2025 KKTC Başkanlık seçimleri: Sonuç önemli mi?
Bugün, bu yazı yazılırken, KKTC’de başkanlık seçimleri gerçekleşiyor. Dolayısıyla sonuçları bilmeden KKTC’deki seçimlerin ne anlama gelebileceğini analiz etme zorluğu ile karşı karşıyayız. Tarihi olarak nitelendiremesek de (neden niteleyemeyeceğimizi daha sonra yazacağım) her seçim gibi bu seçim de önemli elbette. Önemli çünkü seçimler demokratik kurumların işlediğini ve halkın sesinin duyulduğunu gösterir. Bu noktada KKTC’de seçim, sonucundan bağımsız, iki devletli modeli destekleyen bir üst çerçeve çiziyor, çünkü KKTC’de bağımsız kurumların ve siyasi iradenin olduğunu gösteriyor.
Bunun dışında başkanlık makamı KKTC’de Kıbrıs Türk toplumunu temsil ediyor, zaten bu nedenle de müzakereler yürürken baş müzakereci olarak seçilmiş başkan müzakerelere katılıyordu. Kısaca Kıbrıs Türk toplumu sadece kendi devletinin başkanını değil ayrıca Ada’daki varlığının temsilcisini seçiyor. Siyasi açıdan son derece sembolik önemde bir karar. Biliyoruz ki KKTC’de siyaset, geleneksel olarak Kıbrıs sorunun ne olduğu ve nasıl çözüleceği ile ilgili bir ayrışma çerçevesinde kendi içerisinde sağ ve solu tanımlıyor. Ben KKTC’deki siyasetin artık daha geniş ve daha komplike bir çerçeveye sahip olduğunu düşünenlerdenim. Yani ekonomik, siyasi ve kültürel tercihler de büyük siyasi kararları etkiliyor.
KKTC’deki toplumsal yapı, dışarıdan değerlendirildiği ya da zaman zaman Kıbrıs toplumu içerisinde istendiği kadar donuk değil, dinamik. KKTC’de vatandaşlık hakkına sahip olanlar, çalışanlar, yaşayanlar ve yabancılar arasında değişen-dönüşen son derece dinamik ilişkiler de siyasi yönelimleri, en azından büyük tartışmaları etkiliyor. Bu tartışmalar içerisinde hangi siyasi figür nasıl tavır aldı not ediliyor. Buna rağmen başkanlık seçimleri, başkanlık ofisi ve başkanın sahip olduğu temsil pozisyonu nedeniyle Kıbrıs sorunu ile doğrudan bağlantılı görülüyor.
FEDERALİST MODELİN ALTI BOŞ
Süreç içerisinde Kıbrıs sorununun çözümü konusunda iki modelin tartışmaların odağı olduğunu görüyoruz. Federalist model üzerinden çözüm, aslında çok kısa süre yaşamış, neredeyse ölü doğmuş Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dayanıyor. Bu anlamda – destekleyenleri üzeceğimi bilerek söylüyorum- bir nevi anomali. Zira neredeyse var olmamış, nostaljik ve herkesin kendine göre kurguladığı bir Ada kimliğine/hayaline dayanıyor. GKRY bu kimliğin ve hayalin altını zaten dolduramıyor. İki nedenle dolduramıyor: İlki sahadaki gerçeklik. GKRY bir mikro-devlet, yani bir küçük güçten de daha küçük bir güç. Varlığını büyük ya da orta büyüklükte ya da başka mikro devletleri kendi varoluş alanına çekerek sürdürüyor. Bir zamanlar İngiltere, Yunanistan ve Rusya vardı, GKRY’nin bazı şehirleri, bankaları, kurumları neredeyse “küçük Rusya” haline gelmişti. Sonra Yunanistan ve AB, GKRY’ne girdiler. Fransa kendi Doğu Akdeniz hayalleri doğrultusunda Ada’da İngiltere’nin yanı başına geldi. Bugün bunların yanında Amerikalılar ve İsrailliler GKRY’nde cirit atıyor. Bu güçlerin bölge politikalarının birbirine yüzde yüz uyumlu olduğunu da söyleyemeyiz. Dolayısıyla GKRY, kendisini karmaşık güç mücadelelerinin sahası haline getirmiş durumda. Avrupalılar ve ABD/İngiltere arasındaki mücadelenin bir alanı, Batılılar ve Ruslar arasındaki mücadelenin bir alanı, Araplar ve İsrailliler arasındaki mücadelenin bir alanı,........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein
Joshua Schultheis
Rachel Marsden