Bu ışıltılı hayatları kim pazarladı?
Bu ülkede uzun zamandır bir sahne kuruluyor. Sahnenin önünde spot ışıkları, arka planında karanlık ilişkiler, kulisinde suskunluk var. Pahalı mekânlar, hızlı yükselen “itibarlar”, ekranda ahkâm kesen yüzler… Ve her defasında aynı soru: Bu ışıltılı hayatları kim parlatıyor, kim koruyor, kim görmezden geliyor?
Uyuşturucu ve fuhuş suçlamalarıyla tutuklanan bu “Cihan” isimli kişi üzerinden soralım. Bu adamı kim, hangi süzgeçten geçirerek “gazeteci”, “köşe yazarı” yaptı? Aslan gibi iletişimciler işsiz gezerken nasıl oldu da bu kişi çok satan gazetelerden birinin köşesine kuruldu?.. Gazetecilik; kamu yararı, etik ve hesap verebilirlik ister. Peki ekranlarda, köşelerde boy gösteren bu figürlerin geçmişi, ilişkileri, finansmanı neden sorgulanmadı? Medya dediğimiz şey, ışıltının PR ajansı mı, yoksa karanlığı aydınlatan bir güç mü?
Bu dosyalar bize şunu söylüyor: Sorulması gereken sorular bilerek ertelendi. Çünkü sorulursa zincir çözülecekti. Çünkü sorulursa, masadaki bardaklar devrilecekti. Çünkü sorulursa, “hatırlı” sayılanların hatırı kalmayacaktı.
Bir de mekânlar meselesi var. Uyuşturucu kullanımına yer temin ettiği iddia edilen işletmeler nasıl oldu da bir gecede “şehir efsanesi”ne dönüştürüldü? Kimler kapılarını çaldı, kimler masalarında oturdu, kimler selfie verdi? Neden bu iddialar “kulaktan kulağa” deyip geçildi? Çünkü ışıltı vardı; çünkü davet vardı; çünkü network vardı. Ve bu üçlü, çoğu zaman gerçeğin önüne set çekti.
Soruyu sertleştirelim: Medya neden buraları görmedi? Görmedi mi, yoksa görmek mi istemedi? Reklam pastası mı ağır bastı, dostluklar mı, kulisler mi? Yoksa “dokunulmazlık” algısı mı üretildi? Bu ülkenin hafızası kısa değil. Sorulmayan her soru, bir gün dosya olur. Ve dosyalar biriktiğinde, kimse “haberim yoktu” diyemez.
Bugün peş peşe gelen operasyonlar, bu birikimin sonucudur. Son haftalarda ünlüler ve medya çevrelerini kapsayan uyuşturucu, kara para ve fuhuş bağlantılı soruşturmalarda yeni gözaltılar, yeni deliller, yeni dijital incelemeler gündeme geliyor. Mekânlara, telefonlara, para trafiğine bakılıyor. “Arkadaş meclisi” diye geçiştirilen buluşmaların, aslında örgülü ilişkiler olup olmadığı araştırılıyor. Yani mesele magazin değil; suç ekonomisi.
Bu noktada kritik bir eşik var. Dosyalar, Akın Gürlek’in önüne dev bir klasör olarak gelene kadar neden kimse ilgilenmedi? Savcılık masasına düşen her klasör, aslında yıllardır biriken ihmaller zincirinin belgesidir. Bugün “operasyon” diye konuştuğumuz şey, dün “suskunluk”tu. Bugün “delil” dediğimiz şey, dün “dedikodu” diye bastırıldı.
Mekânların müdavimleri sorusu da burada duruyor. Kimlerdi o masalarda? Hangi yüzler, hangi isimler, hangi çıkar ağları? Kimler bu ışıltının fotoğrafını verdi, kimler bu ışıltının arkasını hiç merak etmedi? Bir işletmenin vitrini parlakken arka kapısına bakmamak, gazetecilik değildir; körlüktür. Ve körlük, bilerekse suç ortaklığına yaklaşır.
Burada mesele tek tek isimler değildir; sistemdir. Işıltıyı alkışlayan, karanlığı halının altına süpüren sistem… O sistemde bazıları köşe yazarı yapılır, bazıları “mekân........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin