Uygarlık, bir “kötü sonsuz” (Hegel- schlechte Unendlichkeit) içinde, Trump’tan Modi’ye, Netanyahu-Gvir-Smotrich’e, Milei’ye, Wilders’e, Sunak’a Braverman’a daha nicelerine, yeni canavarlar üretiyor.

Hegel, “kötü sonsuzu”, büyümenin herhangi bir niteliksel değişim veya gelişim olmadan, yalnızca niceliksel, kendini tekrarlayan biçimler ürettiği bir durum olarak betimler; bu tür bir büyümenin canavarca olduğunu düşünür.

Çağımızda kötü sonsuzun adı kapitalizm. Kapitalizm büyüyerek küreselleşti, neoliberalizm “her şeyi” metalaştırdı, sanat postmodernizm içinde geçmişi talan etmeye tutsak oldu, 1989 felaketi toplumda alternatif olasılığını öldürdü, böylece “gelecek” tasarımları iptal oldu. Bu sırada kapitalizm birbiri ardına krizler yaşıyor, biteviye kendi sınırlarına çarpıyordu; en son var oluş biçimi (birikim rejimi ve düzenleme sistemi) bir kriz içinde debeleniyor ama ne yeni bir emek süreci üzerinde yükselen yeni bir birikim rejimi şekilleniyor ne de yeni bir düzenleme sistemi. Onun yerine finansallaşma, spekülasyon, borçlanma, fiktif sermaye sürekli büyüyor. Yaklaşık 100 triyon dolarlık dünya hasılasının üzerinde, finansal piyasaların toplam hacminin şimdilerde 1 katrilyon dolara ulaştığı tahmin ediliyor. Bu canavarlaşma, gelir dağılımı, servet kutuplaşması alanında müstehcen oranlar sergiliyor. Kapitalizmin, yaşam enerjisini, “artık-değer” üretme kapasitesini kaybetmekte olduğunu gösteren “Teknolojik gelişmelere karşın üretkenlik neden artmıyor” sorusuna bir cevap bulunamıyor. Kapitalizm, ütopya ve gelecek tasarımlarını iptal ederken “faşizmi” taşıyan canavarları yeniden üretiyordu.

Önceki yazımda vurgulamıştım: Kapitalist uygarlığın ürünü küresel ısınma, gezegende tüm canlıların geleceğini tehdit ederek artıyor. Bu sırada, en az kirleten ama en çok etkilenen emekçi halklar, yoksullar, alınması gereken önlemlerin yükünü, yaşam pratiklerini olumsuz etkileyeceğini düşünerek üstlenmek istemiyorlar. Böylece emekçiler ve yoksullar, en çok kirleten ama en az etkilenen süper zenginlerin, plütokrat kapitalizmin çıkarlarını koruyorlar; küresel ısınmayı yaratanların, önlem alma çabalarını sabote edenlerin yanında yer alıyorlar.

“Süreç olarak faşizm” de “küresel ısınma” savının, sosyalistlerin bir komplosu olduğunu iddia ederek, küresel ısınmaya karşı alınması gereken önlemlere karşı çıkarak emekçilerin ve yoksul kesimlerin öfkesini kapitalist sınıfların çıkarlarını korumaya yönlendiriyor; feminizmi, LGBTQ+ bireyleri, sığınmacıları, farklı dini aidiyetleri “ötekileştirerek”, nefret nesnesi konumuna yükselterek demokratik kurumları, hakları ve özgürlükleri hedef alarak ilerliyor.

Başkan olursa otokratik, intikamcı bir rejim kurma niyetini açıklamaktan çekinmeyen Trump’ın seçimleri kazanma şansı, hakkında açılan yolsuzluk, isyana teşvik davalarına karşın artıyor. Hindistan’da Modi muhalefeti bastırıyor, soykırımcı bir söylemle Müslümanları hedef alıyor. İsrail’de Netanyahu-Gvir-Smotrich yönetimi Gazze’de bir soykırım projesini fiilen uyguluyor. Arjantin’de Milei, kriz içindeki bir ekonomiye, yoksulluktan kırılan bir halka, tüm sosyal destekleri kaldıracak, organ ticaretini dahi serbest bırakacak kadar vahşi bir kapitalizmi dayatmaya hazırlanıyor. Hollanda’da ırkçı Müslüman düşmanı Wilders, eğer yeni hükümeti kurabilirse, Kuran’ı, Müslümanların kültürünü yasaklamayı, sığınmacıları ülkeden atmayı planlıyor. İngiltere’de, önceki içişleri bakanı Braverman, Gazze’de “ateşkes” isteyen kitlesel gösterilerini nefret yürüyüşleri olarak betimleyerek yasaklamak istiyor (polis yasaklamayı kabul etmedi), sığınmacıları Ruanda’ya göndermeye, çalışıyor gerekirse insan hakları yasasını askıya almaktan söz ediyordu. Başbakan Sunak da partinin en sağ kesiminin baskısı altında, İrlanda barışını tehlikeye atma pahasına aynı yolda ilerlemeye çalışıyor. Bu sırada, Dublin’de Cezayir asıllı bir adam üçü çocuk beş kişiyi bıçakladı; faşist grupçuklar hızla örgütlenerek sokaklara döküldüler; protesto hızla isyana, yağmaya, polisle çatışmaya dönüştü...

Hiçbir düzen partisi, “gelecek” düşüncesini, ütopya tasarımını canlandıramaz. Öyleyse görev ve sorumluluk kimlere düşüyor dersiniz?

QOSHE - Uygarlık canavarlaşıyor - Ergin Yıldızoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Uygarlık canavarlaşıyor

52 12
27.11.2023

Uygarlık, bir “kötü sonsuz” (Hegel- schlechte Unendlichkeit) içinde, Trump’tan Modi’ye, Netanyahu-Gvir-Smotrich’e, Milei’ye, Wilders’e, Sunak’a Braverman’a daha nicelerine, yeni canavarlar üretiyor.

Hegel, “kötü sonsuzu”, büyümenin herhangi bir niteliksel değişim veya gelişim olmadan, yalnızca niceliksel, kendini tekrarlayan biçimler ürettiği bir durum olarak betimler; bu tür bir büyümenin canavarca olduğunu düşünür.

Çağımızda kötü sonsuzun adı kapitalizm. Kapitalizm büyüyerek küreselleşti, neoliberalizm “her şeyi” metalaştırdı, sanat postmodernizm içinde geçmişi talan etmeye tutsak oldu, 1989 felaketi toplumda alternatif olasılığını öldürdü, böylece “gelecek” tasarımları iptal oldu. Bu sırada kapitalizm birbiri ardına krizler yaşıyor, biteviye kendi sınırlarına çarpıyordu; en son var oluş biçimi (birikim rejimi ve düzenleme sistemi) bir kriz içinde debeleniyor ama ne yeni bir emek süreci üzerinde yükselen yeni bir birikim rejimi şekilleniyor ne de yeni bir düzenleme sistemi. Onun yerine finansallaşma, spekülasyon, borçlanma, fiktif sermaye sürekli büyüyor. Yaklaşık 100 triyon dolarlık dünya hasılasının üzerinde, finansal piyasaların toplam hacminin şimdilerde 1 katrilyon dolara ulaştığı tahmin ediliyor. Bu canavarlaşma, gelir dağılımı, servet kutuplaşması alanında müstehcen oranlar sergiliyor. Kapitalizmin, yaşam enerjisini,........

© Cumhuriyet


Get it on Google Play