“Bence sadeleşmek... Enerjimizi tüketen veya düşüren istekleri azaltmak hatta yok etmek. Canlılık sağlayacak olanları da ortaya çıkarmak.”

Jules Payot

Günümüz toplumunda maddiyat, anlamlı sorularımızın ve derin arzularımızın yerine geçmiş durumda. Maddi konforlara duyduğumuz ihtiyaç bazen hat safhaya ulaşabiliyor. Maddeye ihtiyaç duydukça ve bunu artırmaya çalıştıkça yani bu anlamda zenginleştikçe farkında olmadan iç dünyamızda fakirleşiyoruz. Bir şeyi az almak, ölçülü almak kıymetlidir. Onun sayısını arttırdıkça bu durum ilk anda bir haz duygusu oluştursa da sonuç olarak mutluluk getirmez. Hatta az iken ki aldığımız hazzı artık alamamaya başlarız ve o çoğalttığımız şeyin artık bir kıymeti de kalmaz.

Sahip olduğumuz fazla şeyler arttıkça zamanımızı da iyi kullanamayız.

Hakan Mengüç’ün; “Her Şey Vaktini Bekler” isimli kitabında diyor ki; “Sadeleşmek tasarruftur. Zaman, para, enerji ve verimi kazandırır. Stoklamak ve istiflemekse zarardır. Para, zaman ve enerji kaybettirir. Stres yükler. Verimi azaltır.”

Her aldığımız maddi obje ve nesneler bizim sırtımıza bir yük bırakır. Hem maddi bir yük hem de içimizi doldurmadan sadece dışımıza yönelmenin bırakacağı bir ağırlıkta bırakır.

Sadeleşme, sadece eşyalarda değil komple bir yaşam biçiminde olmalı. Sadece nesneler üzerinde değil hayat görüşlerimizde, fikirlerimizde de sadeleşme yoluna gitmeliyiz. Gardıropların sadeleşmesi yetmez, iş yaşamımızdaki laf kalabalığından, gündelik yaşamımızdaki diyaloglarda da sadeleşmemiz gerekir. Maddeden arınıp manaya yönelirsek göreceğiz ki ruh dünyasının saadetli kapıları bize yavaş yavaş açılacaktır. O hep istediğimiz ve peşinden koştuğumuz mutluluğu bize getirecektir.

Eşya ile aramızda bir bağ da olmalı, modası geçti diye ondan vazgeçmek ne kadar doğru? Bir eşya fonksiyonunu kaybetmeden yenisine yönelmek, kapitalist düzen planında tüketim girdabına kapılmaktan başka hiç bir şey değil. Maddi konfor bizi rahat yaşatabilir fakat onun esiri olmak, işte buna izin vermemeliyiz. Sanırım bu zamanın laneti, hiçbir konuda yetinmemek ve sadeleşmeye izin vermemek olsa gerek.

Halbuki iç dünyamızı zenginleştirecek durum ve olaylara yönelirsek o haz ve mutluluğu orada ararsak, kapitalist düzenin kurduğu tuzaklara da düşmeyiz.

“Her Şey Vaktini Bekler” kitabında yer verilen şu cümleler o kadar anlamlı ki;

“Biriktirmek, toplamak, almak, kabalıklaşmak, yoğunlaşmak özgürlükle değil kölelikle ilgilidir. Atmak, bırakmak, istiflememek, saklamamak, sadeleşmek, azalmak, vazgeçmek, vedalaşmak özgürlükle ilgilidir. Zenginlik ve özgürlük sadelikte ve azalmada gizlidir. Hayatını sadeleştirdiğin ölçüde özgürleşirsin, azaldığın miktarda genişlersin.”

Sahip olduğumuz maddenin bizim iç dünyamızdaki açlığı doyuracağına dair inançlarımızı artık değiştirmeliyiz. Mutlu olmak için alışveriş yapmaya çıkmak, hiç ihtiyacımız olmadığı halde evimize yeni bir şeyler almak, bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Kısa süreli mutluluklar peşinden koşarken daimi olanı hep ıskalıyoruz. Bazen de insanların çizdiği senaryolara, kurdukları cümlelere kendimizi çok fazla kaptırıyoruz. Halbuki insanlara takılmadan, kainatı ve tabiatı okuma derdimiz olsa, hayata daha farklı bir pencereden bakabileceğiz. Her sabah uyandığımız gökyüzü, kuşlar, aldığımız hava, ağaçlar ve çiçekler her biri bize bir şey söyler. Tabiatı gerçek manada okumayı başarabilirsek, esas mutluluğun nerede olduğunu anlayabiliriz. Maddeden öte manaya yönelmek gerektiğini, gerçek mutluluğun sadeleşmeden geçtiğini, böylece aramanın hazzına ulaşabiliriz. Fazlalıkların bizim dikkatimizi dağıtmaktan öteye geçmediğini, bizi oyaladığını ve bizi yavaş yavaş yok ettiğinin farkında olmalıyız. Açlığımızı doyurmak için maddeye ihtiyacımız yok. Gerçek açlık, farklı bir açlık çünkü. Tabiatla olan ilişkimizi hayvanlar gibi kurmamamız gerekir. Orada yaşamak ve beslenmekten öteye geçmemiz, farklı bir pencereden bakmamız gerekir. Tabiatı tefekkür edip yaşama amacımızın farkına varmamız bizi insan olma yolunda ilerletecek farklı bir merhaledir.

Okuduğum bir kitaptaki kardelen örneği ruh dünyama o kadar iyi gelmiştiki, orada diyor ki; “Kışın ortasında sessizce açan kardelenin boynu neden bükük, başı neden düşünceli bir şekilde eğiktir?

Kardelen hem kışa baş kaldırmış hem de boyun eğmiştir. Kendi sükutunu içinde taşıyanları, etrafa taşımayanları sessizliğin hiçbir türlüsü yıldıramaz. Sessizlik, gereksiz olanı dışarda bırakarak sadeleşmek, mütevazı duruma gelmektir.”

O halde sırtımızdaki fazlalıklardan kurtulup, minimal yaşamlar kurarak, sadeleşerek, maddeden manaya, dıştan içe, az ama kıymetli ve güzel olana yönelebilmek, eşyanın kölesi olmadan özgürlüğün ve sadeliğin tadına vararak, gerçek zenginliğe ulaşabilmek dileği ve temennisiyle.

QOSHE - Gönüllü Sadelik - Ayşe Hopal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Gönüllü Sadelik

8 0
24.04.2024

“Bence sadeleşmek... Enerjimizi tüketen veya düşüren istekleri azaltmak hatta yok etmek. Canlılık sağlayacak olanları da ortaya çıkarmak.”

Jules Payot

Günümüz toplumunda maddiyat, anlamlı sorularımızın ve derin arzularımızın yerine geçmiş durumda. Maddi konforlara duyduğumuz ihtiyaç bazen hat safhaya ulaşabiliyor. Maddeye ihtiyaç duydukça ve bunu artırmaya çalıştıkça yani bu anlamda zenginleştikçe farkında olmadan iç dünyamızda fakirleşiyoruz. Bir şeyi az almak, ölçülü almak kıymetlidir. Onun sayısını arttırdıkça bu durum ilk anda bir haz duygusu oluştursa da sonuç olarak mutluluk getirmez. Hatta az iken ki aldığımız hazzı artık alamamaya başlarız ve o çoğalttığımız şeyin artık bir kıymeti de kalmaz.

Sahip olduğumuz fazla şeyler arttıkça zamanımızı da iyi kullanamayız.

Hakan Mengüç’ün; “Her Şey Vaktini Bekler” isimli kitabında diyor ki; “Sadeleşmek tasarruftur. Zaman, para, enerji ve verimi kazandırır. Stoklamak ve istiflemekse zarardır. Para, zaman ve enerji kaybettirir. Stres yükler. Verimi azaltır.”

Her aldığımız maddi obje ve nesneler bizim sırtımıza bir yük bırakır. Hem maddi bir yük hem de içimizi doldurmadan sadece dışımıza yönelmenin bırakacağı bir ağırlıkta bırakır.

Sadeleşme, sadece eşyalarda değil komple bir yaşam biçiminde olmalı. Sadece nesneler üzerinde değil hayat görüşlerimizde, fikirlerimizde de sadeleşme yoluna gitmeliyiz. Gardıropların sadeleşmesi yetmez, iş yaşamımızdaki laf kalabalığından, gündelik yaşamımızdaki diyaloglarda da sadeleşmemiz gerekir. Maddeden arınıp manaya yönelirsek göreceğiz ki........

© Fırat Gazetesi


Get it on Google Play