Her sabah, yüzlerce aydınlatma tasarımının sergilendiği ofisime girerken gözüm her defasında tek bir tanesine takılır. Sanıyorum bu algıda seçicilik. Konuşma dilinde mesleki deformasyon olarak tanımladığımız kavram, algı biliminde, algıda seçicilik olarak izah edilir. Bu kavramı ilk kez ODTÜ'de Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümünde okurken, Psikoloji Bölüm binasına giderek aldığımız anfi derslerinden birinde, değerli hocam Umur Talaslı'dan öğrenmiştim; dersimizin ismi Perception/ Algı idi. Geçtiğimiz yıllarda yaşamını yitiren bu çok kıymetli hocamızı bu vesile anmak isterim.

Özgür Ansiklopedi Wikipedia algıda seçiciliği şöyle tanımlıyor:

“İnsanın algı sürecinde etkili olduğu kabul edilmiş psikolojik bir kavramdır. Çevrede bulunan uyarıcılardan, olaylardan ya da nesnelerden bir ya da birkaçına dikkati yöneltmektir. Kişinin daha önce yaşadığı deneyimlerin, önyargıların, rüyaların ve benzer her türlü duygulanımın o anki algılama düzeyinde etkili olduğunu ifade eder.

Algıda seçiciliği etkileyen dış etmenler; uyarıcının şiddeti, aşırı zıtlık, hareketlilik, süreklilik, tekrar, alışılmışın dışındaki uyarıcılar ve tanışıklıktır. İç etmenlerse; beklenti, ilgi, gereksinim ve inançtır. Kişi ihtiyaçlarına ya da dış uyarıcılara göre algıda seçim yoluna gidebilir. Örnek vermek gerekirse gündelik hayatta defalarca karşısına çıkan hamile kadınları fark etmeyip ancak hamile olduktan sonra hamile kadınların varlıklarının farkına varması. Veya bir insanın dikkatini mesleğiyle ilgili haberlere yöneltmesi gibi. Kişi bu yönelmeleri bilinçli olarak yapmaz.”

Biz tasarımcılar mesleklerimizle ilgili olarak çevremizden fazlası ile uyarılırız. Yapılı çevremizdeki her şey bir tasarım unsurudur ve bu durum bizi bu nesneleri, araçları, yapıları, giysileri analiz etmeye yönlendirir; bazen durum işin içinden çıkılmaz bir hal alabilir. Oldukça kötü tasarlanmış bir restorandan yemeği yarım bırakıp çıktığımı, yüzü estetik operasyonlarla fazla tasarlanmış bir hanımefendi ile sohbeti kesmek için gözlerimi kaçırdığımı, bana hediye edilen bir mutfak eşyasını berbat tasarımı yüzünden hemen elden çıkardığımı itiraf edebilirim. Bazı filmleri sırf mekan, sahne tasarımı, çeşitli eşyalar veya kostümler yüzünden seyretmekte güçlük çektiğim olmuştur. Sanıyorum bu durum bir el cerrahı, bir otomobil satıcısı veya aşçı için de öyle olmalı. Her gün ilgilendiğimiz konular her ne ise, ister istemez bilincimiz bizleri sadece onlara odaklı kılıyor.

Her sabah gözümün onlarcası arasından takıldığı aydınlatma bir masa lambası. Çok ince opalin camdan, oldukça feminen bir tasarım çizgisiyle üretilen bu lamba, geniş tabanı üzerinden bir kuğu boynu gibi kıvrılan forma sahip; kusursuz bir İtalyan işçiliği ile üretilmiş. Altında kaide olarak kullandığımız antika ahşap oyma sütun üzerinde tek başına yıllardır bizimle birlikte duruyor; Muhtemelen bu sebepten insanlar bu lambayı da antikalardan biri sanıyor ve böylece bu lamba, saklanabiliyor. Bir gün yeni bir sahibi olursa arkasından obsesif bir biçimde üzüleceğim; hem de böyle bir tasarımı kim anlayıp, sevip sahip olur diye de merak edip sevineceğim. Aslında algıda seçiciliğimin sebebi lambanın tasarımı değil, tasarımcısı. Size bugün ondan bahsedeceğim; Eva Zeisel

Bu lamba, Macar asıllı tasarımcı Eva Zeisel,’e ait. 1906 yılında Budapeşte’de dünyaya gelen Eva Amelia Striker 2011 yılında 105 yaşında bu dünyadan ayrıldı. Ardında kültürel miras niteliğinde bir yaşam bıraktı. Eva, aralarında müzisyenlerin tasarımcıların, edebiyatçıların ve sosyologların olduğu birkaç isimle birlikte, hayatımda bana en ilham veren kadınlardan biri olarak kişisel tarihimde yerini aldı.

Eva, ünlü bir tasarımcı olarak, yenilikçi ve etkili çalışmalarıyla sanat ve tasarım dünyasına kalıcı bir iz bıraktı. Uzun ve başarılı kariyeri boyunca Zeisel, seramik alanında devrim yaratarak geleneksel form ve işlev anlayışını sorgulayan taze ve benzersiz bir bakış açısı getirdi. Sanatsal duyarlılığı pratiklikle birleştirmesi, onu sektörde gerçek bir öncü haline getirdi.

Bir tasarımcı olarak Eva ile ilk tanışmam, Koleksiyon Mobilya’da geçen yıllarımda, onun yemek takımlarını ithal edip İstanbul’da satışa sunmamız ile olmuştu. Bu porselen takımlardaki tasarım çizgisi dünyadaki hiçbir benzeri ile aynı dili konuşmuyordu. Onu araştırdıkça ve tanıdıkça, bu zerafetin olası kaynakları hakkında da biraz fikir yürütebilme şansım oldu; Eva'nın tasarımları kadar yaşam öyküsü de ilginç.

Babası tekstil fabrikası sahibi olan Eva’nın annesi Polanyi Striker, Budapeşte Üniversitesi’nden ilk doktora ünvanı alabilen kadın olarak tarihe geçmiş feminist bir tarihçiydi. Annesinin iki kardeşinden biri fizik ve felsefe diğeri ise sosyoloji ve ekonomi alanında önde gelen isimlerdi. Kültürel ve ekonomik seviyesi yüksek bir ortamda yetişen tasarımcı, küçük yaşlardan itibaren ilgisi olan sanat dalında eğitim görürken annesi onun biraz daha pratik içeren bir dala geçmesini istiyor ve Eva da böylece seramik okumaya başlıyor.

Her tasarımcının, sanatçının ilham aldığı, işi öğrendiği bir maestrosu var. Zeisel’in yaşamında da Jakob Karapancsik ismi öne çıkıyor. Eva hocası Karapancsik ile adanmış bir biçimde seramik çalışıyor, ondan teknik öğreniyor. Hocası, ortaçağdan itibaren zanaatkarlarının buluşma noktası olan lonca (guild) üyesi ve Eva’yı da böylece seramik loncasının içine sokuyor. Döneminde mezun olduğunda, geleneksel seramik alanında uygulama, üretim eğitimini tamamlamış ve loncaya girebilmiş ilk kadın oluveriyor o da.

Ülkesindeki çalışmaların yanında Berlin’de 30’larda kendi stüdyosunu açıyor ve tasarım topluluğu içinde kendini fark ettiriyor. Bu dönem bolca üretim, proje, uluslararası sergi katılımları, mesleki çalışmalarla yoğun bir dönem. Çoğu fabrikalarda, fırınlarda toprakla ve ateşle geçen pratik deneyimlerden sonra kendi deyimi ile dağın ötesinde ne olduğunu merak ederek Rusya’ya gezmeye gidiyor; bu ziyareti sırasında hemen Ukrayna Cam ve Porselen Birliği tarafından işe alınıyor. 1935 yılında ise Russian China* and Glass Birliği’nun artistik direktörü oluyor.

