“COP’un diplomatik vitrinlerinden çıkıp, halkların yaşadığı yıkımları görünür kılması şart”
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği 30. Taraflar Konferansı (COP30), 10-21 Kasım 2025 tarihleri arasında Brezilya’nın Belém kentinde gerçekleştirilecek.
Konferans, daha önce Güney Amerika’da düzenlenmiş olsa da ilk kez Brezilya’da ve Amazon yağmur ormanlarının kalbinde yapılacak. Brezilyalı organizatörler bu yılki buluşmaya “orman COP’u” adını verirken, Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva ise “hakikat COP’u” olarak tanımladı.
COP30’da ülkelerin iklim hedefleri (NDC), enerji dönüşümü, adil geçiş, ormansızlaşmanın durdurulması, denizlerin ve biyolojik çeşitliliğin korunması gibi konular ele alınacak.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İzmir Milletvekili İbrahim Akın, iklim zirvesinin önemini ve COP30’a alternatif olarak örgütlenen etkinlikleri anlattı.
“Türkiye, COP31’e ev sahipliği yapmaya talip olmasına rağmen hâlâ fosil yakıtlara dayalı enerji üretimini sürdürüyor, bu büyük bir tutarsızlık ve ivedilikle terk edilmesi gereken bir politika. Elbette Türkiye, gerekli siyasi irade ve toplumsal güçle bu dönüşümü gerçekleştirebilir —buna kimsenin itirazı yok. Ancak ülkenin enerji ve iklim politikaları açısından hâlâ ortalamanın oldukça gerisinde olduğunu kabul etmek gerekiyor. Özellikle kömür üretimi ve vahşi madencilik faaliyetlerinin sürdürülmesi, ekolojik tahribatın derinleşmesine neden oluyor.
“Şimdi COP30 sürecine hazırlanıyoruz. İklim Adaleti Koalisyonu’ndan arkadaşlarımızla birlikte bu toplantıya katılacağız ve önerilerimizi sunacağız. Ayrıca COP30’un alternatifini oluşturan, muhalif çevrelerin örgütlediği büyük buluşmaya da katılacağız. Resmî toplantılarda da yer alacağız; ama esas olarak toplumsal muhalefetin sesini yükselten etkinliklerde bulunmak istiyoruz. Amacımız, Türkiye’de ve dünyada, iklim krizi karşısında daha güçlü bir dayanışma hattı kurmak. Çünkü mesele yalnızca Türkiye’nin değil, tüm dünyanın sorunu. İklim kırımının yaşanacağı bir döneme doğru hızla gidiyoruz ve bu durum hem su kaynaklarını hem de doğal ekosistemleri tehdit ediyor. Bu konuda toplumsal farkındalık yaratmak, mücadelenin kitlesel bir hâl almasını sağlamak büyük önem taşıyor.
“Bu vesileyle COP30’u, daha geniş bir iklim hareketi için bir dayanışma ve örgütlenme alanı haline getirmeyi umuyoruz. Amacımız, iklim krizinin yalnızca Türkiye’nin değil, tüm dünyanın geleceğini ilgilendiren bir mesele olduğunu geniş kitlelere aktarabilmek. Yolculuk oldukça uzun –yaklaşık 30 saat sürecek ve toplamda 9-10 günümüzü alacak. Geçen yıl COP29’a Türkiye’den 1000 civarında kişi katılmıştı, bu yıl mesafe nedeniyle katılım az olabilir. Yine de biz bu süreci yakından takip edeceğiz ve yerinde gözlemleyeceğiz. Oradan canlı yayınlar da yapacağız.”
İklim krizinden en fazla etkilenen kıta olan Afrika’da, paramiliter örgütler ve ABD’nin etkisinin hissedildiği müdahale ve saldırılara da değinen Akın, sözlerini şöyle tamamladı:
“Biz bu saldırıları eş başkanımız Tuncer Bakırhan’ın açıklamaları üzerinden de kınadık. Gidişat böyle sürerse, Afrika’dan büyük bir iklim göçü dalgasının başlaması kaçınılmaz. COP30’un, Sudan ve Nijerya gibi ülkelerde yaşanan saldırıları da gündemine alabilmesi için, iklim krizinin toplumsal ve politik bir mesele olarak da ele alınması gerekiyor. İklim adaletsizliği, doğrudan doğruya sömürgecilik, savaş ve yoksullukla iç içe geçmiş durumda. Bu nedenle, COP süreçlerinin artık devletlerin diplomatik vitrinlerinden çıkıp, halkların yaşadığı gerçek yıkımları görünür kılması şart. Biz en çok, dünyanın farklı yerlerinde iklim krizinden en fazla etkilenen halklarla dayanışmayı önemsiyoruz.
“Türkiye de bu krizden en fazla etkilenecek ülkelerden biri. Akdeniz havzası, iklim krizinin en hassas ve risk altındaki bölgelerinden biri. Nehirlerin kuruması, su kaynaklarının azalması, diğer yandan denizlerin yükselmesiyle kıyıların sular altında kalması büyük bir ekolojik yıkıma yol açacak. Böyle ciddi bir tabloya rağmen hâlâ fosil yakıt üretimini artırmakta ısrar eden ülkelerin samimiyetinden söz etmek mümkün değil. ‘Önce insan, sonra doğa’ diyorlar ama tam tersi bir durum yaşanıyor. Bugünkü sistem tamamen sermayeye teslim edilmiş........© Bianet





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein