Bursa’da demokratik kadın mücadelesinin öncü isimlerinden Sultan Yurdunal ablamızla söyleşirken, nereli olduğunu sordum.

Afyonluyum” dedi, “Çok tutucu bir kent. Üniversite kurulurken bile halk imza topladı, ahlakımızı bozacak diye üniversite kurulmasını istemediler.”

****

Evet, böylesine tutucu, yobaz bir gelenekten geliyoruz.

Kadının, kadınlarımızın özgürlükleri öyle kolay sağlanmadı; hem dünyada hem de ülkemizde müthiş bir savaşım verildi.

****

Çok zor ilerledi toplum…

Osmanlı, pek çok Müslüman ülke gibi bir kadınlar hapishanesiydi.

Atılan her adım yobazlık duvarına tosladı.

Zencilerin köle olarak alınıp satılması ancak Tanzimat sonrasında mümkün olabildi.

Coğrafya dersi yasaktı, ulema istemiyor diye uzun süre öğretilemedi.

Resim, heykel kafirlik alameti olarak kabul ediliyordu.

Falih Rıfkı Atay 1908 devriminden sonra başına geleni şöyle anlatmıştı:

31 Mart (1909 gericilik olay günü) mektebe giderken çantamdaki resimli kitaplar parçalanmıştır. Okuduğum üniversitede hür tefekkürden eser yoktu. İlk Kuvayi Milliye Meclisi Anadolu’da yüzlerce medrese açmıştır ve resim dersini yasak etmiştir.”

(Baş Veren İnkilapçı, Cumhuriyet Yayınları, sayfa 7).

****

Cumhuriyet devriminden önce son çıkış 1908 devrimiydi. Abdülhamit’in 33 yıl süren despotik yönetimi yıkılmıştı. Sansür kaldırılmış, kadınlar kısmen özgür hale gelmişti.

Ona rağmen 1908 seçimlerinde sadece 25 yaşını doldurmuş erkekler oy kullanabildi.

***

Tarihin ibresi 31 Mart 1909’u gösterdiğinde İstanbul’da din adamlarıyla eğitimsiz askerler ayaklandı.

En önemli iki talebi neydi biliyor musunuz?

Kadınların örtülü, peçeli de olsa tek başlarına sokağı çıkmasının önüne geçilmesi…

Kahvehanelerin kapatılması…

****

Gerici kalkışmanın nedenlerinden başında 1908 devrimiyle birlikte kadınların ön plana çıkması geliyordu.

Server Tanilli’nin çevirdiği, Paul Dumont ile F. Georgeon adlı iki Fransız’ın son derece nesle bir şekilde kaleme aldığı ‘Bir İmparatorluğun Ölümü, 1908-1923’ adlı hacmi küçük ama içeriği büyük yayından alıntı yapayım da o süreç gözünüzün önünde tam olarak canlansın:

1900 yılı dolaylarında, Osmanlı kadınının durumu değişmekteydi. Toplumun yukarı katlarında, Müslüman kadınlar, Batılı davranışlar içine giriyorlardı gitgide; okudukları magazinlerin (dergilerin-Yüksel Baysal) etkisi ya da Ermeni ve Rum hemcinslerine öykünmenin sonucuydu bu. Fransızca öğrenmeye, evlerini Avrupa biçiminde dayayıp döşemeye, piyano dersleri almaya, Avrupalılar gibi giyinmeye, sokağa yalnız başlarına çıkmaya başlıyorlardı. Ne var ki Abdülhamit döneminin ahlakçılığı, daha dar davranış kurallarını dayatmanın arkasındaydı onlara. Böylece, 1901 tarihli bir nizamname, kadınların Avrupalı dükkanlara uğramalarını önlüyor ve arabada bile peçe takmaya zorluyordu onları, çarşaflarının uzunluğu ve kalınlığı ile giyecekleri ayakkabıların tipi ayrıntılı biçimde düzenleniyordu; sokağa, yanında biri olmadan çıkmayı göze alan kadınlar tutuklanacaklardı.”

(Cumhuriyet kitapları Sayfa 21).

****

Bilmem dikkatinizi çekti mi?

Araç içinde bile kadının peçe takması zorunluydu.

Bana şunu anımsattı, 1908 devriminden sonra Bursa Valisi’nin eşi kentin hanlar bölgesini, Kapalıçarşı’yı görmek istiyor. Kadına yasak olduğu için içine giremiyor, ancak araçla çevresinde dolaşabiliyor.

Kadının anılarında şunu söylediğini anımsıyorum:

Landon’un (O dönem kullanılan at arabası, Yüksel Baysal) kalın perdeleri vardı. Dışarıyı doğru düzgün göremedim.”

Kadını eve kapatmak, dışarıya çıkıyorsa da kör yapmak için uğraştı Osmanlı toplumu…

****

1908 devriminden sonra tablo hemen değişmedi. Halide Edip başta olmak üzere kadın özgürlüğünü savunan kuruluşlar ortaya çıktı ama süreç çok zor ilerledi.

Bakın iki yazar bunu nasıl anlatıyor?

