Gelişmişlik düzeyi ve politik anlayışlardan bağımsız olarak tüm ekonomilerde görülen ortak bir eğilimi hatırlama zamanıdır: Seçim öncesi, ekonomide sıkılaştırıcı/disiplin sağlayıcı politikalara itibar edilmek bir yana, daha fazla seçmen memnuniyet ve desteği kazanmak amacıyla reflesyonist ( gevşetici) ton ve tercihler öne çıkartılır.

Olağan ve rutin akış ile işleyişin dışına çıkan seçim ekonomisi koşulları ağırlık kazanır. Yaygın olarak görülen bu durum, enflasyon karşıtı / sıkılaştırıcı politikalara ihtiyaç duyulan ekonomiler bakımından bir ikilem yaratır ve son zamanlarda sıklıkla dile getirilen “ödünleşme” (büyüme-istihdam ile dezenflasyon arasında) meselesini ortaya çıkarır.

Seçim sonrası, artık olağan geçim ekonomisi vasatına geçen Türkiye’nin önündeki en büyük ve karmaşık meydana okuma bu eksende ortaya çıkmaktadır. “Sürdürülebilir büyüme/kalkınmadan feragat etmeden enflasyonla ciddi mücadele edebilmek”, işin özünü oluşturmaktadır. Üstelik, bu mücadelede geniş bir vadeye sahip olunmadığı da açıktır; zira, zaman hızla geçmekte, insanlar yaş almakta ve ömürler tükenmektedir!.

İktisat teorisinin şah isimlerinden Milton Keynes’in deyişiyle; “uzun erim (vadede) herkes ölecektir!”. O halde, mukadder neticeye giderken herkes yaş alacak; yaşlanacaktır. Geçen hafta bu sütunlarda, şu satırlara yer vermiştik:

….“İnsan’ ın Refah ve Esenliği” öncelikli amaç; “Ekonomi” ise bu istikamette kullanılacak bir araç olarak düşünüldüğünde, İnsan Zenginliğimiz (Nüfusumuz) cephesinde yaşanan bir büyük dönüşüme kayıtsız kalınamaz. Ülke nüfusumuz yaşlanmaya devam ediyor ve 65 yaş üstü insan sayımız on milyona yaklaşıyor. Yaşlı nüfus oranımız 2023 yılı itibarıyla %10.2’ ye yükselerek, Cumhuriyet tarihimizde ilk kez çift haneli oranlara ulaşmış oluyor. Yaşlı nüfusumuzun, 2030 yılında %13; 2040’ da %16; 2060 senesinde %22 ve 2080 eriminde %25 oranlarını aşacağı hesaplanıyor…” (*)

TÜİK’ in, 27 Mart tarihinde kamuoyu ile paylaştığı “İstatistiklerle Yaşlılar, 2023” çalışması, hızla yaşlanan ve değişik bir profile evrilen nüfus yapısına ait kuvvetli bulgulara işaret etmektedir. Türkiye’ de 65 yaş üstü olarak tanımlanan yaşlı nüfus, diğer yaş gruplarındaki tüm gruplara göre daha yüksek bir hız ile artış göstermektedir. 33 yaş düzeyini aşmış ortanca yaş ortalaması ile ülkemiz, artık bir “gençler ülkesi olma” etiketini kaybetmiştir. Yaşlı nüfusumuzun üçte ikisi 65-74 yaş grubu arasında yer almakta ve 65 yaşına ulaşmış bir bireyin yaşaması beklenen ömür ortalama 17 yılı aşmıştır.

Sadece yirmi yıl ve sayılı seçimler sonrasında, ortanca yaşımız kırklı yaşlara yükselmiş olacaktır. Daha şimdiden en yüksek yaşlı nüfusa sahip ülkeler liginde, 184 ülke arasında 67. sıraya ulaşmış durumda ve yoksulluk oranında %21 düzeyini aşmış bir tablo ile karşı karşıyız. Yaşlı nüfus, ağırlıkla tarım sektöründe olmak üzere sadece %12 seviyesinde işgücüne katılım sağlamakta ve %40’ı aşkın oranda internet kullanmaktadır.

