DİSK Genel Kurulu nedeniyle ülkemize gelen yabancı sendikacıların ortak görüşü, Avrupa ile birlikte dünyanın birçok yerinde aşırı sağ ve faşist eğilimli güçlerin etkinlik kazandığı yönündeydi.

Gerçekten de İtalya’da eski faşist lider Mussolini hayranı, neofaşist bir partinin lideri olan Meloni başbakan olmuştu. Bu ülkede neofaşist eğilimli parti, diğer sağcı partilerle birlikte bir koalisyon hükümeti kurmuştu.

İtalya’nın büyük sendikalarından CGIL’ın (Genel İş Konfederasyonu) genel merkezi, Roma’da faşist güçler tarafından basılmış, daha sonra da bu baskın büyük bir mitingle protesto edilmişti.

Almanya, Fransa, İsveç, İspanya, Hollanda, Macaristan gibi Avrupa ülkelerinde de neofaşist eğilimli aşırı sağcı partiler ya iktidar veya koalisyon ortağı olmuşlar ya da ülkede ikinci, üçüncü sıradaki partiler konumuna gelmişlerdi.

Almanya’da sosyal demokrat bir başbakanın (Scholz) başında olduğu koalisyon hükümeti, Rusya - Ukrayna savaşında piyasacı ve NATO’cu bir yaklaşımla silahlanmaya büyük hız verip savunma harcamalarını arttırdı.

Almanya’nın IG Metal ve Ver.di gibi büyük sendikalarının genel kurullarında bile hükümetin Ukrayna’ya askeri yardımlarına destek kararları alındı. (BirGün, 11 Şubat 2024)

Öte yandan Arjantin başta olmak üzere Güney Amerika’nın birçok ülkesinde, Hindistan’da da yine aşırı sağcı partiler egemen bir konumdaydı.

Kuşkusuz Avrupa ve dünyanın bu şekilde “sağa savrulmasında” reel sosyalizmin çöküşünün yanı sıra 1980 sonrası uygulanan neoliberal politikalar, toplumsal muhalefet güçlerinin ve emek örgütlerinin eski gücünü kaybetmesi, sonuç itibariyle sınıf mücadelesinin gerilemesi, önemli faktörler olarak sayılabilir.

Avrupa’da göçmen meselesinin aşırı sağcı partiler tarafından kullanılarak toplumda milliyetçi eğilimlerin artması, sosyal demokrat ya da sol partilerin sınıf siyasetinden uzaklaşıp kimlik siyasetine ağırlık vermesi, emekçi kitlelerin sağa kayışında da etkili oldu, denebilir.

Bu koşullarda 9-11 Şubat 2024 tarihlerinde İstanbul’da yapılan DİSK’in (Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) 17. Genel Kurulu’nda hem dünya, hem de Türkiye’deki ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmeler tartışıldı, gündeme geldi.

Genel Kurul'da kabul edilen sonuç bildirgesi ve kararlarda dünyadaki durum özetlendikten sonra ülkemizdeki gelişmelere de yer verildi. 1980 sonrası uygulanan neoliberal politikalar sonucunda ekonomik ve sosyal hakların tırpanlandığına, sendikaların örgütlü gücünün zayıfladığına değinildi.

Gelir dağılımının iyice bozulduğuna, yoksullaşmanın ve işsizliğin artığına dikkat çekildi. 24 Ocak 1980 kararları ve 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonucu baskıcı bir rejimin yerleştirilmeye çalışıldığı ifade edildi.

DİSK Genel Kurulu Sonuç Bildirgesi’nde, bu sürecin AKP iktidarıyla birlikte daha da hızlandığına, emek haklarının göz ardı edildiği otoriter bir rejimin inşa edildiğine vurgu yapıldı. Türkiye’nin Küresel İşçi Hakları Endeksi’nde dünyanın en kötü 10 ülkesi arasında yer aldığı belirtildi.

Sonuç bildirisinde, asgari ücretin ortalama ücret haline geldiği, grev hakkının engellendiği, Başkanlık sistemi ile hukuk tanımayan, demokrasinin askıya alındığı bir rejimin egemen olmaya çalışıldığı ortaya kondu.

Nüfusun dörtte üçünün ücret geliri ile geçindiği ülkemizde DİSK’in tüm bu koşullara rağmen “emeğin yüzyılını örgütleyecek bir mücadeleyi yürüteceğine” vurgu yapıldı.

