Siyasal İslamın “süreç olarak faşizm” rejimi içinde, etkili tarikatlardan birinin üst düzey üyesi diyor ki “Hamas’ın Filistin’de yaptığını biz Türkiye’de yapmak zorundayız. Biz şu an itibarıyla eğer vakti zamanı iyi değerlendirebilirsek Türkiye’de bir devrimin olmaması için hiçbir sebep yok”. Korkutucu olan şu ki bu arzu tamamen mantıksız bir hezeyan değil.

Hamas, İsrail devletinin katkılarıyla kurulurken, ulusalcı, seküler, sol eğilimli Filistin Kurtuluş Hareketi’ni ideolojik, Gazze’de yönetimi silah zoruyla ele geçirerek de idari olarak böldü; İsrail’i tanımadığını, tamamen yok etmeyi amaçladığını açıklayarak bir uzlaşma, çözüm arama çabalarını sabote etti. İsrail devleti de “Karşımızda pazarlık yapacak bir merkez yok”, “Filistin halkını kim temsil ediyor belli değil”, “Bizi yok etmek isteyenlerle nasıl görüşelim” diyerek Oslo Barış Süreci’ni söndürdü. İsrail devleti, “Çimleri biçmek” dediği bir taktikle, belli aralıklarla yaptığı kanlı ve yıkıcı operasyonlarla Gazze halkının öfkesini canlı tuttu. Hamas da Gazze’de gittikçe bozulan ekonomik, toplumsal koşullar altında, toplumsal desteği zayıfladıkça yönetimini bu öfkeyi devşirerek ayakta tutmaya devam etti.

Böylece Hamas ile İsrail devleti arasında uğursuz bir simbiyoz ilişkisi şekillendi: İsrail yönetimi Hamas’ın Katar’dan düzenli olarak mali destek almasına izin veriyor, Hamas iktidarda kalıyor, buna karşılık İsrail devleti de halkına ve dünyaya “Çözüm olanaklı değil” diyor, yerleşimleri genişleterek Filistin topraklarını gasp etmeye devam ediyordu.

Hamas 2006’da kazandığı genel seçimlerden sonra Gazze halkının iradesine bir daha başvurmadı; Hamas cihatçı terörist grupların Gazze’de yaşamasına, gelişmesine izin verdi. Gazze halkının öfkesi, zamanla yalnızca İsrail’i değil Hamas’ı da hedef almaya başladı. Bu öfke 2019 yılında, protesto gösterileri Gazze’yi sardı, Hamas bu eylemleri ancak çok yaygın şiddet kullanarak bastırabildi. Bugün artık “Seçimle geldi, öyleyse meşru bir yönetimdir” iddiası da anlamsızdır.

Şimdi, Hamas yanlısı akıllar, “Ama İsrail dünyada hiç bu kadar teşhir olmamıştı, yalnız kalmamıştı. İsrail, mecburen iki devletli çözüm sürecine geri dönecek. Hamas büyük bir zafer kazandı” diyorlar. Gerçek oldukça farklı. Birincisi, Hamas’ın yanında cihatçı terörist grupların da katıldığı, Aksa Tufanı Operasyonu, Hamas’ı yalnızlaştırdı, İsrail’e Gazze’yi yıkma ve boşaltma fırsatı tanıdı. İkincisi, Hamas İsrail’i tanımıyordu, iki devletli çözüme karşı değil miydi? Nihayet, en önemlisi, büyük bir kısmı çocuk, 15 binden fazla kişi öldü, on binlercesi yaralandı, travma yaşadı, Gazze’de yaşam alanları yok oldu, insanlar kuzeyden güneye göçe zorlandılar. İsrail Gazze’yi “boşaltmaya”, işgale etmeye başladı.

Siyasal İslam, 2007’den bu yana hile hurda karıştırmadan seçim kazanamıyor. O günden bu yana tüm seçim sonuçları şu veya bu oranda şaibelidir. Bu şaibeler her seçimde biraz daha derinleşti, 2015 seçimleri katliamlarla daha da kirlendi. Artık, siyasal İslamın liderliğinin en akılsız olanları bile anladı: Liderleri hayat boyu Saray’da kalmaya niyetlidir ama hile hurda ile bile olsa seçim kazanmak giderek daha da zorlaşmakta, iktidarda kalmak için alınması gereken riskler hızla artmaktadır. Yüzde 50+1 ile olmuyor saçmalığı da bundandır.

Ekonominin ufku karanlıktır. Enflasyonun kaç olduğu belli değildir ama siyasal İslamın, Vakıflar Müdürlüğü’nün kiraları yüzde 500 artırdığına ilişkin haberler bir fikir veriyor. Net döviz rezervleri çok yetersiz, borç ödemek için aranan yabancı kaynak bulunamıyor. Bulunacak borca fahiş faiz ve risk primi ödeneceği kesindir. Belki Şimşek gibi kaba iktisatçılar anlamayabilir ama faizi ödeyecek kaynağın bir yerden gelmesi gerekir. Ekonomi “artık değer” üretemiyorsa yoksullaşma, iflaslar, işsizlik daha da artar.

Gerçekten de “pasta” hızla küçülüyor. Siyasal İslamın egemen sınıfı pastadan aldığı payın azalmasını kabullenemiyor: Devlet gelirlerini talan etmeyi, yeni rant alanları arama çabalarını (“rezerv alan” yasası) hızlandırıyor. CHP, canlanma, işçi hareketine açılma işaretleri verirken iktidarda kalmak giderek zorlaşıyor. Çaresiz, “Hamas gibi yapmak” arzusu güçleniyor. Muhalefetin bu vahim arzuyu mutlaka ciddiye alması gerekiyor.

QOSHE - Nedir bu ‘Hamas gibi yapmak’ arzusu - Ergin Yıldızoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Nedir bu ‘Hamas gibi yapmak’ arzusu

53 0
30.11.2023

Siyasal İslamın “süreç olarak faşizm” rejimi içinde, etkili tarikatlardan birinin üst düzey üyesi diyor ki “Hamas’ın Filistin’de yaptığını biz Türkiye’de yapmak zorundayız. Biz şu an itibarıyla eğer vakti zamanı iyi değerlendirebilirsek Türkiye’de bir devrimin olmaması için hiçbir sebep yok”. Korkutucu olan şu ki bu arzu tamamen mantıksız bir hezeyan değil.

Hamas, İsrail devletinin katkılarıyla kurulurken, ulusalcı, seküler, sol eğilimli Filistin Kurtuluş Hareketi’ni ideolojik, Gazze’de yönetimi silah zoruyla ele geçirerek de idari olarak böldü; İsrail’i tanımadığını, tamamen yok etmeyi amaçladığını açıklayarak bir uzlaşma, çözüm arama çabalarını sabote etti. İsrail devleti de “Karşımızda pazarlık yapacak bir merkez yok”, “Filistin halkını kim temsil ediyor belli değil”, “Bizi yok etmek isteyenlerle nasıl görüşelim” diyerek Oslo Barış Süreci’ni söndürdü. İsrail devleti, “Çimleri biçmek” dediği bir taktikle, belli aralıklarla yaptığı kanlı ve yıkıcı operasyonlarla Gazze halkının öfkesini canlı tuttu. Hamas da Gazze’de gittikçe bozulan ekonomik, toplumsal koşullar altında, toplumsal desteği zayıfladıkça yönetimini bu öfkeyi devşirerek ayakta tutmaya devam etti.

Böylece Hamas ile İsrail devleti arasında uğursuz bir simbiyoz ilişkisi şekillendi: İsrail yönetimi Hamas’ın Katar’dan düzenli olarak mali destek almasına izin veriyor, Hamas iktidarda........

© Cumhuriyet


Get it on Google Play