Optik beyaz dişler
Reklamcılık zor iş, ama halkla ilişkiler çok değişik bir iş. Kendi aralarındaki ayrıma göre derler ki reklamcı ürün pazarlar, halkla ilişkilerci o ürünün çok istenmesini sağlayan ortamı oluşturur. Evet, bunlar da meslek, gelir kaynağı birer iş.
Benim aklımın almadığı kimi reklamlar var. Gerçi benim aklımın aldığı pek az şey var, ama o ayrı bir mesele. Uzun zamandır optik beyaz dişlere taktım kafayı. Optik dediğin gözle ilgili. Ortaokulda fen bilgisi dersinde okuttular. İşte efendim içbükey mercekte görüntü şurada oluşur, dışbükeyde burada oluşur…
Bu durumda optik beyaz dediğin, göze öyle görünüyor demek olsa gerek. O zaman, benim dişim beyaz değil de dişime bakanın gözüne öyle görünüyor. Bu durumda dişimi beyazlatan değil, göz aldanması sağlayan ürün satın aldım demek oluyor değil mi? Fevkalade!
İş bununla kalmıyor ve giderek karmaşıklaşıyor. Yeni favorim çamaşırların açık alanda kurutulmuş gibi kokmasını sağlayan deterjan reklamı.
Eskiden tek göz oda derlerdi, şimdi 1 0 denilen, balkonsuz, penceresiz bir alanda barınıyorsun, diyelim. Çamaşırı da yatağının yanındaki katlanır askıda kurutuyorsun. İşte bu deterjanla yıkandığında çamaşırlar güneş görmüş, güzelce havalanmış gibi kokuyor. Sen de çamaşırlarını koklayarak güneşli günler hayal ediyorsun.
Bununla biter mi? Bitmez! Zaten bu işler “ev yapımı tadında” ile başladı, sonra pamuksu yüzeyler geldi. Pamuk değil, pamuksu. Memlekette üretilen pamukla neler yapılıyor bilmiyorum ama çok gizli bir yerden duyduğum kadarıyla “pamuk tıkamak” da bitmiş, silikon sıkıyorlarmış. Benden duymuş olmayın siz yine de.
Bu arada “ev yapımı tadında” lafını ilk duyduğumda aklıma Matrix filminde “o kırmızılı kadını ben tasarladım” diyen Mouse gelmişti. Neo nam kahramana “senin tavuk yediğini zannetmeni nasıl sağlıyorlar? Peki gerçek tavuğun tadını kim biliyordu?” diye soruyordu ya, belki şimdi o aşamadayızdır.
Neyse efendim, tüm bu “öyleymişçesine reklamlarının” yanında Tarım ve Orman Bakanlığının gayet gerçek tağşiş listeleri yayınlanıyor. Adı bile anlaşılmaz değil mi? Tağşiş Arapça kökenli; aslında paranın ayarını bozmak anlamına geliyor, kısaca sahtecilik.
Muhterem Bakanlık öyle dümdüz sahteciler demiyor da böyle diyor. İşte sucuktan tavuk kanadı, zeytinyağından motorin, lahmacundan paça, peynirden süt tozu falan çıkıyor. Bunlar listeleniyor, yayınlanıyor, arada sırada haber oluyor. Kimsenin pek umursadığı da yok, millet ne bulursa yemeye devam ediyor. Doğal olarak.
Ama geçen haftaki bir haber işin biraz “şeyinin” çıktığını gösterdi. Bir dondurmada biraz dışkı kökenli bakteri çıkmış. Birazcık bundan var yani işin içinde. Bu millete “şey” yedirmek bir işkence yöntemiydi, gelinen aşamada parayla satın alıp afiyetle yemişiz, iyi mi?
Çok kuvvetli ve kudretli idareler bütün bunlara karşı ne yapıyor derseniz, çok fena para cezası kesiyor! Memlekette usulsüzlük yöntem, usulsüzlükten para kazanmak bütçe denkleştirme yolu olunca bize de ne satarlarsa onu yemek düşüyor elbette.
Biz de ne yapalım, içinde ne olduğunu bilmediğimiz ürünlerden oluşan kahvaltımızı yapıp, optik beyaz dişlerimiz olsun diye dişlerimizi fırçalayıp açık havada kurutulmuş gibi kokan giysilerimizi giyip şu saçma hayatı satın almak için çılgınlar gibi çalışacağımız işimize gidiyoruz.
(ÖE/EMK)
31 Mart seçimleri bitmiş, mazbatalar alınmıştı. Beni seçeneksiz koyan siyasete kızgınlığımı çarşaf çarşaf pusulalara buseler kondurarak giderdiğimden içim rahattı.
İş çıkışı Sakarya........© Bianet





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Rachel Marsden
John Nosta
Daniel Orenstein