Bu yeni görevinde bir yıl geçmeden, bir gece sabaha karşı kapısı çalınıyor ve Eva, yanlışlıkla Stalin’e suikast düzenleme girişimi suçlaması ile hapse atılıyor. Eva’nın biyografisinde bu olay bu biçimde nitelendirilse de daha derinleşen okumalarda, abisinin yanında olan Eva’nın çeşitli örgütlere mensup olduğunu ve bunlardan birinin lideri tarafından isminin verildiğini öğreniyoruz. Tutuklandığı gün evinde bulunan silah, söz konusu suikast girişiminin delili olarak gösterilirken hakkındaki hiç bir suçlamayı kabul etmeyen Eva, bu silahın da yerleştirildiğini belirtiyor. Hapiste olduğu süre içerisinde kendisine zorla imzalatılmak istenen ifadelere direnci azaldığı bir keresinde, bileklerini keserek intihara teşebbüs ediyor; bu olaydan kurtarılınca da gerekçesini masumiyetine karşılık üzerindeki baskılar olarak sunuyor. 16 ay boyunca hapiste kalan Eva, 1937 yılında aniden hapisten çıkarılıyor ve sınır dışı ediliyor. Tasarımcı, kendisini kimin veya neyin serbest bıraktırdığını hiçbir zaman öğrenemiyor. Resmi kaynaklar böyle söylese de daha sonradan aile üyeleri ile yapılan bir sözlü tarih ve mektup araştırması, onu hapisten kurtaranın annesinin araya soktuğu nüfuzlu fizikçiler olduğunu ortaya çıkarıyor. Tüm bunlar olurken Eva ilk eşi ile evli ve eşi de onunla birlikte hapsedilenler arasında. Hapiste geçirdiği 16 ayın 12’si tek başına hücrede geçen Eva, dışarı çıktığında bir buçuk yıl boyunca hiçbir renk görmediğinden bahsediyor.

Zorlu hayat burada da bitmiyor. Bu olayın ardından Viyana’ya ailesinin yanına giden Eva, orada sonradan eşi olacak Hans Ziesel ile tanışıyor; çok geçmeden bu kez de Hitler’in Avusturya sınırına dayanması ile karşılaşıyorlar. Hans ile birlikte önce İngiltere’de evlenip, sonra da ceplerinde sadece 64 Amerikan doları ile Amerika kıtasına kapağı atıyorlar.

Üst üste yaşadıklarını her ne kadar travma olarak nitelese de Amerika’ya varışının hemen ertesi gününde iş bağlantıları kuruyor, kısa bir süre sonra da öncü tasarım okulu Pratt’ten teklif alarak pratiğinin yanında eğitmenliğe başlıyor.

1944 yılında Eva’nın kariyerinde bir dönüm noktası. Çünkü Amerika’nın Modern Sanat Müzesi, MoMa, ondan Amerika’nın modern masa üstü tabak setini tasarlamasını istiyor. Bu tasarımlar üretimin ardından iki yıl sonra özel bir sergi ile sunuyor; bu tarihi serginin orijinal ismi: New Shapes in Modern China: Designed by Eva Zeisel. Bu sergi neden tarihi derseniz, MoMa ‘daki ilk kadın tasarımcı solo sergisi olduğunu belirtebilirim.

Eva‘nın sonraki yaşamı, hemen hemen dünyadaki tüm önemli kuruluşların, müzelerin geçidi gibi. Özel işler, sergiler, ödüller birbirini takip ediyor. Dünyanın modernizm ile başının döndüğü o yıllarda Eva’nın kendine özgü tasarım çizgisi, modernist manifestolara yer yer karşı duruyor ancak yine de modern çağı tanımlayan unsurlardan biri halinde var oluyor. Çoğunlukla beyaz olmak üzere tek veya blok renk kullanımları, desensizlik, yalınlık ve mutlak organik, akışkan formlarla ürettiği tüm tasarımlarda aslında insanları, insanların kavuşmalarını, insanların ilişkilerini betimlediğini okumak bana her defasında büyük keyif veriyor.

Kariyerinin en verimli döneminden sonra 60’ların ortasında kendini yazmaya ve Vietnam savaşı karşıtı kampanyalara adadı. Bu dönemdeki başlıca araştırmaları 1741 yılında New York'ta meydana geldiği iddia edilen ve birçok masum kölenin öldürülmesi ya da Karayipler'deki plantasyonlara nakledilmesiyle sonuçlanan bir köle isyanı olan New York Komplosu'na odaklanmış. Zeisel, bu davalar ile kendisinin de mağduru olduğu Sovyet mahkemeleri arasında paralellikler bulmuş. Onun hakkında derinleştikçe, yaşam öyküsündeki bu bağlantılar benim için çok daha önemli hale geliyor ve vakit buldukça peşlerine düşmekten kendimi alamıyorum.

Eva, 80’lerde tekrar kendi onuruna Kanada Montreal’de düzenlenen bir sergi sayesinde mesleğine dönüyor. 2011 yılına, yani yaşamının sonuna dek de aktif olarak üretime, tasarıma, sergilere, yazılara devam ediyor.

Eva Zeisel’ı olduğu kişi yapan öncelikle kendisine sevdiği alanı meslek edinmiş olması ve bu mesleği çok işi öğrenerek icra edebileceği her ortamı da deneyimlemiş olması. Ancak çok iyi bildiğiniz bir alanda iseniz o alandaki kalıpları kırabilir, yenilikler sunabilir, tanımları yaratabilirsiniz. Eva seramiği yeniden tanımlayan, geleneksel çizgiyi çağdaşlaştıran bir kimlik olarak tarihte yerini aldı. O‘nun tasarım dünyasına yaptığı en önemli katkılardan biri seramiklere getirdiği bu yenilikçi yaklaşım. Geleneksel seramik kurallarını zorlayarak, organik ve akıcı formlar sundu, seramik çanak çömlekçiliğini dönüştürdü. Tasarımları kusursuz bir şekilde eğrileri ve asimetriyi birleştirerek, uyum ve denge hissi yarattı. Zeisel'in günlük eşyaları sanata dönüştürme yeteneği, seramiği algılayış şeklimizi kökten değiştirdi.

O’nun tasarımları sadece gözleri büyülemekle kalmadı, aynı zamanda kullanılabilirlikleri nedeniyle geniş çapta övgü aldı. Doğadan esinlenen seramik eserleri ergonomikti ve günlük kullanım için rahat ve pratik olmaları onlara olan ilgiyi ve isteği arttırdı. Zeisel tasarımın insan deneyimini geliştirmesi gerektiğine inanıyordu ve tasarımları bu felsefeyi yansıtıyordu. Eserleri popüler ev eşyaları haline geldi ve dünya genelinde evlerin yanı sıra, müzeler ve galerilerde yerini buldu.

Bu satırlara ne kadar taşıyabildim bilemiyorum ancak Eva Zeisel'in mirası, kendi tasarımlarının ötesine uzanır. Seramiklere getirdiği yenilikçi yaklaşım ve işlevsellik ile estetiğin birleşimine vurgu yapması, eminim pek çok yeni nesil tasarımcıları etkilemiş ve şekillendirmiştir. Eserleri koleksiyonerler tarafından aranan ve sanatseverler tarafından dünya genelinde takdir edilen ikonik isimlerden biridir. Sınırları zorlamaya olan bağlılığı ve sanat ile tasarım arasındaki boşluğu kapatma yeteneği, onu hem sektöründe hem de dünyanın kültürel mirasında eşsiz bir isim halinde anmamızı sağlıyor.

İşte bir tasarımcı olarak bazen tek bir nesneye bakıp, onun ardındaki eşsiz insanı her hali, her başarısı ile düşünüyorum. O’nun üstelik tek aydınlatma tasarımı olduğunu bildiğim bu lambayla her sabah göz göze geldiğimde, Eva’yı bazen isli seramik fabrikalarında terlerken, bazen de 2005 yılında yaşam boyu onur ödülü takdim edildiğinde gözlerindeki anlamlı gülümseme ile hatırlıyor ve saygı ile anıyorum.

(*) İnce, beyaz ve kemik tozundan üretilen bir porselen terimidir.

QOSHE - Sanat ve tasarım dünyasını dönüştüren vizyoner tasarımcı - Özlem Yalım
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sanat ve tasarım dünyasını dönüştüren vizyoner tasarımcı

19 6
11.02.2024

Her sabah, yüzlerce aydınlatma tasarımının sergilendiği ofisime girerken gözüm her defasında tek bir tanesine takılır. Sanıyorum bu algıda seçicilik. Konuşma dilinde mesleki deformasyon olarak tanımladığımız kavram, algı biliminde, algıda seçicilik olarak izah edilir. Bu kavramı ilk kez ODTÜ'de Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümünde okurken, Psikoloji Bölüm binasına giderek aldığımız anfi derslerinden birinde, değerli hocam Umur Talaslı'dan öğrenmiştim; dersimizin ismi Perception/ Algı idi. Geçtiğimiz yıllarda yaşamını yitiren bu çok kıymetli hocamızı bu vesile anmak isterim.

Özgür Ansiklopedi Wikipedia algıda seçiciliği şöyle tanımlıyor:

“İnsanın algı sürecinde etkili olduğu kabul edilmiş psikolojik bir kavramdır. Çevrede bulunan uyarıcılardan, olaylardan ya da nesnelerden bir ya da birkaçına dikkati yöneltmektir. Kişinin daha önce yaşadığı deneyimlerin, önyargıların, rüyaların ve benzer her türlü duygulanımın o anki algılama düzeyinde etkili olduğunu ifade eder.

Algıda seçiciliği etkileyen dış etmenler; uyarıcının şiddeti, aşırı zıtlık, hareketlilik, süreklilik, tekrar, alışılmışın dışındaki uyarıcılar ve tanışıklıktır. İç etmenlerse; beklenti, ilgi, gereksinim ve inançtır. Kişi ihtiyaçlarına ya da dış uyarıcılara göre algıda seçim yoluna gidebilir. Örnek vermek gerekirse gündelik hayatta defalarca karşısına çıkan hamile kadınları fark etmeyip ancak hamile olduktan sonra hamile kadınların varlıklarının farkına varması. Veya bir insanın dikkatini mesleğiyle ilgili haberlere yöneltmesi gibi. Kişi bu yönelmeleri bilinçli olarak yapmaz.”

Biz tasarımcılar mesleklerimizle ilgili olarak çevremizden fazlası ile uyarılırız. Yapılı çevremizdeki her şey bir tasarım unsurudur ve bu durum bizi bu nesneleri, araçları, yapıları, giysileri analiz etmeye yönlendirir; bazen durum işin içinden çıkılmaz bir hal alabilir. Oldukça kötü tasarlanmış bir restorandan yemeği yarım bırakıp çıktığımı, yüzü estetik operasyonlarla fazla tasarlanmış bir hanımefendi ile sohbeti kesmek için gözlerimi kaçırdığımı, bana hediye edilen bir mutfak eşyasını berbat tasarımı yüzünden hemen elden çıkardığımı itiraf edebilirim. Bazı filmleri sırf mekan, sahne tasarımı, çeşitli eşyalar veya kostümler yüzünden seyretmekte güçlük çektiğim olmuştur. Sanıyorum bu durum bir el cerrahı, bir otomobil satıcısı veya aşçı için de öyle olmalı. Her gün ilgilendiğimiz konular her ne ise, ister istemez bilincimiz bizleri sadece onlara odaklı kılıyor.

Her sabah gözümün onlarcası arasından takıldığı aydınlatma bir masa lambası. Çok ince opalin camdan, oldukça feminen bir tasarım çizgisiyle üretilen bu lamba, geniş tabanı üzerinden bir kuğu boynu gibi kıvrılan forma sahip; kusursuz bir İtalyan işçiliği ile üretilmiş. Altında kaide olarak kullandığımız antika ahşap oyma sütun üzerinde tek başına yıllardır bizimle birlikte duruyor; Muhtemelen bu sebepten insanlar bu lambayı da antikalardan biri sanıyor ve böylece bu lamba, saklanabiliyor. Bir gün yeni bir sahibi olursa arkasından obsesif bir biçimde üzüleceğim; hem de böyle bir tasarımı kim anlayıp, sevip sahip olur diye de merak edip sevineceğim. Aslında algıda seçiciliğimin sebebi lambanın tasarımı değil, tasarımcısı. Size bugün ondan bahsedeceğim; Eva Zeisel

Bu lamba, Macar asıllı tasarımcı Eva Zeisel,’e ait. 1906 yılında Budapeşte’de dünyaya gelen Eva Amelia Striker 2011 yılında 105 yaşında bu dünyadan ayrıldı. Ardında kültürel miras niteliğinde bir yaşam bıraktı. Eva, aralarında müzisyenlerin tasarımcıların, edebiyatçıların ve sosyologların olduğu birkaç isimle birlikte, hayatımda bana en ilham veren kadınlardan biri olarak kişisel tarihimde yerini aldı.

Eva, ünlü bir tasarımcı olarak, yenilikçi ve etkili çalışmalarıyla sanat ve tasarım dünyasına kalıcı bir iz bıraktı. Uzun ve başarılı kariyeri boyunca Zeisel, seramik alanında devrim yaratarak geleneksel form ve işlev anlayışını sorgulayan taze ve benzersiz bir bakış açısı getirdi. Sanatsal duyarlılığı pratiklikle birleştirmesi, onu sektörde gerçek bir öncü haline getirdi.

Bir tasarımcı olarak Eva ile ilk tanışmam, Koleksiyon Mobilya’da geçen yıllarımda, onun........

© Gazete Duvar


Get it on Google Play