menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Merdiven dediğin yürümez zaten

12 0
29.11.2025

Patent belgesine göre adı eğimli asansör, biz yürüyen merdiven diyoruz. Gerçi kimi durumlarda yürüdüğü söylenemez. Alet teorik olarak hareketli, ama pek istekli görünmüyor. Duruyor, yürümüyor.

Ankara’da insanların topluca taşındıkları araçlara ulaşılan yerlerde -halk arasında "durak" diyoruz- bu kaprisli merdivenlerin ortak bir direnişi var. Uzun süredir devam ediyorlar eylemlerine. Sorsan derdin nedir, diye söylemezler. Bakımın mı eksik kaldı, sen varken beton merdivenler mi tercih edildi? Nedir sorunun? Cevap yok. Ne cevap verecek ayrıca? Adım yürüyen ama yürüyesim yok, varoluşsal bir sorun yaşıyorum mu diyecek? Kardeşim yürüsene! Yürümez, bir naz, bir hava.

Şimdi malumunuz yerel yönetimler ile merkezi yönetimler arasında ilginç bir ilişki türü gelişti. Kimileri buna “hizmette yarış” dese de bizdeki karşılığı pek öyle değil. Ben bir yerden bir yere ulaşmaya çabalıyorum, ne bulursam onunla yolculuk ediyorum. Sizin için önemli ihtimalen ama ben hiç umursamıyorum. İşlemeyen alet görünce dur bunu kim yapmış, ona bakayım da sinirleneyim demiyorum ki. Hatta o anda benim için siz hepiniz, ben tek. Bütün bir yönetim mekanizmasına karşı tek başına kalmış kişi ne yaparsa, ne derse onları diyorum özet olarak. Kişiselleştirmiyorum, mekanizmaya doğrudan, topluca hitap ediyorum sonuçta.

Efendim Ankara’da bu yürümeyen merdivenlerle derin bir ilişki geliştirdik. Anlamak istiyoruz onları. Mesela benim de sık kullandığım ODTÜ durağında bir ara inleyen nağmeler eşliğinde yürümeye gayret edenleri vardı. Trenden iniyorsun, ortalık loş, inildeyen, gıcırdayan, ağlayan bir aletin sesi geliyor. Korkup trene atlayayım desen, gitmiş bile. Mecbur yürümeye başlıyorsun. Beton merdivene yönelince yandan inilti geliyor. Tercih edilmedim, diye ağlıyor galiba deyip yanaşıyorsun. Bu defa ses daha da yükseliyor sanki. Olan oldu artık, devam edelim diye adımını atıyorsun. Merdiven az gidiyor, sonra duruyor. Topluca cesaret gösterenlerden bir kısmı homurdanırken şehir içinde daimi hareket halinde olmaya alışkın olanlar pıt pıt sol şeritten hareketleniyor. Biz sağ şeritte kaldık, merdiven gitmiyor, biz de duruyoruz. Derken efendim, seke seke gidenler ile homur homur gezenler arasındaki karşılıklı duygu atlamaları arasında ilk düzlüğe varıyoruz. İkinci katta da durum aynı, ama orada asansör var. Biz homurdananlar olarak topluca asansöre gidiyoruz. İki adet düğme olan asansörde hangisine basmak fevkalade önemlidir konulu münazaraya bile yetiyor zamanımız.

Yeryüzüne çıkıyoruz nihayetinde. Bizim ekipten biri yönetimlerin her türünden umudunu kesmiş, "Ayol koskoca ODTÜ neden yapmıyor bunları?" diyor, ama o da söylediğine pişman oluyor tabii. Yandan biri kaşını bir kaldırıyor "Bunca idarenin yapamadığını neden üniversite yapsın, okulun işimi metro merdiveni yapmak" diyor. Hepimiz önümüze bakarak yürüyoruz. Ben içimden, ama çok içimden "ODTÜ ayakta, derken bunu mu kast ettiler acaba?” diyorum. Devam ediyoruz.

Dönüşte diğer hatta geçiyorum, orada da nazlı merdivenlerin ayakucuna oturmuş birileri var. Sanki doğum bekler gibi bakıyorlar uzun uzun. Acelem olduğundan iki elimi arkamda birleştirip malum vatandaşlık görevimi yapamıyorum. Aklım kalıyor. Nesi var bunların, neden durmadan yürümemeye karar verip bizi koşturmaya zorluyorlar, diye soracağım soramıyorum. Eh böyle olunca homurdanmak suretiyle demokratik katılım ekibine katılıyorum ben de. Merdiven inliyor, ben dinliyorum.

(ÖE/AB)

Bir haksızlıkla yüzleşmeye ne dersiniz? Belki giderilmesi çok zor, aynı zamanda da çok kolay bir haksızlık. Eşitsizliğe neden olan bir haksızlık. Giderilmesi zor çünkü bilincimizin şekillendiği koşullar sağlamcılığı doğal olarak sözünü edeceğim eşitsizliğin kaynağını da zihinlerde biçimlendirdi. Kalıplaşan şeyleri değiştirmek zordur. İdeolojik bir kökeni hatta sağlamcılık gibi çok da yüzleşilmeyen ideolojik bir kökeni olan kalıpları değiştirmek daha da zordur. Fakat ayrımcılığın bu yönüyle yüzleşip onu aşmak bir o kadar da kolaydır. Çünkü en azından kendi zihnimizde giderebiliriz bu haksızlığı. Peki ne bu haksızlık?

Kapsayıcılığı ve erişilebilirliği fiziksel düzenlemelere indirgeme hatasına düştük yıllarca. Bir kaldırımın düzgün hale gelmesi,........

© Bianet