1980’de, Türkiye Turgut Özal altında “tüketim” ekonomisi havuzuna balıklama atlatılırken, Çin aynı senelerde Deng’in yönetiminde “üretim” ekonomisinin en radikal ve hızlı uygulayıcısı oluyordu. Özal devletin elindeki her şeyi satarken, Deng devlet önderliğinde bir ekonomi inşa etti.

Bizim beceriksiz ve kontrolsüz şekilde adapte ettiğimiz “Serbest Bölge” sistemi, Deng’in önderliğinde ve “Serbest Ekonomik Bölgeler” adı altında, Çin’in sahil bölgelerinde patlamalar yaptı. Onlarda, Serbest Bölgeler üretimin ve ihracatın motoru olurken, bizdeki serbest bölgelerin karakterinin ne olduğu hala anlaşılamamakta. Daha geçen haftalarda, Mersin’deki Serbest Bölgede 77 kilo kokain yakalandı. Yani buralar belli ölçülerde illegalitenin üsleri haline getirilmiş oldu. Böyle bir Serbest Bölge anlayışı, zaten Türkiye’nin hiçbir bölgesine hayır da getirmemiştir 44 senedir. Ama Çin, bu bölgeler sayesinde 1978’den başlayarak otuz senede ihracatını tam 100 kat arttırabilmiştir!

Dünyadaki ekonomik sistemleri tek tek araştıran ve inceleyen Deng, bunun için 15 ay gibi kısa bir zamanda, dünya çevresinde 5 kere devlet ziyaretlerinde bulundu. En son 1979’da gittiği ABD’de, bizim çoğu Türk politikacıların yaptığı gibi “tüketimin” alışveriş merkezlerini değil, hep “üretim” merkezlerini ziyaret etmişti. Bu ziyaretten sonra da, tam 18 sene hiçbir yere gitmeyerek, Çin’in inşası için yurt içinde kalıp, en detaylı noktalara kadar bizzat ilgilenmişti.

Japonya ziyaretinde, Japon devlet adamlarının “bir sürü şeyi Çin’den öğrendik” demelerine karşı verdiği cevap çok ilginçtir: “Şimdi öğretmen ile öğrenci yer değiştirdi.”

Sovyet Devletini yıkan Gorbachov hakkında söylediği ise, onun Çin devriminin yolunun Sovyetlere benzememesi konusundaki düşüncelerini ifade etmesi bakımından çok önemlidir. Ona göre Gorbachov ”bir aptaldır”. Çünkü Sovyetler Birliğinde, o önce politik sistemi değiştirmeye kalkıştı. Politik sistem değiştiğinde ise, başka bir şey yapmaya yer ve zaman kalmamıştı.

Deng’in Çin’i Batı teknolojisine ve bilimine açtığı 1978’den sonraki 30 senede, yaklaşık 1 milyon Çinli öğrenci, Batı’da eğitim almak için gönderilmişti. Bunların ancak üçte biri Çin’e geri döndü. Ama bu dönenler bile, Çin’in ekonomik gelişmesinde anahtar rolü oynayarak, kalan üçte ikinin dönmemelerinin kaybını karşılamış olacaktı.

1980’lerin başında, Çin’i içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılardan kurtarmak için, Deng önce Yugoslav modelini, sonra Macar ve Doğu Avrupa modellerini inceleyip, bu ülkelerin uzmanlıklarından yararlanmayı düşündü. Ama Çin’in koşullarına uymadığı için, o modellerden vazgeçti. Onun yerine Dünya Bankası dahil, Japon işadamları ve ekonomistlerden yararlanmak istedi ve onların tavsiyelerini Çin’in koşullarına uyarlamayı hedefledi. Tüm bu siyasi manevralarda, Deng’in kişisel felsefesi olan şu dörtlü söylem takip edildi: “Sakince gözlem yap, ayaklarını sağlam bas, uyanık şekilde cevapla, sonuçta mutlaka bir şeylere ulaş!”

Deng, Çin’in dışa açılmasından dolayı, Batı’ya heveslenen özellikle de genç nüfus için, şu eleştiriyi de getirmişti, ki aynı eleştiriyi bizim genç nüfusumuza da yöneltmemiz mümkün bugün: “Onlar sanki Batı’nın ayının Çin’in ayından daha büyük olduğunu zannetmekteler!” Zaten tam da bu sebeple Deng, Çin’in modernleşip halkın refahının arttırılmasının, anahtar bir rol oynayacağı inancındaydı.

1980’lerden sonraki teknolojik atılımlar sırasında, Batı devletlerinin kendi icatları hakkındaki “Telif Hakkı” taleplerine, o kendine özgü şakacı hali ile “biz Çin’in icadı olan barut ve matbaa konusunda, Batı’dan bir dolar bile telif hakkı alamadık iki bin senedir” diyerek cevap vermişti!

