Aksa Tufanı” İsrail yönetimine, Hamas’tan kurtulmak, vatandaşlarının güvenliğini pekiştirmek, Arap ülkeleriyle başlayan yakınlaşmayı daha da derinleştirmek için bir fırsat kapısı açmıştı. İktidardaki fanatik dinci faşistler bu fırsatı kaçırdılar.

Gelin bir de şu senaryoyu düşünün: “Aksa Tufanı” ertesinde İsrail devleti, hemen işgal ve soykırım başlatmak yerine, önce sınırlarını yeniden güçlendirebilir, Hamas’a karşı cezalandırıcı önlemler için Birleşmiş Milletler’e başvurarak tüm dünyayı, özellikle de Çin’i, arkasına alabilirdi. İsrail, BM’den bu yönde karar çıkardıktan sonra, Filistin yönetimi ile “iki devletli çözüm sürecini” yeniden canlandırabilir, dahası Arap devletleriyle başlamış yakınlaşmayı derinleştirmeye devam ederken onlardan Filistin sorununun çözümüne, Hamas’ın tasfiyesine, İsrail’in güvenliğini sağlamaya ilişkin katkı isteyebilirdi. Bunları yapabilseydi şimdi Gazze son teknoloji ürünü bombalarla Dresden’den daha beter düzeyde dümdüz edilmemiş, 16 binden fazla insan öldürülmemiş (Bu sayı artmaya devam ediyor), İsrail’in siciline, bir de soykırım lekesi eklenmemiş olacaktı. Dahası İsrail, Batı’da, “kredisi” bu kadar hızla eriyen, “Küresel Güney”de yalnızlaşan bir ülke konumuna düşmeyecekti. Şimdi, yalnızca İsrail halkını, Avrupa ve Amerika’daki Yahudileri daha tehlikeli bir gelecek bekliyor.

İsrail “Gazze felaketinin” içinden kolay kolay çıkamayacak. Birincisi, Hamas’ı yok etme, Gazze’yi “temizleyerek” yerleşimlere açma, Batı yakasını da bu sürecin ucuna ekleme fantezileri ile yıllardır güçlenen Ben Gvir, Smotrich ve yerleşimcilerden oluşan faşist hareket, Netanyahu’nun zaaflarından yararlanarak devletin güç merkezlerini ele geçirdiler. Onlar orada durdukça Gazze’den, Filistin halkının, Arap rejimlerinin hatta genel olarak dünyanın kabul edeceği bir “çıkış” olanaksız. İsrail toplumu da silahlı, fanatik bir tabana dayanan bu faşist politikacıları tasfiye edecek, hatta cezalandıracak bir şekillenmeyi kısa sürede geliştirecek durumda değil. Hem “Aksa Tufanı” travması hem Gazze’deki soykırımın utancı bu yönde çabaları engelleyecektir.

İkincisi, bugüne kadar, ABD ve Avrupa devletleri, Batı’nın “kültür endüstrisi” dünya kamuoyunu, “İsrail’in -İşgalci bir devletin- kendini savunma hakkı” gibi bir saçmalığı doğal karşılama noktasına getirebiliyordu. Bu kez İsrail’deki fanatik dinci faşist yönetimin soykırım fantezileri peşinde yaratığı büyük felaket, bunu gizlemek için ürettiği ilkel yalanlar dünya kamuoyunun sabrını taşırdı. ABD’nin, AB devletlerinin işi çok zorlaştı.

Dahası, ABD, artık tek “vazgeçilmez ülke” değil! Son 20 yılda, Çin, ekonomik askeri, süper güç statüsüne yükselirken “Küresel Güney” halkları arasında liderliğine, hatta ekonomik siyasi modeline ilgi giderek artıyordu. Buna karşılık ABD’nin “demokrasi” ve ekonomi modelinin çekiciliği aşınmaya devam etti. Batılı uzmanlar, bu aşınmayı gizlemek için biteviye, Çin ekonomisinin bir gün çökeceğini kanıtlamaya çalışadursunlar, kimi toplumsal göstergeler farklı bir öykü anlatıyor. Örneğin, bir Ipsos anketine göre, Çin, “toplumda kişilerarası güven” indeksinde yüzde 56 ile 1. sıradayken ABD yüzde 33 ile 18. sırada yer alıyor (Türkiye: yüzde 14). Bu tür gelişmeler de ABD dış politika, diplomasi çevrelerinde kaygı yaratıyor.

Çin’in artan gücünü, özgüvenini sergileyen, çarpıcı bir olay da geçenlerde BM meclisinde yaşandı. İsrail temsilcisi kendinden emin bir dille, BM personeline çıkışan öfkeli bir konuşma yaparken Çin temsilcisi, söz almadan araya girdi, İsrail temsilcisine diplomatik dil ve saygı konusunda ders veren bir konuşma yaptı. İsrail temsilcisinin yüzündeki şaşkınlık, görmeye değerdi. Dahası, Çin’in İsrail’e karşı eleştirel bir tutum almasına karşın, ABD dış politika çevrelerinde, “Ancak, ABD ve Çin birlikte çözebilir” yorumlarına rastlıyoruz.

Gelecekte, ABD’nin, kendi bölgesel çıkarlarını tehlikeye atmadan İsrail’i koruması giderek zorlaşacak. Bölge halklarının hızla yükselen öfkesi, bu öfkenin alması olası biçimler, Arap ülkelerinin yönetimlerini bu öfkeyi savuşturma zorunluluğu, birçok noktada vekâlet savaşları yürütme kapasitesine sahip İran, İsrail için çok zor bir dönemin başladığına işaret ediyor.

QOSHE - İsrail son fırsatı kaçırdı - Ergin Yıldızoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İsrail son fırsatı kaçırdı

50 26
07.12.2023

Aksa Tufanı” İsrail yönetimine, Hamas’tan kurtulmak, vatandaşlarının güvenliğini pekiştirmek, Arap ülkeleriyle başlayan yakınlaşmayı daha da derinleştirmek için bir fırsat kapısı açmıştı. İktidardaki fanatik dinci faşistler bu fırsatı kaçırdılar.

Gelin bir de şu senaryoyu düşünün: “Aksa Tufanı” ertesinde İsrail devleti, hemen işgal ve soykırım başlatmak yerine, önce sınırlarını yeniden güçlendirebilir, Hamas’a karşı cezalandırıcı önlemler için Birleşmiş Milletler’e başvurarak tüm dünyayı, özellikle de Çin’i, arkasına alabilirdi. İsrail, BM’den bu yönde karar çıkardıktan sonra, Filistin yönetimi ile “iki devletli çözüm sürecini” yeniden canlandırabilir, dahası Arap devletleriyle başlamış yakınlaşmayı derinleştirmeye devam ederken onlardan Filistin sorununun çözümüne, Hamas’ın tasfiyesine, İsrail’in güvenliğini sağlamaya ilişkin katkı isteyebilirdi. Bunları yapabilseydi şimdi Gazze son teknoloji ürünü bombalarla Dresden’den daha beter düzeyde dümdüz edilmemiş, 16 binden fazla insan öldürülmemiş (Bu sayı artmaya devam ediyor), İsrail’in siciline, bir de soykırım lekesi eklenmemiş olacaktı. Dahası İsrail, Batı’da, “kredisi” bu kadar hızla eriyen, “Küresel Güney”de yalnızlaşan bir ülke konumuna düşmeyecekti. Şimdi, yalnızca İsrail halkını, Avrupa ve Amerika’daki Yahudileri daha tehlikeli bir gelecek bekliyor.

İsrail “Gazze felaketinin” içinden........

© Cumhuriyet


Get it on Google Play