Maarif Mektepleri bağımsız, sırtını bir yerlere dayamadan kültür hayatımıza katkı sunmayı kendine şiar edinmiş bir yayınevi. Birbirinden önemli, değerli bir çok kitabın okurla buluşmasını sağladı. Bağımsız olmak, popülizme yaslanmamak ne yazık ki çeşitli sıkıntıları da beraberinde getiriyor. Yaşadığımız ekonomik kriz, kağıt bulmadaki sorunlar, artan maliyetler bu yayınevinin kitap yayımlamasını yavaşlatmıştı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Maarif Mektepleri bu sene başında çok kıymetli bir kitap yayımladı: “Zor Zamanlarda Diplomat Olmak”

Diplomatlık, diplomasi çok titizlik gerektiren, kişisel yetenekleri de içine alan; entelektüel birikimi, görgüyü, terbiyeyi içine alan önemli bir alan. Diplomatlar ülkelerini yurtdışında temsil ederler. Herhangi bir olayda ülkenin çıkarlarını ve menfaatlerini diplomatların verecekleri kararlar etkiler. Ülkeler diplomasiye verdiği önemle başka devletlerce tanınır.

Önemli diplomat ve siyasetçilerimizden Namık Tan bir makalesinde diplomatlıkla ilgili önemli şeyler söylüyor: “Her şeyden önce, diplomatlık büyük bir disiplin gerektiren, mükemmeliyetçiliği önceleyen, hata ve özür kaldırmayan, duygusallıktan öfkeden ve hamasetten uzak, soğukkanlı sabırlı ve ölçülü davranışı ve gerçekçiliği esas alan, son derece zor bir meslektir. Sevmeden ve tutkuyla çalışma isteği olmadan yapılacak bir iş değildir.

Bir diplomatın, her aşamada sanatçı hassasiyeti ve özeni ile hareket etmesi icap eder. Örneğin, bir heykeltraş mermeri nasıl ustalıkla yontarsa, bir diplomat da mesleğini aynı hassasiyetle ve özenle icra etmek zorundadır. En ufak bir hata nasıl sanat eserinin mahvolmasına yol açarsa, diplomatın yapacağı bir hata da iki ülke arasındaki ilişkileri yıkıma dahi uğratabilir.

Diplomat, sırtında ülkesinin ve milletinin sorumluluğunu taşır. Muhataplarınız, bir diplomat olarak size baktıklarında duruşunuz, haliniz ve tavrınız hakkındaki notlarını, sizin şahsınıza değil, temsil ettiğiniz ülkeye verir. Dolayısıyla, bir diplomat için, muhatapları nezdinde yarattığı ilk izlenim çok önemlidir, hatta hayatî önem taşır. Örneğin, herhangi bir topluluğa hitaben konuşma yaptığınızda veya bir grup davetliyi evinizde yemekte ağırladığınızda, muhataplarınız sizin hakkınızda bir kanaat oluşturacaktır. Üstelik, bu kanaat sizin şahsınızda ilgili değil, ülkenizle ilgili olacaktır ve bunu sonradan değiştirme imkânınız yoktur.

Bu yüzden, bir diplomata verilen ilk öğreti şudur: “ilk izlenim yaratmak için ikinci bir şansınız yoktur”. Bir meslek büyüğümün bunu daha çarpıcı bir şekilde tarif ettiğini hatırlıyorum. Şöyle demişti: “diplomatlık paraşütle atlamaya benzer, paraşütünüz mutlaka açılmak zorundadır, aksi taktirde yere çakılırsınız”.

Bir diplomat söyleyeceklerini çok iyi düşünmek, son olarak söylemesi gerekeni, ilk olarak söylemekten kaçınmak zorundadır. Kendisini asla ve asla özür dilemek mecburiyetinde bırakmamalıdır. Zira, özür dilemenin maliyeti çok yüksektir. Ülkeye güven ve itibar kaybettirir.https://apm.org.tr/2021/12/23/

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler eğitimi alan, yurt içinde ve dışında farklı kongrelerde uluslararası ilişkiler, Türk diplomasi tarihi, kamu diplomasisi, iletişim ve Ankara şehir tarihi alanlarında çalışma ve sunumlar yapan Muhammed Murat Arslan tarafından hazırlanan “Zor Zamanlarda Diplomat Olmak” kitabı alanındaki önemli boşluğu dolduruyor. Hepimizin malumu olduğu üzere bildiği ve bilmediği her şey hakkında çok konuşan bir toplumuz. Özellikle siyaset ve din konuştuğumuz konuların başında… Bilmeden, empati kurmadan ahkam kesmeyi bir marifet sayıyoruz. Diplomat kavramının sözlük anlamını bile bilmeyen insanlar mangalda kül bırakmayan söylemler içinde. Özellikle son dönemlerde diplomatlar “monşer” kavramı eşliğinde eleştiriliyor. Bu kavramla diplomatlarımıza toplumdan kopuk, kendi dünyalarında rahat bir hayat yaşayan, elini ılık sudan soğuk suya vurmayan, batı özentisi içinde olan insanlar gözüyle bakılıyor. Aslında bir şehir efsanesi gibi dolaşan bu söylemin dışında Dışişleri görevlileri, büyükelçiler, diplomatlar ne yaşıyor, nasıl yaşıyor gibi soruların cevaplarını bilmiyoruz.

Kitapta “Avrupa’da PKK Saldırıları ve Rehine Krizi” adlı bir söyleşiyle de yer alan Emekli Büyükelçi Numan Hazar Sunuş bölümünde şunları söylüyor: “Zor Zamanlarda Diplomat Olmak projesi Türk diplomatlarına yönelik kimi ön yargıların yarattığı rahatsızlıktan ortaya çıkmıştır. Zaman zaman diplomatlarımıza yönelik “monşer” eleştirisi ile onların “rahat ve keyifli” bir yaşam içerisinde Türk toplumundan kopuk oldukları inancının yerleşmesi tehlikesine karşı bir tepki niteliğindedir. Muhammed Murat Arslan bana diplomatların sanıldığı gibi olmadıklarını; terör, savaş, iç savaş, isyan, saldırı ve rehine alma gibi eylemlerle baş başa kaldıklarını, çok sayıda şehit verdiklerini ve bu olumsuz ortamlarda yaşam tehlikesi içerisinde başarılı biçimde hizmette bulunduklarını gözlemlediğini ifade ederek projesinin amacını bana açıklamıştı. Ben de ona bu alanda tam destek sözü vermiştim.”

İşte “Zor Zamanlarda Diplomat Olmak” kitabı konunun uzmanı, hem teorik anlamda hem pratik anlamda işin içinde olmuş, yurtiçi ve yurtdışında görev almış dokuz önemli adı çalışmasına konuk etmiş. Bu adlar: TBMM Dışişleri Komisyonu Danışmalığı, Pakistan (2000-2002), Beyaz Rusya Büyükelçiliği (2002-2004) büyükelçiliği, Dışişleri Bakanlığı Müşaviri (2005-2006) görevlerinde bulunmuş Ali Vural Öktem, Belgrad Büyükelçiliği (2003-2008), Çok Taraflı Balkan İşleri Koordinatörlüğü (2008-2009), Dışişleri Bakanlığı Genel Müdürlüğü, Bakanlık Müşavirliği (2011-2012), Havana Büyükelçiliği (2012-2016) görevlerinde bulunmuş Hasan Servet Öktem, Gümülcine Başkonsolosluğu (1988-1990), Münih Başkonsolosluğu (1990-1993), Batum Başkonsolosluğu (1994-1998), Pakistan Büyükelçiliği (2002-2007), Konsolosluk İşleri Genel Müdürlüğü (2007-2010) Macaristan Büyükelçiliği (2010-2013) görevlerinde bulunmuş Hasan Kemal Gür, Türkiye’nin Tel-Aviv Elçiliği, Zürih Başkonsolosluğu, Dublin Büyükelçiliği ve Bükreş Büyükelçiliğinde çeşitli seviyelerde diplomatik görevler (2000’e kadar), Filistin Ulusal Yönetimi ve İsrail nezdinde T.C. Kudüs Başkonsolosluğu (2000-2005), Türkmenistan nezdinde T.C. Aşkabat Büyükelçiliği (2008-2011) Tahran’da yerleşik Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nda Genel Sekreter Yardımcısı (2018’den bu tarafa) görevlerinde bulunan Hüseyin Avni Bıçaklı, Bağdat Büyükelçiliği (1990-1992), Tokyo Büyükelçiliği (1992-1996) TİKA Başkanlığı (1996-1997), Müsteşar ekibi ve Bakanlık Sözcülüğü (1997-1999), Roma Büyükelçiliği ve Roma’daki BM Gıda ve Tarım Örgütü nezdinde Daimi Temsilciliği (1999-2004) Mehmet Necati Utkan, Stockholm Büyükelçiliği Müsteşarlığı (1979), Urumiye Başkonsolosluğu (1982), Tahran Büyükelçiliği Müsteşarlığı (1987), Londra Büyükelçiliği Müsteşarlığı (1990), Libya Büyükelçiliği (1998), Afganistan Büyükelçiliği (2002-2004) görevlerinde bulunmuş Müfit Özdeş, Bosna Hersek’te savaş sırasında Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk büyükelçiliği (1993-1996) Fas Büyükelçiliği (1996-1998), Teftiş Kurulu üyeliği (1998-2002), Arjantin Büyükelçiliği (2002-2006) Dışişleri Bakanlığı müşavirliği (2007) görevlerinde bulunmuş Şükrü Tufan, Dışişleri Bakanlığı müşavirliği (1998-2000), Müsteşar yardımcılığı (2000-2002), Kanada büyükelçiliği (2002-2008), Dış Politika Danışma Kurulu üyeliği (2008-2009) görevlerinde bulunmuş Aydemir Erman, Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Vekilliği (1980), Nijerya büyükelçiliği (1995-1998), Dışişleri Bakanlığı müşavirliği ve İslam Konferansı Örgütü ve Afrika Ülkeleri Koordinatörü (1998-2000), İkili Siyasi İşler genel müdürlüğü (Afrika ve Doğu Asya, Pasifik’ten sorumlu) (2000-2001), Avrupa Konseyi daimi temsilciliği (2001-2004) UNESCO daimi temsilciliği (2004-2006), Dışişleri Bakanlığı Müşavirliği, Milli Savunma Bakanlığı Dış Politika danışmanlığı (2007-2009), Teftiş Kurulu başkanlığı (2009-2010) görevlerinde bulunmuş Numan Hazar.

Birbirinden kıymetli bu adlar ülkemizi ve dünyayı etkileyen önemli zamanlarda görevde bulunmuşlar. Kıbrıs Barış Harekatı, 1984 Tahran Asala Saldırıları, 1990 Batı Trakya Olayları, I. Körfez Savaşı, Somali İç Savaşı, Bosna Savaşı, Avrupa’da PKK Savaşları, 2. İntifada/Filistin-İsrail Çatışması kitapta yer alan konular. Kitabın adında da belirtildiği gibi bu olaylar gerçekten zor zamanların olayları… Özellikle Kıbrıs Harekatının sonuçları, PKK, Somali İç Savaşı, Bosna Savaşı sonuçları itibarıyla bütün canlılığını ve sıcaklığını koruyor. Bizi bu denli etkileyen olaylar bizzat onların içinde yer almış yetkililer tarafından ayrıntılı olarak işleniyor. Soru-cevaplar ve görseller anlatımı destekliyor.

Kitabı hazırlayan Arslan sunuş bölümünde önemli noktalara değiniyor: “Diplomatlara dair yaygın bir şekilde kullanılan “monşer” ifadesi malumdur. Fransızcadan dilimize geçen bu sözcük “dostum, azizim” anlamındadır. Bizdeki simgesel anlamı ise halkın değerlerinden uzak, risk almayan, verilen emirlerin uygulayıcısı olan ve başka ülkelerde gününü gün eden kişiler olarak öne çıkar. Böyle bir durum söz konusu mu değil mi, sanırım bunun cevabını kitap ile vermiş olacağız. Şunu belirtmem gerekir ki, elbette bir toplulukla alakalı peşinen yargıda bulunmak haddi aşmaktır. Elbette ki bu anlam çerçevesinin içerisine girenler vardır, olması da normaldir. Ancak böyle bir genelleme ile diplomasi mesleğini icra eden tüm kişileri töhmet altında bırakmak hem büyük bir haksızlık hem de büyük bir saygısızlık olur.

Yaptığım görüşmelerdeki en büyük kazanımlardan birisi de memlekete hizmet etmek ve hamaset yapmadan bir bayrağa sahip çıkmanın ne demek olduğunu öğrenmek oldu. Gerçek milliyetçiliğin dersini aldım, heybeme kattım. Bu zarif ve kibar beyefendilerin, mesele Türkiye olduğunda takındığı haşmetli ve kudretli tavır beni derinden etkiledi. Hassas davranmaları, yarını düşünmeleri, keskin bir bilinç ile hareket etmeleri ve en önemlisi devlet umuru konusundaki özenleri ders niteliğindeydi. İlk gittiğim röportajda gözyaşı dökeceğimi aklımdan bile geçiremezdim. Gözyaşlarının söyleşilerimizin genel bir parçası hâline geldiğini de belirtmeliyim. Röportajlar esnasında Muhsin Çelebi aklıma geliyor, pembe incili kaftan yere seriliyordu… Bu etkileyici konuşmaların bir kısmını kitabın içerisine alamasak da bu vurguyu yapmayı bir sorumluluk addediyorum.”

“Zor Zamanlarda Diplomat Olmak” kitabı ülkemizi etkileyen ve hepimizin hakkında az çok, yalan yanlış bir şeyler bildiğimiz, duyduğumuz mevzuları sıkmadan, ayrıntılara boğmadan, kavramlarla yormadan okuyucunun anlayacağı şekilde işliyor. İçeriden, sorumlu bir bakış açısıyla ele alınıyor bütün meseleler. Bu çalışma sağda solda anlatılan, şehir efsanesine dönüştürülen önemli konuları birinci elden duymak ve okumak için iyi bir fırsat sunuyor.

Kafamızda oluşan sürekli davetten davete koşan, balolarda şık giyimleriyle salınan kadın erkek imajının aksine Kıbrıs Barış Harekatı’nda Büyükelçilik binasında yerlerde yatan, sandalye üstünde uyumaya çalışan, sağdan soldan gelen kurşunlara hedef olmamak için çırpınan görevlilerin yaşadıklarını okuyoruz.

Filistin Ulusal Yönetimi ve İsrail nezdinde T.C. Kudüs Başkonsolosu Hüseyin Avni Bıçaklı bir anısını anlatıyor: “Bunlardan birine bizzat tanık da olmuş ve büyük bir hayati tehlike atlatmıştık. 13 yaşındaki kızım ve 6 yaşındaki oğlumu her sabah olduğu gibi (Batı) Kudüs’teki okullarına götürüyordum. Okula 2-3 dakika kala bir noktada kırmızı ışıkta durduk, yeşil yanmasını beklerken birden çok şiddetli bir patlama oldu, ortalık birbirine girdi, tüm insanlar kaçışmaya başladı. Sadece üç yüz-dört yüz metre mesafede gökyüzüne simsiyah dumanlar yükseldiğini görebiliyorduk. Ani bir kararla ve etraftaki taşıtların da yaptığı gibi, taşıtımızı kırmızı-yeşil ışık gözetmeden geri çevirerek oradan uzaklaştık. Bir süre sonra anlaşıldı ki, Yahudi haham kılığına girmiş bir eylemci o ana cadde üzerinde bulunan okulun önüne geldiğinde İsrail polisinin kendisini fark etmesi üzerine telaşlanarak kendini patlatmış. Parçalanmış gövdesi caddede kalmış, kafası ise okulun bahçesine düşmüş. Küçük yaştaki öğrenciler büyük şok içerisinde, öğretmenleri onları sınıflara almış hemen. Ama o manzarayı gören çocuklar ağır bir travma yaşamış, ağlayanlar, korku ve dehşeti bizzat yaşayanlar psikolojik bunalıma girmiş, okul yönetimi onlar için psikoterapik tedavi başlatmış.

Biz şanslıydık, Allah bizi korudu. Kırmızı ışık yanmasa yolumuza devam edecek ve tam okulun önünde biz orada olacaktık. O sırada okulun önünden geçmekte olan yayalar ve taşıtlardaki sivil insanlardan çok sayıda ölü ve yaralılar olmuştu.

O olaydan sonra eşimi ve çocuklarımı Ankara’ya göndermeyi çok ciddi şekilde düşündüm. Razı olmadılar, “Biz sensiz Ankara’da yapamayız, anca beraber kanca beraber.” dediler. Zor zamanlarda Diplomat olmak ifadesi belki de bu tanıma uygun düşüyordu, zira o dönemde Kudüs ateş, barut ve kan kokuyordu.”

Evet, birbirinden farklı bir çok yaşanmışlığı bizzat yaşayanların dilinden okuyacağımız “Zor Zamanlarda Diplomatlık” önemli bir çalışma. Kitabı okurken aynı zamanda dünyanın değişik coğrafyalarındaki ülkeleri ve siyasetlerini öğrenmiş oluyoruz. Aynı zamanda kitabın sayfalarında ilerlerken bol keseden atıp tutmanın ne kadar insafsızlık olduğunu görüyoruz. Malumat yığınına, enformasyon bombardımanına maruz kaldığımız bu zamanlarda “Zor Zamanlarda Diplomat Olmak” mutlaka okunmalı.

Muaz ERGÜ

QOSHE - Zor Zamanlarda Diplomat Olmak - Muaz Ergü
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Zor Zamanlarda Diplomat Olmak

31 14
22.04.2024

Maarif Mektepleri bağımsız, sırtını bir yerlere dayamadan kültür hayatımıza katkı sunmayı kendine şiar edinmiş bir yayınevi. Birbirinden önemli, değerli bir çok kitabın okurla buluşmasını sağladı. Bağımsız olmak, popülizme yaslanmamak ne yazık ki çeşitli sıkıntıları da beraberinde getiriyor. Yaşadığımız ekonomik kriz, kağıt bulmadaki sorunlar, artan maliyetler bu yayınevinin kitap yayımlamasını yavaşlatmıştı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Maarif Mektepleri bu sene başında çok kıymetli bir kitap yayımladı: “Zor Zamanlarda Diplomat Olmak”

Diplomatlık, diplomasi çok titizlik gerektiren, kişisel yetenekleri de içine alan; entelektüel birikimi, görgüyü, terbiyeyi içine alan önemli bir alan. Diplomatlar ülkelerini yurtdışında temsil ederler. Herhangi bir olayda ülkenin çıkarlarını ve menfaatlerini diplomatların verecekleri kararlar etkiler. Ülkeler diplomasiye verdiği önemle başka devletlerce tanınır.

Önemli diplomat ve siyasetçilerimizden Namık Tan bir makalesinde diplomatlıkla ilgili önemli şeyler söylüyor: “Her şeyden önce, diplomatlık büyük bir disiplin gerektiren, mükemmeliyetçiliği önceleyen, hata ve özür kaldırmayan, duygusallıktan öfkeden ve hamasetten uzak, soğukkanlı sabırlı ve ölçülü davranışı ve gerçekçiliği esas alan, son derece zor bir meslektir. Sevmeden ve tutkuyla çalışma isteği olmadan yapılacak bir iş değildir.

Bir diplomatın, her aşamada sanatçı hassasiyeti ve özeni ile hareket etmesi icap eder. Örneğin, bir heykeltraş mermeri nasıl ustalıkla yontarsa, bir diplomat da mesleğini aynı hassasiyetle ve özenle icra etmek zorundadır. En ufak bir hata nasıl sanat eserinin mahvolmasına yol açarsa, diplomatın yapacağı bir hata da iki ülke arasındaki ilişkileri yıkıma dahi uğratabilir.

Diplomat, sırtında ülkesinin ve milletinin sorumluluğunu taşır. Muhataplarınız, bir diplomat olarak size baktıklarında duruşunuz, haliniz ve tavrınız hakkındaki notlarını, sizin şahsınıza değil, temsil ettiğiniz ülkeye verir. Dolayısıyla, bir diplomat için, muhatapları nezdinde yarattığı ilk izlenim çok önemlidir, hatta hayatî önem taşır. Örneğin, herhangi bir topluluğa hitaben konuşma yaptığınızda veya bir grup davetliyi evinizde yemekte ağırladığınızda, muhataplarınız sizin hakkınızda bir kanaat oluşturacaktır. Üstelik, bu kanaat sizin şahsınızda ilgili değil, ülkenizle ilgili olacaktır ve bunu sonradan değiştirme imkânınız yoktur.

Bu yüzden, bir diplomata verilen ilk öğreti şudur: “ilk izlenim yaratmak için ikinci bir şansınız yoktur”. Bir meslek büyüğümün bunu daha çarpıcı bir şekilde tarif ettiğini hatırlıyorum. Şöyle demişti: “diplomatlık paraşütle atlamaya benzer, paraşütünüz mutlaka açılmak zorundadır, aksi taktirde yere çakılırsınız”.

Bir diplomat söyleyeceklerini çok iyi düşünmek, son olarak söylemesi gerekeni, ilk olarak söylemekten kaçınmak zorundadır. Kendisini asla ve asla özür dilemek mecburiyetinde bırakmamalıdır. Zira, özür dilemenin maliyeti çok yüksektir. Ülkeye güven ve itibar kaybettirir.https://apm.org.tr/2021/12/23/

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler eğitimi alan, yurt içinde ve dışında farklı kongrelerde uluslararası ilişkiler, Türk diplomasi tarihi, kamu diplomasisi, iletişim ve Ankara şehir tarihi alanlarında çalışma ve sunumlar yapan Muhammed Murat Arslan tarafından hazırlanan “Zor Zamanlarda Diplomat Olmak” kitabı alanındaki önemli boşluğu dolduruyor. Hepimizin malumu olduğu üzere bildiği ve bilmediği her şey hakkında çok konuşan bir toplumuz. Özellikle siyaset ve din konuştuğumuz konuların başında… Bilmeden, empati kurmadan ahkam kesmeyi bir marifet sayıyoruz. Diplomat kavramının sözlük anlamını bile bilmeyen insanlar mangalda kül bırakmayan söylemler içinde. Özellikle son dönemlerde diplomatlar “monşer” kavramı eşliğinde eleştiriliyor. Bu kavramla diplomatlarımıza toplumdan kopuk, kendi dünyalarında rahat bir hayat yaşayan, elini ılık sudan soğuk suya vurmayan, batı özentisi içinde olan insanlar gözüyle bakılıyor. Aslında bir şehir efsanesi gibi dolaşan bu söylemin dışında Dışişleri görevlileri, büyükelçiler, diplomatlar ne yaşıyor, nasıl yaşıyor gibi soruların cevaplarını bilmiyoruz.

Kitapta “Avrupa’da PKK Saldırıları ve Rehine Krizi” adlı bir söyleşiyle de yer alan Emekli Büyükelçi Numan Hazar Sunuş bölümünde şunları söylüyor: “Zor Zamanlarda Diplomat Olmak projesi Türk diplomatlarına yönelik kimi ön yargıların yarattığı rahatsızlıktan ortaya çıkmıştır. Zaman zaman diplomatlarımıza yönelik “monşer” eleştirisi ile onların........

© dibace.net


Get it on Google Play