Dörtyüzüncü gününe ilerleyen Ukrayna ve yüzüncü gününü geride bırakan Gazze silahlı çatışmaları bakımından kalıcı çözüm gündeme gelmediği gibi, savaşın yayılma ve derinleşmesi cephelerinde yeni risk ile bozulmaların ortaya çıktığı izleniyor. Yaşanan insanlık trajedisi öncelikli ve insanlığın ortak sorumluluğu olmakla beraber, küresel ticaret bakımından Kızıldeniz saldırılarının ortaya çıkarttığı ekonomik riskler ön plana çıkıyor. ABD öncülüğünde ve dünyanın en büyük petrol şirketlerine sahip İngiltere ile Hollanda katılımlı askeri müdahalenin de sonuç vermediği gibi, İran’ın aynı yollara baş vurma taktiğini tetiklediği görülüyor. Artan taşımacılık ve elleçleme maliyetlerinin; petrol ve LNG dahil olmak üzere yükselen enerji fiyatları ile bir arada ortaya koyacağı “pahalılaştırıcı etki” nin şimdiden devreye alındığı izleniyor. Bu tür gelişmelerin, başta görece yoksul ülkeler ve genelde küresel büyüme rakamlarına olumsuz etkileri öngörülüyor. Üstelik, sıkılaştırıcı politikalar ve onların istenmeyen yan etkileri kabul edilerek sürdürülen “enflasyon karşıtı” faiz arttırıcı politikaların ciddi zarar göreceği; ekonomik beklentilerin bozulacağı; (varsa) kazanımların kaybedileceği kurgusu ağırlık kazanıyor. İleri analizlerde, geçen sene için bertaraf edilen “Resesyon” ve hatta “Stagflasyon” risklerinin gündeme gelmesi ihtimali de öngörülere dahil ediliyor.

Sözü edilen bu küresel ölçekli gelişmelerin; enflasyonla mücadele sürecinde önemli bir aşamada ve seçim öncesi kritik bir dönemeçte bulunan ülke ekonomisi bakımından, olumlu bir tabloya işaret etmediği açıktır. Bu bakımdan, seçime giden süreç ve sonrasına ilişkin vadeler için gözden geçirilmiş/ tazelenmiş ve gerekirse yapısal değişiklikler ile kuvvetlendirilmiş açılımlara kulvar açılması doğru olacaktır. Bu yolda, “seçim ekonomisi” başlık ve kapsamının sadece “bütçe” ve “faiz artışı” ana eksenleri üzerinden okunmaması; “miktarsal sıkılaştırma” ve “kamuda tasarruf” boyutlarının asla ıskalanmaması gerekecektir.

Dünya Ekonomik Forumu (WEF) ve düzenlediği Davos Zirveleri, “küresel gidişatın, zengin ve güçlüler gözüyle değerlendirilmesi” tadında tarif edilmektedir. Tüm eleştiri ve karşı görüş ile organizasyonlara karşın ellidördüncü yılına ulaşmış Davos Zirvesinin bu seneki sloganının; “Güvenin Yeniden İnşası” olarak belirlenmesi manidardır. En varlıklı %1’lik kesimin, küresel zenginliğin %43’üne sahip olduğu; bütün dünya milyarderlerinin toplam servetlerinin küresel enflasyon oranından üç kat daha hızlı artarken, dünya nüfusunun %60’ının daha yoksul duruma düştüğü; küresel şirket üst düzey yöneticileri-CEO gelirlerinin ortalama işçi maaşlarının neredeyse üçyüzelli katına ulaştığı; kümülatif çevre kirliliğinin yarısından fazlasına, en gelişmiş %1 ülkenin sebep olduğu… sarsıcı ve adaletsiz bir güncel tablo karşımızdadır.(*)

Küresel planda “toplumsal güvenin yeniden inşası” bakımından kısa vadede vaziyet edilmesi gereken küresel risk dibacesi, Davos öncesinde, Davos katılımcıları tarafından, önem sırasına göre şu şekilde ortaya konmuştur:

