ifade özgürlüğü de mutlak ve sınırsız değildir. Bu hak kullanılırken bireylerin hak ve özgürlüklerini ihlal edecek tutum ve davranışlardan kaçınılması hem ulusal hem de uluslar arası mevzuatlarda yer almaktadır. Ancak bu sınırlar da iade edilen sözlerin hedefi olan kişilere göre değişecektir. Örneğin siyasetçilere yönelik eleştirilerin izin verilen sınırlarının özel kişilere nazaran daha geniş olduğu gerek iç hukukumuzda gerekse uluslararası mahkeme kararlarında yerleşmiş bir ilkedir. Bu ilkenin gerekçesi, siyasetçilerin, özel kişilerden farklı olarak, gazetecilerin ve halkın yakın denetimine açık olan, kamuoyuna mal olmuş kişi haline gelmeyi bilerek tercih etmeleridir. Siyasetçiler bu nedenle özellikle basın ve gazeteciler tarafından getirilen eleştirilere daha geniş bir hoşgörü göstermek zorundadırlar.

Dolayısıyla bir kimseyi eleştirirken ağır sözler kullanmamız ile ortada hiçbir şey yok iken tahkir etmenin yaptırım niteliği farklı olacağı gibi; bu sözleri söylediğimiz kimsenin sosyal konumu ve saygınlığı da yaptırımların niteliğini değiştirecektir. Yapılan her türlü yorumun yazıldığı yer ve zaman unsurları da gözetilecek ve karşı tarafın, onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olup olmadığına, eleştiri çerçevesinde kalıp kalmadığına bakılacaktır. Aksi halde her ağır eleştirinin tahkir edici boyutta sayılması, suçla korunmak istenen değeri ölçüsüz bir şekilde genişletecek ve ifade özgürlüğünü ön plana çıkaran evrensel hukuk düşüncesiyle bağdaşmayan bir yorum anlamına gelecektir.

QOSHE - SOSYAL MEDYA ÜZERİNDEN HAKARET - Av. Furkan Aktı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

SOSYAL MEDYA ÜZERİNDEN HAKARET

5 2
05.03.2024

Bugünkü yazımda günlük hayatımızda sıkça kullanılan bazı etik olmayan ve insanları rencide edici sözlerin hakaret fiilini oluşturup oluşturmayacağı hakkında hukuki bir sohbet edeceğiz. İnsanlarımız arasında küfür niteliğinde olmayan sözlerin, kişiye herhangi bir sorumluluk yüklemeyeceği düşünülmektedir. Fakat bu sözlerin hangi hukuki sınırlar arasında suç oluşturup oluşturmayacağı tam olarak bilinmemektedir. Özellikle x, facebook, tictoc, instagram gibi sosyal medya mecraları üzerinden, insanların birbirlerine karşı ağır nitelikte yazılar yazdığı, bazen de ölçünün kaçtığı durumlarla karşı karşıya kalmaktayız. Binaenaleyh, bir arada yaşamak zorunda olan insanoğlunun, teknolojinin etkisiyle suç işleme çemberinin içine daha rahat girip girmediği, suç teşkil eden eylemlerin kıskacının daralıp daralmadığı ve eleştirinin hangi doğal ve hukuki sınırlar içerisinde yapılacağı bugünkü yazımızın konusunu oluşturacaktır.

Türk Ceza Kanunu’ndaki hakaret maddesine ve kanun koyucu tarafından maddenin konuluş gerekçesine bakıldığında; hakaret fiilinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değerin, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerektiği görülmektedir. Somut bir fiil ya da olgu isnat etmek veya sövmek şeklindeki seçimlik hareketlerden biri ile gerçekleştirilen eylem, bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret suçu oluşacaktır. Fakat bir hareketin tahkir edici olup olmadığı, zamana, yere ve duruma göre........

© Günışığı Gazetesi


Get it on Google Play