Bu sorunun cevabını bulmak için, kırk yıllık bir arkadaşımızın Florida’nın güneylerindeki evinin mutfağındayız. Kendisinin bizim için yaptığı, o güzelim Tayland yeşil körili tavuk yemeğini zevkle atıştırmaktayız. Bu arada televizyonda haberler geçiyor. İsrail-Filistin olaylarının ilk haftasındaydık ne de olsa. Ve akşam haberlerinin tümü bu konuya ayrılmıştı. Haberlerin tamamının ortak yanı ise, Hamas’ın ne kadar kötü bir terörist örgüt olduğu, suçsuz günahsız İsraillilere ne kadar zulüm yaptığı üzerineydi. Arkadaşım, koyu bir Biden destekçisi olarak, Biden’in çizgisinden milim bile sapmadan, Hamas’a verip veriştirmekteydi. Masamızdaki tansiyon giderek arttığı için, fazla bir şey söylemek istemiyorduk. Ama bir noktada dayanamayıp, biraz da başka fikirleri dinlemesini tavsiye edince kıyamet koptu. Arkadaşımız ayağa kalkıp bizi protesto edince, aklımızdan tası-tarağı ve bavulumuzu toparlayıp, misafir olduğumuz bu evden kaçma fikri geçti. Biz bu fikir üzerine düşünürken, eşi biraz daha mülayim şeyler söyleyince ortamı yumuşattık. Ertesi sabah da, eşinin tavsiyesi üzerine bizden özür de dileyince, kırk yıllık ilişkinin kopmasını önlemiş olduk.

Biz ilişkimizi koruyabildik sonuçta ama, Amerikan toplumunda, bu siyasi bölünmeden dolayı boşanmaların arttığını, aileler içinde bile bölünmeler yaşandığını da okuyunca, aklımıza kendi memleketimiz Türkiye geldi elbette. Zaten, bir delikanlı olarak bu işlerden anlamaya başladığımız 1970’li senelerden bu yana geçen yaklaşık 55 senedir, Türkiye karpuz gibi ikiye bölünmüş bir ülke değil midir ki? Belli ölçülerde bu bölünmüşlük belki daha eskilere bile götürülebilir. Ama gerçekten siyah ve beyaz gibi bölünmenin ilk kurbanlarından biri olarak, bu bölünmenin berraklaştığı 1971 darbesinin ertesini en iyi hatırlayanlardanız.

50 sene önce “sağ ve sol” tarzında yaratılan yapay bölünme, 1980’lerden sonra “ilerici ve gerici” şekline büründürüldü. İlericiler, İslam’ın her türlü ifadesine karşı çıkarken, gerici dedikleri kesim de, her türlü ifadeyi İslam ile yapmaya çalıştılar. Ve Türk toplumu bir Diyarbakır karpuzu gibi ortadan bölündü. Aradaki uçurum da, kırk senedir bir türlü kapatılamadı. Her kesimin kendine göre bir medyası, kendine göre bir ödül mekanizması, kendine göre bir kapitalist sınıfı bile oluşturuldu. Bazı holdingler ilerici, bazıları ise gerici yapıldılar. Bu arada, holdinglere asıl rengini veren sınıf gerçeği çöpe atıldı ve unutuldu. Seçimlerde, aynen ABD seçimlerinde olduğu gibi, Türkiye haritasının kıyı kesimleri ile iç kesimlerinin saflaşması ana unsur haline geldi ve böyle de devam edeceğe benzemekte daha uzunca bir süre.

Amerikan toplumunda sadece iki partiden oluşan sistem, nisbeten barış içinde yaklaşık 200 seneyi geçirdi. Ama ne zaman toplumun ekonomik beklentileri, ülkenin ekonomik sistemi tarafından karşılanamaz oldu, orada da bölünme başgösterdi. ABD’nin Dünya’nın imparatoru olduğu yıllarda, toplum zaten siyasete önemli ölçüde ilgisizdi. Fakat Vietnam Savaşı’ndaki felâketten sonra, büyük bir kırılma yaşayan toplum, ortasından ikiye bölündü. İlginç bir şekilde, bu bölünmenin haritası bile, ABD’nin tarihi ile uygunluk gösterecekti. Yani 1860’lardaki Kuzey-Güney savaşından 100 sene sonra, Amerikan toplumu hala o temelde bölünecekti. Bunu daha geçen ay, yaklaşık iki ay süren ABD turumuzda geçtiğimiz Georgia, North Carolina, Florida, South Carolina ve Maryland gibi, Güneylilerin egemen olduğu eyaletlerin minicik şehirlerinde de gördük. Tüm köylerin ve kasabaların merkezlerinde, mutlaka birer “Güneyli konfedere asker anıtı” bulunması bunun tarihi birer kalıntısı idi. Tüm bu şehirler ve bölgeler, günümüzdeki Cumhuriyetçi Parti destekçisi bölgeler olacaktı. Bunun karşısında ise genellikle büyük metro alanları ve kıyı şehirleri Demokrat Parti destekçisi olarak tüm seçimlerde kendilerini gösterecekti.

Bu kırsal ve kıyı kesimler bölünmesi, Türkiye’nin seçimlerinde de çok açık şekilde kendisini göstermekte yıllardır. İstanbul’dan başlayıp Çanakkale’ye, İzmir’e, Antalya’ya, Mersin’e ve Hatay’a kadar uzanan kıyı şeridinin sürekli şekilde CHP’ye destek vermesi, aynen Washington’dan, Kaliforniya’ya ve Main’den New York’a Demokratları destekleyen Amerikan kıyı şehirlerine benzer. Bunun yorumunu, kıyı ve liman şehirlerinin kültürünün çoksesliliğe açık olması ve doğal olarak “ilerici” karaktere sahip olması ile açıklar bazıları. Ama bu açıklama, “ilericiliğin” ne olduğunu tanımlama problemi ile arızalıdır. Yani, Amerikan kıyı bölgelerinin seçtiği Biden yönetiminin, dünyayı kan gölüne dönüştürmüş olması “ilericilik” sayılabilirse, bu kıyı şehirleri ilericidirler. Bizce, bu kesimlerin demokratlığı ve Biden’cılığı, daha çok, kafa karışıklığı ve ABD’nin mevcut gerilemesini algılayamama ve eski kalıplarla siyaset yapıyor olmaları ile ilgilidir. Öyle ya, Clinton da dahil, Obama, ve Biden yönetimleri, Amerikan emperyalizminin en kanlı dönemi olarak hatırlanacaktır tarihte. “İlericilik” maskesi ile tüm kıyı kesimlerini kandırabilmiş olmaları da bu gelişmeyi en iyi açıklayan olgudur. New York Times ve MSNBC haberleri ve analizleriyle siyaset yapmak, bizim tüm Amerikalı arkadaşlarımızın en büyük yanılgısı olmuştur son 30 senedir. Ve günümüzdeki Gaza işgali ve bombalanmasının açıklamasını da, yine New York Times ağzı ile yaparak kendilerini kandırmaktadırlar.

Elbette, dünyada işler karışınca ve sistem giderek daha da büyük krizlere sürüklenince, toplumlardaki bu bölünmeler her ülkeye yayılmaktadır. Her yerdeki saflaşma gibi, bizde ve ABD’de de, hayatın kendisi, gelişmeleri anlamayanların kafasına vurarak, günün gerçeklerini öğretecektir kitlelere. Günümüzün ana görevi ise, bu bilinçlenmenin kendi haline bırakılıp çok uzun zamana yayılmasını beklemek yerine, en kısa zamanda gündeme gelmesi ve gelişmelere yön vermesidir.

