34. Ankara Film Festivali’ne yedi ödülle damga vuran Kör Noktada filmi hakkında yönetmen Ayşe Polat ile söyleşi gerçekleştirdik. Keyifli okumalar dileriz.

Kör Noktada (2023) Türkiye prömiyerini Ankara Film Festivali’nde gerçekleştirdi. Oldukça canlı bir seyirci kitlesi vardı. Hatta soru-cevap kısmında salonda bir süre sessizlik oldu. Kendi adıma konuşmam gerekirse çok etkileyici bir film olduğunu düşünüyorum. İlk birkaç dakikalık sessizliği de buna yoruyorum. Sizce bu sessizlikte gerçekliğin bir etkisi var mıdır?

Aynen öyle. Sanat ve özellikle sinema, toplumun aynasıdır. Bu aynada en iyi ihtimalle bildiklerimizi, hissettiklerimizi ama bastırdıklarımızı görürüz. Bu bazen bizi suskun bırakabilir. İtalya’da, Almanya’da ya da İsviçre’de olsun, her gösterimde filmden sonra bir sessizlik vardı. Bunu bir iltifat olarak görüyorum. Çok güzel olan bir şey de bazı izleyicilerin günler sonra bana filmin onları ne kadar etkilediğini ve filmin zihinlerinde nasıl yaşadığını söylemesi ya da yazmasıydı. Bu beni çok mutlu etti.

Kör Noktada bu coğrafyalarda yaşanan çok önemli olayları konu alıyor. Bu sebeple cesur bir film olduğunu düşünüyorum. Filmin çok nahif işlenmiş politik bir duruşu olduğunu da söylemek mümkün. Yanılıyor muyum?

Kimliğime dayalı net bir duruşum olsa da bir sinemacı olarak didaktik ve yargılayıcı bir şekilde yönetmenlik yapmamaya büyük önem veriyorum. Konuyu ve insanları olabildiğince çok katmanlı ve gerçekçi göstermek benim için önemli. Yargılamayı izleyiciye bırakıyorum.

Anneler söz konusu olunca durumlar ve olaylar biraz şekil değiştirebiliyor. Daha ılımlı bir noktadan bakıyoruz. Taraf tutmanın ötesinde gerçekliği, belki de hakikati arıyoruz. Anne bakış açısı çok farklı bir yaklaşım. Sorgusuz, sualsiz izletiyor kendini. Filmin önemli kahramanlarından biri de Hatice anneydi. Sessiz sakin bir şekilde dokundu hayatımıza. Sakin bir karakter dedim ama aslında çok dinamik ve çok güçlü, neredeyse bir kaya gibi sert bir karakter. Filmin çıkış noktası Cumartesi Anneleri ve dönemin kayıp isimleri. Filminiz bu noktada bir belgesel misyonu da üstleniyor aslında, değil mi?

Evet, Cumartesi Anneleri senaryonun ilham kaynağıydı, bu yüzden İstanbul’daki senaryo ödülünü onlara adadım. Tudan Ürper’i bulduğum için çok şanslıydım. İki genç castingci doğru Hatice’yi bulmak için haftalarca Kars’ın köylerini dolaştı. Bana Tudan Ürper’in görüntülerini gösterdiklerinde onun sıcaklığından, samimiyetinden ve derinliğinden çok etkilendim. Daha sonra tüm ailesini, eşini, gelinini ve torunlarını oynattım. Bana gülerek şöyle diyordu: “Beni yetmiş yaşında oyuncu yaptın.” Hatice filmin kalbi ve dünyanın dört bir yanındaki insanlara derinden dokunuyor.

Hatice annenin çorbası bana biraz Anadolu’da yaygın olan kansız kurban geleneğini anımsattı. Oysa çok değerli bir varlığını zaten yıllar önce kurban etmiş bir kadından bahsediyoruz. Hâlâ umut dolu olması, yavrusunu beklemesi çok ince detaylara sahip yoğun bir anlatımdı. Hâlâ etkisindeyim diyebilirim. Bu bekleyiş ne kadar daha devam edecek sizce?