Yanlış ve Yanıltıcı Bilgilendirmenin-Dezenformasyonun Yaygın Hale Gelmesi / Aşırı İklim Olayları-Felaketlerinde Artış / Toplumsal Kutuplaşmada Tırmanış / Siber Güvensizlik Sendromu / Ülkeler Arası Silahlı Çatışmalarda Artış / Ekonomik Fırsat Eşitsizliğinde Artış / Enflasyon Sorununun Varlığı / Zorunlu ve İstenmeyen Göç Hareketlerinde Artış / Küresel Ölçekli Ekonomik Gerileme / Çevre Kirliliğinde Artış.

Saatler önce tamamlanan 54.Davos Zirvesi, beş gün boyunca dört ana kulvarda planlanmış pek çok nitelikli oturum ve sunumlara sahne oldu:

-Parçalanmış Bir Dünyada Güvenlik ve İşbirliğine Ulaşma;
-Yeni Bir Çağda Büyüme ve İstihdam Yaratma;
-Ekonomi ve Toplum İçin Bir İtici Güç Olarak Yapay Zeka (AI) Dinamikleri;
-İklim, Çevre ve Enerji Kulvarlarında Uzun Erimli Stratejiler.

Önümüzdeki günlerde geride kalan zirve ile ilgili pek çok tartışma, değerlendirme ve yayın yapılması beklenmektedir. Ancak, ilk ağızda ve “sıcağı sıcağına” belirtilecek ana tespit ve çıkarımları değerli okurlarımızla paylaşmak isteriz:

Günümüz dünyasında kurumsal işleyiş ve stratejiler bakımından öne çıkan, en yüksek oranda belirleyici olan faktör; “hız” ve hızlı davranmak” ifadesinde karşımıza çıkmaktadır. Hızlı olanların kazanma şansı her zaman daha yüksek çıtaya çekilmektedir. Şirketler, İşbirliği (Co-operation) ve Rekabet (Competition) dinamiklerini; “Coopetition” sentez başlığı altında dengeleme yollarını aramalıdır; rekabet ve işbirliğine, birlikte varolma şansı verilmeli, bunun formülleri aranmalıdır. Gene çağdaş dünyanın bir kazanımı olan Sürdürülebilirlik (Sustainability) kavram ve felsefesi üzerinden şirketler kendilerine yeni rekabet avantajları/kaldıraçları oluşturmanın yaratıcı yollarını arama uğraşından geri durmamalıdır. İlaveten, şirket yönetimleri rekabetçi avantaja ulaşma yolunda Dönüşüm-Transformasyon Sürecini etkinlikle kullanmanın önemini anlamalı ve gereğini yapma bakımından kuvvetli irade sergilemelidir. Bu yolda, yönetsel pozisyonlara yapılan atamalarda liyakat faktörü ön plana taşınılmalıdır. Her kademede yöneticinin “Katma Değer Ortaya Koyma” amacına yoğunlaşması ve hatta kilitlenmesi gerekmektedir. Yüksek kar ve karlılık baskısı altında bile, Çeşitlilik-Diversity faktörünün zenginleştirici katkısı ıskalanmamalı ve Performans kriteri ile birlikte varetmenin yolları aranmalıdır. Nihayet, Üretken Yapay Zeka (Generative AI) teknolojisi henüz yolun başında olup, ortaya çıkacak Yapay Zeka Devrimi ile hayatın her alanında geliştirilebilecek büyük zenginlik ve yüksek katma değerlerin anahtarını teşkil ettiği unutulmamalıdır.

Yapılandırılması ve yürütülmesi temelinde her türlü eleştiriye açık olan Davos ve az sayıda benzeri uluslararası platformun; ortaya koyduğu katkı ve tartışmaya açtığı başlıklar bakımından dikkate alınması gerektiği açıktır. Ortak ve kapsamı geniş konu ve sorunlara çözüm geliştirme bakımından karşılıklı olarak tartışılacak; birlikte değerlendirilecek duruş ile çabalara kulak verme, tespit ile alternatif önerileri hemhal etme zamanıdır. Zira, Vatan Şairimiz Namık Kemal’in sözleriyle; “Hakikat Güneşi, fikirlerin açık ve net çarpışmasından doğacaktır.”(**) Zorlu ve zorlayıcı bir küresel gidişte, tüm dünya ülke ve vatandaşları açısından, alternatif seslere; karşı görüşlere ve birliktelikten doğan güç ile iradeye sağır ve ilgisiz kalma lüksü bulunmamaktadır.

(*) Inequality Inc. , Oxfam International, January 2024.

(**) Vecizenin Özgün İfadesi: “Barika-i Hakikat, Müsademe-i Efkardan Doğar.”

QOSHE - Eko-Politik gelişmeler ve Davos - Prof. Dr. Murat Ferman
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Eko-Politik gelişmeler ve Davos

4 0
21.01.2024

Dörtyüzüncü gününe ilerleyen Ukrayna ve yüzüncü gününü geride bırakan Gazze silahlı çatışmaları bakımından kalıcı çözüm gündeme gelmediği gibi, savaşın yayılma ve derinleşmesi cephelerinde yeni risk ile bozulmaların ortaya çıktığı izleniyor. Yaşanan insanlık trajedisi öncelikli ve insanlığın ortak sorumluluğu olmakla beraber, küresel ticaret bakımından Kızıldeniz saldırılarının ortaya çıkarttığı ekonomik riskler ön plana çıkıyor. ABD öncülüğünde ve dünyanın en büyük petrol şirketlerine sahip İngiltere ile Hollanda katılımlı askeri müdahalenin de sonuç vermediği gibi, İran’ın aynı yollara baş vurma taktiğini tetiklediği görülüyor. Artan taşımacılık ve elleçleme maliyetlerinin; petrol ve LNG dahil olmak üzere yükselen enerji fiyatları ile bir arada ortaya koyacağı “pahalılaştırıcı etki” nin şimdiden devreye alındığı izleniyor. Bu tür gelişmelerin, başta görece yoksul ülkeler ve genelde küresel büyüme rakamlarına olumsuz etkileri öngörülüyor. Üstelik, sıkılaştırıcı politikalar ve onların istenmeyen yan etkileri kabul edilerek sürdürülen “enflasyon karşıtı” faiz arttırıcı politikaların ciddi zarar göreceği; ekonomik beklentilerin bozulacağı; (varsa) kazanımların kaybedileceği kurgusu ağırlık kazanıyor. İleri analizlerde, geçen sene için bertaraf edilen “Resesyon” ve hatta “Stagflasyon” risklerinin gündeme gelmesi ihtimali de öngörülere dahil ediliyor.

Sözü edilen bu küresel ölçekli gelişmelerin; enflasyonla mücadele sürecinde önemli bir aşamada ve seçim öncesi kritik bir dönemeçte bulunan ülke ekonomisi bakımından, olumlu bir tabloya işaret etmediği açıktır. Bu bakımdan, seçime giden süreç ve sonrasına ilişkin vadeler için gözden geçirilmiş/ tazelenmiş ve gerekirse yapısal değişiklikler ile kuvvetlendirilmiş açılımlara kulvar açılması doğru olacaktır. Bu yolda, “seçim ekonomisi” başlık ve kapsamının sadece “bütçe” ve “faiz artışı” ana eksenleri üzerinden okunmaması; “miktarsal sıkılaştırma” ve “kamuda tasarruf” boyutlarının asla ıskalanmaması gerekecektir.

Dünya Ekonomik Forumu (WEF) ve düzenlediği Davos Zirveleri, “küresel gidişatın, zengin ve güçlüler gözüyle değerlendirilmesi” tadında tarif edilmektedir. Tüm........

© CNN Türk


Get it on Google Play