TÜİK çalışmasından hemen önce açıklanan bir başka ilgili araştırma; “Türkiye Yaşlı Profili Araştırması, 2023”, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı-TÜİK ortak projesi kapsamında dikkat çekici bulguları ortaya koymaktadır. Yaşlı nüfusun %80’inin kronik hastalık sahibi olduğu; tek başına yaşayan kesimin ise %20 oranını aştığı gibi ilginç kesitler karşımıza çıkmaktadır. Geleneksel bağlar ve sosyal ilişkilerin uğradığı hızlı değişimin bir başka göstergesi de; torunu olup, bakımıyla her gün ilgilenenler oranının %5’ ler düzeyine gerilemiş bulunmasıdır.

Hızla ve hız kazanarak yaşlanan insan zenginliğimizi esas alarak, gerçekçi yeni yapılanmalara gidilme; her alanda köktenci sorgulamaların önünü açma zamanıdır. Daha yaşlı ve başlı yarınlarımıza şimdiden vaziyet etmek durumundayız. Ancak, bizleri “bugünü kurtarmaya; maişet motorunu döndürmeye” mahkum eden, yarınlarımızın önüne perde çekip, gözlerimize gerçeği çarpıtıcı mercek takan yüksek enflasyon belası, en büyük engel olarak karşımızda durmaktadır. İşte o yüzden, “seçim öncesi ile sonrasında ve geçim ekonomisinin her anında” enflasyonla mücadele bir numaralı önceliğimiz olmalıdır. Eko-politik ve sosyo-ekonomik yapılanmalarımızın, tazelenmiş; gerçekçi ve ilaveten, daha oturmuş/olgunlaşmış yeni okumalara konu edilmesi için ne sonraki seçimleri, ne de, daha ileri yaştaki geçimleri bekleme gibi lüksümüz bulunmamaktadır!

QOSHE - "Seçim-geçim” andacında yaşlanmak.. - Prof. Dr. Murat Ferman
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

"Seçim-geçim” andacında yaşlanmak..

5 0
31.03.2024

Gelişmişlik düzeyi ve politik anlayışlardan bağımsız olarak tüm ekonomilerde görülen ortak bir eğilimi hatırlama zamanıdır: Seçim öncesi, ekonomide sıkılaştırıcı/disiplin sağlayıcı politikalara itibar edilmek bir yana, daha fazla seçmen memnuniyet ve desteği kazanmak amacıyla reflesyonist ( gevşetici) ton ve tercihler öne çıkartılır.

Olağan ve rutin akış ile işleyişin dışına çıkan seçim ekonomisi koşulları ağırlık kazanır. Yaygın olarak görülen bu durum, enflasyon karşıtı / sıkılaştırıcı politikalara ihtiyaç duyulan ekonomiler bakımından bir ikilem yaratır ve son zamanlarda sıklıkla dile getirilen “ödünleşme” (büyüme-istihdam ile dezenflasyon arasında) meselesini ortaya çıkarır.

Seçim sonrası, artık olağan geçim ekonomisi vasatına geçen Türkiye’nin önündeki en büyük ve karmaşık meydana okuma bu eksende ortaya çıkmaktadır. “Sürdürülebilir büyüme/kalkınmadan feragat etmeden enflasyonla ciddi mücadele edebilmek”, işin özünü oluşturmaktadır. Üstelik, bu mücadelede geniş bir vadeye sahip olunmadığı da açıktır; zira, zaman hızla geçmekte, insanlar yaş almakta ve ömürler tükenmektedir!.

İktisat teorisinin şah isimlerinden Milton Keynes’in deyişiyle; “uzun erim (vadede) herkes ölecektir!”. O halde, mukadder neticeye giderken herkes yaş alacak; yaşlanacaktır. Geçen hafta bu sütunlarda, şu satırlara yer vermiştik:

….“İnsan’ ın Refah ve Esenliği” öncelikli amaç; “Ekonomi” ise bu istikamette kullanılacak bir araç olarak........

© CNN Türk


Get it on Google Play