Son Güncellenme Tarihi: Şubat 9, 2024 / 07:00

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden hocam Özgür Gönenç, kulakları çınlasın, derslerinde hep gazetecinin edebiyatla, özellikle de şiirle içli dışlı olmasını tavsiye ederdi. Şiirle içli dışlı olmanın, gazeteciyi yazı yazarken veya başlık atarken rahatlatacağını ifade ederdi. Rahmetli bir gazetecinin oğlu olan Özgür Hocam, çekirdekten yetişmesinin getirdiği tecrübesini paylaşırdı bizimle. Oldum olası okumasını severim. İlkokul öğretmeni babam, kitap sevgisini aşıladı bana, Allah gölgesini başımdan eksik etmesin. Bu yüzden, edebiyatın her türüne, özellikle de şiire aşinayım gençliğimden beri…

Trabzonspor’un kupa maçı yazısını, maçın uzatmaları oynanırken yazıyorum. Yani; sonuçtan bağımsızım. Yani; skor değil, maç yazarlığı yapıyorum. Olması gerektiği gibi…

Geçen pazar Beşiktaş maçı sonrası hem Abdullah Avcı’ya hem de Trabzonspor Kulübü Başkanı Ertuğrul Doğan’a, edebiyat hayatımızın entelektüel yazarı, Atillâ İlhan’ın dizeleriyle seslenmiştim; “…çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var/çünkü ayrılık da sevdaya dâhil/çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili/hiç bir anı tek başına yaşayamazlar/her an ötekisiyle birlikte/her şey onunla ilgi.”

Ve hem Abdullah Avcı’nın hem de Ertuğrul Doğan’ın, görevlerini bırakmalarının, yani istifa etmelerinin doğru olduğunu savunmuştum. Çünkü Abdullah Avcı da geçen sezonki başarısızlığına rağmen, “umut” olarak gelmişti tekrardan takımın başına. Hırvat Teknik Direktör Nenad Bjelica, istenen başarıyı yakalayamamıştı. 38 yıl sonra takımı şampiyon yapan Abdullah Avcı hem takımı hem de şehri tanıyordu. Takımı yeniden ayağa kaldırabilirdi… Bu yüzden, yeniden Trabzonspor’a dönebilirdi. Ama olmadı… Ekim ayında, büyük ümitlerle takımın başına geçen Abdullah Avcı, büyük çoğunluğu kendi transferi olan oyuncularıyla, başarıya ulaşamadı. Trabzonspor bir türlü büyük takım gibi oynayamadı. Sezon başı dört maç üst üste mağlup olan Nenad Bjelica ile yollar ayrılmıştı, Trabzonspor’un menfaati için… Abdullah Avcı hocam da beş maçtır kazanamıyor. (dört mağlubiyet, bir beraberlik.) Futbolda duygusallık yoktur, gerçekler ve takım menfaatleri vardır… Takım top oynar ama bir türlü sonuç alamaz, bunu anlarım. Bir takım her sene şampiyon olacak diye de bir kural yok. Ancak şampiyon olunamasa bile, takım bir karakter gösterir mücadele eder. Elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin; Trabzonspor mücadele ediyor mu? Ortada bir başarısızlık var ve bunun da sorumlusu ben değilim…

Başarısızlığın sorumlusu kim?

Cevap basit aslında; Trabzonspor’un başarısızlığının sorumlusu Abdullah Avcı olduğu kadar, Başkan Ertuğrul Doğan’dır da… Bir önceki yönetimin -Ahmet Ağaoğlu yönetimi- “ikinci adamı” değil miydi Doğan? Ahmet Başkan’ı – tabiri caizse- “topal ördek” yapan yani iş göremez hale getiren, Ertuğrul Bey değil miydi? Dönen tekerleğe, başkan olma sevdası yüzünden, çomak sokan değil midir Sayın Doğan? Bu yüzden, biriken hesabı ödemek hem Avcı’ya hem de Doğan’a yakışır…

Ben yazımı yazarken Trabzonspor, Türkiye Kupası’nda çeyrek finale çıktı. Saha içinde tel tel dökülen Trabzonspor, tur atlasa ne olur atlamasa ne olur? Şimdi Trabzonspor tur atladı diye başarısızlığı göz ardı mı edelim? Doğruyu yazmayalım mı? Haftalardan beri,” kral çıplak” diyorum, demeyeyim mi? Abdullah Hocam; tur atlayıp, “hedefinizden şaşmadığınız(!)” için size bir şans daha mı verelim? Trabzonspor’un oynadığı her doksan dakikada, camiasına kahır çektirmesine göz mü yumalım?

