İHSAN DAĞI

Siyaset de ekonomi de derin bir kriz yaşıyor. Bu iki temel alanda da normalleşme şart. Normalleşme için inisiyatif alması gerekenler de elbette ülkeyi yönetme sorumluluğu taşıyanlar.

Henüz olumlu sonuçları günlük yaşama yansımasa da ekonomide normalleşme süreci başladı. Mehmet Şimşek yönetiminde ekonomi politikaları yakın geçmişle kıyaslandığında ‘rasyonel’ bir zeminde yürütülüyor. Seçim öncesi bütün ısrarlara, Ankara ve özellikle İstanbul’da muhalefet adaylarının kazanmaya yakın olduğu haberlerine rağmen emeklilere yönelik yeni bir maaş düzenlemesi yapılmaması ‘sıkı’ bir politika izlendiğinin ve sürdürüleceğinin işareti.

Ekonomide normalleşme ve rasyonelleşme noktasına gelindiyse neden benzer bir süreç siyaset alanında da başlamasın?

Bu mümkün. Evet ekonomide ‘deniz bitti,’ başka çare kalmadı. Peki siyasette kaldı mı? Bir ülke bu kadar siyasal gerilimi, kutuplaşmayı, inatlaşmayı kaldırabilir mi?

Dahası, ekonomide hedeflerine ulaşmak isteyen bir hükümet bunun sadece ekonomi politikalarına bağlı olmadığını da biliyordur. Hukuk rayına oturmadan, ifade özgürlüğü güvenceye alınmadan, siyaset bir ölüm kalım mücadelesi olmaktan çıkarılmadan enflasyon düşer mi, ödemeler dengesi rahatlar mı, dış kaynak gelir mi, istihdam artar mı?

Yeni bir normalleşme süreci ekonomi politikasının başarısı için şart. Siyasetin dinamikleri de bunu gerektiriyor.

AKP yerel seçimleri kazansa da kaybetse de 2028’e kadar yönetimde. Yetki de sorumluluk da iktidar partisinde. Seçmenini kimlik siyaseti ve lider karizmasıyla son seçimde yüzde 36’da tutmayı başardı, ittifak modeliyle de cumhurbaşkanlığını yeniden kazandı. Ama, AKP eski gücünde değil. Oyu yüzde 50’lerin çok gerisinde.

Kendi izlediği ‘kutuplaştırma siyaseti’ AKP’yi dar bir alana hapsetmiş durumda. Oy havuzu belli ve bu giderek daralıyor. Kutuplaşma siyasetinde kullandığı milliyetçiliğin de dindarlığın da alternatif ve daha organik AKP karşıtı sahipleri ortaya çıkıyor ve bunlar büyüyor. AKP kendi kutuplaştırma siyasetinin ve getirdiği cumhurbaşkanlığı siteminin mağduru olma yolunda. Buradan çıkış normalleşme ve demokratikleşme politikalarıyla mümkün.

Orta vadede AKP’nin oylarını bırakın yukarıya çekmeyi muhafaza edebilmesinin yolu ekonomide rasyonel politikalardan ve siyasette normalleşme ve demokratikleşmeden geçiyor. Buna yeni bir ‘Kürt açılımı’ da dahil. Kürt siyasal hareketinin bu konuda istekliliği ortada. İstanbul seçim sonucundan bağımsız olarak DEM Parti cephesinden gelen mesajlara verilecek olumlu bir cevap siyasette normalleşmenin ilk sinyali olabilirdi, ama anlaşılan hükümet önce İstanbul sonucunu görmek istiyor.

AKP yerel seçimleri kazansın veya kaybetsin normalleşme seçeneğini değerlendirmek zorunda kalacak. Yerel seçimleri kazanıp kaybetmek derken kastedilen İstanbul ve Ankara sonuçları aslında. İstanbul’da İmamoğlu, Ankara’da Yavaş seçimleri yeniden kazanırsa bu, AKP’nin yerel seçimleri kaybettiği biçiminde okunacak. Böyle okunacak çünkü, mayıs seçimlerindeki başarısına rağmen iktidarın siyaset üzerinde kalıcı bir hegemonya kuramadığı ortaya çıkacak. Ayrıca, AKP-MHP ittifakına karşı seçime ittifaksız katılan İmamoğlu ve Yavaş’ın seçimi kazanması kitlesel muhalefetin bu iki isim etrafında yeni bir dinamizm kazanarak iktidarın karşısına dikilmesi anlamına gelecek. Sonuçta, iktidar blokunu 2028’e kadar tedirgin edecek yeni bir siyasal durum ortaya çıkacak. Bu durum da hala diri kalan muhalefetin karşısında geniş kitleler için refah üretmek adına iktidar partisini ekonomide rasyonel politikalar yürütmeye zorlayacaktır.

AKP’nin Ankara ve İstanbul’u yeniden kaybetmesi ‘kutuplaştırma siyaseti’nde de iktidar için denizin bittiğini, kutuplaşmanın artık muhalefetin lehine siyasal sonuçlar ürettiğini gösterir. Bu durumda iktidar partisi yeni yollar denemek, kendine ve Türkiye’ye ilişkin yeni hikayeler üretmek zorunda.

Daha da sertleşerek, rejimi daha da otoriter bir zemine çekerek yeni bir dinamizm kazanan muhalefeti susturmak ve sindirmek hiç kolay olmaz. Ayrıca, seçimleri yeniden kazanarak adeta siyaseten yenilmez hale gelen İmamoğlu ve Yavaş gibi popüler isimleri siyaset dışı yollarla etkisizleştirmek de pek mümkün değil.

Dolayısıyla, eğer AKP yerel seçimleri kaybederse ‘makulün siyaseti’ne yönelmek zorunda. Seçimden galip çıkan bir İmamoğlu ve Yavaş’ın karşısında AKP geniş kitleler için hizmet ve huzur üretecek bir normalleşme süreci başlatmazsa orta vadede ağır kaybeder. Makul, ekonomide rasyonelleşme, siyasette ise normalleşme ve demokratikleşme demek.

Düşük bir ihtimal de olsa, AKP’nin İstanbul ve Ankara’yı kazanması halinde de normalleşme siyasetini değerlendirmesi kendi lehine olabilir. İmamoğlu ve Yavaş’ın kaybetmesi durumunda muhalefet popüler liderlerini de kaybeder, AKP’nin siyaset üzerindeki hegemonyası iyice pekişir. Siyasette adeta rakipsiz kalan AKP’nin ülkenin kronik sorunlarını çözmek için radikal adımlar atmasının önünde siyasal risk kalmaz.

Her durumda, ekonomide rasyonel politikalarla sonuç almak zorunda olan iktidar en azından ekonomi politikalarının başarısı için bir yandan Kürtlere, öte yandan da yorgun ve yenik muhalif kesimlere ulaşacak normalleşme adımları atılabilir.

Kısaca, AKP seçimleri kazansa da kaybetse de normalleşme mümkün. Ekonominin gerekleri ve siyasetin dinamikleri bu yönü gösteriyor.

Peki iktidar partisi bu yolu tercih eder, ‘makul’de karar kılar mı? Bu konuda iyimser olmak zor. Ancak, İstanbul ve Ankara’nın bir defa daha kaybı bu ihtimali artırabilir.

QOSHE - Seçimden sonra normalleşme mümkün mü? - İhsan Dağı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Seçimden sonra normalleşme mümkün mü?

20 1
30.03.2024

İHSAN DAĞI

Siyaset de ekonomi de derin bir kriz yaşıyor. Bu iki temel alanda da normalleşme şart. Normalleşme için inisiyatif alması gerekenler de elbette ülkeyi yönetme sorumluluğu taşıyanlar.

Henüz olumlu sonuçları günlük yaşama yansımasa da ekonomide normalleşme süreci başladı. Mehmet Şimşek yönetiminde ekonomi politikaları yakın geçmişle kıyaslandığında ‘rasyonel’ bir zeminde yürütülüyor. Seçim öncesi bütün ısrarlara, Ankara ve özellikle İstanbul’da muhalefet adaylarının kazanmaya yakın olduğu haberlerine rağmen emeklilere yönelik yeni bir maaş düzenlemesi yapılmaması ‘sıkı’ bir politika izlendiğinin ve sürdürüleceğinin işareti.

Ekonomide normalleşme ve rasyonelleşme noktasına gelindiyse neden benzer bir süreç siyaset alanında da başlamasın?

Bu mümkün. Evet ekonomide ‘deniz bitti,’ başka çare kalmadı. Peki siyasette kaldı mı? Bir ülke bu kadar siyasal gerilimi, kutuplaşmayı, inatlaşmayı kaldırabilir mi?

Dahası, ekonomide hedeflerine ulaşmak isteyen bir hükümet bunun sadece ekonomi politikalarına bağlı olmadığını da biliyordur. Hukuk rayına oturmadan, ifade özgürlüğü güvenceye alınmadan, siyaset bir ölüm kalım mücadelesi olmaktan çıkarılmadan enflasyon düşer mi, ödemeler dengesi rahatlar mı, dış kaynak gelir mi, istihdam artar mı?

Yeni bir normalleşme süreci ekonomi politikasının başarısı için şart. Siyasetin dinamikleri de bunu gerektiriyor.

AKP yerel seçimleri kazansa da kaybetse de 2028’e kadar yönetimde. Yetki de sorumluluk da iktidar partisinde. Seçmenini kimlik siyaseti ve lider karizmasıyla son seçimde yüzde 36’da tutmayı başardı, ittifak modeliyle de cumhurbaşkanlığını yeniden kazandı. Ama, AKP eski gücünde değil. Oyu yüzde 50’lerin çok gerisinde.

Kendi izlediği ‘kutuplaştırma siyaseti’ AKP’yi dar bir alana hapsetmiş........

© Diken


Get it on Google Play