Çin ekonomisinin hızla geliştirilmesi konusunda, felsefi olarak ortaya koyduğu şu yaklaşım da, bir bakıma Çin’in sadece 20 senede ekonomik mucize yaratabilmesinin temelini açıklamakta: “Yeşil ışıkta geç, sarı ışıkta daha hızlı geç, kırmızı ışıkta ise ışığın etrafında dolaşıp daha da süratlice geç!” Böyle bir anlayışla, Çin halkı, bu kadar kısa bir sürede, Çin devrimini hiç kimsenin düşünmediği bir noktaya getirecekti.

Elbette, Çin Komünist Partisi içinde, Deng’in ekonomik kalkınma tutkusuna karşı, kuvvetli muhalefet de oluyordu. Özellikle de, kapitalist piyasa araçlarının kullanımı konusunda, Deng şiddetle eleştirilmişti. O da bu eleştirilere şu pratik ve pragmatik cevabı veriyordu: “Planlama, sosyalizm anlamına gelmez. Market de kapitalizm demek değildir. Kapitalizm altında da planlama vardır. Sosyalizm altında da pazar olabilir. Sosyalizm yoksulluk demek olmamalıdır!”

Tüm bu çok hızlı ekonomik gelişmenin getirdiği problemlerin sonucunda, 1989’daki Tienanmen Meydanı olaylarından ders çıkaran Deng, Çin nüfusu ve özellikle de gençlik arasındaki “milliyetçi” duyguların azalmasının, bu tür rahatsızlıklara yol açtığını tespit ederek, “milliyetçiliğe” vurgu yapan bir eğitim ve sosyal sistemin oluşturulmasını, en önemli görev olarak Partinin önüne koymuştu. Deng’in Çin toplumundan 1989’da çıkardığı ders, belki de Türkiye’de, bugün neo-liberallığın gençlik içindeki yaygınlaşması olgusuna ve bu konuda yapılması gerekenlere de işaret etmiş oluyor.

Sonuç itibarı ile, Türkiye’nin devrimcilerinin olduğu kadar, ülkenin selameti ve halkının mutluluğu için uğraş veren herkesin, Deng Xiao Ping’i iyi tanıması ve onun siyasi bilgeliğini özümsemesinin gerekli olduğunu düşünmekteyiz. Bunun için de Türkçede de yayınlanan Ezra Vogel’in “Deng Xiao Ping ve Çin’in Dönüşümü” kitabını hararetle salık veririz. İyi okumalar… (SON)

QOSHE - Türkiye ‘tüketim’, Çin ‘üretim’ yolunda şahlanırken! (2) - Latif Bolat
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Türkiye ‘tüketim’, Çin ‘üretim’ yolunda şahlanırken! (2)

25 26
04.02.2024

1980’de, Türkiye Turgut Özal altında “tüketim” ekonomisi havuzuna balıklama atlatılırken, Çin aynı senelerde Deng’in yönetiminde “üretim” ekonomisinin en radikal ve hızlı uygulayıcısı oluyordu. Özal devletin elindeki her şeyi satarken, Deng devlet önderliğinde bir ekonomi inşa etti.

Bizim beceriksiz ve kontrolsüz şekilde adapte ettiğimiz “Serbest Bölge” sistemi, Deng’in önderliğinde ve “Serbest Ekonomik Bölgeler” adı altında, Çin’in sahil bölgelerinde patlamalar yaptı. Onlarda, Serbest Bölgeler üretimin ve ihracatın motoru olurken, bizdeki serbest bölgelerin karakterinin ne olduğu hala anlaşılamamakta. Daha geçen haftalarda, Mersin’deki Serbest Bölgede 77 kilo kokain yakalandı. Yani buralar belli ölçülerde illegalitenin üsleri haline getirilmiş oldu. Böyle bir Serbest Bölge anlayışı, zaten Türkiye’nin hiçbir bölgesine hayır da getirmemiştir 44 senedir. Ama Çin, bu bölgeler sayesinde 1978’den başlayarak otuz senede ihracatını tam 100 kat arttırabilmiştir!

Dünyadaki ekonomik sistemleri tek tek araştıran ve inceleyen Deng, bunun için 15 ay gibi kısa bir zamanda, dünya çevresinde 5 kere devlet ziyaretlerinde bulundu. En son 1979’da gittiği ABD’de, bizim çoğu Türk politikacıların yaptığı gibi “tüketimin” alışveriş merkezlerini değil, hep “üretim” merkezlerini ziyaret etmişti. Bu ziyaretten sonra da, tam 18 sene hiçbir yere gitmeyerek, Çin’in inşası için yurt içinde kalıp, en detaylı noktalara kadar bizzat ilgilenmişti.

Japonya ziyaretinde, Japon devlet adamlarının “bir sürü şeyi Çin’den öğrendik” demelerine karşı verdiği cevap çok ilginçtir: “Şimdi öğretmen ile öğrenci yer değiştirdi.”

Sovyet Devletini yıkan Gorbachov hakkında söylediği ise, onun Çin devriminin yolunun Sovyetlere benzememesi konusundaki düşüncelerini ifade etmesi bakımından çok önemlidir. Ona göre Gorbachov ”bir aptaldır”.........

© Aydınlık


Get it on Google Play