'Bir öğün' güven, çalış
Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi, o meşhur “Türk; Öğün, Çalış, Güven” vecizesiyle yurttaşına seslenirken, öğün emrini, karın doyurmak anlamında değil, bir yurttaşlık bilinciyle övünmek/iftihar etmek manasında kullanmıştı. Devlet, yurttaşını yücelterek, onunla gurur duyacağı eşit bir zemin inşa etme iddiasındaydı; yapabildi mi tartışılır, lakin niyet etti mi, etti. Oysa 2025 Türkiye’sinde tarihin o cilvesi, sınıfsal bir tokat gibi hâlâ yüzümüze çarpmaktadır: Bugünün iktidarı, yurttaşından hâlâ öğünmesini beklerken, o yurttaşın çocuğuna okulda tek bir öğün yemeği dahi layık görmemektedir. Kelime aynı, fakat bağlam, yurttaşlık onurundan hayatta kalma mücadelesine evrilmiştir. Sermayeye kepçeyle teşvik dağıtan elin, konu halkın çocuklarına gelince “kaynak yok” diyerek o tek öğünü esirgemesi, devletin kamusal niteliğini yitirdiğinin resmidir. Bu tavır, devletin yurttaşına karşı yükümlülüklerini sıfırlayan bir şirket mantığına teslim olduğunun en acı tezahürüdür.
Siyasi iktidar, 2026 bütçesini “istikrar ve refah bütçesi” olarak takdim etmekte, bizzat Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın ifadesiyle; “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın anlayışıyla odağına insanı, istikrar ve refahı alan” bir bütçe hazırladığını öne sürmektedir[1]. Ne var ki, rakamların dili hamasetin dilinden çok daha dürüsttür. Veriler, bütçe tercihlerinin sermaye lehine olduğunu, devletin insan tanımının, okula aç giden milyonlarca çocuğu kapsamadığını; aksine bütçe tercihlerinin rantiye ve imtiyazlı sermaye grupları lehine kullanıldığını göstermektedir.
Bu yazı, devletin “kaynak yok” retoriğini; bütçe verileri, vergi harcamaları ve çocuk yoksulluğu istatistikleri üzerinden tahlil ederek, ücretsiz okul yemeği talebinin iktisadi bir yük değil, reddedilen bir yurttaşlık eşiği olduğunu ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Türkiye eğitim sistemi, niceliksel olarak derslik sayılarıyla övünürken, niteliksel olarak tarihinin en derin buhranlarından biriyle yüzleşmektedir. Bu buhranın adı, çocukların fiziksel ve bilişsel varoluşunu tehdit eden “beslenme yetersizliği”dir. Cenk Saraçoğlu’nun isabetli tespitiyle, çocuklara her gün bir öğün yemek sunulması; “Büyüme eğrisinden bilişsel kapasiteye, benlik saygısından okul sürekliliğine uzanan bütün bir yaşam çizgisini etkileyen yapısal bir müdahaledir.”[2]
Ancak bugün Türkiye’de her dört çocuktan biri okula aç gitmektedir.[3] OECD’nin 2024 tarihli raporuna göre, Türkiye’de 15 yaşındaki öğrencilerin durumu vahimdir. Bu tahribatın boyutlarını, aşağıdaki tablodaki veriler soğuk bir gerçeklikle yüzümüze çarpmaktadır:
Okula aç gidenler
Her 4 çocuktan 1'i
Dikkat dağınıklığı, düşük akademik başarı ve okul terki riski.[4]
Gizli açlık (Demir eksikliği)
@'ın üzerinde
Zihinsel gelişim geriliği, kronik yorgunluk; karnı doysa bile bedeni beslenemeyen bir nesil.[5]
Yemek yiyememe sıklığı
(Haftada en az bir kez)
Yoksulluk kaynaklı sosyal dışlanma ve aidiyet kaybı.[6]
Maddi yoksunluk
3,8
Kolombiya'nın ardından OECD ülkeleri arasında en kötü ikinci oran.[7]
Verilerin her biri, yalnızca akademik bir bulgu değil, eğitim hayatının bütününü şekillendiren yapısal bir soruna işaret etmektedir. Bu veriler ışığında bir öğün yemek; sadece bir sosyal yardım değil, okul devamsızlığını azaltan, okul terk oranlarını düşüren ve okulu çocuklar için güvenli bir liman haline getiren en etkili sosyal politika aracıdır. Benzer gelir düzeyindeki OECD ülkelerine bakıldığında Türkiye’nin bu göstergelerde alt sıralara sıkışması, sorunun yalnızca ekonomik değil, uzun yıllardır sürdürülen yapısal bir politika tercihi olduğunu da ortaya koymaktadır. Dilek Akansu’nun vurguladığı üzere; “Bir çocuk evdeki koşullar nedeniyle aç gelebilir ama okul onun doyabileceği yer olmalıdır.”[8]
Hükümet yetkililerinin okul yemeği taleplerine karşı en sık kullandığı argüman, bütçe kısıtlarıdır. “Kaynak yok” söylemi, neoliberal sömürü düzeninin en kullanışlı aparatıdır. Bu yaklaşım, kamusal harcama tercihlerini teknik bir zorunluluk gibi sunarak siyasi sorumluluğu görünmezleştirir.
Türkiye’de bütçe kısıtı söyleminin ekonomi yönetiminde merkezi bir araç haline........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein