Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş olan mübarek Ramazan ayı hoş geldin gönlümüze, sofralarımıza ve bedenimize… Ramazan denilince içimi tarifsiz bir mutluluk kaplar. Bu sevincin kaynağı ramazan ayının farkına vararak geçirdiğim çocukluk yıllarım olsa gerek. İftar ve sahur vakitlerinde duyduğum huzurun tarifi yok. Her daim okunan Ezan-ı Muhammedi bile iftar ve sahur vakitlerinde sanki ayrı bir huşu içinde okunur. Ramazan denilince iftar vakti atılan top sesleri ve sahur vaktinin habercisi ramazan davulcusunun söylediği güzel maniler gelir aklıma. Ne kadar güzel bir dine ve kültüre sahip olduğumuzu bana düşündürür. İftar vakti ağza konulan ilk lokma ve içilen suyun muhteşem tadı hiçbir yemekte yoktur. Şükran hislerimi coştururken; yoksulların, çaresizlerin halinden anlamanın esenliğini yaşarım.

Geçmişe dair hatırladığım sahurlar bugünüme adeta sevinç olur. Annem tarafından uyandırıldığım gecenin semavi vakitlerinde evin canlı yaşayan o hali benim için çok özel anlardı. Televizyon açılmış, sofra kurulmuş olurdu. Gecenin o vakti hazırlanmış mükellef bir sofraya oturmak ve tüm aile bireylerini sofranın çevresinde görmek paha biçilemezdi. Her Ramazan ayı muhakkak izlediğimiz; Çağrı filmi, Ahmet Özhan’ın başrolünü oynadığı Hafız Yusuf Efendi dizisi, Aydan Şenerli Çalıkuşu Ramazan ayına özgü bir ritüel gibi değil miydi?

İlk oruç tuttuğum zamanları hatırlamak ise hiç zor olmaz. Oruç tutmanın faziletini bana anlatabilmek, Ramazan ruhunu yaşatabilmek adına anne ve babamın çabasını nasıl unutabilirim ki… İftara az bir zaman kala sabrımın tükendiğini, dayanamadığımı anladıkları anlarda çok keyifli bir süreç başlatırlardı. Sırayla beni omuzlarına alıp tüm evi gezdirirlerdi. Ramazana dair hatırladığım en keyifli zaman dilimleriydi. Bir zamanlar çocukları mutlu etmek, yüreklendirmek ve bu hatıraları zihinlerimizde canlı tutabilmek aslında bu kadar kolaydı. Çok fazla sorumluluk sahibi olan anne ve babamın yaptığı bu incelikler bir çocuğun hayatı boyunca unutamayacağı Ramazan anıları olarak zihnimin bir köşesinde saklı kalmış ve kalacaktır. Demek ki amaç ve gaye güzel olunca o yolda yapılan her şey çok daha kolay ve zahmetsiz oluyor. Her Ramazan, iftardan sonra yemek için muhakkak aldığım badem şekerleri de çocukluğumdan kalma bir alışkanlıktır. Bir de iftar sofralarının vazgeçilmezi mis kokulu pideleri unutmak olmaz!

Çok çok eski ramazanlara gidecek olursak Osmanlı Dönemi'nde sınıf eşitsizliğinin ortadan kalktığı Ramazan ayında, varlıklı olanlar ihtiyaç sahibi kimselere kimliklerini belli etmeden yardım etmeye çalışırmış. İftar saati kapıyı kim çalmışsa kesinlikle geri çevrilmezmiş. Büyük konaklarda hem zenginler için hem de ihtiyaç sahipleri için sofralar kurulurmuş. Ramazan ayına mahsus olan ‘Diş Kirası’ da iftara davet edilen davetlilere, iftar davetinden ayrılırlarken bir hediye olarak verilirmiş. İnsanlar gündüzleri uyur, akşamları ise hem çalışır hem de eğlenirlermiş. İftar ile sahur arasında ortaoyunu, meddah, karagöz gibi oyunlar izlenirmiş. İftar sonrasında teravih namazları kılınır, akabinde kahvehanelerde edebi konuşmalar, tarih sohbetleri yapılır, şiirler hikâyeler okunurmuş.

Ramazan ayı maddeden uzaklaşıp manaya yöneleceğimiz bir ay. Ramazan Allah’a güvenme, teslim olma dönemi aslında. Bunu yapabilirse insan, o iç huzuru yakalar. Bu huzuru sonrasında yaşamının her anına yayabilir. İnsanlar olaylara hep benmerkezci yaklaşıyor, herkes önce ben diyor. Bu şekilde düşünen bir insan baktığımız zaman evrendeki hakikati kaçırmış olmuyor mu? Ramazan ayı insanın kendisini, nefsani duygularını bertaraf edip, kalıcı ve devamlı şeylere bağlama dönemi. Ramazan ayı Yaratıcıya bağlanmak ve yönelmek için güzel bir mevsimdir. Bu durumu kişi, kendi ruhsal olgunlaşması için de kullanabilir. Ruhsal olgunluğa erişebilmek için önce kendimizi bilmeliyiz sonra topluma kulak verip evreni tanımalı ve son olarak Yaratıcının varlığına tam olarak teslim olmalıyız. Yaratıcıya sığındığımız anda o büyük huzura kavuşmamız kaçınılmaz olacaktır.

Ramazan ruhunu tam olarak idrak edebilmemiz, çocuklarımıza bu ruhu hissettirebilmemiz ve daha nicelerine kavuşabilmemiz duası ve temennisiyle. Vesselam…

“Arınmış gönüller durdu secdeye,

İndi kuşlar gökyüzünden müjdeye,

Bu sabah hüzzamdan okundu ezan,

Aksetti ilahi sesler derinde.”

Feyzi Halıcı

QOSHE - Hoşgeldin Şehr-i Ramazan - Ayşe Hopal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Hoşgeldin Şehr-i Ramazan

8 0
13.03.2024

Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş olan mübarek Ramazan ayı hoş geldin gönlümüze, sofralarımıza ve bedenimize… Ramazan denilince içimi tarifsiz bir mutluluk kaplar. Bu sevincin kaynağı ramazan ayının farkına vararak geçirdiğim çocukluk yıllarım olsa gerek. İftar ve sahur vakitlerinde duyduğum huzurun tarifi yok. Her daim okunan Ezan-ı Muhammedi bile iftar ve sahur vakitlerinde sanki ayrı bir huşu içinde okunur. Ramazan denilince iftar vakti atılan top sesleri ve sahur vaktinin habercisi ramazan davulcusunun söylediği güzel maniler gelir aklıma. Ne kadar güzel bir dine ve kültüre sahip olduğumuzu bana düşündürür. İftar vakti ağza konulan ilk lokma ve içilen suyun muhteşem tadı hiçbir yemekte yoktur. Şükran hislerimi coştururken; yoksulların, çaresizlerin halinden anlamanın esenliğini yaşarım.

Geçmişe dair hatırladığım sahurlar bugünüme adeta sevinç olur. Annem tarafından uyandırıldığım gecenin semavi vakitlerinde evin canlı yaşayan o hali benim için çok özel anlardı. Televizyon açılmış, sofra kurulmuş olurdu. Gecenin o vakti hazırlanmış mükellef bir sofraya oturmak ve tüm aile bireylerini sofranın çevresinde görmek paha biçilemezdi. Her Ramazan ayı muhakkak izlediğimiz; Çağrı filmi, Ahmet Özhan’ın başrolünü oynadığı Hafız Yusuf Efendi dizisi, Aydan Şenerli Çalıkuşu Ramazan ayına özgü bir ritüel gibi değil miydi?

İlk oruç tuttuğum zamanları hatırlamak ise hiç zor olmaz. Oruç........

© Fırat Gazetesi


Get it on Google Play