“Duasız ve Törensiz” yoğun duygusallık içeren, hatırlayışın ve unutuşun kıyılarında dolaşan; bir büyük yitirişi, hüznü, sonsuz arayışı ilmek ilmek işleyen bir roman. Neval’in derin, sızılı aşkının metinleşmiş hali. Neden böylesi bir kurguyu tercih ettiniz? Neler söylersiniz “Duasız ve Törensiz”le alakalı?

İnsanın kaybından sonra yaşadıkları beni çok etkiliyordu. Ölüm bir gerçekti ama ölümü geride kalanın kabul ediş/edemeyiş hali uzun süredir zihnimi meşgul eden temel bir konuydu. Yıllarca yas tutan insanlar tanıdım. Sevgililerini, eşlerini, çocuklarını kaybetmişti bu insanlar, ancak sevdiklerinin ölümlerini kabul etmekte zorlanıyorlardı. Ben de böyle bir metin yazmaya karar verdim.

Romanımın baş karakteri Neval, Hasan’ın kaybını yaşayacak, onu deliler gibi arayacak, sorular kapısına dayandığında ise kendisine işaret edilen yere, mezara gitmeye karar verecekti. Mezara gitmek için yola revan olacak ancak gitmeyi başaramadan gerisin geriye eve dönecekti. Romanın temel aksı buydu.

Bu hikâyeyi nasıl kurgulayacağıma karar vermem gerekiyordu. Doğrusu bu en kolayıydı benim için. Zor olan böylesi ağır bir duyguyu yaşayan Neval’i ete kemiğe büründürmek, onun duygularını giyinmek, zihninin içine gezinmekti. Bunun çok zor ve netameli olduğunu söylemeliyim öncelikle. Bir yıl boyunca Neval gibi yaşamak beni duygusal açıdan çok yordu. İstediğim metni ortaya çıkardığımı düşündüğümde son noktayı koydum.

Romanın odağında yas tutma, hatırlama-unutma ve ölüm karşısındaki çaresizlik duruyor. Aynı zamanda romanda bellek mekânlardan biri de Kasaplar Deresi. Neval birçok kez buraya gitmek istiyor ama çetin kış şartları Ona izin vermiyor. Yas, unutma, hatırlama ve kasaplar Deresi… Neler söylersiniz bu hususlarla ilgili?

Ben daha romanın başında büyük bir risk alarak romanın diğer önemli karakterini, yani Hasan’ı öldürdüm. Ki Neval’in yas duygusunu verebilmem için bu büyük riski almam gerekiyordu. Benim esas derdim yas duygusunu, yas sürecini hakkınca verebilmekti. Neval Almanya’daki zamanlarında kendisine konulan teşhisin de etkisiyle unutmaktan korkmaya başlar ve reçete defterlerine Hasan’la olan geçmişinin dökümünü yapmaya başlar.

Zaman zaman Yatılı İlköğretim Bölge Okulundaki yıllara gider, zaman zaman da Siirt’in Dağdöşü Köyündeki günlerine. Bir hatırlama ve unutma salıncağında gider ve gelir. Dağdöşü Köyüne daha ilk geldiği günlerde Sekine Ninesinin kendisine Hasan’ın öldüğünü söylemesine rağmen bunu asla ve kat’a kabul etmez. Haftalarca Hasan’ın gidebileceği yerlere gider, akrabalarına, dostlarına onu tanıyan tanımayan herkese sorar. Tesellisi yittiğinde Hasan’ın ölmüş olabileceğine ihtimal vermeye başlar. Ve tipinin havayı dövdüğü bir gün yola çıkmaya karar verir.

Romanın sonuna kadar pek çok bölümde Neval’in başarısızlıkla sonuçlanan bu çabasına şahit oluruz. Bu bölümlerin özellikle kar, kış kıyamet bir havada geçmesi de elbette tesadüf değil. Kar ve tipi burada yası, yasın üşüttüğü ruhları temsil eder.

Neval’in Hasan’ın ölmesine inanmamasını nasıl açıklarsınız?

Neval ve Hasan arasında yaşanmamış çok şey vardır öncelikle. Uzaklıklar, büyük boşluklar, mesafeler. Romanda ortaokuldan sonra Neval ve Hasan’ın yollarının ayrıldığını görüyoruz. Neval İstanbul’da yatılı bir okulda okumaya başlar. Hasan ise Diyarbakır’da kalır. Bu süre zarfında sadece bir kez köyde bir araya gelmişlerdir. Daha sonra üniversite yılları başlar ki o süre zarfında da yine sadece bir kez görüşmüşlerdir.

Neval ve Hasan’ın duygularını anlatmak için İstanbul’da bir sahne inşa ettim. İETT otobüsündeki yakınlaşmaları, Maçka parkındaki dramatik sahneler aralarında konuşulamayan bir aşkı anlatmak içindi. Neval bu sahnede Hasan’ın kendisine aşkını ilan edeceğini bekler durur. Ancak Hasan ketum biri olduğundan aşkını itiraf etmek yerine dolaylı yöntemlere başvurur. Aralarındaki en büyük sorudur bu. Neval yıllarca bu sorunun peşine düşer. Neval’in Hasan’ın ölümünü kabullenemeyişindeki sebeplerden en önemlisidir bu. Ve elbette Hasan’ın genç yaştaki kaybını anlamakta da zorlanır. Roman boyunca bu soruyu sıklıkla sorar. Son olarak Neval’in psikolojisini anlamak için yas tutan çok insanla görüştüğümü, yasla ilgili metinler okuduğumu ve psikologlardan da destek aldığımı belirtmeliyim.

Roman Neval’ın Hasan’ı araması ve bu arayışta başına gelen olayları gösterirken fonda 80’li 90’lı yıllarda bütün ağırlığıyla hissedilen, hayatın üzerine çöken sert, kıyıcı siyasi/politik iklim kendini gösteriyor. Romanın arkasında yer alan, kendini hissettiren bu ağır hava hakkında neler söylersiniz?

Evet roman bu atmosferde geçiyor. Gerçekten çok kıyıcı yıllardı. Bir yas iklimi vardı. Ülke koca bir darbe geçirmiş, darbe sonrası ülkede pek çok sosyal kıyım yaşanmıştı. Bu kıyıcı iklimin ortaya çıkardığı toplum büyük bir travma geçirdi. Benim karakterlerim de tüm bu kıyımdan nasibini almış karakterler. Zaten romanı anlatmaya gayret ederken bugün ellilerini yaşayan bir kuşağın ezilen ruhlarını anlatmaya çalıştım diyorum.

Neval bugün aramızda belki kim bilir. Almanya’da yaşıyordur belki de hâlâ. Onun içinde yer aldığı koca bir kuşak var bu ülkede. Aynı zamanda bu kıyımdan kaçmak zorunda kalmış milyonlarca göçmen. Hakkınca sevememiş, hakkınca mutlu olamamış bir kuşak bu. Onların ruhlarına eğilmeye çalıştığımı söyleyebilirim.

Neval’in anne babası Almanya’ya göç ettikten sonra köyde kendisine bakan Sekine Nine var. Neval’in babaannesi, önemli karakterlerden. Sekine Nine neyi temsil ediyor?

Sekine Nine köyde kalan birkaç insandan biri. Köklerine, toprağına bağlı. Romandan anladığımız kadarıyla köyünü hiç terk etmemiş. Bozgrilerin tehditlerini yüreğinde soğutan biri. O kaygı ikliminde bile dirayetli.

Etrafındakilere güç veren, sabırlı, sağduyulu, bilge bir kadın. Neval’i sürekli avutuyor ölüm karşısında. Soğukkanlı olmasını salık veriyor. Kendisi de eşini kaybetmiş, çocuklarını Alman ellerine vermiş bir kadın. Beslemesi Mınce ile birlikte dağ başındaki bir köyde zamana ve acıya karşı cesurca duruyor.

Neval yatılı okuldan sonra İstanbul’a gidiyor, tıp okuyor. Anne babası Almanya’da. Neval oraya da gidiyor. Bu açıdan baktığımızda Neval modern, çağdaş bir Cumhuriyet çocuğu olarak görülebilir. Hasan ise üniversiteyi kazanıyor ama okulu bırakıp köye dönüyor. Neval’in bu dönüşünün görünürdeki nedeni Hasan’ı aramak. Bunun dışında Neval’in dönüşü kendi otantik varlığına dönüş olarak değerlendirilebilir mi?

Açıkçası hiç böyle düşünmedim. Tespitiniz için teşekkür ederim. Şimdi düşününce çok yerinde, doğru bir değerlendirme gibi geldi. Hasan’ı ararken kendi köklerine de bir dönüş söz konusu olabilir. Çünkü Almanya’da günlük tutarken İstanbul’dan çok az anı eşlik ediyor Neval’e. Daha çok Yatılı İlköğretim Bölge Okulu ve Dağdöşü Köyünü görüyoruz. Bu esasta yas sürecinin Neval’de nasıl bir kökleşmeye sebebiyet verdiğini gösteriyor olabilir.

