Geçenlerde Cem Yılmaz’ın yeni gösterisine gittim. Ülkede ardı arkası kesilmeyen gam ve kederin etkilerinden -bir süreliğine de olsa- uzaklaşmak için hepimizin gülmeye ihtiyacı var. Gülmek için gidilebilecek en iyi yerlerden biri de -bence- Cem Yılmaz gösterisi.

Devlet aldığı vergilerden Cem Yılmaz gösterisi için her vatandaşa bir bilet ayarlasa ruh sağlığı açısından etkili bir girişim olur diye düşünüyorum. Hayat pahalılığı sebebiyle her şeyin fiyatı arşa değdiği için bilet fiyatları da enflasyondan nasibini almış. Buna rağmen salon ağzına kadar doluydu.

Cem Yılmaz gösterilerine gitmeyi alışkanlık haline getirmiş kişiler için bu tablo hiç de şaşırtıcı değil; gösterileri senelerdir kapalı gişe oynuyor. Enflasyondaki artış gülme ihtiyacını daha da öncelik haline getirmiş olmalı ki biletler satışa çıktığı an tükeniyor.

Ve görünen o ki iddia edildiğinin aksine Cem Yılmaz’ın bittiği falan yok; yoluna tam gaz devam ediyor.

Ben karikatür dergileri okunan, Sadri Alışık filmleri izlenen, Zeki Alasya-Metin Akpınar kabarelerine gidilen, aile içi sohbetlerde esprilerin havada uçuştuğu, yani mizahın önemsendiği bir evde büyüdüm. Ailemde hemen herkes komik ve eğlenceli. Ve hemen hepimiz de Cem Yılmaz hayranıyız.

Ben Cem Yılmaz’ı daha karikatür çizdiği dönemlerde okuyor, sahneye ilk çıktığı zamanlarda izliyordum. Yani ergenliğimden beri hayranıyım. Her gösterisine en az iki kere gittim; gösteri DVD’lerini ise onlarca kaç kez izledim. Yaptığı mizah, benim mizah anlayışımla uyuştuğu için esprilerine çok gülüyorum.

Gösterilerinde şunu gözlemliyorum: Cem Yılmaz bir ana fikir ve o ana fikirden türeyen ilişkili fikirleri baz alarak zihninde birçok karikatür çiziyor. Daha sonra bu karikatürleri sahnede hem yaşayarak hem de karşısındakine yaşatarak anlatıyor. Bir hikâyeyi anlatırken, parantezler açıyor ve araya küçük başka hikayeler sıkıştırıp sonra baştaki hikâyeye geri dönüyor. Anlattıkları birbirinden farklı gözükse bile birbirine bağlı ve aynı fikir etrafında birleşiyor.

Tüm gösterilerinde gözlemsel mizahı, alaycı mizahı ve ofansif mizahı tadında harmanlayarak hikayelere yediriyor. Böylece, gösterileri yapaylaştıran bir mesaj kaygısı Cem Yılmaz gösterilerinde karşımıza çıkmıyor.

Özetle, tüm gösterilerinde farklı olayları, durumları, fikirleri yaratıcılığını kullanarak kendi bakış açısından anlatıyor. Yani -her ne kadar bazıları öyle sansa da- adam sokakta yürürken karşılaştığı durumları, olayları rastgele bir şekilde sahneye aktarmıyor.

Günümüzde stand-up yapan birçok insan var. Yalnız, ben hala Cem Yılmaz’a rakip olabilecek birisini tanımadım. Kendisinin tek rakibi bence hala kendisi.

Yaklaşık 10 sene önce onunla tanışma fırsatı yakaladım. Kendisiyle çok sık görüşmesek de ahbaplığımız, iletişimimiz hala devam eder. Sağ olsun filmlerinin galası olduğu zaman davetiye gönderir, ben de giderim. Aklına fikrine güvendiğim, sevdiğim bir insandır.

Kendisini şahsen de tanıdığım için şunu net bir şekilde söyleyebilirim: Cem Yılmaz komik olmaya çalışmıyor. O hayatın doğal akışında bazen komik, bazen ciddi… Yani her insan gibi… Ama komik olduğu zamanlarda bunun için özel bir çaba harcamıyor. Sahnede de günlük hayatındaki doğal komik hali gibi. O doğallığı da haliyle izleyiciye geçiyor.

Yeni nesil stand-upçılardan bazılarını izledim; fakat Cem Yılmaz’ı izlerken aldığım keyfi alamadım. Bir kısmının üzerinde ister istemez Cem Yılmaz etkisi var, o da o gösteriyi orijinal olmaktan uzaklaştırıyor. Bir kısmında komik olmak için ciddi bir çaba gözlemliyorum, bu da doğallığı bozuyor. Ne yazık ki birçok gösterinin zemininde de hikâyenin çıkış noktasını oluşturan sağlam bir fikir ve ona ışık tutan yaratıcı bir bakış açısı yok. Dolayısıyla, espriler çoğu zaman izleyiciye tam geçmiyor, havada kalıyor haliyle de unutuluyor. Ve tabii hikayeleri karikatürleştirip anlatmak ve aynı zamanda o karikatürü iyi bir oyunculuk ya da taklit yeteneği ile izleyiciye yaşatarak aktarmak başka bir yetenek. Yani stand-up gösterilerinde Cem Yılmaz tarzını seven ve bu tarzı görmek isteyen izleyici için- en azından benim bildiğim- henüz yeni bir isim yok. Dolayısıyla, ‘Cem Yılmaz esprisi‘ diye anılan, ağızdan ağıza dolaşan espriler hala yerini koruyor.

Cem Yılmaz’ın ‘Kayınımda da var’ , ‘Burada yapılmışı var’,Alkolik nezaketi’, ‘Şişman ve gözlüklüysen…’, ‘Pınar ne oldu?’, ‘Artist cenazesi’, ‘Tüm galaksi var’, ‘Açık büfe’, ‘Little little into the middle’, ‘Hani bizdik marjinal?’, ‘Karadeniz Türküleri’, ‘Ne vereyim abime?’, ‘Uyudun mu?‘ ve daha birçok esprisi senelerdir hemen hepimizin günlük hayatında kullandığı espriler.

Örnek vermek gerekirse; iki gün önce abimlere gittim. Gözümde de kocaman bir güneş gözlüğü var. Abim bana; “Hayırdır minareye kaynak mı yapacaksın?” dedi. Bu espri Cem Yılmaz’ın artist cenazesi hikayesinden alıntı. Cem Yılmaz bu espriyi ilk 2001’de CMYLMZ gösterisinde yaptı. Sene 2024 ve biz hala Cem Yılmaz’ın 23 sene önceki esprilerini günlük hayatımızda kullanıyoruz. Espriyi izleyiciye geçirmek ve hatta deyim yerindeyse izleyicinin hücresine kadar işlemek tam olarak da bu! Ve bu inkâr edilemez bir başarı! Bu, yaptığın işte modası geçmeyen bir marka olmak demek.

Geçen gece gösteri çıkışı düşündüm de bu devirde stand-up yapmak gerçekten çok zor. Bunun -benim gözlemlediğim kadarıyla- birkaç sebebi var.

Bunlardan biri, eskiden sadece TRT vardı, internet yoktu. Hemen hepimiz aynı programları izlerdik. Aynı yerlere gider, benzer şeyler yapardık. Seçenek azdı. Dolayısıyla, stand-up yapan kişi izleyiciyle daha fazla ortak noktada buluşabiliyordu.

Bugünlerde, 24 saat içinde bile gündem, izlenen ve dinlenen şeyler, popüler kişiler değişiyor. Bu yüzden de izleyiciyle ortak noktada buluşmak giderek zorlaşıyor. Haliyle çoğunluğa hitap edecek espri üretmek de neredeyse imkânsız hale geliyor.

Günümüzde stand-up yapmayı zorlaştıran diğer bir sebep de izleyici ile atışmanın eskisi kadar keyifli olmaması. Malum Cem Yılmaz gösterilerinde -kariyerindeki ilk dönemler kadar olmasa da- izleyiciye laf atar, ikisi arasında diyalog gelişir ve doğaçlama esprilerle salon kahkahaya boğulur. Son yıllarda bu tarz tatlı atışmaları görmek zor. Çünkü biz toplum olarak genellikle duyarlılık ve tepki göstermemiz gereken yerde susuyor, daha sonra hiç olmayacak yerde duyarlılık gösterme bahanesiyle aşırı telafi yöntemine başvuruyoruz. Yani o güne kadar kendi içimizde biriktirdiğimiz alakalı alakasız her şeyi, bir espri karşısında kırılganlıkla ortaya dökülüyor ve bunu da duyarlılık öğretme, sınır koyma olduğunu sanıyoruz. Bu durumu, muhatabına yöneltilemeyen öfkenin başka birine yöneltilmesi olarak da özetleyebiliriz. Instagram hikayelerimde yaptığım esprilerde benim de sık sık başıma geldiği için şaka yaptığım zaman parantez içine şaka diye yazma gereği hissettim ki o da çok bir işe yaramadı. Dolayısıyla, tanımadığım insanlar arasında espri yapmaktan vazgeçtim. Ben vazgeçebilirim de işi bu olan kişiler haliyle vazgeçemez.

Örneğin, Cem Yılmaz’ın ‘Bir Tat Bir Doku‘ serisinde bir esprisi vardır. Anlattığına göre, bir keresinde izleyicilerden bir tanesine ‘teyze’ diye hitap etmiş. Kadın da “Teyze değilim ben ablayım, yaşlı değilim.” diye çıkışmış. Bunun üzerine Cem Yılmaz da “Ben yaşlısın demedim ki Göktürklerle hala görüşüyor musun dedim” demiş. Düşündüm de adam bu espriyi bugün yapsa muhtemelen yemediği laf kalmaz. Zorbalık, age-shaming, etiketleme, ayrımcılık yapıyor diye yerden yere vurulur. Yukarıda da bahsettiğim gibi yerinde gösterilmeyen tepkiler birikir ve yersiz zamanlarda fazlasıyla kendini belli eder. Özellikle de göz önünde iseniz o tepki daha büyük olur.

Bugünlerde stand-up yapmayı zorlaştıran etkenlerden bir diğeri de izleyicinin gösteriyi yapandan gerçekçi olmayan beklentileri. Sanırım insanlar stand-up sırasında, yaşadığı şehirdeki tüm mahallelerindeki insan profillerine dair genel bir bilgi edinmek istiyor; çünkü Cem Yılmaz’a yöneltilen eleştirilerden biri de adamın para kazandıkça sokaktan kopması ve sokaktaki insanı anlatmaması.

Öncelikle, Cem Yılmaz hiçbir zaman Bağcılar, Esentepe gezip yani ilçe ilçe dolaşıp oralarda gözlem yapıp gelip sahnede anlatmadı. Bu adam İstanbul belediye başkanlığına oynamıyor ki neden insanların böyle bir beklentisi var anlamış değilim. Ayrıca, artık kim ne kadar sokağa çıkıyor ki? Bizler hayatı sokakta deneyimleyerek mi yaşıyoruz? Hepimizin elinde en az bir akıllı telefon var ve hayatı oradan takip ediyoruz. Sokak, yürürken bile telefona baktığı için arabalar tarafından ezilme tehlikesi yaşayan insanlarla dolu. İsteyen varsa sokak sokak İstanbul’u gezsin, oradaki insanları gözlemlesin. Stand-up’çılara böyle bir misyonun yüklenmesi ve Cem Yılmaz’ın sokaktan koptuğu için artık komik olmadığının iddia edilmesi yersiz. En azından ben bu görüşe katılmıyorum.

İzleyicinin gerçekçi olmayan beklentilerinden bir örnek daha verecek olursam: Sık sık Cem Yılmaz’ın eski tadının olmadığı söyleniyor. İyi de hangimizin eski tadı var ki?! Cem Yılmaz da bir insan ve o da bu ülkede yaşıyor. Ayrıca, hangimiz artık neden ne kadar keyif alıyoruz da Cem Yılmaz’ın gösterilerinden de aynı keyfi almayı bekliyoruz? Bilgiyi de eğlenceyi de bir dakikalık videolarda bulmaya çalıştığımız bir dönemdeyiz.

Durum böyleyken Cem Yılmaz’dan beklentimizin de gerçekçi olmadığını düşünüyorum. Tabii 2011’de yaptığı gösteride çıtayı çok fazla yükseltmesinin de bu yorumlarda etkisi büyük. Yalnız, unutmayalım ki 2011’dekinden çok farklı bir dönemdeyiz ve o dönem hepimizin hala biraz keyfi vardı.

O kadar düşünmeden yorum yapıyor, birisinin söylediği laf üzerine kafa yormadan o lafı o kadar sahipleniyoruz ki ortalık yersiz çıkarımdan geçilmiyor. Yani günümüzde artık Cem Yılmaz için bile stand-up yapmak zor. Çünkü herkesin her konuda başkasına ait bir fikri olduğu gibi bunu sık sık da dile getirme sınırsızlığı da mevcut.

Yukarıda da bahsettiğim gibi stand-up yapmak artık Cem Yılmaz için bile kolay değil. Ama bence işini hala çok iyi yapıyor. Yalnız, anlamadığım bir sebepten dolayı bazı insanlar büyük bir arzuyla Cem Yılmaz’ın -deyim yerindeyse- bitmesini bekliyor. Neden? Başımıza gelen tüm ekonomik, siyasi problemlerin arkasında o mu var? Nedir bu ‘Cem Yılmaz bitiyor, bitti’ söylemleri?! Adam çalıp çırpmıyor, işini en iyi şekilde yapıyor ve dolayısıyla da senelerdir popülerliğini koruyor. Varlığını da torpille yapmadı.