Son zamanlarda CHP’lilerin ve diğer “solcu” gibi görünenlerin, siyasi yelpazede savrulup Amerikancılığa, FETÖ’cülüğe ve PKK’cılığa düşmüş olmaları da, aynen bizim Amerikalı arkadaşlarımızın Biden’cılıklarına benzemektedir. Siyasi analizlerinde büyük fotoğrafı bir türlü görememeleri, onların bu talihsiz siyasi hallerinin ana sebebidir.

Fakat, her ne kadar onları uyandırma çabaları bugün için nafile gibi görünse de, zaman içinde mutlaka başarıya ulaşacaktır. Ulusal Kanal’da Cübbeli Ahmet Hoca’nın ifade ettiği düşünceler de, bu fikrimizi doğrulayan gelişmelerden biridir bizce. Darısı, dincilik adına inkarcılık, bölücülük ve gericilik; ve solculuk adına terörist destekçiliği, LGBT eyyamcılığı, din düşmanlığı, NATO’culuk ve gelenek-görenek redciliği yapanlara olsun diyelim.

QOSHE - Toplum bir karpuz mudur ki bölünsün? - Latif Bolat
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Toplum bir karpuz mudur ki bölünsün?

21 10
31.12.2023

Bu sorunun cevabını bulmak için, kırk yıllık bir arkadaşımızın Florida’nın güneylerindeki evinin mutfağındayız. Kendisinin bizim için yaptığı, o güzelim Tayland yeşil körili tavuk yemeğini zevkle atıştırmaktayız. Bu arada televizyonda haberler geçiyor. İsrail-Filistin olaylarının ilk haftasındaydık ne de olsa. Ve akşam haberlerinin tümü bu konuya ayrılmıştı. Haberlerin tamamının ortak yanı ise, Hamas’ın ne kadar kötü bir terörist örgüt olduğu, suçsuz günahsız İsraillilere ne kadar zulüm yaptığı üzerineydi. Arkadaşım, koyu bir Biden destekçisi olarak, Biden’in çizgisinden milim bile sapmadan, Hamas’a verip veriştirmekteydi. Masamızdaki tansiyon giderek arttığı için, fazla bir şey söylemek istemiyorduk. Ama bir noktada dayanamayıp, biraz da başka fikirleri dinlemesini tavsiye edince kıyamet koptu. Arkadaşımız ayağa kalkıp bizi protesto edince, aklımızdan tası-tarağı ve bavulumuzu toparlayıp, misafir olduğumuz bu evden kaçma fikri geçti. Biz bu fikir üzerine düşünürken, eşi biraz daha mülayim şeyler söyleyince ortamı yumuşattık. Ertesi sabah da, eşinin tavsiyesi üzerine bizden özür de dileyince, kırk yıllık ilişkinin kopmasını önlemiş olduk.

Biz ilişkimizi koruyabildik sonuçta ama, Amerikan toplumunda, bu siyasi bölünmeden dolayı boşanmaların arttığını, aileler içinde bile bölünmeler yaşandığını da okuyunca, aklımıza kendi memleketimiz Türkiye geldi elbette. Zaten, bir delikanlı olarak bu işlerden anlamaya başladığımız 1970’li senelerden bu yana geçen yaklaşık 55 senedir, Türkiye karpuz gibi ikiye bölünmüş bir ülke değil midir ki? Belli ölçülerde bu bölünmüşlük belki daha eskilere bile götürülebilir. Ama gerçekten siyah ve beyaz gibi bölünmenin ilk kurbanlarından biri olarak, bu bölünmenin berraklaştığı 1971 darbesinin ertesini en iyi hatırlayanlardanız.

50 sene önce “sağ ve sol” tarzında yaratılan yapay bölünme, 1980’lerden sonra “ilerici ve gerici” şekline büründürüldü. İlericiler, İslam’ın her türlü ifadesine karşı çıkarken, gerici dedikleri kesim de, her türlü ifadeyi İslam ile yapmaya çalıştılar. Ve Türk toplumu bir Diyarbakır karpuzu gibi ortadan bölündü. Aradaki uçurum da, kırk senedir bir türlü kapatılamadı. Her kesimin........

© Aydınlık


Get it on Google Play