Umarım uzun zamandır aradıkları ve uzun zamandır hak ettikleri adaleti sonunda bulurlar. Çocuk Melek geleceği temsil ediyor. Genç nesil geçmişle yüzleşmenin ve barışçıl bir çözüm bulmanın ağır yükünü ve sorumluluğunu taşıyor. Şu anda öyle görünmese de genç neslin bunu başaracağına dair umut doluyum.

Kör Noktada’nın dramatik kurgunun dışında bir hikâye örgüsü var. İç içe geçmiş polisiye filmleri andırıyor. Birkaç açıdan olaylara dahil oluyoruz. Bu noktada biraz tarafsız bir izlenim de katıyor sanırım hikâyeye. Amacı bir şeylere görünürlük sağlamak veya onun ya da bunun tarafını tutmak değil gibi bir anlatım seziyorum. Bu doğru mu?

Evet, çok doğru. Bu, kör noktaya itilmiş olanı gün ışığına çıkarmakla ilgili. Konuşulmayanı konuşmak ve görünmeyene bir beden vermek önemli bir sanatsal ve politik eylemdir. Farklı perspektifler sadece konunun çeşitliliğini değil, aynı zamanda travmanın topluma nasıl farklı şekillerde nüfuz ettiğini de gösteriyor.

Saygı ve özlemle Rıza Akın’ı da anmak isterim. Perdede gördüğüm an yeniden büyülendim. Kör Noktada bu vesileyle Rıza Akına’a da başarılı bir saygı duruşu niteliği taşıyor. Kendisi filmi izleme şansı bulmuş muydu, yetişti mi?

Ne yazık ki filmi izleyemedi. Bu beni çok üzdü. Çekimlerin sonunda filmin bitmiş hâlini görmek için sabırsızlandığını ve çok güçlü bir film olduğunu düşündüğünü söylediğini hâlâ çok iyi hatırlıyorum. Galayı birlikte kutlamayı konuşmuştuk. Ne yazık ki bu gerçekleşmedi. Rıza Akın olağanüstü bir insandı, her şeyden önce çok cesur bir sanatçıydı. Onu tanıdığım için çok mutluyum, nur içinde yatsın.

Ve tabii ki Melek. Çocuk oyuncularla çalışmak zordur derler. Pedagojik olarak da büyük bir sorumluluk aslında. Melek karakterinin oyunculuk serüveni nasıl geçti, zorlukları nasıl aştınız?

AP: En önemli şey Çağla’nın sette kendini güvende ve korunmuş hissetmesiydi. Bunun için gerekli koşulları yarattım. Bana alışabilmesi için onunla ve ailesiyle çok zaman geçirdim.

Filmin ne hakkında olduğunu bilmemesi önemliydi. Diyalogları içselleştirmemesi de önemliydi. Hiçbir repliği ezberlemedi, çekim sırası replikleri ona söyledim ve o da tekrar etti. Aynı ifadeyle tekrarlaması inanılmazdı. Zor sahneleri onunla tartıştık ve ayrıca psikolojik danışmanlık aldık. Ailesinin çok yardımcı ve destekleyici olması birçok şeyi kolaylaştırdı. Çağla ile çalışmak eğlenceliydi çünkü o çok zeki, yetenekli ve tatlı bir çocuk.

Aslında filmin büyüsünü bozacağından korktuğum bir soru sormak istiyorum. Hayali arkadaşımız gerçekten metafizik bir varlık mı?

Büyüyü hiç bozmayalım, seyirci karar versin.

Sürekli adı geçen yeşil gözlü adam her şeyi gözetleyen bir otorite figür gibi ya da gizlice izleyen bir gölge gibi. Karakterlerimizin çoğunda ciddi bir vicdan azabı da var sanırım. Filmle ilgili nasıl geri bildirimler aldığınızı merak ediyorum açıkçası. Gelen yorumlardan memnun musunuz? Beklemediğiniz bir durum yaşandı mı?

Şu ana kadar Avrupa’da katıldığım tüm festivallerde çok iyi geri bildirimler aldım. Ama Türkiye’deki tepkiler çok özel. İstanbul, İzmir ve Ankara’daki festivallerde toplam on dört ödül aldı. İzleyicilerin duygusal tepkileri de çok etkileyiciydi.

