Kalbin günlüğü: Bir toplum kendi kalbine neden saldırır?
Kalp sadece atan bir kas değil; yaşadığımız hayatın nabzını tutan, her anımıza şerh düşen sarsılmaz bir tanıktır.
Kalp, modern hayatın gürültüsünde çoğu zaman duyulmaz. Ama tribünlerde yükselen bir sloganla, ekranda donup kalan bir görüntüyle, bir toplumsal yarayla birlikte aniden hızlanır. Çünkü yalnızca bedenin değil, toplumun da bir dolaşım sistemi vardır ve damarları kalpte buluşur.
Kırık kalpler sendromunu hiç duydunuz mu?
Hastane koridorlarının hepimize öğrettiği gerçek şudur: Bazı kalp krizlerinin sebebi kireçlenmiş bir damar ya da pıhtı değil, tek bir cümledir. Çünkü dilin zehri, kanın akışından daha hızlı yayılır.
Aralık 2025’te oynanan Somaspor-Bursaspor maçında, futbolla hiçbir ilgisi olmayan bir isim tribünlerde yankılandı: Leyla Zana.
Bir kadın, bir Kürt siyasetçi, bir simge…
Ve ona yönelen cinsiyetçi, aşağılayıcı, kolektif bir öfke dili. Bu dil, yalnızca hedef aldığı kişiyi yaralamaz; onu üreten topluluğun kalbinde de derin bir nekroz bırakır.
Kalp, her lokmayı hatırlar. Kalp diyet yapmaz; ama hesabı tutar. Toplumsal olarak neyle beslendiğimizi de…
Elias Canetti’nin hatırlattığı gibi; kitle içindeki insan, kendi vicdanının ritmini unutup “kitlenin tek bir devasa kalbine” dönüşebilir. Tribün, insana o tehlikeli anonimliği sağlar. Anonimlik sorumluluğu gevşetir. Sorumluluğun gevşediği yerde dil........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin