Batı’nın en iri kıyım şirketlerinin üst yöneticileri ve siyasileri, 25 Mart’tan sonraki üç haftada Çin’e çıkarma yaptı.

Önce aralarında Apple’ın patronu Tim Cook, yatırım şirketi Bridgewater Associates’in kurucusu Ray Dalio, ilaç firması Pfizer’ın CEO’su Albert Bourla, tüketici ürünleri şirketi Procter & Gamble’ın CEO’su Jon Moeller’in bulunduğu Amerikalı işadamları…

Amerikalı işadamlarının Çin gezisi sürerken ABD Hazine Bakanı Janet Yellen…

Son olarak, 14 Nisan’da Almanya Başbakanı Olaf Scholz…

Scholz’a, içlerinde Siemens’in CEO’su ve Alman İş Dünyası Asya-Pasifik Komitesi Başkanı Roland Busch, BMW Yönetim Kurulu Başkanı Oliver Zipse, Bayer CEO’su Bill Anderson, ThyssenKrupp CEO’su Miguel Lopez, Mercedes-Benz ve ZEISS üst yöneticilerinin yer aldığı Alman işadamları eşlik etti.

Scholz, ilk olarak Bosch ile Qingling Motors’un ortak girişimi Bosch Hydrogen Powertrain Systems (Chongqing) Co Ltd’nin bulunduğu Chongqing’i ziyaret etti ve araçlarda hidrojen yakıtı projesi hakkında bilgi aldı.

Yellen’in ve Scholz’un gezilerinin en dikkat çeken yanı, ikisinin de Çin’in “aşırı üretim kapasitesi”nden ve “aşırı ihracatından” şikayet etmesi. Yani Çin’e “Üretim yapma! İhracat yapma” demek istiyorlar.

Batı medyası, Çin ekonomisinin şöyle iç talep durgunluğuna gireceğini, böyle “Japonyalaşacağını” sayfalar dolusu yazarken, Batı’nın dünya birincisi ve üçüncüsü ekonomilerinin Çin’in “kapasite fazlası üretiminden” şikayet etmesi kara mizah gibi.

Üç ülkenin ekonomilerini çok genel hatlarıyla karşılaştırınca, Batılı siyasilerin şikayetlerinin nedeni anlaşılıyor. Çin, ABD ve Alman ekonomilerini karşılaştırmayı, bu üç ekonomiye ilişkin grafikler üzerinden yapalım.

Birinci grafik, büyük ekonomilerin brüt sabit sermaye oluşumlarını gösteriyor.

Grafiğe göre, 2022 yılında Çin’in brüt sabit sermaye oluşumu (kırmızı çizgi) yüzde 42 dolayında. Bu, Çin’in Gayrı Safi Milli Hasılasının (GSMH) yüzde 42’si kadarını yatırıma dönüştürdüğüne işaret ediyor.

1990’da yüzde 25’in altına düşen brüt sabit sermaye oluşumu yeniden yükselişe geçmiş, 2012-2013 arasında en tepe noktasına, yüzde 45 dolayına ulaşmış. Daha sonra yüzde 42 ortalaması çevresinde istikrar kazanmış.

Buna karşılık ABD’nin brüt sabit sermaye oluşumu (mavi çizgi), 1971’deki yüzde 10’lar dolayından yüzde 23’ü gördüğü 2005’e kadar yükselmiş. 2007-2008 arasında yine yüzde 18’e kadar düşmüş ve 2022’de yüzde 22 dolayında gerçekleşmiş.

1970’lerin başlarından itibaren sürekli düşen Japonya’nın brüt sabit sermaye oluşumu (yeşil çizgi), 2007-2008 mali krizinden itibaren, aşağı yukarı dünya ortalaması (mor çizgi) ile çakışık bir seyir izlemiş ve 2022’de yüzde 26 dolayında gerçekleşmiş.

İngiltere’nin brüt sabit sermaye oluşumu (turuncu çizgi), mali krizden bu yana yüzde 15-18 aralığında seyretmiş.

Bu tabloda bulunmayan Almanya’nın Batı ülkeleri içinde daha yatırımcı bir ekonomi olduğu kesin. Ancak Almanya da Çin’in çok gerisinde kalıyor.

Grafiklerin ve istatistiklerin yansıtmadığı başka önemli olgular var. Başta Amerikan ekonomisi olmak üzere, bütün Batı ekonomilerinde bu brüt rakamlar gerçek yatırım değerlerini açıklamıyor. Örneğin ABD’nin özellikle ileri teknolojiler için ayırdığı kredilerin ve teşviklerin önemli bir bölümü, banka komisyonları, temettü geri ödemeleri, şirket bilançolarını makyajlama mekanizmalarıyla yatırıma değil mali sermayeye akıyor. Çin ekonomisinde bu söz konusu değil.

