Karla kaplı manzaralar bana hep Ahmet Muhip Dıranas’ın “Kar” şiirini ve en çok sevdiğim şu dörtlüğünü hatırlatır.
“Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!
Uyandırmayın beni uyanamam.
Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
Allah aşkına, gök, deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram”
Karşımdaki bembeyaz karla kaplı dağlara bakarken uzaklara dalıp gidiyorum. Bembeyaz bu örtü bana masumiyeti, iyiliği, güzelliği, kusursuzluğu çağrıştırıyor. Benzersiz her bir kristalin yere düşüşünü izlemek ise mucizeye şahit olmak gibi…
Karın yağışında tarifsiz bir huzur vardır. Nazenin bir şekilde inceden inceye yağar, asla incitmez. Gülten Akın’ın da dediği gibi “Öyle dingin öyle yumuşak ince ipekten gülümser hüzünlü.”
Göz kamaştıran güzelliğiyle bizi mest eden geçici bir misafirdir adeta. Terk edip gidişi bile çok zariftir. Hissettirmeden usul usul erir ve kaybolur. Bu nedenle kar içimde daima naif duyguları uyandırır.
Kar yağınca tüm çirkinlikler kapanır çünkü heryer tek bir renge, renklerin en güzeline beyaza bürünür. El değmemiş kara ilk basan olmak, tarifsiz duygular uyandırmaz mı? Karda ayak izlerimi bırakırken, Ataol Behramoğlu’nun;
“Beyaz, ipek gibi yağdı kar
Bir kız kardan hafif adımlarıyla yürüyüp geçti hayal içinde” dediği dizeler gelir aklıma.
Gece sokak lambasının ışığında kar tanelerinin düşüsü biraz hüzün ve özlemde barındırmaz mı?
Behçet Aysan “Dışarda Kar Var” şiirinin dizeleri bunu çok iyi anlatır.
“Kar yağıyor dışarda
sokak lambasına düşüyor ve serçeler üşüyor.
Kenarları hafifçe yanmış
sayfalarına kan sıçramış bir kitapta
Nazım Hikmet okuyorum.
Dışarda kar yağıyor ve dağ lokantasına gidiyor zengin kasabalılar.
Kar yağıyor dışarda mektubun yeni gelmiş İstanbul kokuyor.
Dışarda kar yağıyor
Seni seviyorum.”
Çam ağaçlarının dallarında biriken karları izlemek ve çok çok uzaklarda hayal gibi görünen büyülü beyaz tepeler… Yahya Kemal’ in Kar Musikilerindeki şu dizelerini düşürür aklıma;
“Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta,
Tanbûri Cemil Bey çalıyor eski plâkta.”
Ahh Kar!!! Dünya denilen yer, senin beyazlığındaki saflık, çocuk masumiyetindeki sevinç kadar yaşanılabilir bir yer olabilseydi keşke… Yazımı; Ahmet Muhip Dıranas’ın çok sevdiğim “Kar” şiirinin son dörtlüğüyle bitirmek istiyorum.
“Buğulandıkça yüzü her aynanın
Beyaz dokusunda bu saf rüyanın
Göğe uzanır – tek, tenha – bir kamış
Sırf unutmak için, unutmak ey kış!
Büyük yalnızlığını dünyanın.”
Kar
23
0
31.01.2024
Karla kaplı manzaralar bana hep Ahmet Muhip Dıranas’ın “Kar” şiirini ve en çok sevdiğim şu dörtlüğünü hatırlatır.
“Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!
Uyandırmayın beni uyanamam.
Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
Allah aşkına, gök, deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram”
Karşımdaki bembeyaz karla kaplı dağlara bakarken uzaklara dalıp gidiyorum. Bembeyaz bu örtü bana masumiyeti, iyiliği, güzelliği, kusursuzluğu çağrıştırıyor. Benzersiz her bir kristalin yere düşüşünü izlemek ise mucizeye şahit olmak gibi…
Karın yağışında tarifsiz bir huzur vardır. Nazenin bir şekilde inceden inceye yağar, asla incitmez. Gülten Akın’ın da dediği gibi “Öyle dingin öyle yumuşak ince ipekten gülümser hüzünlü.”
Göz kamaştıran güzelliğiyle bizi mest eden geçici bir misafirdir adeta. Terk edip gidişi bile çok zariftir. Hissettirmeden usul usul erir........
© Fırat Gazetesi
visit website