Ekranın kurduğu düzende adaletin gölgesinden aileye uzanan çöküş
Gündüz kuşağında yayınlanan “Müge Anlı ile Tatlı Sert”, sıradan bir televizyon programı olmanın ötesine geçerek bir süredir kamusal düzenin temel taşlarına dokunan bir etki alanı oluşturuyor. Program, kayıpları bulma ve faili meçhul olaylarda kapıları aralama iddiasıyla çıktığı yolda, zaman içinde kendine özgü bir adalet sahası yaratmış görünüyor. Ekranın karşısındaki milyonlar, emniyetin yürütmesi gereken süreçleri, çoğu durumda bir stüdyo dekoru üzerinden takip ediyor; böyle olunca da program, farkına varmadan adaletin üzerini örten bir gölgeye dönüşüyor.
Bu tür yayınlar, kimi zaman devletin yavaş işleyen çarklarına karşı hızlı hareket eden bir ara mekanizma olarak takdir görüyor. Hatta bazı dosyaların, program sayesinde yeniden açıldığı, kimi çocukların koruma altına alındığı biliniyor. Fakat bu tabloyu alkışlarken gözden kaçırılan daha önemli bir sorun var: Bir televizyon programının, adalet düzenini tamamlayan bir yapı hâline gelmesi, uzun vadede sadece yargıya duyulan güveni değil, sosyal dokuyu da aşındırıyor.
“Palu” ve “Helvacı” vakaları, bu durumu açıklamak için yeterli örnek sunuyor. Kapalı çevrelerde suçu örten dayanışma ağlarını kırdığı düşünülse de kamera karşısında yaşanan çözülmeler, çoğu zaman bilgi kirliliğini artırıyor. Kimi zaman suçlunun tespit edildiği iddiası, erken hüküm verme baskısını büyütüyor. Daha da kötüsü, linç havası bir anda bütün memleketin üzerine çöküyor.
Bozkurt’taki anne-oğul vakasında olduğu gibi, bir ilçenin adı günlerce ekranlarda dönüp duruyor. Birliğin başkanının dile getirdiği “itibar suikastı” çıkışı, ekranın masum bir........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Daniel Orenstein