Selim Yalçıner, 29 yıllık dostum, hiç beklenmedik bir anda çok şiddetli bir kalp krizine yenildi. Selim en zor zamanlarda, 1970’lerin ikinci yarısında Cumhuriyet gazetesinde adliye muhabirliği yapmış, Maraş pogromunu yerinden cesaretle, tüm korkunç ayrıntılarıyla aktarmış bir gazeteciydi. O “geldiği yere” dönerken onu burada çok sevdiği gazetesinde anmanın uygun olacağını düşündüm.

“Geldiği yere” diyorum; bir ortak dostumuz Selim’i kaybettik demişti. Hayır Selim’i kaybetmedik. O da hepimiz gibi kozmosun bir parçasıydı ve parçası olmaya devam ediyor. O da kozmosun mikro düzeyinden, kuantum dalgasındaki bir kıpırtıdan, elektronlardan, atomlardan gelen moleküllerin makro düzeyde bir birlikteliğiydi. Kim bilir hangi yıldızların, süper novaların atomları da onun moleküllerinde deviniyordu. Selim kozmostan geldi, “kendisini hayal eden kozmos”[1] olarak makro düzlemde var oldu. Sonra tekrar, moleküllere, atomlara ayrışarak, kozmosun, başka canlılarının, yıldızlarının parçası olmak, başka oluşumlara katılmak üzere “geri dönmeye” başladı. Kaybetmedik, yok olmadı...

“Kendisini hayal eden kozmos olarak” derken abartmıyordum: Selim, 1970’lerin başında bir devrimci (öyleyse felsefeci, ekonomist, tarihçiydi), hapisten çıktıktan sonra gazeteci, Viyana’da romancıydı. Vasiyet ve Vakıf başlıklı iki romanı vardı; bir üçüncüsü, Çekimsiz; Viyana’da bir yayımcıda Almanca yayımlanmak üzere sırasını bekliyor. Leman dergisinde, güncel olayları hicveden bir mizah yazarıydı Selim; fizikten felsefeye, siyaset biliminden edebiyata, daha birçok alanda sürekli kendini bilgilendirmeye, yenilemeye hiç ara vermeyen bir “Rönesans adamıydı.” Üzerinde konuşamayacağı, fikir üretemeyeceği bir konu belki de yoktu.

Dahası Selim, bir usturadan daha keskin zekâsıyla çok “tehlikeli” bir tartışmacı ve eleştirmendi, sözünü asla sakınmazdı ama eleştirilmekten, öğrenmekten, değişmekten de korkmazdı. Çünkü güçlü, etik değerlere ve sevgiye her zaman öncelik veren, özgüveni yüksek bir karakterdi Selim.

Bilmez miyim? Ne karakterdi ama! İlk kez, 1994’de bir konferansta tanıştığımızdan bu yana, daha kesin konuşmak gerekirse “Skype” icat edildikten sonra hemen her hafta birkaç kez “Web”de buluşur saatlerce tartışırdık. Tesadüfen bizi duyanlar, bağırıp çağırmamızdan etkilenir kavga ettiğimizi sanırdı. Tartışmaların “ateşi” dostluğumuzu hiçbir zaman zedelemedi. Hemen her seferinde, bir noktada tartışma durur, sinirler yatışır, seslerin tonu yumuşar ve biz aynı yıl birkaç gün arayla doğmuş iki arkadaş olarak bu kez onun bunun dedikodusunu yapmaya başlar, güler söylerdik.

Selim’i kaybetmedik, çünkü yaşamının bizde bıraktığı izler istesek de istemesek de hatta ayırdına varamamış olsak bile bizi değiştirdi. Anıları yazıları, romanları hep bizimle kalacak ve bir gün ben de onun gibi son anda içim rahat ve pişmanlık duymadan, anılarımı, yaşamımı ışık hızıyla son kez gözden geçirerek makro düzlemden mikro düzleme, moleküllere, atomlara ayrışmaya başlayarak yıldızlara, kozmosa geri döneceğim. Benim atomlarım, bizim atomlarımız belki de onu atomlarıyla karşılaşacak, bir araya gelip yeni molekülleri, başka varlıklara dünyalara ait şeyleri oluşturacak. Hep birlikte her zaman tek bir kozmosun parçaları olarak var olmaya devam edeceğiz.

Kozmosun mikro düzeyinde, nerede başlayıp nerede bittiği belirsiz birer boşluğuz. Ama makro düzey başka. Selim’in makro düzeyi terk ederken arkasında bıraktığı o çok belirgin “boşluk” her fırsatta bana bakıyor olacak. Önceleri yokluğuna hiç alışamayacağım. Yeni bir kitap okumaya başladığımda, yeni bir fizik ya da felsefe sorunuyla karşılaştığımda, bir politikacı bir yerde saçmaladığında, bir yerde kitleler tarih yapmaya başladığında, elim telefona gidecek... Sonraları, “Şimdi olsaydı tartışırdık” diyeceğim: O “boşluğu” yeniden ve yeniden yaşayacağım ta ki “geri dönme” sırası bana gelene kadar...

İyi ki vardın Selim, yaşamlarımızı zenginleştirdin. Bir kuantum kıpırtısında atomlarda moleküllerde tekrar buluşmak üzere...

1- Kate Siegal / Riley: Midnight Mass, VII. Bölüm. Dir. Mike Flanagan. 2021.

QOSHE - Bu dünyadan Selim geçti... - Ergin Yıldızoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bu dünyadan Selim geçti...

49 8
04.12.2023

Selim Yalçıner, 29 yıllık dostum, hiç beklenmedik bir anda çok şiddetli bir kalp krizine yenildi. Selim en zor zamanlarda, 1970’lerin ikinci yarısında Cumhuriyet gazetesinde adliye muhabirliği yapmış, Maraş pogromunu yerinden cesaretle, tüm korkunç ayrıntılarıyla aktarmış bir gazeteciydi. O “geldiği yere” dönerken onu burada çok sevdiği gazetesinde anmanın uygun olacağını düşündüm.

“Geldiği yere” diyorum; bir ortak dostumuz Selim’i kaybettik demişti. Hayır Selim’i kaybetmedik. O da hepimiz gibi kozmosun bir parçasıydı ve parçası olmaya devam ediyor. O da kozmosun mikro düzeyinden, kuantum dalgasındaki bir kıpırtıdan, elektronlardan, atomlardan gelen moleküllerin makro düzeyde bir birlikteliğiydi. Kim bilir hangi yıldızların, süper novaların atomları da onun moleküllerinde deviniyordu. Selim kozmostan geldi, “kendisini hayal eden kozmos”[1] olarak makro düzlemde var oldu. Sonra tekrar, moleküllere, atomlara ayrışarak, kozmosun, başka canlılarının, yıldızlarının parçası olmak, başka oluşumlara katılmak üzere “geri dönmeye” başladı. Kaybetmedik, yok olmadı...

“Kendisini hayal eden kozmos olarak” derken abartmıyordum: Selim, 1970’lerin başında bir devrimci (öyleyse felsefeci, ekonomist, tarihçiydi), hapisten çıktıktan sonra gazeteci, Viyana’da romancıydı. Vasiyet ve Vakıf başlıklı iki romanı vardı; bir üçüncüsü,........

© Cumhuriyet


Get it on Google Play