Kör Noktada seyircilerle ne zaman buluşacak, festival yolculuğu devam ediyor mu? Başka nerelerde izleyebileceğiz?

Festival yolculuğu devam ediyor, daha uzun bir liste var… Yakında, Ocak başında vizyona girecek. Umarım çok fazla insana ulaşır.

Röportaj talebimi kabul ettiğiniz çok teşekkür ederim. Kör Noktada uzun bir süre etkisinden çıkamayacağım bir film oldu benim için. Oldukça etkilendiğimi ve sevdiğimi tekrar belirtmek isterim.

Güzel sorularınız için ben teşekkür ederim.

The post Kör Noktada (2023) Filmi Hakkında Ayşe Polat ile Söyleşi appeared first on Fil'm Hafızası.

QOSHE - Kör Noktada (2023) Filmi Hakkında Ayşe Polat ile Söyleşi - İrem Yavuzer
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kör Noktada (2023) Filmi Hakkında Ayşe Polat ile Söyleşi

11 0
08.12.2023

34. Ankara Film Festivali’ne yedi ödülle damga vuran Kör Noktada filmi hakkında yönetmen Ayşe Polat ile söyleşi gerçekleştirdik. Keyifli okumalar dileriz.

Kör Noktada (2023) Türkiye prömiyerini Ankara Film Festivali’nde gerçekleştirdi. Oldukça canlı bir seyirci kitlesi vardı. Hatta soru-cevap kısmında salonda bir süre sessizlik oldu. Kendi adıma konuşmam gerekirse çok etkileyici bir film olduğunu düşünüyorum. İlk birkaç dakikalık sessizliği de buna yoruyorum. Sizce bu sessizlikte gerçekliğin bir etkisi var mıdır?

Aynen öyle. Sanat ve özellikle sinema, toplumun aynasıdır. Bu aynada en iyi ihtimalle bildiklerimizi, hissettiklerimizi ama bastırdıklarımızı görürüz. Bu bazen bizi suskun bırakabilir. İtalya’da, Almanya’da ya da İsviçre’de olsun, her gösterimde filmden sonra bir sessizlik vardı. Bunu bir iltifat olarak görüyorum. Çok güzel olan bir şey de bazı izleyicilerin günler sonra bana filmin onları ne kadar etkilediğini ve filmin zihinlerinde nasıl yaşadığını söylemesi ya da yazmasıydı. Bu beni çok mutlu etti.

Kör Noktada bu coğrafyalarda yaşanan çok önemli olayları konu alıyor. Bu sebeple cesur bir film olduğunu düşünüyorum. Filmin çok nahif işlenmiş politik bir duruşu olduğunu da söylemek mümkün. Yanılıyor muyum?

Kimliğime dayalı net bir duruşum olsa da bir sinemacı olarak didaktik ve yargılayıcı bir şekilde yönetmenlik yapmamaya büyük önem veriyorum. Konuyu ve insanları olabildiğince çok katmanlı ve gerçekçi göstermek benim için önemli. Yargılamayı izleyiciye bırakıyorum.

Anneler söz konusu olunca durumlar ve olaylar biraz şekil değiştirebiliyor. Daha ılımlı bir noktadan bakıyoruz. Taraf tutmanın ötesinde gerçekliği, belki de hakikati arıyoruz. Anne bakış açısı çok farklı bir yaklaşım. Sorgusuz, sualsiz izletiyor kendini. Filmin önemli kahramanlarından biri de Hatice anneydi. Sessiz sakin bir şekilde dokundu hayatımıza. Sakin bir karakter dedim ama aslında çok dinamik ve çok güçlü, neredeyse bir kaya gibi sert bir karakter. Filmin çıkış noktası Cumartesi Anneleri ve dönemin kayıp isimleri. Filminiz bu noktada bir belgesel misyonu da üstleniyor aslında, değil mi?

Evet, Cumartesi Anneleri senaryonun ilham kaynağıydı, bu yüzden İstanbul’daki senaryo ödülünü onlara adadım. Tudan Ürper’i bulduğum için çok şanslıydım. İki genç castingci doğru Hatice’yi bulmak........

© Film Hafızası


Get it on Google Play