Romanın ana karakterlerinden Hasan’da ta çocukluğundan beri sürekli bir kaçma, kaybolma, gizlenme isteği var. Kısa ya da uzun süreli kaybolmalar, kaçıp gitmeler Onun en bariz özelliklerinden. Çocukken köydeki saklanmaları, parasız yatılıda okuldan kaçması, saklanması… Hasan’daki bu kaçma, kaybolma isteği hakkında neler söylersiniz?

Hasan karakter özelliği bakımından oldukça hassas bir kişilik. Çocukluğunda babası öldürülüyor ve bir dereye atılıyor cesedi. Bu bakımdan da oldukça yaralı, kırılgan, içe kapanık. Aynı zamanda isyankâr bir kişiliği de var. Ama bu isyanını sessiz sürdürenlerden. Yatılı okulda yaşadıkları karşısında da çok duyarlı olduğunu görüyoruz. Neden o okulda olduklarını anlamaya çalışıyor sürekli olarak arkadaşlarının aksine.

Romanın ilerleyen sayfalarında idealist bir gence dönüştüğünü okuyoruz. Öyle ki köyüne yol, köprü yapmak isteyen bir genç olarak karşımıza çıkıyor. Hatta inşaat mühendisliği kazanıyor. Ama bilemediğimiz sebeplerden okulu yarım bırakıyor. Hasan ile ilgili bu boşlukları bilerek bıraktım elbette. Bu boşluğu okurun doldurmasını istedim. Çünkü nasılları farklı olsa da herkesin bir kaybı var ve herkes kendi kaybının sahibidir.

Hasan hep yüzsüz kadın resmi çiziyor? Bu neyi ifade ediyor?

Özellikle ifade ettiği bir şey yok. Elbette Neval’i çizmek istiyor Hasan. Ama çocukça bir kaygıyla onun bunu anlamasından çekiniyor.

Romanın zaman kurgusu şimdiden geriye dönüşler, ergenlik ve gençlik dönemlerinden çocukluğa gidişlerle oluşuyor. Düz çizgide ilerleyen bir zaman akışı yok. Geçmişle, gelecekle kesilen bir zaman kurgusu. Neden böyle bir zaman kurgusu var romanınızda?

Böylesi bir metni ancak çapraz bir kurguyla verebilirdim. Yani metin gerektirdiği için böyle bir yola başvurduğumu söyleyebilirim. Açıkçası zamanla oynamayı çok sevdiğimi de söylemekte fayda var. Böyle metinleri, filmleri oldum olası sevmişimdir. Bu sevgimin metnime nüfuz etmesi de doğal olsa gerek.

Romanınız mekân açısından çok güçlü. Romana mekân olarak seçilen Siirt Dağdöşü Köyü, İstanbul, romanın ana karakteri Neval, Hasan ve arkadaşlarının küçük yaşlarına rağmen okumak için gittikleri yerdeki yatılı bölge okulu… Özellikle Dağdöşü köyünün coğrafyası, bu köyde yaşanan kışın anlatımı çok başarılı. Romanın mekânları ve özellikle yatılı bölge okulu ile ilgili neler söylersiniz? Bu mekânlar neden yer aldı romanınızda?

İstanbul’da uzun yıllar yaşamış biri olarak mekân anlatımlarında zorlandığımı söyleyemem. Yatılı Bölge Okulu da esas olarak pek zorlandığım bir konu olmadı. Ben de ilkokulu yatılı okulda bir memur çocuğu olarak okumuştum. Ancak bu okul Siirt’te değildi. Okuduğum okulu mimari özellikleri bakımından iyi tanıyordum. Onu olduğu gibi alıp Siirt’e yerleştirdim.

Siirt’e, Dağdöşü’ne gelecek olursak; köy hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Köydeki mekân ve coğrafya tamamen masa üzerinde inşa edildi. Daha sonra yarattığım mekânı yerinde görmek için Dağdöşü’ne doğru yola çıktım. Köy Eruh’a bağlı bir dağ köyüydü. Bir müddet bu köyde kalarak gözlemler yaptım. Hatta pek çok folklorik ögeyi bu sayede romana yerleştirdim.

Bu mekânların neden romanımda yer aldığını anlatmaya gelecek olursak. Bu karar bir anda alınmadı. Uzun bir demlenme süreci oldu. Mekânlar kendi çekim alanını yarattı ve bir evrende buluştu.

Yatılı okulun müdürü Zehir Sado lakaplı Sadullah İnanç ilginç, ilgi çekici bir karakter. Aynı zamanda otoriter, merhametsiz, sert… Zehir Sado karakteri neyin göstergesi? Neyi temsil ediyor?

Zehir Sado karakteri kıyıcı bir siyasi atmosferin ürünü/temsili olarak inşa edildi. Çocuk ruhunu anlamaktan son derece uzak Zehir Sado. Motive olduğu tek konu var o da Kürt çocuklarını tırnak içerisinde ehlileştirmek. Kendisinin de sık sık yinelediği gibi çocukları muasır medeniyetler seviyesine yükseltmek istiyor ve bunu yaparken elindeki tüm otoriteyi kullanıyor.

Romanın Güvercinler bölümünde onunda bazı sırları olduğunu anlıyoruz. O da aslında gizemli bir karakter.

Fuuv, fuuv, fuuv… tipi havayı ıslıklıyordu”, “… beyaz naylonların çekildiği pencereler ağızlarını açmış bize bakıyordu.”, “soğuğun esaretindeki köyde…”, “Tıır-tam-tam! Trampetin derisi bagetlerin şiddetli vuruşuyla titriyor.” gibi cümlelerde yansıma, kişiselleştirme gibi edebi sanatları romanınızda kullanıyorsunuz. Var mı bunun herhangi bir nedeni?

Tüm meselem metni canlı kanlı, dokunulabilir, duyulabilir, hissedilebilir bir hale getirmekti. Okurun metnin içinde yaşamasını istedim. Elbette bu dili kullanmaktaki bir tercihten ileri geliyor. Umarım bunu sağlayabilmişimdir.

Romanda örük, gocuk, loğ, dinelmek, kertik, dönenmek, gözlerini belerte belerte, küs yastığı gibi yöresel kelime ve cümlelere rastlıyoruz. Neler söylersiniz bu üslubunuzla ilgili?

Bu romanın belli bölümleri Dağdöşü Köyünde geçiyor. Köyün gerçekliğini layığıyla verebilmem için o habitata hâkim sözcükleri seçmem gerekiyordu. Sonuçta bir metni sözcüklerle inşa ediyoruz. Ve bunu yaparken de gerçekliği korumalıyız diye düşünüyorum.

Adı geçen sözcükler bu metnin hücreleriydi. Yarın başka bir metin yazdığımda o metnin ihtiyaç duyduğu sözcükleri çalışacağım elbette. Kişisel olarak bir metni okuduğumda sözcüklere karşı ayrı bir zaaf geliştirdiğimi söylemeden edemeyeceğim. Sözcükler her şeydir!

Son olarak neler söylersiniz?

İlk romanım Duasız ve Törensiz’i konuk ettiğiniz için çok teşekkür ederim.

Biz teşekkür ederiz.

Muaz ERGÜ

Beyda YILDIZ

QOSHE - “Duasız Ve Törensiz”; Ölümün, Yasın, Unutuşun ve Hatırlayışın Romanı. - Muaz Ergü
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“Duasız Ve Törensiz”; Ölümün, Yasın, Unutuşun ve Hatırlayışın Romanı.

22 0
29.01.2024

“Duasız ve Törensiz” yoğun duygusallık içeren, hatırlayışın ve unutuşun kıyılarında dolaşan; bir büyük yitirişi, hüznü, sonsuz arayışı ilmek ilmek işleyen bir roman. Neval’in derin, sızılı aşkının metinleşmiş hali. Neden böylesi bir kurguyu tercih ettiniz? Neler söylersiniz “Duasız ve Törensiz”le alakalı?

İnsanın kaybından sonra yaşadıkları beni çok etkiliyordu. Ölüm bir gerçekti ama ölümü geride kalanın kabul ediş/edemeyiş hali uzun süredir zihnimi meşgul eden temel bir konuydu. Yıllarca yas tutan insanlar tanıdım. Sevgililerini, eşlerini, çocuklarını kaybetmişti bu insanlar, ancak sevdiklerinin ölümlerini kabul etmekte zorlanıyorlardı. Ben de böyle bir metin yazmaya karar verdim.

Romanımın baş karakteri Neval, Hasan’ın kaybını yaşayacak, onu deliler gibi arayacak, sorular kapısına dayandığında ise kendisine işaret edilen yere, mezara gitmeye karar verecekti. Mezara gitmek için yola revan olacak ancak gitmeyi başaramadan gerisin geriye eve dönecekti. Romanın temel aksı buydu.

Bu hikâyeyi nasıl kurgulayacağıma karar vermem gerekiyordu. Doğrusu bu en kolayıydı benim için. Zor olan böylesi ağır bir duyguyu yaşayan Neval’i ete kemiğe büründürmek, onun duygularını giyinmek, zihninin içine gezinmekti. Bunun çok zor ve netameli olduğunu söylemeliyim öncelikle. Bir yıl boyunca Neval gibi yaşamak beni duygusal açıdan çok yordu. İstediğim metni ortaya çıkardığımı düşündüğümde son noktayı koydum.

Romanın odağında yas tutma, hatırlama-unutma ve ölüm karşısındaki çaresizlik duruyor. Aynı zamanda romanda bellek mekânlardan biri de Kasaplar Deresi. Neval birçok kez buraya gitmek istiyor ama çetin kış şartları Ona izin vermiyor. Yas, unutma, hatırlama ve kasaplar Deresi… Neler söylersiniz bu hususlarla ilgili?

Ben daha romanın başında büyük bir risk alarak romanın diğer önemli karakterini, yani Hasan’ı öldürdüm. Ki Neval’in yas duygusunu verebilmem için bu büyük riski almam gerekiyordu. Benim esas derdim yas duygusunu, yas sürecini hakkınca verebilmekti. Neval Almanya’daki zamanlarında kendisine konulan teşhisin de etkisiyle unutmaktan korkmaya başlar ve reçete defterlerine Hasan’la olan geçmişinin dökümünü yapmaya başlar.

Zaman zaman Yatılı İlköğretim Bölge Okulundaki yıllara gider, zaman zaman da Siirt’in Dağdöşü Köyündeki günlerine. Bir hatırlama ve unutma salıncağında gider ve gelir. Dağdöşü Köyüne daha ilk geldiği günlerde Sekine Ninesinin kendisine Hasan’ın öldüğünü söylemesine rağmen bunu asla ve kat’a kabul etmez. Haftalarca Hasan’ın gidebileceği yerlere gider, akrabalarına, dostlarına onu tanıyan tanımayan herkese sorar. Tesellisi yittiğinde Hasan’ın ölmüş olabileceğine ihtimal vermeye başlar. Ve tipinin havayı dövdüğü bir gün yola çıkmaya karar verir.

Romanın sonuna kadar pek çok bölümde Neval’in başarısızlıkla sonuçlanan bu çabasına şahit oluruz. Bu bölümlerin özellikle kar, kış kıyamet bir havada geçmesi de elbette tesadüf değil. Kar ve tipi burada yası, yasın üşüttüğü ruhları temsil eder.

Neval’in Hasan’ın ölmesine inanmamasını nasıl açıklarsınız?

Neval ve Hasan arasında yaşanmamış çok şey vardır öncelikle. Uzaklıklar, büyük boşluklar, mesafeler. Romanda ortaokuldan sonra Neval ve Hasan’ın yollarının ayrıldığını görüyoruz. Neval İstanbul’da yatılı bir okulda okumaya başlar. Hasan ise Diyarbakır’da kalır. Bu süre zarfında sadece bir kez köyde bir araya gelmişlerdir. Daha sonra üniversite yılları başlar ki o süre zarfında da yine sadece bir kez görüşmüşlerdir.

Neval ve Hasan’ın duygularını anlatmak için İstanbul’da bir sahne inşa ettim. İETT otobüsündeki yakınlaşmaları, Maçka parkındaki dramatik sahneler aralarında konuşulamayan bir aşkı anlatmak içindi. Neval bu sahnede Hasan’ın kendisine aşkını ilan edeceğini bekler durur. Ancak Hasan ketum biri olduğundan aşkını itiraf etmek yerine dolaylı yöntemlere başvurur. Aralarındaki en büyük sorudur bu. Neval yıllarca bu sorunun peşine düşer. Neval’in Hasan’ın ölümünü kabullenemeyişindeki sebeplerden en önemlisidir bu. Ve elbette Hasan’ın genç yaştaki kaybını anlamakta da zorlanır. Roman boyunca bu soruyu sıklıkla sorar. Son olarak Neval’in psikolojisini anlamak için yas........

© dibace.net


Get it on Google Play