Anlaşılan o ki; “ayrılıkların sevdaya dâhil” olduğunu göremiyor, hem Abdullah Avcı hem de Ertuğrul Doğan. Belki de şiir sevmiyorlar, ya da Atillâ İlhan sevmiyorlar… O zaman size Cemal Safi tavsiye ederim. Bakın ne diyor, 2018 yılında kaybettiğimiz şair; “…Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm, /Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm./Korkulu düşlerimi yorumdan kaçıyorum;/Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum./Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,/Günahıma girmeden, katilim olmadan git!”

1974’ün ilk bebeklerinden biri olarak gözlerini açtı, dünyaya. Sınıf öğretmeni olan babasının da katkısıyla, eğitim – öğretim hayatı 1980 yılında, İstanbul Ali Suavi İlkokulu’nda başladı. Sırasıyla, ve hepsi İstanbul’da olmak üzere, Vedide- Baha Pars Ortaokulu ve bir senelik başarısız Şehremini Lisesi macerasının ardından, Sultanahmet Endüstri Meslek Lisesi’nden mezuniyeti ile, bir süreliğine, son buldu. Hayali olan gazetecilik mesleğine, Yeni Günaydın gazetesinde başladı. Ardından, üç farklı yerel radyonun haber koordinatörlüğünü üstlendi. Lise mezuniyetinden sonra kazandığı Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İktisat Bölümünden ayrıldı. 1998-2011 yılları arasında İstanbul Bölgesi Futbol Hakemi olarak, Amatör – Profesyonel maçlara düdük çaldı, bayrak salladı. 2015 yılında İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü kazandı ve 2019 yılında onur öğrencisi olarak dereceyle mezun oldu. Aynı Üniversitenin, Hasan Âli Yücel Eğitim Fakültesinde Pedagojik Formasyon eğitimini tamamladı. 2017-2020 yılları arasında da Eskişehir Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Sosyoloji Bölümünü bitirdi. Bu dönem içerisinde yerel dergi ve gazetelerde yazsa da, 2020 Şubat ayından itibaren, iki yıl boyunca, bölgesel Bursa Haber gazetesinde spor yazarlığı yaptı. Çok kısa bir dönem Trabzon Taka Gazetesi’nde spor yazarlığı yapmasının ardından, Ekim 2022’de Gazete Pencere kadrosuna dâhil oldu.

QOSHE - Cemal Safi okudunuz mu hiç, Abdullah Hocam? - Uğur Temel
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Cemal Safi okudunuz mu hiç, Abdullah Hocam?

3 0
09.02.2024

Son Güncellenme Tarihi: Şubat 9, 2024 / 07:00

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden hocam Özgür Gönenç, kulakları çınlasın, derslerinde hep gazetecinin edebiyatla, özellikle de şiirle içli dışlı olmasını tavsiye ederdi. Şiirle içli dışlı olmanın, gazeteciyi yazı yazarken veya başlık atarken rahatlatacağını ifade ederdi. Rahmetli bir gazetecinin oğlu olan Özgür Hocam, çekirdekten yetişmesinin getirdiği tecrübesini paylaşırdı bizimle. Oldum olası okumasını severim. İlkokul öğretmeni babam, kitap sevgisini aşıladı bana, Allah gölgesini başımdan eksik etmesin. Bu yüzden, edebiyatın her türüne, özellikle de şiire aşinayım gençliğimden beri…

Trabzonspor’un kupa maçı yazısını, maçın uzatmaları oynanırken yazıyorum. Yani; sonuçtan bağımsızım. Yani; skor değil, maç yazarlığı yapıyorum. Olması gerektiği gibi…

Geçen pazar Beşiktaş maçı sonrası hem Abdullah Avcı’ya hem de Trabzonspor Kulübü Başkanı Ertuğrul Doğan’a, edebiyat hayatımızın entelektüel yazarı, Atillâ İlhan’ın dizeleriyle seslenmiştim; “…çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var/çünkü ayrılık da sevdaya dâhil/çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili/hiç bir anı tek başına yaşayamazlar/her an ötekisiyle birlikte/her şey onunla ilgi.”

Ve hem Abdullah Avcı’nın hem de Ertuğrul Doğan’ın, görevlerini bırakmalarının, yani istifa etmelerinin doğru olduğunu savunmuştum. Çünkü Abdullah Avcı da geçen sezonki başarısızlığına rağmen, “umut” olarak gelmişti tekrardan takımın başına. Hırvat Teknik Direktör Nenad Bjelica, istenen başarıyı yakalayamamıştı. 38 yıl sonra takımı şampiyon yapan Abdullah Avcı hem takımı hem de şehri tanıyordu. Takımı yeniden ayağa kaldırabilirdi… Bu yüzden, yeniden Trabzonspor’a dönebilirdi. Ama olmadı… Ekim ayında, büyük ümitlerle takımın başına geçen Abdullah Avcı, büyük........

© Gazete Pencere


Get it on Google Play