Ülkemizin yetiştirdiği en önemli anayasa hukukçularından birisi, entelektüel yapısı ve karşı duruşları ile akademik hayata damgasını vurmuş İlhan Arsel (1920- 2010), bundan yarım asır önce Biz Profesörler adlı bir kitap yazdı.

Aydın kişiliği, toplumsal konulara bakış açısının farklılığı, ülkemizdeki üniversite eğitimine olan karşı duruşu ve daha da önemlisi öğretim üyeliğine eleştirel bakışı ile öne çıkmış bir bilim insanı olan İlhan Arsel kitabında, günümüzde de tecrübe edilen bilimsel bağnazlık, gericilik ve değersiz insan yetiştirme konularına ağırlık vermiş ve bunun sorumluluğunun kendini Kaf Dağı’nda konumlandıran biz profesörlerde olduğunu vurgulamıştır.

Üniversite eğitiminin yapısal bozukluğu, öğretim üyelerinin cılız üniversite yaşamları, yapılan haksızlıklara karşı sessiz kalma ve bananeci tavırlarının yanında, biz profesörlerin tanımlanmış bir çarkın içinde çıkar peşinde koşan insanlar haline geldiğini belirten İlhan Arsel süreci şu şekilde özetler:

“Biz profesörler, tıpkı bizden öncekiler gibi, bilgisiz bilinçsiz ve yetersiz yönlerimizle her kötü gidişe daima seyirci, her haksızlığa daima omuz silkici, her haysiyetsizliğe daima boyun eğici bir zihniyetin temsilcileriyizdir. Gerçek AYDIN yetiştirmek şöyle dursun fakat toplumumuzun yazgısına egemen sınıflarla birlikte sömürü düzenini sürdürmeyi daima doğal bilmişizdir. Gün görmüşlüğümüze, genellikle yabancı diyarlardan diploma edinmişliğimize rağmen çoğunluğumuz itibarıyla ortaçağ kafasını terk edememiş, ulusal benlik nedir öğrenememişizdir. Ülkemizin yüzyıllar boyu hiç bitmeyen, giderek büyüyen geriliklerine, çilelerine akılcı bir çare bulmayı becerememiş, sürüklendiğimiz felaketi görememişizdir.

Oysaki bizlere bunu artık öğretecek ve gösterecek bir ders gerek, suçluluğumuzu belirtecek bir kötek gerek, kısacası tam bir şok tedavisi gerek. Bundan dolayıdır ki ben, kendimi de sorumluları arasında bulduğum üniversiteden ayrılırken bu gereğe değinmiş ve istifa mektubumda şunu karalamıştım: Bizi yola getirecek yöntemlere ve yermelere muhtacız. Bana öyle geliyor ki biz öğretim üyeleri, içimizde hiç kuşkusuz pek iyilerimiz bulunmakla beraber, pek çoğumuz yetersiz ve bilgisiz kimseleriz. Dar görüşlülüğümüz ve tutuculuğumuz her türlü tanımlamanın dışında kalır. Bizler çağdaş anlamda üniversite öğrencisi yetiştirecek olgunluktan çok uzağız; yetiştirdiğimiz insanların ne kez düşük bilgiler ve zihniyette bu toplumun başına bela olduğunu her gün görmekteyiz.

Ülkemizi her gün biraz daha uçuruma yaklaştıranlar da bu bizim yetiştirdiklerimizdir. Şu muhakkak ki bizlerin, kendi kendimize çeki düzen vermemiz, kendimizi geniş görüşlülükler ve gerçek bilgilerle donatmamız ve asıl önemlisi medeni cesarete sahip ve sağlam karakterli kişiler olarak topluma ve yeni kuşaklara ideal örneği olmamız, emsal sağlamamız ve kısacası haysiyetli aydınlara yaraşanı yapmamız, aklımızı başımıza toplamamız koşuldur. Bundan dolayıdır ki bizler, en insafsız, en sert ve hatta en abartmalı biçimlerde yerilmeli, başkalarına çuvaldızı batırmadan önce iğnenin kendimize batırılmasını beklemeli ve bizi yerenleri baş tacı etmeliyiz. Bu yermeleri, bu iğnelemeleri göze aldığımız ve buna müstahak bulunduğumuzu kabul ettiğimiz an, olumlu yönelişe ilk adımı atmış sayılırız.

Bilimsel yeteneklerimiz hemen hemen sıfırdır. Üniversitede ders verir ve üniversite yönetiriz ama üniversite öğretiminin esas amacının ne olduğunu bilmeyiz. Bildiğimiz tek şey kürsüye çıkıp ders vermek, her yıl aynı şeyi yinelemek, öğrenciyi kendimiz gibi ezbere özendirmek ve aslında vakit öldürmektir. Üniversitenin esas itibarıyla bir araştırma yeri olmak gerektiğinden habersizizdir. Okumak ve daima okumak ve yeni yayınları ve gelişmeleri izlemek, eleştirmek düşünmek ve orijinal bir şeyler vermek nedir bilmeyiz.”

Arsel’in yarım yüzyıl önce özeleştiri niteliğinde dile getirdiklerinin günümüzde daha da olumsuz bir hal aldığını, bağnazlık ve siyasetin esiri olmuş üniversitelerimizde olumlu yönde giden hiçbir şeyin olmadığını belirtmek yanlış olmaz.

Kendini çağdaş ve Atatürk ilkeleri ışığında eğitim veren bir kurum olarak tanımlayan Yeditepe Üniversitesi’nde de durum farklı değil.

QOSHE - Biz profesörler ve bizim üniversitelerimiz - Veysel Ulusoy
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Biz profesörler ve bizim üniversitelerimiz

52 33
10.03.2024

Ülkemizin yetiştirdiği en önemli anayasa hukukçularından birisi, entelektüel yapısı ve karşı duruşları ile akademik hayata damgasını vurmuş İlhan Arsel (1920- 2010), bundan yarım asır önce Biz Profesörler adlı bir kitap yazdı.

Aydın kişiliği, toplumsal konulara bakış açısının farklılığı, ülkemizdeki üniversite eğitimine olan karşı duruşu ve daha da önemlisi öğretim üyeliğine eleştirel bakışı ile öne çıkmış bir bilim insanı olan İlhan Arsel kitabında, günümüzde de tecrübe edilen bilimsel bağnazlık, gericilik ve değersiz insan yetiştirme konularına ağırlık vermiş ve bunun sorumluluğunun kendini Kaf Dağı’nda konumlandıran biz profesörlerde olduğunu vurgulamıştır.

Üniversite eğitiminin yapısal bozukluğu, öğretim üyelerinin cılız üniversite yaşamları, yapılan haksızlıklara karşı sessiz kalma ve bananeci tavırlarının yanında, biz profesörlerin tanımlanmış bir çarkın içinde çıkar peşinde koşan insanlar haline geldiğini belirten İlhan Arsel süreci şu şekilde özetler:

“Biz profesörler, tıpkı bizden öncekiler gibi, bilgisiz bilinçsiz ve yetersiz yönlerimizle her kötü gidişe daima seyirci, her haksızlığa daima omuz silkici, her haysiyetsizliğe daima boyun eğici bir zihniyetin temsilcileriyizdir. Gerçek AYDIN yetiştirmek şöyle dursun fakat toplumumuzun yazgısına egemen sınıflarla birlikte sömürü düzenini sürdürmeyi daima doğal bilmişizdir. Gün........

© Cumhuriyet


Get it on Google Play