menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Şiddet silsilesinin üç ‘maktûlü’

10 2
21.10.2025

Tucumán valisi olduğu dönemde Marksistleri katlederek adını duyuran, subayların da desteğiyle genelkurmay başkanlığına atanmak için Isabel Perón üzerinde büyük bir baskı kuran Jorge Rafael Videla; 24 Mart 1976’da sütre gerisinde ABD’nin bulunduğu darbeyle Arjantin’de yönetime el koydu. Kuvvet komutanlarıyla oluşturduğu konsey ile birlikte 1976-1983 arası ülkeyi yöneten Videla, devlet başkanlığı sırasında Perón’u cumhurbaşkanlığından indirmekle kalmadı, hukuku çiğneyip her türlü hakkı gasp ederek Perónizmin Arjantin tarihinden silinmesi için bir mücadeleye girişti. Elbette bu süreçte en çok zarar görenler sosyalistlerdi; öldürüldüler, keyfî tutuklamalara maruz kaldılar ve kaybedildiler.

Videla’nın işbaşında olduğu yedi yılda Arjantin, hem yolsuzluklara boğuldu hem de adaletin ve insan haklarının yok edildiği bir ülke hâline geldi. Gerek cunta döneminde gerek sonraki “demokrasi” yıllarında, işkenceciler ve katiller hesap vermedi; yargılanmadı ve ceza almadı. Plaza de Mayo Anneleri ile birlikte, kaybedilenlerin ve öldürülenlerin aileleri ise Videla cuntasının karanlık yüzünü ortaya koyan eylemlere girişti. Bu eylemler günümüzde de sürüyor.

Yazar Selva Armada, “demokrasiye dönüş” heyecanının yaşandığı 1980’lerde üç genç kızın akıbetini anlattığı Ölü Kızlar’da, cinayet dosyaları üzerindeki karanlığa ve adalet arayışına odaklanıyor. Andrea Danne’nin, Maria Luisa Quevedo’nun ve Sarita Mundin’in nasıl öldürüldüğünü, cezalandırılmayan failleri ve işletilmeyen adalet mekanizmasını Arjantin tarihinden bir kesit olarak sunuyor.

Suç ve cinayet, pek çok Latin Amerika ülkesinde olduğu gibi Arjantin’de de politik bir meseleydi hep. Fakat 1976’daki darbe sonrası, hem şiddet arttı hem de boyut değiştirdi. Almada’nın anlattığı Danne, Quevedo ve Mundin cinayetleri de bu dönemi izleyen yıllarda esen şiddet rüzgârına dair fikir vermekle birlikte, kadınların karşı karşıya kaldığı dehşeti yansıtması bakımından önemli. Sürekli izlenen ve şiddet mağduru olan; fiziksel ve ruhsal saldırılara uğrayan kadınların durumunu, bu iç cinayet ve adaletsizlik bağlamında inceliyor Almada. Başka bir deyişle darbe sonrasında ivme kazanan eril nobranlığın, kadınları şiddet nesnesine dönüştürmesini ve kanunların etrafından nasıl dolanıldığını gösteriyor bize.

Yazar, aynı gökyüzü altında şiddetin ve dehşetin kime isabet edeceğinin tamamen tesadüflere bağlı olduğunu; Andrea, Maria ve Sarita’nın yaşadıklarının pekâlâ kendisinin başına da gelebileceğini düşünüyor. Diğer bir ifadeyle yalnızca kadın olduğu ve erkekler bir an öyle istediği ya da uzun uzun tasarladığı için kolayca öldürülebileceğinin farkında. Art arda gelen bu üç cinayetin, kadınların değersiz görülmesiyle ve tacizin sıradanlaştırılmasıyla ilgili olduğunu da kavrıyor.

Üç ismin hikâyesindeki ortak nokta, şehirlerden kırsala taşınan şiddet dalgası olduğu kadar, kadın düşmanlığı ve eril güç gösterileri. Ailesinden dinlediği kadına yönelik şiddet hikâyelerini hatırlayan, bunları Andrea, Maria ve Sarita cinayetleriyle birleştiren yazar, hem bir psikolog hem de bir gazeteci misali öğrendiklerini ve elindeki bilgileri ölçüp biçerek düzenliyor. Her bilgi, üç kadının trajik hikâyesini belirginleştirirken Almada, faillerin ve şüphelilerin, katledilenlerin ailelerine verdiği sus paylarını öğrenince hukukun nasıl örselendiğini ve suçun örtbas edildiğini anlıyor.

Almada’nın anlattığı ve hatırlattığı hikâyeler, hem birer cinayet ve şiddet vakası hem de kayboluş ve kaybediş öyküsü. Ailelerin ve tanıkların beyanlarının yanı sıra kadınların başına gelenler, bu iki durumu enikonu ağırlaştırıyor. Bir de meselenin bulanık tarafı var: Kilit konumdaki tanıkların suskunluğu ve şüphelilerle ilgili doğru düzgün soruşturma yapılmaması, eğilip bükülen hakikatler, yalanların ve doğruların birbirine karıştırılması… Dolayısıyla üstü kapatılmaya çalışılan tacizler, tecavüzler ve cinayetlerden oluşan bir şiddet silsilesi… Yazar, bunu yaratan hayatî bir şeye dikkat çekiyor: “Sanırım elde etmemiz gereken şey, dünyanın onlara bakışını yeniden inşa etmek. Onların kızlara nasıl baktıklarını anlarsak dünyaya nasıl baktıklarını da öğreneceğiz, anlıyor musun?

Almada’nın anlattığı vakalar, bir yanıyla faili meçhul diğer yanıyla da faili meşhur.........

© Bianet