Gözlemlediğim kadarıyla işini iyi yapan, yetenekli insanlar popüler olmaya başladığı an onlara saldırı da başlıyor. Hatta günümüzde artık ünlü olma kriterleri arasında linçlenmek var. Yani linç yiyorsanız tanınmış saylıyorsunuz.

Bana soracak olursanız antisosyal ve borderline kişilik bozukluğu olan insanların hedef tahtasında olmak tanınır olmanın ne bir kriteri ne de faturası olmalı. Muhatabına yöneltilmeyen öfkenin göz önünde olana yöneltilmesi o insan için haksızlık.

Bir insanın yaptığı işi beğenmeyebilirsiniz. Eleştirebilirsiniz. Yalnız, biz toplum olarak eleştiri ve zorbalığı genelde birbirine karıştırıyoruz. Bir insana zorbalık yaptıktan sonra o karşılık verdiğinde, “O da eleştiriye açık değil” diyemeyiz. Bir insanın yaptığı işi beğenmiyorsanız isterseniz uygun bir dille eleştirir, sonra da takip etmezsiniz. Ona sürekli çamur atmak patolojiye girer.

Bir insanı ilk başta göklere çıkartıp sonra da beklentiyi karşılamıyor diye yerden yere vurmak, sağlıklı bir davranış değil. Beklentilerimiz gerçekçi olmayabilir, yaşam koşulları değişmiş olabilir, yani eskiden keyif aldığımız şeylerden artık keyif almamamızın birçok farklı sebebi olabilir. O insanın yaptığı işleri artık beğenmiyor da olabiliriz tabii. Takip etmeyi bırakırız olur biter.

Dolayısıyla, onu linçlediğiniz zaman yaşadığınız kısa süreli haz, ruhsal mastürbasyondan başka bir şey olmadığı gibi işlevsel de değildir. Bu durum sadece Cem Yılmaz için geçerli değil; göz önünde olan tüm insanlar için geçerli.

Bence işini iyi yapan, yetenekli, başarılarını hakkıyla elde eden insanlara zorbalık yapmak yerine onlara sahip çıkalım. Övgüyü hak etmediğini düşünüyorsak da yerden yere vurmaya gerek yok. Yani olabildiğince grilerde kalalım. Ha illaki birini yerden yere vuracaksak, tepki göstereceksek o zaman çalıp çırpan, haksızlık yapan, torpille yükselenlere yönelsek fena olmaz. Zira hiçbirimizin eski tadının olmamasında onların etkisi büyük.

Özetle, ben Cem Yılmaz’ın son gösterisini beğendim. Bugün bahsettiğim konulardan bazılarını zaten kendisi de son gösterisinde kendine özgü tarzıyla, fazlasıyla güldürerek anlatıyor. Ayrıca, bu gösterisinde politik konulara da değinip çok yerinde göndermeler yapıyor. Ben -eğer hala gitmediyseniz- izlemenizi öneririm.

Ve eklemeden geçemeyeceğim; Eğer dünyada bitmesi gereken, bitmesini temenni edeceğimiz bir şey varsa, o da şiddet olmalı, bizi güldüren insanlar değil!

Sevgiyle kalın.

QOSHE - Cem Yılmaz tam gaz - Psk. Dr. Feyza Bayraktar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Cem Yılmaz tam gaz

20 0
14.04.2024

Geçenlerde Cem Yılmaz’ın yeni gösterisine gittim. Ülkede ardı arkası kesilmeyen gam ve kederin etkilerinden -bir süreliğine de olsa- uzaklaşmak için hepimizin gülmeye ihtiyacı var. Gülmek için gidilebilecek en iyi yerlerden biri de -bence- Cem Yılmaz gösterisi.

Devlet aldığı vergilerden Cem Yılmaz gösterisi için her vatandaşa bir bilet ayarlasa ruh sağlığı açısından etkili bir girişim olur diye düşünüyorum. Hayat pahalılığı sebebiyle her şeyin fiyatı arşa değdiği için bilet fiyatları da enflasyondan nasibini almış. Buna rağmen salon ağzına kadar doluydu.

Cem Yılmaz gösterilerine gitmeyi alışkanlık haline getirmiş kişiler için bu tablo hiç de şaşırtıcı değil; gösterileri senelerdir kapalı gişe oynuyor. Enflasyondaki artış gülme ihtiyacını daha da öncelik haline getirmiş olmalı ki biletler satışa çıktığı an tükeniyor.

Ve görünen o ki iddia edildiğinin aksine Cem Yılmaz’ın bittiği falan yok; yoluna tam gaz devam ediyor.

Ben karikatür dergileri okunan, Sadri Alışık filmleri izlenen, Zeki Alasya-Metin Akpınar kabarelerine gidilen, aile içi sohbetlerde esprilerin havada uçuştuğu, yani mizahın önemsendiği bir evde büyüdüm. Ailemde hemen herkes komik ve eğlenceli. Ve hemen hepimiz de Cem Yılmaz hayranıyız.

Ben Cem Yılmaz’ı daha karikatür çizdiği dönemlerde okuyor, sahneye ilk çıktığı zamanlarda izliyordum. Yani ergenliğimden beri hayranıyım. Her gösterisine en az iki kere gittim; gösteri DVD’lerini ise onlarca kaç kez izledim. Yaptığı mizah, benim mizah anlayışımla uyuştuğu için esprilerine çok gülüyorum.

Gösterilerinde şunu gözlemliyorum: Cem Yılmaz bir ana fikir ve o ana fikirden türeyen ilişkili fikirleri baz alarak zihninde birçok karikatür çiziyor. Daha sonra bu karikatürleri sahnede hem yaşayarak hem de karşısındakine yaşatarak anlatıyor. Bir hikâyeyi anlatırken, parantezler açıyor ve araya küçük başka hikayeler sıkıştırıp sonra baştaki hikâyeye geri dönüyor. Anlattıkları birbirinden farklı gözükse bile birbirine bağlı ve aynı fikir etrafında birleşiyor.

Tüm gösterilerinde gözlemsel mizahı, alaycı mizahı ve ofansif mizahı tadında harmanlayarak hikayelere yediriyor. Böylece, gösterileri yapaylaştıran bir mesaj kaygısı Cem Yılmaz gösterilerinde karşımıza çıkmıyor.

Özetle, tüm gösterilerinde farklı olayları, durumları, fikirleri yaratıcılığını kullanarak kendi bakış açısından anlatıyor. Yani -her ne kadar bazıları öyle sansa da- adam sokakta yürürken karşılaştığı durumları, olayları rastgele bir şekilde sahneye aktarmıyor.

Günümüzde stand-up yapan birçok insan var. Yalnız, ben hala Cem Yılmaz’a rakip olabilecek birisini tanımadım. Kendisinin tek rakibi bence hala kendisi.

Yaklaşık 10 sene önce onunla tanışma fırsatı yakaladım. Kendisiyle çok sık görüşmesek de ahbaplığımız, iletişimimiz hala devam eder. Sağ olsun filmlerinin galası olduğu zaman davetiye gönderir, ben de giderim. Aklına fikrine güvendiğim, sevdiğim bir insandır.

Kendisini şahsen de tanıdığım için şunu net bir şekilde söyleyebilirim: Cem Yılmaz komik olmaya çalışmıyor. O hayatın doğal akışında bazen komik, bazen ciddi… Yani her insan gibi… Ama komik olduğu zamanlarda bunun için özel bir çaba harcamıyor. Sahnede de günlük hayatındaki doğal komik hali gibi. O doğallığı da haliyle izleyiciye geçiyor.

Yeni nesil stand-upçılardan bazılarını izledim; fakat Cem Yılmaz’ı izlerken aldığım keyfi alamadım. Bir kısmının üzerinde ister istemez Cem Yılmaz etkisi var, o da o gösteriyi orijinal olmaktan uzaklaştırıyor. Bir kısmında komik olmak için ciddi bir çaba gözlemliyorum, bu da doğallığı bozuyor. Ne yazık ki birçok gösterinin zemininde de hikâyenin çıkış noktasını oluşturan sağlam bir fikir ve ona ışık tutan yaratıcı bir bakış açısı yok. Dolayısıyla, espriler çoğu zaman izleyiciye tam geçmiyor, havada kalıyor haliyle de unutuluyor. Ve tabii hikayeleri karikatürleştirip anlatmak ve aynı zamanda o karikatürü iyi bir oyunculuk ya da taklit yeteneği ile izleyiciye yaşatarak aktarmak başka bir yetenek. Yani stand-up gösterilerinde Cem Yılmaz tarzını seven ve bu tarzı görmek isteyen izleyici için- en azından benim bildiğim- henüz yeni bir isim yok. Dolayısıyla, ‘Cem Yılmaz esprisi‘ diye anılan, ağızdan ağıza dolaşan espriler hala yerini koruyor.

Cem Yılmaz’ın ‘Kayınımda da var’ , ‘Burada........

© Diken


Get it on Google Play