DİSK Genel Kurulu’nda alınan kararlar, “Demokrasi ve Adalet Mücadelesi” ve “Emek ve Hak Mücadelesi” şeklinde iki temel başlık altında ortaya kondu. “Demokrasi ve Adalet Mücadelesi” adı altındaki başlıkta özetle şu görüşlere yer verildi:

- Demokratik, katılımcı, çoğulcu, eşitlikçi, güçler ayrılığına dayalı, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını esas alan bir siyasal rejim istiyoruz. Otoriter rejime karşı demokrasiyi savunmak için mücadeleyi yükselteceğiz.

- “Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi” adı verilerek “tek adam” rejimi olarak şekillendirilen başkanlık rejimine karşı demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti anlayışının hâkim olduğu bir ülke için mücadeleyi yükselteceğiz.

“Emek ve Hak Mücadelesi” başlığını taşıyan bölümde de özetle şöyle denildi:

DİSK’in 17. Genel Kurulu’nda alınan kararlar, özet başlıklar halinde şöyle sıralandı:

Kuşkusuz bu kararlar olumlu. Tespit ve talepler güzel, ancak bu kararların nasıl uygulanacağı konusuna ilişkin bir saptama yok. Yani, genel kurulda alınan bu kararların nasıl bir mücadele yöntemiyle hayata geçirileceği net bir biçimde ortaya konmuş gözükmüyor.

Diğer emek örgütleri ve toplumsal muhalefet güçleriyle hem sendikal, hem siyasal anlamda ne şekilde bir işbirliği yapıp nasıl bir yol yürüneceği yine tam olarak belirtilmemiş bir durumda.

Tabii ki bir çırpıda bunların belirlenmesi kolay değil fakat bu sürecin ipuçları bir şekilde ortaya konabilirdi. Yine böyle bir mücadeleye önderlik edecek siyasal yapıların gerekliliği de orta yerde duruyor. Sendikal harekete, emek mücadelesine öncülük edecek siyasal yapıların oluşması, ciddi ve öneme haiz bir konudur.

Süreç içinde bu konuların gündeme geleceği, yol ve yönteminin bulunabileceği umuduyla DİSK’in ve emek mücadelesini sürdürenlerin yolu açık olsun diyoruz…

QOSHE - Sınıf mücadelesi gerileyince faşizm hortladı! - Atilla Özsever
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sınıf mücadelesi gerileyince faşizm hortladı!

46 1
15.02.2024

DİSK Genel Kurulu nedeniyle ülkemize gelen yabancı sendikacıların ortak görüşü, Avrupa ile birlikte dünyanın birçok yerinde aşırı sağ ve faşist eğilimli güçlerin etkinlik kazandığı yönündeydi.

Gerçekten de İtalya’da eski faşist lider Mussolini hayranı, neofaşist bir partinin lideri olan Meloni başbakan olmuştu. Bu ülkede neofaşist eğilimli parti, diğer sağcı partilerle birlikte bir koalisyon hükümeti kurmuştu.

İtalya’nın büyük sendikalarından CGIL’ın (Genel İş Konfederasyonu) genel merkezi, Roma’da faşist güçler tarafından basılmış, daha sonra da bu baskın büyük bir mitingle protesto edilmişti.

Almanya, Fransa, İsveç, İspanya, Hollanda, Macaristan gibi Avrupa ülkelerinde de neofaşist eğilimli aşırı sağcı partiler ya iktidar veya koalisyon ortağı olmuşlar ya da ülkede ikinci, üçüncü sıradaki partiler konumuna gelmişlerdi.

Almanya’da sosyal demokrat bir başbakanın (Scholz) başında olduğu koalisyon hükümeti, Rusya - Ukrayna savaşında piyasacı ve NATO’cu bir yaklaşımla silahlanmaya büyük hız verip savunma harcamalarını arttırdı.

Almanya’nın IG Metal ve Ver.di gibi büyük sendikalarının genel kurullarında bile hükümetin Ukrayna’ya askeri yardımlarına destek kararları alındı. (BirGün, 11 Şubat 2024)

Öte yandan Arjantin başta olmak üzere Güney Amerika’nın birçok ülkesinde, Hindistan’da da yine aşırı sağcı partiler egemen bir konumdaydı.

Kuşkusuz Avrupa ve dünyanın bu şekilde “sağa savrulmasında” reel sosyalizmin çöküşünün yanı sıra 1980 sonrası uygulanan neoliberal politikalar, toplumsal muhalefet güçlerinin ve emek örgütlerinin eski gücünü kaybetmesi, sonuç itibariyle sınıf mücadelesinin gerilemesi, önemli faktörler olarak sayılabilir.

Avrupa’da göçmen meselesinin aşırı sağcı partiler........

© Gazete Duvar


Get it on Google Play