Bu kurtuluş hareketi, sınırlı kalıyordu her şeye karşın. Halide Edip ya da Nakiye Hanım gibi önde gelen kimi kadınların canlandırdığı hareket, Osmanlı seçkin kadınlarına ve kentlerin orta sınıflarının küçük bir bölümüne ulaşabiliyordu ancak; Kadın Hakları Savunma Derneği’nin üye sayısı elli kadardı ve onu aşmıyordu. Kadınların eğitilmesinde birkaç adım atıldı; 1911’de, kızlar için ilk lise açıldı. Ne var ki, bu alanda bile, değişiklik öyle ahım şahım değildi ve bütüne bakıldığında, kadının durumu, fazla gelişmiş izlenimi vermiyordu. Kadınlar, tramvaylarda ve Boğaz’da işleyen gemilerde ayrı bölümlerde yolculuk etmeyi sürdürüyorlardı; yanlarında kocaları bile olsa denize girmeleri ve lokantada yemek yemeleri yasaktı.”

****

İstanbul’da peçe takmadan sokağa çıkanlara, tek başına gezen kadınlara saldırılar oldu.

1911 yılında Şeyhülislam peçe takma ve evden çıkmanın yasaklanması konusunda fetva yayınladı. İttihat ve Terakki de buna uymak zorunda kaldı. Çünkü, dinci yobazlar Balkan Savaşı’ndaki yenilginin sorumluluğunu bile kadınlara yükleyen açıklamalar yapıyordu.

****

Tam bu noktada bir başka anımsatmada bulunayım.

Cumhuriyet ilan edildikten sonra bile kadınların tek başına restorana gidip yemek yemesi skandal kabul ediliyordu.

Bunu ilk yapan Türk milliyetçiliğinin fikir babalarından Ahmet Ağaoğlu’nun kızı Süreyya Ağaoğlu oldu. Avukat olarak Ankara’da tek başına lokantaya gidince kıyamet koptu, konu Atatürk’e şikayet edildi.

Mustafa Kemal gelen eleştirilere karşı eşini ve Süreyya Aağaoğlu’nu alarak aynı lokantaya gidip yemek yedi.

Türk kadınının lokantaya gitmesinin önü açıldı.

****

Şimdi şu Taliban zihniyetiyle aynı paralelde olanlarla siyaset yapan kadınlara bakıyorum da üzülüyorum.

Kadına eğitim hakkının sağlanması, kız çocuklarının, kadınların sokağa çıkması, iş yaşamına katılması, tek başlarına gezebilmesi, lokantada yemek yemesi, sinemaya, tiyatroya gidebilmesi, hepsi bir mücadele elde edilebildi.

Kadın insan değildi, onu insan haline getiren Atatürk, Cumhuriyet, devrimciler, ilericilerdir.

Kadınların bir kısmı halen daha kendi cellatları ile siyaset yapmaya devam ediyorlar ne yazık ki!

QOSHE - Kadının insan olması yasaktı - Yüksel Baysal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kadının insan olması yasaktı

6 0
08.03.2024

Bursa’da demokratik kadın mücadelesinin öncü isimlerinden Sultan Yurdunal ablamızla söyleşirken, nereli olduğunu sordum.

Afyonluyum” dedi, “Çok tutucu bir kent. Üniversite kurulurken bile halk imza topladı, ahlakımızı bozacak diye üniversite kurulmasını istemediler.”

****

Evet, böylesine tutucu, yobaz bir gelenekten geliyoruz.

Kadının, kadınlarımızın özgürlükleri öyle kolay sağlanmadı; hem dünyada hem de ülkemizde müthiş bir savaşım verildi.

****

Çok zor ilerledi toplum…

Osmanlı, pek çok Müslüman ülke gibi bir kadınlar hapishanesiydi.

Atılan her adım yobazlık duvarına tosladı.

Zencilerin köle olarak alınıp satılması ancak Tanzimat sonrasında mümkün olabildi.

Coğrafya dersi yasaktı, ulema istemiyor diye uzun süre öğretilemedi.

Resim, heykel kafirlik alameti olarak kabul ediliyordu.

Falih Rıfkı Atay 1908 devriminden sonra başına geleni şöyle anlatmıştı:

31 Mart (1909 gericilik olay günü) mektebe giderken çantamdaki resimli kitaplar parçalanmıştır. Okuduğum üniversitede hür tefekkürden eser yoktu. İlk Kuvayi Milliye Meclisi Anadolu’da yüzlerce medrese açmıştır ve resim dersini yasak etmiştir.”

(Baş Veren İnkilapçı, Cumhuriyet Yayınları, sayfa 7).

****

Cumhuriyet devriminden önce son çıkış 1908 devrimiydi. Abdülhamit’in 33 yıl süren despotik yönetimi yıkılmıştı. Sansür kaldırılmış, kadınlar kısmen özgür hale gelmişti.

Ona rağmen 1908 seçimlerinde sadece 25 yaşını doldurmuş erkekler oy kullanabildi.

***

Tarihin ibresi 31 Mart 1909’u gösterdiğinde İstanbul’da din adamlarıyla eğitimsiz askerler ayaklandı.

En önemli iki talebi neydi biliyor musunuz?

Kadınların örtülü, peçeli de olsa tek başlarına sokağı çıkmasının önüne geçilmesi…

Kahvehanelerin kapatılması…

****

Gerici kalkışmanın nedenlerinden başında 1908 devrimiyle birlikte kadınların ön plana çıkması geliyordu.

Server Tanilli’nin çevirdiği, Paul Dumont ile F. Georgeon adlı iki Fransız’ın son derece nesle bir........

© enBursa


Get it on Google Play