menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Kürt sorunu tek başına PKK ve çatışma meselesi değildir”

10 0
28.11.2025

Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler, 2026 yılı bütçe teklifini dün (26 Kasım) TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na sundu.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın açıklamasına göre, Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi’nde savunma ve iç güvenlik harcamalarına toplam 2,15 trilyon TL ayrıldı; bu, bir önceki yıla göre yüzde 34 artış anlamına geliyor.

En büyük pay 1,2 trilyon TL ile savunma harcamalarına; kalan 953 milyar TL ise İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’na ayrıldı.

İç güvenlik bütçesi, siber güvenlik ve sınır güvenliği altyapısını güçlendirmeye de odaklanıyor. Bu haliyle toplam bütçenin yaklaşık yüzde 11,4’ü savunma ve güvenliğe ayrılmış durumda.

bianet’in sorularını yanıtlayan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Şırnak Milletvekili Newroz Uysal Aslan, bu durumun barış ve demokratik toplum süreciyle “en hafif tabirle tezat” oluşturduğunu belirtti.

Millî Savunma Bakanlığı’nın bütçe teklifini genel hatlarıyla değerlendiriyorsunuz?

Bakanlığın bütçesi, toplumun içinde bulunduğu ekonomik koşulları ve halkın emeğini, geleceğini gözeten bir perspektiften hazırlanmış değil. Daha çok savunma sanayi ve savaş politikalarına odaklanılmış. Dünkü bütçede gördüğümüz rakamlar, savunma sanayiye ayrılan kaynakların arttığını, hâlâ savaşa ve savunmaya öncelik verildiğini gösteriyor. Barışçıl söylemler olsa da askerî hazırlıklar ve harcamalar hâlâ çok yüksek. Bu rakamlar, gayri safi milli hasılanın önemli bir kısmına denk geliyor ve sonuçta halktan alınan kaynaklar anlamına geliyor.

Eurofighter ve F-16 anlaşmaları, S-400 tartışmaları gibi gelişmelerin ekonomik maliyeti de göz ardı edilemez. NATO’ya ayrılan bütçe payının Türkiye için çok yüksek olacağını ve bunun yaratacağı ekonomik tahribatı da bütçede dengeleyecek bir hazırlık olmadığını görüyoruz. Yani bütçe, bölgesel barışa, diyaloğa, çözüme değil; savunma harcamalarına ve uluslararası savunma kurumlarına ayrılmış durumda.

Bütçe görüşmelerinde Community Peacemaker Teams’in (CPT) yayımladığı Soğuk Barış raporuna da değindiniz. Bize raporda yer alan verilerden bahseder misiniz?

CPT’nin raporu, bölgedeki insan hakları ve barış süreçleri açısından dikkatle ele alınması gereken veriler içeriyor. CPT’nin kuruluşu çok eski ve uluslararası bir yapıya sahip. Kuruluş amacı, İran’ın sınır bölgelerindeki hareketleri izlemek ve dengelemekti. Son yıllarda ise Türkiye’nin sınır bölgelerindeki yoğun askerî hareketliliği ve bunun hukuk ile insan hakları boyutunda yarattığı etkileri raporluyorlar. Benim değindiğim ise son raporlarıydı. Rapor, yürütülen çatışmasızlık halini ve PKK’nin 27 Şubat’taki pozisyonunu teyit ediyor; çatışmaların azaldığını gösteriyor.

Ancak özellikle 2016’dan sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Irak Federe Bölgesi’nde 30-40 kilometre öteye giderek kurduğu yoğun askerî üsler, köylerde havadan bombardıman sonucu yaşanan can kayıpları ve yıkımlar, köylülerin tarlalarına, bağlarına ulaşamaması gibi ciddi sonuçlar doğuruyor. Raporda, TSK’nin askerî varlığını genişletme girişimleri, yeni yollar inşa ederek köylüleri köylerinden uzaklaştırmaya çalışması ve tek tek köy isimleri verilerek bu tahribatın somut şekilde belgelenmesi yer alıyor. Ayrıca, köylülerin kendi mülklerine erişiminde engellerle karşılaştığı noktalar da raporda açıkça belirtiliyor.

Biz de Bakanlığa bu raporu kısmen açıkladık ve sorduk: Saldırılar ve çatışmalar azalmışken, TSK neden bölgede daha fazla konuşlanıyor, köyleri boşaltıyor ve askerî varlığını........

© Bianet