Bir de hem enerji maliyetlerini yükselten, hem hammadde ve ara malları fiyatlarını artıran yaptırımlar konusu var. En çok Alman ekonomisini etkileyen bu konu, Alman sanayi şirketlerini ülke dışında yatırım yapmaya zorluyor.

Nitekim Scholz ile birlikte Çin’e giden BMW Yönetim Kurulu Başkanı Oliver Zipse, Alman radyosuna yaptığı açıklamada, Çin’de “risklerden çok fırsatlar gördüğünü” söyledi. Volkswagen, Bosch ve BASF gibi büyük Alman şirketlerinin Çin’de yatırımları var. 5 bin dolayında Alman şirketi Çin’de 11 milyar avroyu aşkın yatırım yapmış durumda. Çin Ticaret Bakanlığı’nın verilerine göre, Almanya’nın Çin’deki yatırımları bu yılın ilk iki ayında yıllık bazda yüzde 19,8 arttı.

Ayrıca elektrikli araçlar, temiz enerji gibi ileri teknoloji alanlarında, Çin, yüksek nitelikli kalkınma ve yeni nitelikte üretici güçler gibi stratejik planlar uyarınca yatırımlara hız verirken, Batı bu konuda oldukça geriden geliyor.

Aşağıda görülen ikinci grafik, Yellen’in ve Scholz’un “Çin’in aşırı üretim kapasitesi” iddialarına yanıt veriyor. Bu iddia, Çin ekonomisinin ihracat için üretim yaptığını, devlet desteğiyle ucuza ürettiğini ve diğer ekonomileri zora soktuğunu ima ediyor.

Çin’in iç tüketiminin güçlü olmadığını savunan Batı medyası da ihracata dayanması yüzünden Çin ekonomisinin Japonya gibi takılıp kalacağını öne sürüyor. Çin’e yaptırımlar uygulamanın mantığı Çin’in “Japonyalaşmasını” sağlamak.

Oysa grafiğin de gösterdiği gibi, Çin’in ihracatı (mavi çizgi), 2007-2008 krizi yıllarında yüzde 40’ın üstünde bir tepe yaptıktan sonra sürekli ve sert düşüş içinde. 2014’ten sonra yüzde 20’lerde seyrediyor. ABD’nin ihracatı (yeşil çizgi) yüzde 10, aşağı yukarı eşit olan Japonya’nın (siyah çizgi) ve İngiltere’nin ihracatı (turuncu çizgi) yüzde 15 dolaylarında.

Grafiğe göre en ihracata dayalı ekonomi Alman ekonomisi (kırmızı çizgi). Almanya’nın sürekli yükselen ihracatı yüzde 38 dolayında.

Yıllık ortalama itibarıyla durum şöyle: Çin’in ihracatı, mali krize kadar yaklaşık 30 yıllık bir süre boyunca yılda ortalama yüzde 18,1 dolayında artış gösterdi. Mali krizle birlikte bu oran yüzde 9,4’e, 2013’ten sonra yüzde 5,7’ye düştü.

Çin, ihracatının sert düşüş yıllarında ortalama yüzde 9’a yakın büyüme gösterdi ve büyüme performansıyla bütün Batı ekonomilerini kat kat geride bıraktı. Yani, her ne kadar ihracat Çin ekonomisi için önem taşısa da Çin’in büyümesi ihracata dayalı değil. Üçüncü grafik bu konuda daha net fikir veriyor.

Grafiğin sol bölümü, Çin (kırmızı çizgi) ve ABD (mavi çizgi) ekonomilerinin imalat-ihracat ilişkisini oransal olarak gösteriyor. Buna göre Çin ekonomisinin ihracat-imalat oranı 2006 yılında yüzde 37 ile doruk noktasına çıktıktan sonra düzenli olarak düşmüş ve 2020 yılında yüzde 25 olmuş.

ABD’nin ihracat-imalat oranı 2003 yılında yüzde 15 ile en düşük düzeyini gördükten sonra yükselerek 2020’de yüzde 16 olarak gerçekleşmiş.

Grafiğin sağ tarafı ise Çin’in ihracatı (kırmızı çizgi) ile iç tüketimini yıllara göre karşılaştırıyor. Buna göre ihracat ılımlı bir artış gösterirken, iç tüketim 2006’dan itibaren çok hızlı bir yükselişe geçmiş. Bu, Çin’in mutlak yoksulluğu ortadan kaldırma ve refahın toplumsal tabanını genişletme programlarının başarısını gösteriyor.

Çin’in GSMH’sinin yıllara göre bileşimini gösteren aşağıdaki grafik (Grafik 4) de yazdıklarımızı teyid ediyor.

1950’lerden 2020’ye kadarki dönemi kapsayan grafikte siyah çizgi hanehalkı harcamalarını, mavi çizgi brüt sabit sermaye oluşumunu, kırmızı çizgi de ihracatı temsil ediyor. 2020’de hanehalkı harcamaları GSMH’nin yüzde 38.7’sini, brüt sabit sermaye oluşumu yüzde 41.6’sını, ihracat ise yüzde 2.8’ini oluşturdu.

Yaptığımız karşılaştırma, yine de Çin ekonomisi ile Batı ekonomileri arasındaki temel farkı yansıtmıyor. Grafikler, sanki bu ekonomilerin hepsi aynı karakterdeymiş gibi büyüklükleri kıyaslıyor.

Sırf büyüklüklerin kıyaslanması bakamından bile Çin ekonomisinin Batı ekonomilerini geride bıraktığı açık. Ancak asıl önemli olan büyüklüklerin arkasında ne yatıyor?

Çin ekonomisi, Batı ekonomilerinden farklı olarak, toplumsal eşitsizlikleri bütünüyle ortadan kaldırma stratejik hedefine sahip toplumcu bir ekonomi. Batı ekonomileri ise bireysel kâr temelli oldukları için, toplumsal eşitsizlikleri kaçınılmaz olarak daha da derinleştirmek doğaları gereği.

YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN

QOSHE - Batı'dan Çin'e “neden üretiyorsun” şikayeti - Hasan Böğün
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Batı'dan Çin'e “neden üretiyorsun” şikayeti

9 14
19.04.2024

Batı’nın en iri kıyım şirketlerinin üst yöneticileri ve siyasileri, 25 Mart’tan sonraki üç haftada Çin’e çıkarma yaptı.

Önce aralarında Apple’ın patronu Tim Cook, yatırım şirketi Bridgewater Associates’in kurucusu Ray Dalio, ilaç firması Pfizer’ın CEO’su Albert Bourla, tüketici ürünleri şirketi Procter & Gamble’ın CEO’su Jon Moeller’in bulunduğu Amerikalı işadamları…

Amerikalı işadamlarının Çin gezisi sürerken ABD Hazine Bakanı Janet Yellen…

Son olarak, 14 Nisan’da Almanya Başbakanı Olaf Scholz…

Scholz’a, içlerinde Siemens’in CEO’su ve Alman İş Dünyası Asya-Pasifik Komitesi Başkanı Roland Busch, BMW Yönetim Kurulu Başkanı Oliver Zipse, Bayer CEO’su Bill Anderson, ThyssenKrupp CEO’su Miguel Lopez, Mercedes-Benz ve ZEISS üst yöneticilerinin yer aldığı Alman işadamları eşlik etti.

Scholz, ilk olarak Bosch ile Qingling Motors’un ortak girişimi Bosch Hydrogen Powertrain Systems (Chongqing) Co Ltd’nin bulunduğu Chongqing’i ziyaret etti ve araçlarda hidrojen yakıtı projesi hakkında bilgi aldı.

Yellen’in ve Scholz’un gezilerinin en dikkat çeken yanı, ikisinin de Çin’in “aşırı üretim kapasitesi”nden ve “aşırı ihracatından” şikayet etmesi. Yani Çin’e “Üretim yapma! İhracat yapma” demek istiyorlar.

Batı medyası, Çin ekonomisinin şöyle iç talep durgunluğuna gireceğini, böyle “Japonyalaşacağını” sayfalar dolusu yazarken, Batı’nın dünya birincisi ve üçüncüsü ekonomilerinin Çin’in “kapasite fazlası üretiminden” şikayet etmesi kara mizah gibi.

Üç ülkenin ekonomilerini çok genel hatlarıyla karşılaştırınca, Batılı siyasilerin şikayetlerinin nedeni anlaşılıyor. Çin, ABD ve Alman ekonomilerini karşılaştırmayı, bu üç ekonomiye ilişkin grafikler üzerinden yapalım.

Birinci grafik, büyük ekonomilerin brüt sabit sermaye oluşumlarını gösteriyor.

Grafiğe göre, 2022 yılında Çin’in brüt sabit sermaye oluşumu (kırmızı çizgi) yüzde 42 dolayında. Bu, Çin’in Gayrı Safi Milli Hasılasının (GSMH) yüzde 42’si kadarını yatırıma dönüştürdüğüne işaret ediyor.

1990’da yüzde 25’in altına düşen brüt sabit sermaye oluşumu yeniden yükselişe geçmiş, 2012-2013 arasında en tepe noktasına, yüzde 45 dolayına ulaşmış. Daha sonra yüzde 42 ortalaması çevresinde istikrar kazanmış.

Buna karşılık ABD’nin brüt sabit sermaye oluşumu (mavi çizgi), 1971’deki yüzde 10’lar dolayından yüzde 23’ü gördüğü 2005’e kadar yükselmiş. 2007-2008 arasında yine yüzde 18’e kadar düşmüş ve 2022’de yüzde 22 dolayında gerçekleşmiş.

1970’lerin başlarından itibaren sürekli düşen Japonya’nın brüt sabit sermaye oluşumu (yeşil çizgi), 2007-2008 mali krizinden itibaren, aşağı........

© CGTN Türk


Get it on Google Play